23 Aralık 2024 Pazartesi
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Şakir Öner Günhan Aydınlık'a konuştu: Radyo’ya ilk ‘Çocuk Saatim’ ile başladım

Radyo’ya girmeden önce, 1963-64 yıllarında, “Çocuk Saatim” programı vardı. Radyo’ya ilk bu program ile başlamıştım…

Şakir Öner Günhan Aydınlık'a konuştu: Radyo’ya ilk ‘Çocuk Saatim’ ile başladım
A+ A-
Emine Sağlam AKFIRAT

Çocuk Saatim programında, çocuk şarkıları söylenir tabi… Belki sizler de hatırlarsınız, “Bugün yalnız bu kadar darılmayınız, yarın yine gelirim hoşça kalınız”. O yıllarda radyoda okuduğum ilk solo şarkıydı.

Değerli TRT sanatçımız Şakir Öner Günhan ile yaptığımız söyleşinin sonuna geldik. TRT sanatçımız İbrahim Can ile birlikte türkü söyleşimizi evinde yaptığımız sanatçımıza, güler yüzüyle, konuk severliğiyle, kibarlığıyla ve içten davranışıyla geleneklerimizin güzelliklerini yaşattığı için çok teşekkür ediyoruz. Bu hafta sanatçımızın, türkülerimizin en itibarlı olduğu dönemlerde TRT’de ve dışında halk müziği için yaptıklarını konuştuk.

Gelin TRT’nin Türkü Çınarını birlikte dinleyelim.

"Radyodan önce programcılık deneyiminiz oldu mu?"

Radyoya girmeden önce, 1963-64 yıllarında, “Çocuk Saatim” programı vardı. Radyo’ya ilk ‘Çocuk Saatim’ ile başlamıştım…Çocuk Saatim programında, çocuk şarkıları söylenir tabi… Belki sizler de hatırlarsınız, “Bugün yalnız bu kadar darılmayınız, yarın yine gelirim hoşça kalınız”. O yıllarda Radyo’da okuduğum ilk solo şarkıydı. Türkiye postacı olarak beni tanımazdı ama o bendim.

Radyo programlarını sunarken baktım ki tek başıma yavan oluyor. Yavaş yavaş Radyo Sanatçılarının yanı sıra programa mahalli sanatçıları da almaya başladım. Mesela bir keresinde programa, “Ormancı” ve “Bodrum Hâkimi” türkülerinin kaynak kişisi Nazmi Yükselen Abiyi getirirdim. Kendisi Söke Adliyesinde arzuhalciydi. Olayları bildiği için türkülerin öykülerini ayrıntılı anlatıyordu. Bodrum Hâkimi türküsünü adliye de duymuş.

Sadece bir program üzerine dört çuval, mektup almıştım. Bir sonraki programda da içlerinden seçip okuyorduk. O zamanlar telefon falan da yoktu tabi...

İlk okuduğunuz plak ve türkü hangisiydi?

“Şu sazıma bir düzen ver, teller de muradın alsın.” 45'lik plaktı. Arkasında da “Deli deli deli, kalabalık yerdesin” halay türküsü vardı.

ZEKİ MÜREN İLK KONSERİMDE ZİYARETE GELDİ

İlk hangi gazinoda çıktınız? Kadronuzda hangi sanatçılar vardı?

Çakıl Gazinosu’nda çıktım. Sevim Tuna vardı. Sevim Tuna o zamanlar “Çıkalım seninle Bağdat Yoluna. Sen bir şahinsin ben de bir serçe” şarkısıyla ortalığı yıkıyordu. Biz de nasıl bir “abla-kardeşiz” biliyor musunuz, anlatamam size. Yıllar sonra kızıyla karşılaştık. “Annem sizi o kadar çok severdi ki, ben abim olarak bilirdim sizi” dedi. Aklıma gelmişken söyleyeyim, Çakıl Gazinosu'nda sahneye ilk çıktığımda Zeki Müren beni dinlemeye geldi. Çakıl Gazinosu'nun sahibi de Zeki Müren ile çok iyi geçinen birisiydi. Çünkü onun gazinosunda arasına sahne alıyordu. Zeki Bey, her gazinoda çalışmazdı.

