Sanatçı Çağatay Akyol anlattı: Arpın Asya'dan Avrupa'ya serüveni
Arp enstrümanının 5 bin yıllık geçmişi var. Akyol, “Çok efor sarf edilmesi gerekir, disiplin ister.” dediği enstrümanın tarihçesini hakkında bilgi verdi: “4100 yıl önce Mezopotamya topraklarından çıkmış. 400 yıl sonra da Hittilerle Hattuşa‘da. Arp, bu toprakların enstrümanıdır.”
Su damlacıklarını andıran rahatlatıcı sesiyle arp denince aklınıza ilk ne gelir? Antik Yunan’ın güzeller güzeli mistik tanrıçaları mı? Hani resim ve heykellerdeki kanatlı, beyaz giysileri içinde efsanelere konu olan mistik kadınlar… Uzun lafın kısası arp deyince dişilik ve Yunan mitlerini çağrıştırır. Arp sanatçımız Çağatay Akyol, bu 5 bin yıllık enstrümanın yol hikayesini ve yollarının nasıl kesiştiğini anlattı. Bambaşka boyutlara taşındık, nasıl olup da Anadolu ve doğu ezgilerine yaraştığını öğrendik.
ÇOCUKLUKTA İLK TANIŞMA
- Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası CSO’da 19 yaşınızdan beri arp sanatçısı olarak görevdesiniz. Tek erkek arp sanatçımız olarak bu çalgıyı nasıl seçtiniz?
Müzik hayatına 7 yaşında Balıkesir’de, blok flüt dersi alarak başladım. Babam iyi bir müzik dinleyicisiydi. Evimizde bir takım plaklar vardı. TRT’den çok zor çekerdi ses. Radyonun anteni elimde, nereden iyi çekerse ordan dinlemeye çalışırdık. Bir de teybim vardı. Müzik başlayınca start’a basıyordum ki, o ses alsın ben de sonra dinleyim diye…
- Arp sesi hiç duymuş muydunuz?
Daha 3-4 yaşlarındayken babam beni uyutmaya çalışıyordu, radyodaki Uykudan Önce programının cingıl müziği bir arpti. Hep kulağımda! O sesle uyurdum. Tabi arp sesi olduğunu bilmiyorum. Konservatuvara girerken de arp ile tanışmamıştım. Blok flütle başladım. Mahallede bir arkadaşım kursa gidiyordu, annem bana da sordu gider misin, diye. Giderim dedim ve başladım. Balkonda falan çalardım. O kadar ki, mahallede böyle çala çala, -annemin adı Sevim- ‘Sevim’in flütçü oğlu‘ diye adım çıktı! Balıkesir’in ortasında, caddeye bakan evin balkonunda flüt çalan bir çocuk!
- Konservatuvar yolu nasıl açıldı?
Konservatuvarda okuyan bir ağabeyimiz vardı, Levent Conker. Babam, şu çocuğun kulağına bir bak, diye rica etmiş, 80 öncesiydi. Levent abi dinledi, bu çocuğun kulağı var, deyince beni sınava soktular. 10 yaşındaydım.
SOLAK KEMANCI OLMAZ DEYİNCE
- Arp daha çıkmadı sahneye?
O zamanlar konservatuvara giriş sınavları inanılmazdı. Üç bin kişi girdik, 6 yüz kişi aldılar. 10 yaşında sınava gireceğim, iki kişi sınav odasının kapısında, ‘Tellidir, üçgendir‘ falan diye arp hakkında konuşuyorlar. Sınavda sordular, ne çalmak istiyorsun? Keman dedim. Solak mısın, sağlak mısın? Solağım. Solaklar keman çalamaz, dediler. Üzüldüm. Keman? Kontrbas? Viyola çalar mısın? Diye sordu hocalar. Hepsine çalarım diye yanıt verdim. Yeter ki gireyim! Sonra arp hocam Kaysu hanım arp çalar mısın, dedi. Çalarım. Neye benziyor biliyor musun? Tellidir, üçgendir! Duydum ya kapıda. Ve aldı beni. Hayatımda ilk defa arple buluştum. Aldı beni arp odasına götürdü. Dedi ki aldım seni.
- Kaysu hanımın hayatınızda özel bir yeri var desenize?
