‘Sanatçılarımızın yüzde doksan dokuzu mandolin ile başladı’
'Şu andaki sanatçıların yüzde doksan dokuz onda dokuzu ya mandolin ile ya da bağlamayla başlamıştır bu işe. Bakın batı müzikçileri da böyle, doğu müzikçileri de böyle, bizimkilerde de böyle. Müziği çocuklara aşılamak önemli. '
Bu hafta Türkü Sayfamızın konuğu TRT sanatçısı Şakir Öner Günhan. Bodrum’da yaşıyor. İbrahim Can ile birlikte evinde ziyaret etmek için yola çıktık. Evin yakınına geldiğimizde bizi sokakta gülerek karşıladı. O gülen gözleriyle öyle bir hoşgeldiniz dedi ki sanki 50 yıldır tanışıyoruz. Son derece kibar, saygılı ve içten. TRT korosunda onca kişi arasından tatlı tebessümüyle hemen kendini belli ettiği hala hafızalarımızdadır. Türkülerimizi o güçlü sesiyle yorumlarken, gülüşüyle, gözleriyle, vücuduyla da türkülerimizin hikayesini anlatan ender sanatçılardan. Türkü söylerken gözlerinin içi öyle gülüyor ki arkadaşlarında birisi, "Oğlum uzun hava okuma, uzun hava okurken gülüyorsun!..” diye uyarıyor. Yüreğindeki gülümsemeyi karşısındakine geçiren, TRT’nin girdiği her evin insanı olup, anaların bağrına bastığı şirin ve babacan bir sanatçı oluvermiş. Türkülerimizi derleyip notaya aldığı gibi birçok türkümüzü meşhur eden ve ilk tanıtan sanatçılarımızdan. Gelin TRT’nin türkü çınarını birlikte tanıyalım…
Şakir Öner Günhan kimdir?
Efendim Şakir Öner Günhan, Yozgatlı bir baba Mahmut Günhan’dan, Erzurumlu bir anne İsmet Günhan’dan, 1942 yılında Bursa, Mudanya’da dünyaya gelmiş bir arkadaşınız. Kendisi, babası devlet memuru olduğu için Anadolu'nun çeşitli yerlerinde tahsilini tamamlamış. Nihayetinde Ankara'ya gelmiş. Ankara da Kurtuluş lisesi, üniversite falan derken radyoya intisap (bağlanma) etmiş.
İlkokula nerede başladınız?
İlkokula Mardin'de başladım ve o yıllarda halkoyunu oynayarak folklara da başladım. Folklor biliyorsanız hepsini kapsıyor ve halk bilimi deniyor. Halk oyunlarını üniversite bitene kadar devam ettirdim. Şu anda Türkiye'nin hemen hemen bütün yörelerinin halk oyunlarını bilirim. Ve lise talebesi iken Ankara Halk Evlerinde halkoyunları dersleri verirdim.
Mardin’de okula başladınız. Sonrasında…
Mardin'de ilkokula başladım, ikinci sınıfta babamın tayini Manisa'ya çıktı.
MANDOLİN ABİME ALINDI BEN ÇALDIM
Siz müziğe mandolinle mi başladınız?
Mandolin bana alınmadı, abime alındı. Çünkü abim ortaokuldaydı, ben ilkokuldaydım. Sen bozarsa, çalamazsın, bilemezsin diye abime alındı. Evde odada bir yüklük vardı. Mandolin yüklüğün en üstüne kondu ki ben uzanıp almayayım diye. Ama bir gün evde kimse yokken sandalyeleri üst üste koydum, çıktım oradan mandolini alıp çalmaya başladım. “Tren gelir hoş gelir” diye. O arada annem gelmiş. Annem kapıdan müziği duymuş Öncel diye abimin adını söylüyor. Arkasından aferin ne güzel çalıyorsun diyor. Kapıdan içeriye girdiğinde bir bakıyor ki mandolini çalan benim. Şaşırarak, “Sen mi çalıyorsun? Abinin mandolini o sakın seni çalarken görmesin” dedi. “Ama anne bak ben de çalıyorum, ben de çalıyorum” dedim. Yalvardığımı ve çok hevesli olduğumu görünce izin verdiler. Mandolin benim olmadığı halde ben abimden daha iyi çalmaya başladım. Abim de okuyorsa bizi….
ATATÜRK CEBİNDEN 10 BİN MANDOLİN GETİRTTİ
Atatürk’ün bir dönem mandolin getirtmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet…Atatürk kendi parasıyla yaklaşık 10 bin mandolin getirtiyor ve bunları okullara dağıttırıyor. Tabii öncelikle müzik öğretmenlerine, “bunları çalın ve çaldırın” diye veriyorlar. Durumu iyi olmayan talebelere de bedelsiz veriyorlar.
Bağlama dururken, yerel sazlar dururken neden mandolin diye itiraz edenler var?
Takdir edersiniz ki bağlama çalmakla mandolin çalmak arasında fersah fersah fark vardır. Bağlamanın çeşitleri var. Bağlamanın kısa saplısı var, uzun saplısı var, curası var, tamburası var falan…
İ.Can Asıl o dönem müzik aletleriyle ilgili bir sistem yoktu.
Asıl sorun da bu galiba?
