09 Ocak 2025 Perşembe
İstanbul 14°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Sarper Özsan'ın kaleminden Kemaliye

Gördüklerimizi anlatmaya sayfalar yetmez. Ama bir de yüreğimizin gözüyle gördüklerimiz var. İşte ben asıl bunlardan söz etmek istiyorum. Çünkü bu gezinin beni en etkileyen yanı, Kemaliye insanını tanımak oldu.

Sarper Özsan'ın kaleminden Kemaliye
A+ A-
SARPER ÖZSAN

Erzincan'ın Kemaliye ilçesi yöresine yaptığımız, 25-26 ve 27 Ekim 2007 günlerini kapsayan gezimiz, yaşantımıza unutulmaz anılar kattı. Yolculuğa çıkıp da geri dönen kişilere karşı halkımızın bir söylemi vardır: “Yediklerin, içtiklerin sana kalsın; bize gördüklerini anlat” derler: Eh, biz de bu söyleme uyalım! Doğrusunu isterseniz yeme-içmeyle başı pek hoş olmayan benim gibi birinin bu konulara el atması zaten doğru olmaz. Sabah serinliğinde güneşin sırtımızı tatlı tatlı ısıttığı ortamda Apçağa köyü Kayabaşı’nda yaptığımız mükemmel kahvaltıyı, son gün yediğimiz nefis keşkeki bırakayım da yeme-içme kültürü gelişmiş arkadaşlar yazsın. Gördüklerime gelince…

Sarper Özsan'ın kaleminden Kemaliye - Resim : 1

KARTAL YUVASI GİBİ KÖYLER

Sanıyorum, kaldığımız otelin Apçağa köyünde olması nedeniyle Kemaliye deyince gözümün önünde, yörenin hep bu açıdan görünüşü geliyor: Çevreyi sarmalayan yüksek, sarp, kayalık dağlar… Bu dağların herhalde en yaşanası ve en güzel manzaralı, yüksek yerlerine kurulmuş kartal

yuvalarını anımsatan ve uzaktan bakıldığında boncuk gibi dizilmiş köyler… Başınızı aşağı indirdiğinizde ise, Kapitalizmin canına okuduğu dünya ikliminin ısınması sonucu, bu yaz yaşanan kuraklık nedeniyle suları hayli çekilmiş, mahzun akan Fırat… Ama bütün bu haşin görüntü içinde insanın içini açan, rahatlatan, mutlu eden, geniş bir görüş alanı ve köylere eşlik eden yeşillik… Bunlara ek olarak, insana kendini çakı gibi hissettiren sapasağlam, temiz bir hava. Bu anlatımlarımın, gözümün önündeki görüntüleri ifade etmekten ne kadar uzak olduğunun farkındayım. Umarım arkadaşlar, dergiye yörenin güzel fotoğraflarını koyarlar da, benim anlatmaya çabaladığım resmi kafanızda canlandırmanıza yardımcı olurlar.

Sarper Özsan'ın kaleminden Kemaliye - Resim : 2

KÖYLERİNDE ELGÜZELLİĞİ SENCİLLİK KOL GEZİYOR

Gördüklerimizi anlatmaya sayfalar yetmez. Ama bir de yüreğimizin gözüyle gördüklerimiz var. İşte ben asıl bunlardan söz etmek istiyorum. Çünkü bu üç günlük gezinin beni en etkileyen yanı, Kemaliye insanını tanımak oldu. Yaşadığımız büyük kentlerde çevremizde görmek istediğimiz, özlediğimiz, uğrunda savaştığımız insan tipini görmek istiyorsanız buraya mutlaka gelmelisiniz.

Doğu Perinçek’in kitaplarını, Teori dergisinde yazdığı uzun makalelerini, Aydınlık’ta yazdığı başyazılarını zevkle okurum. Bu yazılardan pek çok şey öğrenmişimdir. Hangi konuya el atsa, yürürlükteki çoğu yorumlara zıt, hiçbirimizin aklına gelmeyen yepyeni bakış açıları getirir. Ama benim bir kültür ve sanat insanı olmamdan olsa gerek, onun kültürel konuları ele aldığı yazıları beni bir başka etkiler. 2005 yılı başında Aydınlık’ta yazdığı başyazısında, dedesinin dedesi taş ustası Adıgüzel Ağa’nın tüm insanlar gelip geçsin diye, yol açmak amacıyla (yani kendisi için değil, başkaları için, toplum için) ameleleriyle birlikte koca bir kayayı yardığı konu edilir. 2003’te Bingöl depreminden sonra Aydınlık’ta yazdığı başyazısında ise, yıkıntılar altında kalmış iki Bingöllü çocuğun, belki de ölümle pençeleştikleri o en zor koşullarda bile, kendilerini değil, kurtarmaya gelen kişileri korumaya çalıştıklarını çarpıcı bir biçimde anlatır. Aynı yazının devamında, Kemaliye’nin Apçağa köyünde yaşayan babaannesinin kendisinden ve çevresinden çok, başkalarını düşünen insanlara “elgüzeli” dediğini aktarır. Bense, aynı anlamda “sencil” sözcüğünü kullanırım; “bencil” sözcüğünün karşıtı olarak…

İşte Kemaliye dağlarında, köylerinde elgüzelliği, sencillik kol geziyor.