Kaysu Doğansoy, bana tahtını veren insan. CSO’ya ben girdiğim sene ayrıldı ve hoca olarak okula geçti. Yerini bana bıraktı. Ben 19 yaşında sınıf atlayarak mezun oldum, ilk sene girdim. Sonra Almanya serüvenim başladı. Almanya’da burs aldım. 1991 yılıydı, duvar yeni yıkılmıştı. İki yıl Berlin’de Devlet Müzik Yüksek Okulu'nda okudum, 1996 yılına kadar Gustav Mahler Gençlik Senfoni Orkestrası üyesi olarak çok sayıda konserde yer aldım. Daha sonra tekrar Türkiye’de görevime döndüm.
İSPANYA OTOBÜSÜNDEKİ ÇOCUK KOROSU
- Lisan sorununu nasıl çözdünüz?
İngilizcem vardı. Çok erken yaşta koroda söylemeye başladım. Müziği koroda öğrendik, kardeşimle. Daha 13-14 yaşındaydım, çocuk korosuna girdik. Rahmetli Muzaffer Arkan vardı, koronun Atatürk’üdür! Bütün Türkiye’ye o kadar büyük emekleri vardır ki… Hiç paramız yokken, İspanya’ya otobüslerle 6 gün gidip 7 günde döndük. Uçak biletleri yok, para yok! Kutu kutu kolilerle ailelerimiz yolluk yemek hazırlamıştı. Bu gidişlerde dünya birinciliğimiz, dünya ikinciliğimiz oldu. Ben bu yaşlarda Avrupa’ya gidince, buralara gelmem lazım, dedim. Bakış açım değişti. Avrupa’ya çıkış o çıkış. İlerleyen senelerde Almanya’ya gitme sebeplerinden biri de Muzaffer Arkan’dır.
- Yabancı dili yollarda mı öğrendiniz?
Koroyla git gel, mektup arkadaşlarımız oldu, yıllarca çat pat İngilizceyle birbirimize yazdık. Sokakta öğrendim İngilizceyi yaza yaza. Berlin’e gidince 4 ay dil kursuna tabi olduk. Şimdiki gibi dil dereceleri istemiyorlardı. O zaman daha çok teori dersleri daha azdı. Almanya’da 2 yıl kaldım, o dönemde hem öğrencilik yaptım hem çok yerde çaldım. Gençlik orkestralarında da çaldım.
- Siz Türkiye’deki ilk erkek arpçi misiniz? Avrupa’da normal midir erkek arpçi?
Cinsiyet anlamında enstrümanda bir ayrım yok. Arpin mitolojik yapısından kaynaklı bir kadın profili var. Beyaz uçuşan elbiseler, melekler… Çizimlerde hep öyle görülür. Ama Atatürk konservatuvarı kurmak için yurtdışından yabancı öğretmenleri çağırdıktan sonra Halley Tobias diye bir arp öğretmeni getirdi. İlk öğrencisi bir erkekti, Adnan Kopuz. Yıl 1934. Bizdeki ilk erkek arp sanatçısı odur, ama birkaç yıl sonra orkestradan ayrılmış, müzik dünyasına uğramamış biri. Onun için ilk ben oldum diye biliniyor…
ASKERİ BİR DİSİPLİN İSTER
- Arp çalmak erkek işi mi?
Arp, çok efor sarf edilmesi gereken çok zor bir enstrüman. Dünyada şu an en iyi 5 arp sanatçısından üçü erkektir. Orkestralarda da çok erkek arpçi girmeye başladı. Çok çalışılması gereken bir enstrüman. Askeri bir disiplinle hayatınızın sonuna kadar yapmanız gerekir. Mesleğinizin delisi olmanız lazım. Başka türlü gitmez. Düşünsenize bir tahta parçası! Hayatınıza bunu alıp bununla gidiyorsunuz. Öğrencilik zamanınızda 4-5 metrekare odada 6 saatinizi harcıyorsunuz. Dünyada ne olup bittiğini bilmiyorsunuz.