Ben sahneye çıktım program bitti sahne arkasında odadayım. Gazinonun müdürü Behzat Bey nefes nefese geldi yanıma. Heyecanla Zeki Bey seni ziyarete geliyor dedi. Düşünün Zeki Bey benim odama geliyor, ben değil Behzat Bey heyecanlanıyor. Telaşla “odana meyve gönderiyorum, viski gönderiyorum” falan dedi. Ben sakinin, dedim ki “gelsin buyursun”. Neyse Zeki Bey geldi. Bana ilk söylediği söz şu oldu: “Yahu kardeşim ben seni seyrederken yoruldum, çok hareketlisin.”

Gazino çalışmasında başarıyı yakalayabildiniz mi?

Gazino çalışması da başarılıydı. O dönemde Ümit Tokcan ile beraberdik. Fahrettin Aslan’ın üç gazinosu vardı. Ankara, İstanbul, İzmir. Ümit Ankara’dayken ben İstanbul'da dönüşümlü çalışırdık. O dönemler gazino kültürünün de bir adabı var tabi. Fahri Bey'e bu anlamda şapka çıkartılır.

SABAHLARA KADAR KONSER TURLARI

O dönem sahne çalışmaları, konserler, yetişebiliyor muydunuz?

Haftanın iki günü koromuz vardı. Haftanın bütün günleri, yedi ayrı semtte, açık hava sinemalarında konserlerimiz olurdu. Sabaha kadar sürerdi.

Beykoz çayırında ananevi sünnet yapar belediye. Ve burada en az 30-40 sanatçı sahneye çıkardı. Ben hem Yalova'da hem de Beykoz'da sahneye yetişirdim. Sabaha karşı “hocam sabah ezanı başladı” derlerdi. Biz sahneye çıkıncaya kadar kimse yerinden kalkmazdı. Ağustos ayıydı ama boğaz soğuk ve serin oluyordu geceleri. Battaniyelerle herkes oturur beklerdi. Ve sabah en son Beykoz çorbası içer evlere dağılırdık. Boğaz Köprüsü yok tabi evlere de feribotla geçiyorduk. Ne günlerdi…

TRT’DE BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN EMEKLİ OLDUM

TRT’de İdarecilik yaptınız mı?

Evet. Önce Bölge Müdür Yardımcısı oldum. Sonra bölge müdürü oldum. Bölge Müdürlüğü’nden emekli oldum. Hayatımda çoğunlukla üç işte aynı anda çalıştım. Mesela BM mühendislik firması İstanbul'da Büyükçekmece Barajını yapıyordu. Firma sahipleriyle çok samimiyiz, aile dostlarımızdı. Bir ara, arkadaşım bırak artık bu işleri, firmanın başına geç dedi. O benim müzik aşkımı bilmiyor tabii.

Müziği bırakmadım ama baraj çalışmasını da yürüttüm. Türkiye'de o yıllarda ilk defa bir devlet ihalesi yedi ay verilen tarihten önce bitmiştir. O da Büyükçekmece barajıdır.

HALKEVLERİ’NDE CEBİMİZDEN HARCAYIP OYUN OYNARDIK

İ.C. Biz bir eksiklik mi yapıyoruz acaba? Şurada, şu ortamda, şu manzara karşısında beş türkü okusak, bunları ayda bir sosyal medyaya atsak ne güzel olurdu. İnsanlar sizi özlediler; o kadarı bile insanları mutlu eder diye düşünüyorum.

Bu yaptığımız tamam güzel ama biz profesyonel insanlarız. Zaman ayırmamız, hele ki bizim yaşımızda bunları yapabilmemiz çok zor. Bir dönem yapıyorduk. Çünkü ihtiyacımızdı, gelirimizdi. O zaman seve seve yapıyorduk ve maddeyi düşünmeden yoğun çalıştık.

Eskiden halk evlerinde cebimden para vererek halk oyunları oynuyordum. Davul zurnaya para toplayamıyorduk. Kendi harçlıklarımızdan kesiyorduk. Çünkü davul, zurna parayla çalıyorlardı.

Böyle yoğun karşılıksız çalıştık ve böyle geldik bir yerlere. Hala sadece biz zorlarsak götüremeyiz. Gençliğimizde bizim yaptığımız gibi bu dönemde de genç arkadaşlar var. Onların Türk Halk Müziği bayrağını teslim alıp, daha yukarılara taşımaları lazım. Ara sıra gelip bizi de yoklarlarsa biz de elimizden geleni yine yapalım. Yine emirlerindeyiz ama bunu yapacak profesyonel eller lazım.