Sarper Özsan'ın kaleminden Kemaliye - Resim : 3

MÜZİK HEP BİRLİKTE YAPILIYOR

İstanbul’dan Malatya’ya geldiğimiz uçağın kapısından, üç gün sonra geri dönmek üzere bindiğimiz uçağın kapısına kadar Kemaliyeli dostlarımız konukseverliğin en güzel örneklerini verdiler. Bizi rahat ettirmek, kolaylamak, mutlu etmek için çırpındılar. Bu güzel tavırlar, yalnızca bize gösteriliyor değildi. Kendi aralarındaki ilişkide de aynı güzel davranışları izliyorduk.

Sarper Özsan'ın kaleminden Kemaliye - Resim : 4

İlk günün akşamı yemekte Kemaliye yöresinin zengin müziğini ve bir yemek salonunun kısıtlı koşullarında halk oyunlarını izleme fırsatını bulduk. Çalan, söyleyen ve oynayan arkadaşlarımızın hiçbiri profesyonel değildi. Ama hepsi ellerinden gelenin en iyisini bize sunmaya çalıştı. Salonda yemek yenmesi, konuşmalar, çatal bıçak sesleri, ister istemez çalanların da izleyenlerin de kendilerini tam anlamıyla vermelerini önlüyordu. Benim gönlüm isterdi ki, her bir türkü hakkında sorular sorup, konuşabileceğimiz bir ortam olsun. O ortamda böyle bir fırsatı yakalamamız mümkün değildi. Ancak bu ortamı İstanbul’da yaratmak üzere sözleştik.

Sarper Özsan'ın kaleminden Kemaliye - Resim : 5

Kemaliye’de yapılan müzik, genel olarak bildiğimiz Halk Müziği kavramıyla tam örtüşmüyor. Örneğin, tek başına çalmasöyleme üzerine kurulu olan aşıklık geleneği yok. Yörede müzik hep birlikte yapılıyor. Güneydoğu’daki sıra geceleri gibi. Çalgılar da değişik: Örneğin, halk müziğimizin başat çalgısı saz, bu yörede kullanılmıyor. Bu yörenin başat çalgısı klarnet. Ud, cümbüş, ney gibi çalgılar da klarnete yardımcı olarak çalgı topluluğu içinde yer alıyor. Çalma-söyleme tarzı da, halk müziğinden çok, Türk Sanat Müziğine yakın. Başka yörelerde okunan bazı halk müziklerini bile bu yörede dinlediğinizde çalma-söyleme tarzındaki bu tavır değişikliği hemen kendini hissettiriyor. İlk saptamalarım böyle. Kış dönemini İstanbul’da geçiren arkadaşlarla birlikte oldukça, sanıyorum yörenin müziğini çok daha iyi tanıyacağım.

Sarper Özsan'ın kaleminden Kemaliye - Resim : 6

KARANLIK KANYON

İkinci gün Karanlık Kanyon bölgesindeki Taşyolu’na gideceğimiz söylendi bize. Ortaokulda kanyonun ne olduğunu öğrenmiştik: Akarsularla yarılmış derin ve yamaçları dik vadiler… Dergilerde fotoğraflarını, bazı filmlerde ise görüntülerini izlemiştik. Ama görmek, yaşamak başka şeymiş. Bir yeryüzü biçiminin böylesine etkili olabileceğini düşünemezdim. Taşyolu ise bir tünel. İstanbul’a çalışmak için giden Kemaliye yöresi insanının kolay gidip dönebilmesi amacıyla yapılmış. Tünelin kanyona açılan havalandırma deliklerinin yanına gittiğinizde kanyonu bütün görkemiyle görebiliyorsunuz. Aşağıya baktığınızda yükseklik başınızı döndürüyor. Yukarıda göğü görmek istiyorsanız, bu kez başınızı iyice yukarı kaldırmanız gerekiyor. Bunlar dışında görebildiğiniz tek şey, dağları oluşturan dev kaya kütleleri… Burada kendinizi minicik bir nokta olarak duyumsuyorsunuz.

Sarper Özsan'ın kaleminden Kemaliye - Resim : 7
Yüksek Mimar Mühendis Dr. Doğan Hasol ve Sanatçı Sarper Özsan, Kemaliye gezisinde sohbet ederlerken.

