Tahşiyeci Kaplan anlattı: Gladyo Nurcuları böyle böldü
Tahşiye kolunun lideri Mustafa Kaplan, Said Nursi’nin ölümünden sonra talebelerin Gladyo marifetiyle Risale-i Nurları tahrif ettiğini söyledi. Kaplan, Nurcular içindeki Gladyo’yu anlattı
Nurcuların Tahşiye kolunun lideri Mustafa Kaplan, Said Nursi’nin ölümünün ardından talebelerin Risale-i Nurları tahrif ettiğini, bazı bölümleri bilerek çıkardıklarını belirtti.
Risale-i Nurların tahrif edilmesi ve Nurculuğun farklı gruplara ayrılmasının arkasında Gladyo parmağı olduğuna dikkat çeken Kaplan, “paralel Nurcular”ın Said Nursi’nin mehdi olduğu yalanını ortaya attığını vurguladı.
Tahşiye Yayınevi’nin kurucusu Mustafa Kaplan’la söyleşimizin son bölümünü yayınlıyoruz.
‘MEHDİ ÖLDÜ DEDİLER’
- Risale-i Nurlarda ne anlatılıyor? Said Nursi’nin yaymak istediği fikirler nelerdi?
Risâle-i Nur cereyanı, gelecekte bütün Müslümanların ve bir merhale sonrasında da bütün insanların “tek İslâm devleti” hâlinde yaşayabilmelerinin “ana krokisi” kabul edilebilir. Bediüzzaman, devirler üstü bir projeye öncülük etmiş; “Medine şehir devleti” modelinden dünyaya yayılan Asr-ı Saadet’te yaşanmış ruhun yeniden diriltilmesinin kapısını açmıştır.
Biz buna “mehdiyyet cereyanı” diyoruz. Bütün dünya devletlerinin “üst akıl” kontrolüne girdiği bir zaman diliminde bu hareketin düğmesine basılması, metafizik unsurlar düşünülmeden elbette sâdece fizikî sebeplerle izah edilemez.
Bu ekol, taşıdığı kutsal mesajı, son noktayı koyacak olan ekibe ulaştırmakla mükelleftir. O inanç diri tutulmalı, inananların ümidi asla kırılmamalıdır. Bu ekol ve taşıdığı mesaj, âlemi “tekvini ve teklifi kanunlar” ile idare eden Allah’ın iradesiyle vücut bulmuştur. Eserler ciddî mütalaa edilirse, bu dediğimi görmek mümkündür. Paralel Nurculuk Yapısını kuran Gladyo’nun görevi ise, bu inancı kırmaktır.
Risâle-i Nur ekolüne samimî bağlananlar nazarında, kutsal projeye son noktayı “Hz. Mehdî ve Hz. İsa” aleyhimesselâm koyacaklardır. Paralel Nurculuk yapılanmasının kontrolüne giren Nurcular ise buna inanmamaktadırlar.
Onlara göre Mehdî, Bediüzzaman’dır ve o da ölmüştür! Mehdî ölmüşse, İsa da gelip gitmiş olmalıdır! “Kur’ân’ın yeryüzüne hâkim olması” hedefini dünyalarından çıkarmışlardır. O zaman, üst aklın güdümüne girip gününü gün etmek en pragmatik yoldur; onlar da öyle yapıyorlar.
Bu mukaddes davanın hedefe varmasında üç merhale gözükmektedir: Birincisi eserlerin yazılması. İkincisi eserlerin orijinalinin muhafazası. Üçüncüsü de orijinal eserlerin engellerinin kaldırılması ve cihana neşri.
‘İMAN HİZMETİ YAPTIĞIMIZI SANIYORDUK’
- Said Nursi’nin ölümünün ardından Nurcular içindeki ayrışma hangi gerekçelerle başladı?
Yeni Asya, Paralel Nurculuk Yapılanmasının mühim bir ayağı idi. ÖHD ajanı Bekir Berk’in istihbarat kadrolarına devşirdiği isimlerce kontrol altında tutuluyordu. Biz Anadolu’dan gelen elemanlar ise paralel Nurculuk’tan habersiz, iman hizmeti yaptığımızı sanıyorduk. Bekir Berk’in ekibi tarafından yönlendiriliyorduk.
1980’de ben gazete kadrosuna dahil olmuştum. O yıllar, “okuyucu Nurcular” arasındaki gizli kavganın iyice büyüdüğü yıllarmış. 12 Eylül İhtilâli ile birlikte bu büyük Nurcu grubu, “Demirelciler-Konseyciler” olarak iki kampa bölündü.
“Mutlak vekil” ekibi bütünüyle “Konseyci” olarak gazeteyi terk ettiler, gazete sâdece Bekir Berk ekibinden “3 Mehmet” dediğimiz Demirelci “Kutlular-Birinci-Fırıncı” üçlüsüne kaldı. Gazetenin tirajı 2 binlere kadar düştü, Anadolu’daki dershanelerimizin çoğunu kaybettik. Bütün iş gazete ekibine kalmıştı.
1980’lerin ortalarında başlayan yeni iç kırılmada, “Birinci-Fırıncı” ekibiyle savaşa tutuştuk. Bu ekibin dış bağlantıları su yüzüne çıktı. Anadolu’yu dolaşarak herkesi enforme ettim. 1990’da o ekip diskalifiye edildi.
‘GLADYO CEMAATİN BAŞINA GEÇMEMİZİ İSTEMEDİ’
- Sizin Yeni Asya’dan ayrılış süreciniz nasıl yaşandı?
