Salgın döneminde gizli tehlike; depresif hissiyat
Covid-19 salgınının ikinci dalga etkilerini değerlendirmek amacıyla Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü ülke genelinde anket düzenledi.
Ocak 2021 boyunca Türkiye'nin 56 şehrinde yaşayan 18 yaş ve üzeri 3 bin 500 katılımcı ile yapılan araştırma ile Nisan 2020’de yüzde 60 seviyesinde olan genel kaygı durumunun yaz aylarındaki normalleşmenin etkisiyle yüzde 48’e gerilediği ancak ikinci dalga sonrasında tekrar yüzde 59 seviyesine çıktığı belirlendi.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan’ın danışmanlığı ile gerçekleşen araştırmada; kaygı hali, kişilere, kurumlara ve medya organlarına duyulan güven, Covid-19 kapsamında alınan önlemler hakkındaki düşünceler, gelecekle ilgili olumlu ve olumsuz beklentiler, aşı çalışmaları, uzaktan eğitim ve tüketim alışkanlıkları gibi çok sayıda konu masaya yatırıldı. Elde edilen veriler Nisan 2020’de yapılan ‘Koronavirüslü Günlerde Hayat Araştırması’ sonuçları ile karşılaştırıldı.
KAYGI DÜZEYİNDE YÜKSELİŞ
Nisan 2020’de yüzde 60 seviyesinde olan genel kaygı durumu, yaz aylarındaki normalleşmenin etkisiyle %48’e geriledi ve ancak ikinci dalga sonrasında tekrar yüzde 59 seviyesine çıktı.
‘2. Dalga Sonrası Türkiye Araştırması’ Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Tuğba Aydın Öztürk, Method Research Company Proje Direktörü Hale Aslı Kılıç ve Pazarlama Uzmanı Şeyda Aydın tarafından yürütüldü. Araştırma sonuçlarına göre, katılımcıların %60’ı salgın ile ilgili en büyük korkularının sevdiklerini kaybetmek olduğunu belirtirken, yüzde 48’i sağlık sorunları yaşamaktan endişe duyduğunu belirtti. Ekonomik sorunlar yaşamaktan korkanların oranı yüzde 37 olurken; katılımcıların yüzde 7’si temizlik konusundaki takıntının uzun bir süre daha hayatlarında olacağını düşündüğünü kaydetti.
Nisan 2020’de salgının ilk aylarında, katılımcılar salgın hakkında belirsizlik, kaygı, tedirginlik ve endişe kelimelerini sıklıkla dile getirdi ancak bunun yanında büyük bir çoğunluk da bu salgının içe dönme, sağlığın ve ailenin önemini kavrama, maneviyat duygularının güçlenmesi, çevre bilinci ve şükür kelimeleri ile de açıkladı. Ocak 2021’de yapılan araştırmada ise katılımcıların salgın dönemini açıklarken kullandıkları sözcükler, “korku başta olmak üzere kaygı, endişe, yalnızlık, bıkkınlık, sıkıntı, mutsuzluk ve ekonomi” olup katılımcıların neredeyse tamamına yakını hiçbir olumlu ifade kullanmadı.
AŞIDA HALA KAFALAR KARIŞIK
Yapılan ankette katılımcılara ayrıca salgınla mücadelenin umudu olan aşı çalışmalarına ilişkin görüşleri de soruldu. Katılımcıların yüzde 39’u aşı yaptırmayı düşündüklerini, yüzde 22’si kararsız kaldığını ve yine yüzde 39’u ise aşı yaptırmayı düşünmediğini belirtti. Aşı yaptırma taraftarları yüzde 59 oran ile eğitim oranı yüksek profesyoneller ile yüzde 55 oran ile 56 yaş ve üzerindeki katılımcılar oldu. Erkeklerde aşı yaptırma eğilimi yüzde 43 iken bu oran kadınlarda yüzde 35 oldu.
YALNIZ HİSSEDENLERİN ORANI ARTTI
Araştırmada ayrıca yalnızlık hissi de pandemi öncesi ve sonrası olarak kıyaslandı. Buna göre, kendisini her zaman ve çok sık yalnız hissedenlerin oranı pandemi öncesinde yüzde 19 iken ikinci dalga sonrası bu oran yüzde 30’a yükseldi. Yalnızlık hissinin en yoğun olarak yaşandığı yaş grubu 25 yaş ve altı olarak tespit edildi ve oran gençlerde yüzde 44’e çıkarak Türkiye ortalamasının çok üzerinde kaydedildi.
EN AZ SİYASİLERE GÜVENİLİYOR
Araştırma sonuçlarına göre pandemi döneminde en fazla güvenilen kişi ve kurumların başında yüzde 60’lık oran ile akademisyen ve uzman hekimler yer aldı. Katılımcıların yüzde 36’sı Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulu’nun da içinde yer aldığı kamu kuruluşlarını güvenli bulduğunu belirtti. Katılımcıların yüzde 63’ü ise siyasilere güvenmediklerini belirtti. Araştırmada televizyon, radyo ve gazete gibi geleneksel araçlar ile yeni medya araçlarının da içinde yer aldığı medya kanallarına ise genel anlamda güven seviyesinin düştüğü ortaya çıktı.
