Sahip olmak' ve 'olmak' üzerine bir sorgulama
Bize hep “sahip olmak” fiili öğretildi. Bir etiketin olmalı mutlaka, bir işe sahip olmalısın! Evlenmelisin mutlaka, bir eşe sahip olmalısın! Bir eve, o da yetmez bir yazlığa sahip ol! Bir ya da birden fazla çocuğa sahip ol! Hep sahip ol, sahip ol! Hiç “Ol!” diyen olmadı.
“Sel her zaman kütük getirmez oğlum. Madem iyi kazanıyorsun, har vurup harman savurma, para biriktir, ev al, bak iki çocuğun var, ileride onlara kalır, kira dertleri olmaz, rahat ederler.” derdi rahmetli annem. Cumhuriyet kadınıydı, Atatürkçüydü ama birçok insan gibi onun da algı düzeni “sahip olmak” üzerine kuruluydu. Kınamıyorum annemi ve diğerlerini. Çünkü aile, hısım-akraba, okul-öğretmen, sokak-arkadaş, gazete-sinema-televizyon insanlara hep “sahip olmak”ı öğretti. “Olmak ” diye bir fiil vardı oysa.
O, özenle gizlendi.
- “Daha evlenmedin mi? Bak tohuma kaçacaksın sonra. Evde kaldın artık sen, işin zor valla.”
- “Çocuk-mocuk yok mu daha? Yapın artık canım; bak çocuğun ‘dede’ diyecek sonra sana.”
- “Ev almadınız mı daha? Karı-koca nerelerde yiyorsunuz paraları?”
- “Araban yok mu? İkinci el de olsa al artık canım. Bu devirde arabasız olmaz.”
Tanıdık geliyor değil mi? Ne kadar çok duyduk bu sözleri.
Bize hep “sahip olmak” fiili öğretildi. Bir etiketin olmalı mutlaka, bir işe sahip olmalısın! Evlenmelisin mutlaka, bir eşe sahip olmalısın! Bir eve, o da yetmez bir yazlığa sahip ol! Bir ya da birden fazla çocuğa sahip ol! Otomobilsiz olmaz, bir otomobile sahip ol! Hep sahip ol, sahip ol! Hiç “Ol!” diyen olmadı.
SAHİ NEDİR BU 'OLMAK'?
Olan biten şudur dostlar: Kapitalizm; evlilik, aile, eğitim, okul, ahlak, hukuk, din, bilim, siyaset, sanat, felsefe gibi üst yapı kurumları aracılığıyla bireyi ideolojik bir bombardımana tabi tutuyor, ürettiği metayı satabileceği insan tipini oluşturuyor; sonra da reklamlar, kampanyalar yoluyla veriyor gazı, veriyor gazı. Kendisini tüketim hummasına kaptırmış, kredi kartı-ev kredisi-otomobil kredisi borcu altında kıvranan, ruh sağlığı bozulmuş, değerler sistemi alt üst olmuş, kendisine yabancılaşmış ve bu nedenlerle mutsuz insanlardan oluşan bir toplum yaratıyor.
Ne demiş bu konuda büyük usta Marx:
“Bir insan doğaya ne kadar yabancılaşırsa o kadar toplumsallaşır, ne kadar toplumsallaşırsa da o kadar kendisine yabancılaşır.”
Merak etmeyin, unutmadım, “olmak”tan da söz edeceğim. Asıl amacım bu zaten.
Ha bu arada, bütün “sahip olmak”lar kötü değildir. İyileri de vardır. Mesela şöyle bir anne-babaya sahip olmak isterdim:
- “Oğlum söyle bakalım. En son hangi kitapları okudun? Bizler için önerin var mı? TÜBİTAK’ın Saklıkent’teki gözlemevine götürecektin bizi; Andromeda Galaksisi’ni seyredecektik birlikte, ne oldu? Gitarın yanı sıra başka bir enstrüman çalmayı da öğrendin mi? Yeni bestelerin varsa çal da dinleyelim. Yeni şiir kitabın ne zaman basılacak? Bilim ve Ütopya Dergisi’ne, Teori Dergisi’ne gönderdiğin makaleler yayımlandı mı? Parti çalışmaları nasıl gidiyor? Yeni üye yaptın mı? Ne kadar bağış topladın geçen hafta? Satranç turnuvasına katılacağını söylemiştin? Sonuç ne oldu? 'Yemek için yaşamıyorum, yaşamak için yiyorum.' demişti pirin Sokrates. Sen tersini yapıyorsun herhalde. Bu göbek ne böyle? Termessos Antik Kenti ile ilgili bir eğitim projen vardı, ne durumda? (...)
- Yeter! İmdat! Vazgeçtim, istemiyorum sizin gibi bir anne-babaya sahip olmak!
- “Olmak olmak diyordun ya işte ancak böyle oldurabilirsin kendini oğul!”
Görüyorsunuz ya dostlar, zor bir şey “olmak ”. Nefesi kesiliyor insanın.
Belki bu yüzden, çoğu insan zor olan “olmak” yerine kolay olan “sahip olmak”ı seçiyor.
Birileri tarafından yapılan yanlış tarihi seyretmeyen, örgütlü mücadeleyle o yanlış tarihe müdahale eden, tarih yapan büyük insanların “sahip olmak”ın değil “olmak “fiilinin emrinde olduklarını söylemeye gerek yok sanırım.
Bilinçle ve coşkuyla “olmak” fiiline hizmet ettiğimiz gün ve saatleri artırmamız dileğiyle.
Kitap önerisi: Erich Froom / Sahip Olmak ya da Olmak