12 Eylül’ün kapattığı Yeni Asya gazetesini tekrar çıkardık. Gazetenin mal varlığı giden ekipte kalmıştı ama okuyucu kitlesi bizim yanımızdaydı. Ekibimizin konumu en üste çıkmıştı. Yapılan ilk İstanbul meşveret seçiminde Mustafa Kaplan, lider Mehmet Kutlular’dan daha fazla oy alarak birinci seçilmişti.
İkinci seçimde de ekibimizden yazar Burhan Bozgeyik birinci seçilmişti. Dolayısıyla, cemaatin ipleri bizim elimize geçiyordu. Gladio buna razı olamazdı ve olmadı da.
Biz 1990’da Yeni Asya’yı çıkarırken yine cemaatin yardımına başvurmuştuk ve “Bu son, daha sizden para istemeyeceğiz” demiştik. 1991 ortasında, ekonomiyi kontrolüne bıraktığımız ekip, yeniden buhran çıkararak cemaatten para istenmesi gerektiğini söylediler. Bu artık bardağı taşıran son damla olmuştu.
Şiddetle karşı çıktık, reform paketi hazırladık, patronla ters düştük. Gladio’nun Kutlular’la kalan yumurtaları yarayı kaşıdılar, kavgaya yol açtılar. Genel milletvekili seçimlerinden sonra patron bize savaş açtı, biz de kılıçları çektik.
Araya arabulucular girdi, Kutlular, bizi konuşmak için evine davet etti. Bir Kadir Gecesi 5 kişilik ekibimizle (Ben, Bünyamin Ateş, Burhan Bozgeyik, Ali Fuat Ural, Tahir Aka) patronun evine gittik. Kavgaya sebeb olan konuları konuştuk.
Nisan ayında cemaatin meşvereti vardı, o zemine kavgasız gitmek ve tekliflerimizi tartışmak hususunda Kur’ân’a el basarak anlaşma sağladık. Ben, Kutlular’a, “Sana inanmıyorum, sen yine bizi vurursun; ama Mahşerde sana mazeret bırakmamak için kabul ediyorum” dedim.
Dediğim gibi de oldu. Mehmet Kutlular basit bir gerekçe ile anlaşmayı bozdu ve bize cemaatin huzurunda harb ilan etti. Artık alternatif kalmamıştı. İstesem Kutlular ekibini de tasfiye edebilirdik, o gün o gücümüz vardı. Gladio yumurtalarının içinde Kur’ân hizmeti yürütmek mümkün değildi.
Cemaat ferdlerinin de bu tabloyu bilmesi mümkün değildi. Eski bölünmelerde, işin mafya ile yürütüldüğüne bile şâhid olmuştuk. Hiçbir hak taleb etmeden ceketimizi alıp gitmeyi tercîh ettik.
Belki de Paralel Nurcu gruplar arasındaki bölünme hâdiselerinde, kavgasız ayrılan tek ekip biz olduk. Son 30 senede ise, Yeni Asya’da bizi tasfiye eden ekiplerin boğuşması hiç bitmedi ve bitmez de…
‘MEHDİ KONUSU TIRPANLANDI’
- Günümüzde pek çok yayınevi, farklı farklı Risale-i Nur baskısı yapıyor. Bu farkın sebebi nedir?
Paralel Nurculuğun temeli, “Üstad Mehdi’dir” inancına dayanır. Bediüzzamân’ın böyle bir iddiası olmadığı, eserlerinin hiçbir yerinde de böyle net bir ifade bulunmadığı hâlde; Gladyo elemanları, “sahte rüyâlar, sahte belgeler ve sahte hatıralar” yoluyla bu fikri yerleştirmişlerdir.
Bediüzzamân’ın etrafına önceden yerleştirilen 6 gencin “Mehdi’nin vezirleri” olarak Üstad tarafından “mutlak vekil” olarak tayin edildiği, paralel Nurculuk yapılanmasının temel inancıdır.
“Zübeyir Gündüzalp, Said Özdemir, Abdullah Yeğin, Mustafa Sungur, Bayram Yüksel, Hüsnü Bayramoğlu” isimleri, mukaddes kişiler olarak beyinlere sokulmuştur. Bunlara biat etmeyen kişi ve gruplar ise “kâfir” ilan edilerek dışlanmıştır.
1960-80 arası çalkantılar iyi analiz edilirse, konu daha iyi anlaşılacaktır. Halbuki, paralel Nurculuk yapılanması kurulurken, ekolün büyük isimleri “Hulusi Bey, Mehmed Feyzi Efendi ve Hüsrev Efendi”ler hayatta idiler.
Gladyo ekibi büyük bir tezvirat kampanyası ile, bu abilerin hizmet tarzlarının değiştiğini, Nurculuktan çıktıklarını, tarikatçı ve siyasetçi olduklarını, “Mehdî’nin vezirleri” ilan edilen altı mutlak vekile biat etmedikleri için dalâlette olduklarını her tarafa yaydı.
Bu üç mühim doğru isme ulaşabilmek, lanetlenmeyi göze almak demekti. PNY ana gövdesi “Demokrat Parti-Adalet Parti” holiganı gibi hareket etmemeyi “Nurculuktan çıkma” olarak kabul ediyordu.
En mühimi de Bediüzzaman’ın yazdığı Osmanlıca orijinal Risâle-i Nur eserleri, bu ekipler tarafından Latin harfine aktarılıp basılırken, okuyanları esasa yönlendirecek metinler teker teker tahrif ediliyordu.
“Mehdî” konuları tırpanlanıyor; hizmetin asıl takipçisi olan Hulusi beyle ilgili bölümlerin başları-sonları eserden çıkarılıyor; Batıya sempati duyuracak eklemeler konuyor; Hıristiyanlığı kutsal kabul ettirecek değişiklikler yapılıyordu. Yeni jenerasyon da bu metinleri “kutsal” sayıyordu!
-BİTTİ-