Şahin Mengü
Tatilden yeni döndüm.
Bilgisayarımın başına oturdum.
Tam yazıma başlayacaktım ki,
Gazipaşa’dan Bülent Kocabaş’ın mesajı geldi.
“Şahin Mengü abimizi kaybettik.”
Ben Ankara’daydım, tatil dönüşü telaşıyla duymamıştım.
O Antalya Gazipaşa’da duymuş.
Tam anlamıyla “kötü haber tez ulaşır” durumu.
ZOR DÖNEMLERDE DİK DURDU
FETÖ’nün Ergenekon, Balyoz, … kumpasları dönemi…
Birçok kişi korkudan sinmişti.
Şahin Abi hep dik durdu.
Ulusal Kanal’da çok program yaptık.
Yapılanları korkmadan eleştirdi.
Aydınlık’ta yazmasını önerdiğimizde hiç tereddüt etmedi.
Hemen kabul etti.
CHP’DEN İHRAÇ
Ulusalcı ve Atatürkçü’ydü.
Kendini böyle tanımlardı.
İktidarda kimin olduğu onun için önemli değildi.
Yapılan Türkiye’nin çıkarına mı, değil mi ona bakardı.
YCHP onu sevmedi.
Ankara İl Örgütü hakkında ihraç kararı verdi.
Ancak yanlış maddeden ihraç edildiği için,
Yüksek Disiplin Kurulunda kabul edilmedi.
YENİ GÖRÜŞMÜŞTÜK
Son dönemlerde bazı konularda farklı düşünüyorduk.
Ama ilişkimiz hiç kopmadı.
Yaklaşık 20 gün önce aramıştı.
Balıkesir-Ayvalık’ta yazlıktaymış.
Afganistan’daki gelişmeleri, Taliban’ı konuştuk.
Kendi aramızda değerlendirmeler yaptık.
Ben, “ABD kovuldu, iyi olacak” dedim.
O ise kaygılıydı.
HIŞIMLA ODAMA GİRMİŞTİ
Yanlış hatırlamıyorsam 2013 Ekim ayıydı.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu,
ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone ile akşam yemeği yemişti.
Bunda garip bir durum yoktu.
Ama buluşmanın gizliliği, yanında hiçbir CHP yöneticisi olmayışı tuhaftı.
İşin daha da vahimi,
Kılıçdaroğlu’nun tercümanı da yoktu.
Tercüman da ABD Büyükelçiliğindendi.
Buluşma basına yansımıştı.
Sabah erkenden Şahin Abi hışımla odama girdi.
Çok sinirliydi.
Olayı kabullenememişti.
“Skandal” olarak niteliyordu.
GELENEKLERİMİZDE YOK
Türkiye’nin de, CHP’nin de geleneklerinde böyle bir şey olmadığını söyledi.
Arkasından da 12 Eylül sonrası,
Ecevit-ABD Büyükelçisi görüşmesini şöyle anlattı:
“12 Eylül günleri.
Bülent Ecevit darbeye karşı tavır alıyordu.
Ben de Ecevit’in avukatıydım.
Bir gün beni çağırdı.
Oran’daki evine davet etti.
Hemen gittim.
Dönemin ABD Büyükelçisi Joseph Strauzs-Hupe Ecevit’le görüşmek istemiş.
Ecevit de kabul etmiş.
O gelmeden benimle buluştu.
Sonra Hupe geldi ve görüştüler.
Görüşme bitince hemen o meşhur daktilosunun başına geçti.
Üç adet kağıt çıkardı.
Aralarına karbon kağıdı koydu.
Görüşme notlarını yazdı.
Dışişleri Bakanlığına telefon etti.
Kapalı zarf içinde görüşme notlarından bir nüshasını Dışişleri Bakanlığına gönderdi.
Bir nüshasını özel dosyasına yerleştirdi.
Bir nüshasını da avukatı olarak bana verdi.
Devlet adamlığı budur.
CHP’nin Genel Başkanı yabancı bir ülkenin büyükelçisi ile görüşecekse CHP genel merkezine çağırır.
Kapalı kapılar arkasında buluşmaz.
Tek başına hiç görüşmez.
Hele kendi tercümanı olmadan ağzını açmaz.”
NEREDEN NEREYE
Dün Şahin Abi’nin ölüm haberini alınca o gün gözümün önüne geldi.
Türkiye’nin köklü bir devlet geleneği vardı.
Bugüne kadar çeşitli iktidarlar gelip geçti.
Gelenekler önemli ölçüde korunmuştu.
Ama son yıllarda durum farklı.
Yabancılarla görüşmelerin tutanakları yok.
Görüşmelere tutanak tutacak kimse de alınmıyor.
İktidar, muhalefet fark etmiyor.
Hepsinde durum aynı.
Böyle olunca herkesin kafası karışıyor.
“Yabancılarla gizli ne konuşuluyor?” sorusuna yanıt aranıyor.
Haksızlar mı?
Şahin Abi seni unutmayacağız…