11 Ocak 2025 Cumartesi
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Sanat-ideoloji sorunsalı açısından edebiyat

Devrimcilik ve her türden ilericilik varolanı kutsamamayı ve hayata müdahale hususunda cesur olmayı gerektirmektedir.

Sanat-ideoloji sorunsalı açısından edebiyat
A+ A-
GÖKHAN DAĞTEKİN / Teori Avrupa Temsilcisi

Sanat, hukuk, bilim, din, aile, eğitim, spor gibi toplumsal yaşam içerisindeki alt sistemlerin özerk yapıları ve buna denk düşen özgün rasyonalitelerinin olması bu alanların 'siyasi olmadığı' anlamına gelmez. Toplumsal yaşama dair olan herşey doğal olarak siyasidir.

Platon'un ideal devletinde her türden kültür-sanat üretimi mutlak bir ideolojik denetim altındadır. Örneğin Yunan mitleri tanrıların ahlaksızlıklarını, zaaflarını içerdikleri ve kötü örnek teşkil ettikleri için yasaklanmalı. Yerine topluma iyi örnek olacak hikayeler konulmalı.

Aristo ise kültür üretimini kendi içsel koşulları, kaideleri ve mecburiyetleri içerisinde değerlendirir, edebiyatın özgün kuralları olduğunu savunur.

KÜLTÜR SANAT ÜRETİMİNİN ÖZERKLİĞİ VE HAYATA MÜDAHALE

Platon'u totaliter ve Aristo'yu gerçekçi olarak tanımlamak bana göre hiç uygunsuz bir tanımlama olmaz. Platon'un yaklaşımı, yani tüm kültür üretimini ve hatta toplumsal yaşamı ideal hedefler üzerinden değerlendirip bu kıstaslarla mutlak denetim altına almak hayatı boğmayı, zorla bir kalıba sokmayı gerektirir. Diğer yandan Platon'un radikal bir vizyon ürettiği yerde Aristo'nun sistemci görüşler ortaya koyduğunu görebiliriz. Platon'u totaliter diye reddetmek (ki, tekrarlıyorum, totaliterdir), mahkum etmek çok da akılcı değildir. Gerek Platon, gerek Aristo hayata dair temel teoriler üretmişlerdir. Aristo varolan hayatı teorileştirmiştir, kuramsal gücü burada yatmaktadır. Platon ise hayata müdahale etmenin felsefesini oluşturmuştur, ilericiliğinin kaynağı buradadır.

Platon ve Aristo arasındaki çelişkide mutlak bir üstünlük tespit etmek bence doğru değildir. İkisi de hayata, farklı açılardan, doğru bakmaktadır ve iki bakış açısı da mühim hakikatler içermektedir. Sanat, hukuk, bilim, din, aile, eğitim, spor gibi alanlar toplumsal yaşam içerisinde alt sistemler oluşturur. Bu alt sistemlerin özgün gereklilikleri, bu gerekliliklerden oluşmuş teamülleri, gelenekleşmiş ve yerleşmiş pratikleri, anlayışları vardır. Alt sistemlerin kendilerine ait rasyonaliteleri vardır, bunu gözardı etmek kolayca hayata aykırı işlere kalkışmakla sonuçlanabilir. Fakat bu alt sistemlerin özerkliğini mutlaklaştırmak ilerlemenin önünü tıkar. Değişimi engellemez (değişim zaten engellenemez), ama insanın değişime bilinçli müdahaleyle tarihsel gidişata yön vermesini engeller. Devrimcilik ve her türden ilericilik varolanı kutsamamayı ve hayata müdahale hususunda cesur olmayı gerektirmektedir. Saydığımız alt sistemlerin özerk yapıları ve buna denk düşen özgün rasyonalitelerinin olması bunları "siyaset dışı" veya "siyaset üstü" yapmaz, bu alanların "siyasi olmadığı" anlamına gelmez. Toplumsal yaşama dair olan herşey doğal olarak siyasidir. Gerek Platon, gerek Aristo bunun farkındadır, fakat burjuva ideolojisi bu temel ve en basit gerçeği inkâr üzerine kuruludur.