- Bir tür yalnızlık da var işin içinde…
Sanatçılar neden biraz garip insanlar dendiğinde, bu asosyal durumu görmek lazım. Kendi kişiliğiniz sosyal ise siz hallediyorsunuz. Ama asosyal de kalabilirsiniz. Çünkü bir dünya yaratıyorsunuz, o bunu da sizin beyninizin ve ruhunuzun en çabuk kabul edebileceği yaşlarda yapıyorsunuz. On yaşında psikolojik olarak alıyorsunuz, ergenlikte millet sevgili peşinde koşarken on saat bunu çalışıyorsunuz. Çok ironik bir durum. Müzikle, ruhani bir ortamdasınız. Kağıt üstünde noktalar var, bunlar nota. Siz bu kağıttaki notaya ruh veriyorsunuz. Arpin artı olarak şöyle bir özelliği var: Tenle temas edilerek çalınan tek enstrüman. Ben parmağımla çalıyorum. Kemancının elinde arşe var, gitarda tırnakla, sazda penayla çalarsınız. Üflemeli enstrümanlarda ağızlık var, hep bir aracı. Arp öyle değil.
- Tatillerde ne yapıyorsunuz? Arp sırtınızda taşınmaz? Her yerde bir arp mi bulunuyor?
Flütçü cebine koyuyor, ben üç kişiyle gidiyorum bir yere. Hayat boyu çektiriyor. Maddi manevi! (gülüyor) Yaz aylarında eve gittiğimde tatil dönemi en fazla 15 gündür. Hep çalıştım. Çalışmazsanız olmaz. Bir arpe sahip olmak da zor, çok pahalı.
- Ne zaman arp sahibi oldunuz?
Hâlâ arpim yok. Ben devletin arpini kullanıyorum. Emekliliğim geldi hâlâ arpim yok.
MÜZİĞİMİZİ TANITMAK AYRI BİR HAZ
- Nedir bu Anadolu müziğindeki ısrar? Sizin enstrümana sesi uygun olduğundan mı?
Yurtdışında binlerce kişi Bethoven çalıyor. Onların işi bu zaten. Ben de çalıyorum, ama benim müziğimi oraya götürmek çok farklı ve zor. Benim için de büyük haz. Biz eski bir kültürüz ama ayaklarına götürdüğünüz ve müzikle anlattığınız zaman çok daha iyi algılıyorlar, anlıyorlar. Bu yaptığımız işlerde, dönmemin gerekliliğini daha iyi anlıyorsunuz.
- En son ney ile verdiğiniz konserlerde Uzakdoğu ya da tasavvuf müziği izleri var mıydı? Müziğinizde farklı bir boyut mu arıyorsunuz?
Tasavvufa kaymıyorum. Ney geleneğinde sufizm var. Yunus çalıyoruz, ama Yunus öyle biri ki, felsefesi, şiiri binlerce yıl sürüyor. Dinlendirici, rahatlatıcı, meditatif müzik yapıyoruz.
- Türk popu için ne diyorsunuz?
Popüler müzik dalı, dünyada her yerde var. Klasik müzik ne kadar tutulursa tutulsun bir popçunun popülaritesi kadar olmuyor. Çünkü pop müzikte günlük tüketim, şov giriyor. Büyük bir sektör. Bizde güzel iş yapanlar var, yapmayanlar kadar tanınmıyor. Onları pohpohlayan bir medya var. Bu aslında bir para zinciri. Biri birini pohpohluyor, paralar kazanılıyor ve yok oluyor.
İki gün sonra yok olacak. Onlar 2 gün yaşıyor, ben 2 bin yıldır yaşıyorum.
KONSERVATUVARDA TORNAYA GİRMİŞ GİBİ
Konservatuvara 10 yaşında giriyorsunuz, 20 yaşında çıkıyorsunuz. Tornaya girmiş gibi! Ama olacak şey değil, nasıl yatılı bırakmışlar demiyorum. İyi ki koymuşlar diyorum. Çünkü siz hayata ne kadar erken başlayıp çözümlerinizi ne kadar kendiniz üretirseniz, yaşlarınız ilerlediğinde hatalı sollama payınız o kadar azalıyor. Hayatta yaşama avantajı sağlıyor. Insan tanımadan tutun da ani krizlerle baş etmeye kadar yolları öğreniyorsunuz.
İyi ki vermiş babam beni. Çünkü ben konservatuvardan çıktıktan bir yıl sonra trafik kazası geçirdiler, ikisini de kaybettik, biz kardeşimle kaldık. Mezuniyetimi gördüler, ben CSO’ya girmiştim, ama sonrasını görmediler. Kardeşim benden ufaktı, peşimden geldi. O da şimdi opera sanatçısı.
BİR YÜZÜM KLASİK BİR YÜZÜM ANADOLU MÜZİĞİ
- Avrupa’da kalmayı düşündünüz mü?