Tabi… Atatürk’ün gayesi sporu, müziği, resimi okullara sokmak. O nedenle değil mi ki Köy Enstitülerinde en önemli ders spor, müzik, resim ve el işleri. O dönem kadınların çorap örmeleri, halı örmeleri, kilim örmeleri. Erkeklerin toprağı işlemeleri.
Mandolin çalmak daha kolay olduğu için mi önerildi?
Evet. Şu andaki sanatçıların yüzde doksan dokuz onda dokuzu ya mandolin ile ya da bağlamayla başlamıştır bu işe. Bakın batı müzikçileri da böyle, doğu müzikçileri de böyle, bizimkilerde de böyle. Müziği çocuklara aşılamak önemli. O mandolini, o küçücük çocuğun kucağına verdiğinizde onu muhafaza etmesi kolay. Bir müzik öğretmeni de mandolini hemen size öğretilebilir.
LİSE ÖĞRENCİSİ İKEN HALKOYUNLARI JÜRİ ÜYELİĞİ
Lisede okurken jüri üyeliği de yaptınız mı?
Tabii tabii… Milliyet gazetesi Türkiye çapında liseler arası halk dansları yarışmaları yapardı. Bu yarışmalarda jüri üyeliği yaptım. Tabi o yıllara kadar halk oyunları, halk türküleri, halk verileri üzerine çalışmalar yaptım.
Mesela ben tezimi Çankırı yöresinde isimler üzerine yaptım. Mesela en çok sevdiğim isimlerden biri de Çeşminaz’dı. Öyle isimler buldum ve bu isimlerin ne demek olduğunun karşılıklarını araştırdım ve buldum. Çünkü bazı isimlerimiz Farsçadan geliyordu ve anlamları bilinmiyordu. Anadolu'da o kadar güzel isimler var ki. Maalesef o isimlerin yerini yabancı isimler aldı.
BAĞLAMAYI CEZAEVİNDEKİ MAHKUMLARLA GELİŞTİRDİM
Bağlama çalmaya nasıl başladınız?
Mersin'de ortaokul yıllarıydı. Babam cezaevlerinden sorumlu bir savcı idi. Lojmanda kalıyorduk ve cezaevine rahatlıkla girip çıkabiliyorduk. Mahkumlarla haşır neşir olurken onların çaldığı sazları ben de denemek istedim. Bir onlar bir ben çalarken zaman ilerledi ve ben onlardan daha iyi çalar oldum. Hocaları oldum. Ama sazım yoktu. Babam araştırmış, İstanbul'da bir saz yapım atölyesi bulmuş. Buranın sahibi de Şemsi Yastıman. Babam mektuplar yazmış ve haberleşmişler. Nihayetinde eve kocaman, kontrplaktan bir sanduka geldi. Babam dedi ki bu senin, beraber açalım. Açtık ve içinde, samanların arasında, bir yaprak bağlama yatıyordu. Ben tabii sazı görünce uçtum havalara. İlk sazım böyle geldi.
Bu sazın çok önemli bir hatırası vardı. Aradan yıllar geçti. Ben artık iyi saz çalar oldum. Radyoya girdim sanatçı oldum derken, İstanbul'a tayinim çıktı. Ve sazımın arkasında da Şemsi Yastıman Saz Evi Beşiktaş diye yazıyordu. Biz de Beşiktaş'ın üst tarafında Gayrettepe'de bir evde oturmaktayız. Artık ben de meşhur olup televizyonlara, sahneye çıkıyordum. Bir gün resimlerimin arasında Şemsi hocamın mektubunu buldum. Mektubu aldım doğru Allah rahmet eylesin Şemsi ağabeyimin dükkanına gittim.
ŞEMSİ YASTIMAN’IN CANDAN İLGİSİ
Şemsi Yastıman sizi tanıdı mı?
Tabii… Kapıdan girdiğimde hemen beni tanıdı. Ooo gel bakalım Şakir Amca dedi. Gönderdiği sandukanın içinden iki mektup çıkmıştı. Bir mektup bana, bir mektup babama yazılmıştı. Bana yazdığı mektup “Şakir Amca” diye başlıyordu. O da böyle mukallitti (taklitçi). Herkese çocuk da olsa dede derdi, baba derdi, amca derdi. Neyse ben oturdum. Çaylar söylendi…
Bu arada bana gönderdiği mektubu çıkardım ve önüne koydum. Bir mektuba baktı, bir bana baktı. “Ya o Şakir sen miydin?” dedi. Dedim ki evet. Senin baban hakim mi, savcı mıydı dedi. Sonra baban sağ mıydı dedi. Hayır sağ değil dedim. Ondan sonra biz akraba gibi olduk. Halk müziğimiz böyle insanlar tarafından ayakta kalmıştır.
'KALELİYEM KALELİ'
Yöresi: Şanlıurfa
Kaynak Kişi: Bedirhan Kırmızı
Derleyen
Selahattin Erorhan
Notaya Alan:
Şakir Öner Günhan
Makamsal Dizi: Muhalif
Konusu-Türü: Aşk-Sevda
Ses Genişliği: 6 Ses
Kaleliyem kaleli
Garip gönlüm yareli
Dermansız derde düştüm
Sana gönül vereli
bağlantı:
Aman aman yar
Canım gülüm yar
Yar bağrımı neler var
Yanarım bir gül için
Ağlarım için için
Genç ömrümü çürüttüm
Bir hayırsız yar için