Psikiyatr Psikanalist Doç. Dr. Defne Tamar Gürol, konu ile ilgili Aydınlık’a şu açıklamaları yaptı:
“Küresel salgın tüm dünyayı etkisine aldığında, insanları karşılaşması en güç durumla yüzleşmek zorunda bıraktı. Yani kendi ölümünü hatırlattı. Bu başa çıkılması güç bir durumdu. Basında Avrupa ve ABD’de hastanelerde yer kalmaması, yaşlılar yurdunda bakımsızlıktan toplu ölümlerin olması gibi görüntüler, güçlü, yenilmez gibi algılanan ülkelerde yaşanan başarısızlıklar endişe duygusunun artmasına yol açtı. Getirilen kısıtlamalar, günlük vaka ve ölüm sayılarını izleme, “normal” hayatın içinde başa çıkmada destek olabilecek arkadaş, akraba ve aktivitelerden zorunlu olarak mahrum kalmak insanların en derin ve eski endişelerini harekete geçirdi. Salgının önemli bir sonucu ekonomik etkileriydi. İş yerleri kapandı, insanlar işsiz kaldı. Ölümü ile yüzleşen insanların bu sefer de geleceğe ilişkin belirsizlik ve kaygıları oluştu. Depresyon ve kaygının bu ortamda gelişmesi son derecede anlaşılır.
Ancak bazıları bu durumda bütünlüklerini korumak için dış gerçekliği inkâr etmeden, yaşama yatırım yapmaya devam edebildi. Neler yaptılar? Dayanışmanın önemini hatırladılar. Sağlık ordusu cephede savaşırken, cephe gerisinde ellerinden geldiğince onlara destek oldular. Üretkenliklerini sürdürecek çözüm yolları oluşturabildiler. Yoksunluk insanların yaratıcılıklarını da kullanmasını mümkün kıldı. Teknolojinin olanaklarından da yararlanarak bir araya gelmeden doğum günü kutladılar, toplantılar yaptılar, evde ekmek yapmak dahil hünerlerini geliştirdiler.
Küresel salgının yıkıcı sonuçları olduğu göz ardı edilemez bir gerçeklik, bu sert dış gerçeklikten ancak yaşam tarafına ağırlık vererek çıkabileceğimizi, yıkım değil yaşama tutunmamızın mümkün olduğunu hatırlatmak isterim.”
‘BEN YORULDUM HAYAT’
Katılımcılara sorulan “Pandemi sürecinde kendinizi düşündüğünüzde hangi şarkı sizi en iyi yansıtmaktadır’ şeklindeki sorunun cevaplarının ortaya koyduğu tablo dikkat çekti. Şarkıların çok büyük bir çoğunluğunun arabesk müzik türünde olup olumsuz duyguları temsil ettiği görüldü. Ancak yine de umut, sabır, teselli gibi duyguları yansıtan şarkılar da listede yerini aldı. Buna göre Türkiye genelinde ruh halimizi en iyi yansıtan şarkı Mümin Sarıkaya’nın ‘Ben Yoruldum Hayat’ isimli şarkısı oldu. Kadınlar en çok Göksel’in ‘Depresyondayım’ isimli şarkısını ve erkekler ise Müslüm Gürses’in ‘İtirazım Var’ isimli şarkısının kendilerini en iyi şekilde yansıttığını söyledi.
Genel ortalamaya bakıldığında Türkiye’nin pandemi ile ilgili duygu ve düşüncelerini en iyi anlatan şarkıların sıralaması ise şu şekilde oldu:
Mümin Sarıkaya- Ben Yoruldum Hayat
Göksel- Depresyondayım
Edip Akbayram- Güzel Günler Göreceğiz
Sezen Aksu- Geçer
Müslüm Gürses- İtirazım Var
Pinhani- Dünyadan Uzak
ARABESK HİSSİYAT, DEPRESİF HİSSİYATTIR
Gerçek Taraf haber sitesinde yayımlanan habere göre, arabesk hissiyatın, insanı depresyona sokan ve depresyonda olmaktan zevk aldıran bir yaklaşım olduğunu belirten Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şunları söyledi: “Bu da geçici olarak rahatlatıyor ama insanın çalışma motivasyonunu kırıyor, üretkenliğini azaltıyor. Biz ağlamayı yücelten bir kültüre sahibiz. Sinemaya giden bir kimseye ‘film nasıldı’ diye sorulduğunda ‘iyi değildi, ağlatmadı ki’ yanıtını veriyor. Bu arabesk hissiyatı aslında bizim için bir rahatlama yöntemidir ama insanın özgüvenini düşürür, yetersizlik ve acizlik duygusu oluşturur.”
ŞARKILARIN KABİLİYETİ
Son dönemde popüler kültürde veya alternatif tarzlarda üretilen şarkıların ağırlıklı olarak depresif bir havada olduğu gözleniyor. Toplumda “kana en hızlı karışan” müzik formları olarak şarkılar, belli bir duyguyu öne çıkararak insanları etkilemeyi başarıyor. Şarkının temel duygusunu vermek için müzik ve sözlerin uyumlu bir şekilde tasarlanmasına prozodi ismi veriliyor. Berklee Üniversitesi şarkı yazarlığı bölümü öğretim görevlisi Pat Pattison “şarkılar esasında abartılı konuşmadır” diyor. Bu özelliğiyle şarkılar, diğer müzik formlarından farklı olarak, mesajını doğrudan topluma ulaştırma yeteneğine sahip.