TRT TÜRKÜLERE SAHİP ÇIKMALI

TRT'de derlenmiş, notaya alınmış, koro ve solo söylenmiş türkü kayıtları var. O kayıtlar tekrar yayınlansa yeni nesil de türkülerimizi öğrenir. TRT'nin orada bir sorumluluğu yok mu?

Tabi ki var. Bizim zamanımızda TRT vardı ve biz oralarda eğitildik. Bugün TRT bu görevi tekrar üstlenmesi gerekir. TRT böyle giderse ölmeden ve öldükten sonra da bizleri kimse tanımaz. Çünkü eski müzik, aşinalık, eski müzik programları, eski müziğe verilen değer gitgide yok oluyor. Bu benim fikrim. İnşallah yanlış düşünüyorumdur.

Emekli olduktan sonra ne yaptınız?

Emekli olduktan kısa bir süre sonra “Ankara Rüzgarı” programı bitti. Emekli oldum ertesi gün ATV’den bir yarışmada jüri başkanlığı teklifi geldi. O dönem televizyonlarda ses yarışmaları yeni başlamıştı. Yarışmalarda, yarışmacı çocuklara sürekli ters davranıyorlardı. “Bu ne biçim kravat, bu renk mi, bu renk sana gitmiş mi?” diye. Yahu adam ses yarışmasına gelmiş. Yarışmada, doğu bölgesinden Erzurumlusu var, Sivaslısı var. Giyinmeyi bilen var bilmeyen var. Jüri üyesi hukukçu bir arkadaş, ukala ukala, yarışmacıyı itin kulağına sokuyor, çıkarıyor. Yani rezillik.

Ben TRT sınavına girdiğim günkü hallerimi hatırlıyorum. Yarışmadaki çocuklar her gün o heyecanla sınava giriyor. Hepsi amatör. Bizim yarışma başladığında, önce çocukların gururunu okşayarak başladım. O gün gazeteler ne yazdı biliyor musun?” İşte jüri böyle olur.” diye.

Neyse…

Emekli olduğumda bir deniz kıyısına yerleşeceğim ve teknede yaşayacağım diye kafama koymuştum. Emekli maaşımı da aldım TRT’den. O yarışı da bitirdikten sonra tekneme bindim ve Bodrum'a geldim. Yaklaşık 15 senedir o gün bugündür Bodrum'dayım.

AYDINLIK’A BİN TEŞEKKÜR

Aydınlık okurları için son mesajınızı alalım mı?

Ayaklarınıza sağlık. Buraya geldiğiniz için sizlere çok teşekkür ediyorum. Aydınlık’ın bu çabasına bin teşekkür. Özellikle Türkiye Radyosu ses sanatçısı İbrahim Can’a. Bu görevi üstlendiğiniz için, saz çalıp benimle beraber sohbet ettiği için sonsuz teşekkür ediyorum. Ayağınıza sağlık! Bizi dinleyen, okuyan Aydınlık okurlarına de en içten sevgilerimi, saygılarımı iletiyorum. Sizleri kırmadık, üzmedik, biraz da şenlendirebildiysek ne mutlu bize.

Çok teşekkür ediyoruz. Sizi yürekten seviyor, sağlıklı ve uzun ömürler diliyoruz.

SARISÖZEN DÖNEMİNDE RADYO’DA DİSİPLİN TBMM’DEN SIKIYDI

Hayatınıza etki eden, unutamadığınız hocalardan kimler var? Muzaffer Sarısözen’i hatırlıyor musun?

Muzaffer Sarısözen’in türkü programını radyoda “Çocuk Saatine” giderken, türkü stüdyosunda, tonmayster odasında küçük bir pencereden izlerdim. Sarısözen Hocayı türkü çalıp söylerken oradan keyifle izlerdim. Onlar bizim için süper profesyonel hocalarımızdı. Tahmin edemeyeceğiniz kadar otoriter, çok mesafeli, çok disiplinli bir hocaydı. Biz de o zaman çocuğuz tabi… O vakit saz çalıyordum ve okulda korom vardı. Rahmetli Sarısözen bütün programlarını kendi sunardı ve 100 tane program yapıyorlarsa bunların yarısından fazlası canlıydı. Canlı program sırasında radyoda dolaşmak yasaktı, Meclis bile bu kadar sıkı, disiplinli ve ciddi değildi. Bunun sebebi, radyoda programı eğer iki buçuk da başlıyorsa, iki buçukta kayıt başlar, ses olmasın diye kapılar içerden kapanırdı. Dışarıdan kimse açıp giremezdi.

TRT Sanat Öner Günhan