EDEBİYAT DEĞERLENDİRMESİNDE YÖNTEM SORUNU

Bu temel gerçek karşımıza önemli bir zorluğu koymaktadır: Edebiyat değerlendirmesi hangi yöntemle yapılmalıdır? Şüphesiz edebiyatın özgün, kendine ait kalite kıstasları vardır. Diğer yandan her edebiyat siyasidir. "Edebiyatın bir estetik, bir de ideolojik yanı vardır. Biz değerlendirmelerde bunları birbirinden ayıralım" fikri ilk bakışta mantıklı gelebilir burada. Fakat sanat eserlerinde "estetik" ve içerik birbirinden ne derece ayırabilinir?Sanat-ideoloji sorunsalı açısından edebiyat - Resim: 1

Koca Shakespeare dinastik meşruluğu pek zayıf olan, ama "Güller Savaşından" galip çıktığı için tahtı işgal eden Tudor hanedanının propaganda yazarıdır. Örneğin Tudorların itibarsızlaştırmak istediği III. Richard Shakespeare'de kamburdur ve o derece çirkindir ki, köpekler onu gördüğünde havlamaya başlar. Kamburu ve çirkinliği kötülüğünün ve tanrının gazabının üzerinde oluşunun yansımasıdır. Halbuki tarihsel Richard kambur bile değildi ve hiçbir Tudor kralının sahip olmadığı meşruluğa sahipti. Shakespeare'in bütün eserleri Tudorların tarih ve dünya anlatımıyla uyumludur.

Goethe ise Fransız Devrimine cepheden düşmandı, Fransız Devrimini eleştiren eserler yazdı ("Der Großcoptha“, 1791; “Der Bürgergeneral”, 1793; “Die Aufgeregten”, 1793; “Unterhaltungen deutscher Ausgewanderter”, 1795). Goethe'nın devrim düşmanlığının saydığım eserlerle sınırlı olduğunu düşünmek saflık olur, çünkü antiradikalizmi, feodalizmle uzlaşmacılık savunusu tüm eserinde ve biyografisinde mevcuttur. Yine Goethe'nin panteizminin izlerini de birkaç eserle sınırlamak mümkün değildir. Bu da gayet doğaldır, bir sanatçının dünyayı algılama ve topluma bakış şeklinin yapıtlarına yansımaması çok mantıklı bir beklenti değildir. Dolayısıyla toplumsal olanı betimleyen sanatçı kaçınılmaz olarak topluma dair tezleri sanatında işler.

Peki o zaman Shakespeare'i, Goethe'yi küçümsemeli miyiz, mahkum mu etmeliyiz? Örneğin Goethe'nin tutkulu bir karşıdevrimci olması onun sanatını değersizleştirir mi? Ya da Goethe'nin eserlerini salt estetiğe indirgeyip içeriğini yerecek miyiz? Veya tersi: Büyük şairlere olan saygımızdan, hayranlığımızdan onların siyasi, felsefi yanları karşısında “kör” mü olmalıyız?

Bir eserin kurgusu, figür tasarımı, dili içeriğinden ayrı ve kopuk değildir. Dolayısıyla ideoloji ve estetiği birbirinden kolayca ayrılınabilinir şeyler olarak görmek kanımca yanlış ve sorunsalı çözmüyor. Sanırım doğru olan sanatçıya mümkün olan en iyi şekilde bütüncül bir bakışla yaklaşmak ve değerlendirmeleri bir çeşit “toplam muhasebe” şeklinde denemek olacaktır.

Teori'nin Ağustos sayısı Türk edebiyatına ilerici bir bakışı geliştirme ve güncelleme yönünde bir katkı teşkil etmektedir. Edebiyat değerlendirmesinde yöntem sorununa da kendi edebiyat tarihimiz üzerinden örnekli bir çözüm önerisidir aynı zamanda. Keyifli okumalar!

Son Dakika Haberleri