Orada vardı imkanlarım kalabilirdim, ama bir şekilde bir güç beni buraya iteledi. Sayfayı kapatmadım, hep konserlere gidip geliyorum. Uluslararası seviyede konserlere devam ediyorum. Burada her ne pahasına olursa olsun bir tohum bırakmak lazım. Sanatseverlerle, gençlerle önünü açmak lazım.
- Burada kalmasaydınız Arpanatolia, Hitit, bu işleri üretebilir miydiniz?
Türkiye’ye döndükten sonra üretim adına şekillendirilen projeler bunlar. Döndükten sonra, hani Atatürk diyor ya, muassır medeniyetler seviyesine ulaşmak, siz kendi müziğinizi evrensel boyuta taşıdığınız zaman bir işe yarayacak! Ben de bu yoldan yola çıkarak Arpanatolia’yı kurdum. Bir yüzüm klasik müzik, öteki yüzüm de Anadolu müziği, bu toprakların zenginliği! O kadar kaynağı bol bir toprak ki Anadolu toprağı! Bir sürü medeniyetler geçmiş bu topraklardan. Ben de dedim ki, arp’i toprakdaşlarıyla buluşturmalı.
- Arp Asyalı mı?
Arp 4100 yıl önce Mezopotamya topraklarından çıkmış. 400 yıl sonra da, 3700 yıl önce, Hititlerle Alacahöyük’ten çıkmış Hattuşa‘da. Arp, bu toprakların enstrümanıdır. Yemek mutasyonu gibi. Pizza, pide gibi. Romalılar çıkmış bizimdir, Yunanlar çıkmış bizimdir demiş. Fakat tarihsel anlamda yok öyle bir şey. Sonuç olarak bizden çıktı, ama unutuldu, diyebiliriz. Bir örnek daha vereyim, Keltler (İrlanda, İskoçya) 400 yıl Anadolu’da yaşadılar. Aldıkları birçok kültürü de adalarına götürdüler. Bunlardan biri de mandallı arplerdir. Bizde saz neyse, Gallerde arp odur. Anadolu’da yaşayarak bu enstrümanı benimseyerek arpi de geliştirdikleri söyleniyor, kültürel bir dokunma var.
HİTİT VAZOSUNDAKİ LİR
- Hitit projesini biraz anlatır mısınız?
2009 yılında Oğuz Erbaş ile bir AB projesi yaptık. Hitit döneminde olan tüm enstrümanları yaptırtarak bir orkestra kurduk ve Avrupa’ya çıktık. Arp bizden çıktı, bunu deklare etmek için! Tam o sırada Alacahöyük’ten İnandık ve Hüseyni vazoları çıkartıldı. Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ndedir bugün. O vazoların üstündeki lirleri tespit ettikten sonra bizim çalışma derinleştirildi, belgelendi. Şu anda dünyadaki tek Hitit liri bende var. Aslı gibi yeniden yapılmış bir lir. Projeyle birlikte kayda geçti.
- Arpanatolia arkasından mı geldi?
Cura, sipsi, ney, kaval Anadolu’da ne çalgı varsa trio şeklinde Arpanatolia’yı meydana getirdik. Ferhat Erdem, Anadolu filozofudur. Sipsiyi inanılmaz güzel çalar. Ayrıca ney, kaval, cura gibi 6-7 enstrüman çalar, söyler. Perkisyonda TRT sanatçısı Fuat Kuş bize katıldı, bir süre sonra ayrıldı. Yerine Cem Özkızıltaş perkisyon çalıyor. Trio haline getirdik ve konser yapalım dedik. Her konserde arkamızda led ekran var, orada her çaldığımız türkünün hikayesi anlatılıyor. Hikayeyle ilgil görseller var. Sadece müzik şöleni değil, tarih, arkeoloji, her şeyi kapsıyor. Yurtdışına gittiğimizde bunları Türkçe anlatıyoruz. Arkada da gittiğimiz ülkenin diline çevirip anlatıyoruz. Türkçe ifade ediyoruz, vurgusu çok daha etkili.
- Üçüncü sırada da Göbeklitepe mi geldi?
Kemal Günüç’ün eseri. İlk nefes tek dokunuş Göbeklitepe. Arp, ney ve seyirci için konçerto. Hitit projesinden yola çıkarak Anadolu’yu dünyaya ne şekilde ne kadar gösterebiliriz diye yaptığımız bir proje.