BOLU TÜNELİNİN İKİ KATI

Ve bu Kanyonun uzunluğu 12 km. imiş. Tünele gelince… Büyük sansasyonla 15 yıldır en ileri aletlerle delinen Bolu Dağı tünelinin 2 bin 800 metre olduğunu düşünürseniz, buradaki Taşyolu tünelinin uzunluğu ne kadar dersiniz? İnanmayacaksınız ama, 8,5 km.lik Taşyolunun 5 km.ye yakın bölümü dağın içinden gidiyor. Ve bu yol bütünüyle Kemaliye yöresi insanının eseri. Yani devletin bu işte bir katkısı yok. Yanılmıyorsam 2002’de Karayolları’na devredilmiş ama söylendiğine göre o günden bu güne tek bir çivi çakılmamış.

Biliyorsunuz, Ferhat ile Şirin öyküsünde dağı delen Ferhat idi. Osmanlı döneminden bu yana, çalışmak üzere bu yöreden çıkıp da geri dönemeyenlerin (ya da dönmekte zorluk çekenlerin) erkekler olduğu, erkeklerinin yolunu gözleyenlerin ise kadınlar olduğu gerçeğinden yola çıkan Van 100. Yıl Üniversitesi Rektörü sevgili Yücel Aşkın, Taşyolu olayını tek cümlede özetleyivermiş: “Demek ki bu dağları Şirin delmiş”.

BİR YÜCE EREK UĞRUNA DAĞI-TAŞI DELMEK…

Şimdi düşünüyorum da, Adıgüzel Ağa, yol açmak için “yarılamaz” denen taşı yarmış; Kemaliyeliler, sevenleri kavuşturmak için kayadan oluşan dağı 5 km. delmişler; Ferhat, önceleri Şirin’in, sonraları ise kente su getirmenin aşkına dağı delmiş. Hani Ergenekon destanını filan da düşünürsek, bir yüce erek uğruna dağ-taş delme olayı anlaşılıyor ki bizim genlerimizde var. Taa Orta Asya’dan bugüne getirmişiz. Kurtuluş savaşımızda da koca dağları devirmedik mi? Bu demektir ki, önümüzde hiçbir dağ dayanamaz; delip geçeriz. Bunu başta ABD ve AB olmak üzere tüm dünya bilmeli. Biz de unutmamalıyız. Çünkü önümüzdeki zorlu günlere hazırlıklı olmalıyız.

Kemaliye gezimizle ilgili anılarımız, gördüklerimiz, düşünce ve duygularımız, doğal olarak bu kadar değil. Hele yazının başına oturduğunuzda, yazılmaya değer her şey nerdeyse sıraya giriyor. Ama bu iş doğal olarak çok daha zaman istiyor.

Sevgili Nazım Hikmet’in Karlı Kayın ormanında açtığı “Sarı sıcak” Anadolu penceresi gibi, sanıyorum işlerden çok bunaldığım, yapmam gerekenlere yetişemediğim durumlarda ben de yaşamıma huzur dolu bir Kemaliye penceresi açıp, yörenin güzel doğasını, insanlarının sevgi dolu gözlerini tekrar yaşayacağım.

Tüm Kemaliyelilere teşekkürler ve sevgiler.

(*) Aydınlık'ın notu: 25-26-27 Ekim 2007 günlerinde Kemaliye uygarlığını araştırmak için bir ekip kuruldu. Ekipte; Şair Hüseyin Haydar, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Rektörü, heykel ustası, Hapanos Ekreği (Güzelyurt) köyünden Prof. Dr. Rahmi Aksungur, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eski Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın, Yüksek Mimar Mühendis Dr. Doğan Hasol, Atatürk’ün Bütün Eserleri Genel Yayın Yönetmeni Şule Perinçek, Erzurum Atatürk Üniversitesi öğretim üyeleri Doç. Dr. Cengiz Alyılmaz, Dr. Osman Mert, Dr. Abdullah Er, Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Firdevs Gümüşoğlu, Mimar Eray Parlakkaya, Dizi Sinema Yapımcısı Ahmet Şişman, Kemaliye kültürü alanında araştırmacı, rahmetli Abdullah Ataman, Kemaliye Kültür ve Folklör Derneği (KEFTUD) Başkanı, köylüm ve benim gibi Adıgüzel Ağa torunlarından Hüseyin Duru, Ankara Kemaliye Kültür ve Kalkındırma Derneği Başkanı Gönül Önderoğlu, Kemaliye Folklor Turizm Der. Yön. Kurulu Üyesi Cebrail Uludağ bulunuyordu. Özsan'ın o geziyi anlattığı yazısı, Aydınlık'ta 4 Kasım 2007'de yayımlandı. 19 Aralık 2022 günü yitirdiğimiz yarım asırlık partili, büyük sanatçı Sarper Özsan'ın anısına, bu yazıyı olduğu gibi yayımlıyoruz.

Son Dakika Haberleri