‘Şair bin kez sever bir kez aşık olur’
Ünlü şair Cemal Safi, bir kara sevdaya tutulduğunda yaşadıklarını ve o sevdanın kendisine hangi şiirlerini yazdırdığını, ses sanatçısı ve yazar Onur Akay’a anlatıyor. Safi ile yirmi bir sene önce yaptığımız söyleşi, ilk kez Aydınlık’ta…
13 Haziran 2021 tarihinde kaybettiğimiz bestekâr Selçuk Tekay’ın “Vurgun” isimli bestesinin söz yazarı, ünlü şair Cemal Safi ile 2000 yılında şiir üzerine bir röportaj yapmıştım. Çok sayıda efsane isimle gerçekleştirdiğim röportajlar, ilk kez Aydınlık Gazetesi’nin kültür ve sanat sayfasında yayımlanmıştı. Unutulmaz şarkıların güftesinde imzası olan Safi ile söyleşimiz ise ilk kez, röportajlarımı topladığım ve geçenlerde piyasaya çıkan “Görmeden Sevmek” isimli şiir, anı ve röportaj kitabımda yayımlandı ve basında ilk kez yine Aydınlık okurları ile paylaşıyorum.
Söyleşide Cemal Safi, çok sayıda şiirinin bestecisi Orhan Gencebay’ın hayatını değiştiren bir olayı da anlatıyor. Ayrıca 2000 yılında bu kitabım için bir sunum yazısı yazan Cemal Safi Hocam bana, şöyle bir vasiyette bulunmuştu: “Şiirlerini ve bestelerini çok beğeniyorum ama kırk yaşına gelmeden bu kitabı sakın çıkarma. Şiirlerin ve bestelerin daha da olgunlaşsın, anıların daha da çoğalsın.” Ben de onun bu sözünü dinledim ve yirmi sene daha bu kitabı yeni şiirlerim, bestelerim, anılarım ve röportajlarımla süsleyerek yazmaya devam ettim. Şimdi iyi ki sözünü dinledim dediğim Cemal Safi Hocamın bu vasiyetini, şiir yazan gençler için bu satırlarda paylaşmak istedim.
İşte o söyleşimiz:
‘AŞK SÖYLEDİ BEN YAZDIM’
Cemal Safi şiiri nasıl tanımlar?
Ben şiiri bir romanın özeti olarak tanımlarım.
Bu şiirleri size yazdıran nedir?
Aşk söyledi ben yazdım.
İlk ne zaman âşık oldunuz?
17 nisan günü, 1978 yılında bir çift göz, bir ahu bakış yüzünden elim ayağım tutmaz oldu. Kara sevdaya tutulduğumu söyleyenler oldu. Tam dört yıl sağ elim tutmadı. Çok zordur. Allah düşmanımın başına vermesin.
Tek Hece (Aşk) şiiriniz o dönemde mi çıktı acaba?
Evet, o duygular yazdırdı. Vurgun da o günlerin eseridir.
Peki, daha sonra hiç kimseye âşık olmadınız mı?
Şair bin kez sever, bir kez âşık olur. İşte şiirlerimde anlattığım aşk da budur.
‘ŞAİRE GECE GELİRLER YAZDIRIRLAR…’
Kitabıma yazdığınız sunum yazısında, “Şarkı sözü, müziğini aldığınızda zavallı kalır ama şiirse ayakta durur” ifadelerini kullanmışsınız. Şarkı sözü ile şiiri böyle mi ayırmak lazım?
Evet, öyle ayırmak lazım… Şarkının müziğinden çok sözlerinden etkileniyorsanız, o şiirdir.
Hece vezni desem?
Hece veznine aşığım ben.
Bir kişi gerçekten şair olduğunu nasıl anlar?
Şairse ona gece gelirler, yazdırırlar ve yazdığı zaman rahatlıyorsa o şairdir. Şiire gebeyse uykularına girer, onu uykularından eder, onu hasta eder, yazmaya mecbur eder.
Hocam, ben size ait olan Akçay’daki Şiir Pansiyon’da yetiştim diyebilirim. Babamın Akçay’da yazlık evler yapmaya başlaması, sizin de burada pansiyonunuzun olması, ayrıca Akçay Şairler ve Bestekârlar Festivali’ni düzenlemeniz, Türk mûsıkîsinin en büyük isimleri ile ortak eserlerde buluşmama vesile oldu. Şiir Pansiyon nereden aklınıza geldi?
Ben askerliğimi 1959 yılında Edremit’te yaptım ve o yıllarda Akçay’ı da çok sevdim. Özellikle Akçay’ın havasına, suyuna ve Sarıkız’ına hayran oldum. Zaten o devirde yaşamış olsaydım Sarıkız’a âşık olurdum. 1987’de Azize diye biriyle tanıştım, o da baban gibi inşaat işiyle uğraşıyordu ve onunla inşaat yaptığı yere gittik. Pansiyonun binası henüz yarımdı ve benim çok hoşuma gidince hiç düşünmeden aldım ve adını da Şiir Pansiyon koydum. Çok kişinin yetişmesine sebep olmuştur.
ORHAN GENCEBAY’IN HAYATINI DEĞİŞTİREN OLAY!
Çok sayıda şiirinizi besteleyen Orhan Gencebay’la nasıl tanıştınız?
Orhan Gencebay da benim gibi Samsunlu ve Sakarya İlkokulu’ndan okul arkadaşım olur. Ben beşinci sınıfta okuyordum. Orhan Gencebay da kardeşimle aynı sınıfta okuyordu. Kardeşim Macit, Orhan’a öğle yemeğini bizim evde yiyelim demiş. Bizim evin tam karşısında da tütün tüccarı Cengizhanlar vardı. Onların, yabancı biri geçince hemen ısıran Fino isimli bir de köpekleri vardı. Orhan’la kardeşim tam bizim evin oraya gelince o köpek arkadan gelip Orhan Gencebay’ı ısırmış. Orhan’ın pantolonu yırtılmış ve ayrıca ısırdığı bölgede de kanama olmuş. Tabii korkmuş ve hemen annesine söylemiş. Daha sonra doktora gidince kırk iğne vermişler. Orhan dokuzuncu iğnede Askerlik Şubesi’nin bahçesine kaçmış. Annesi de iğne vurulmayı kabul ederse, babasının ona ne isterse alacağını söylemiş. Orhan da babasından mandolin istemiş. Mandolin çalmayı bir haftada öğrenince ona bu sefer bağlama almaya karar vermişler. Yani Orhan’ın bağlamaya başlama sebebi aslında biz olmuşuz. Orhan bu olayı 1992 yılında benim için düzenlenen özel gecede anlatmıştı.
Şiirlerinizi nasıl bestelemeye başladı?
Kardeşimle çok yakın arkadaşlardı. Kardeşim bir gün bana, “Millet Orhan Gencebay’a şiirlerini besteletmek için sıraya girmiş, ne ricalarda bulunuyor, o kimsenin şiirlerine bakmıyor, senin şiirlerine âşık olmuş adam” dedi. Ben de İstanbul’a gittiğimde kapılarını çaldım. Sevim Emre açtı. Oturduk, yemek yedik ve verdim şiirlerimi. Sonra her kasetinde, bestelediği üç ya da dört şiirime yer verdi.