11 Ocak 2025 Cumartesi
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Şefik Hüsnü ve Reşat Fuat üzerine

Şefik Hüsnü ve Reşat Fuat üzerine
A+ A-
DR. HİKMET KIVILCIMLI

Türkiye sosyalist hareketinin iz bırakan isimlerinden Reşat Fuat Baraner'i 12 Ağustos 1968 yılında kaybetmiştik. Ölümünün üzerinden 53 yıl geçti. Baraner'i mücadele arkadaşı Dr. Hikmet Kıvılcımlı'nın kaleme aldığı yazıyla anıyoruz:

1) İKİ TEMEL DİREĞİ

Müslüman Türkiye'nin fakir fukara emekçi yığınlarının gerçek ülküsü, temel direklerinden birini yitirdi. Fakir fukaranın kurtuluş yolunda yani PROLETARYA SOSYALİZMİ yolunda Reşat Fuat Baraner kardeşimizin GEL-GEÇ varlığını toprağa verdik. Hepimiz oradan geldik, oraya gideceğiz. Varlığın tek değişmez kanunu bu.

Namık Kemal, “Dünyaya geliş hüner değildir” demiş. Doğru. Gelişte hiç kimsenin bir 'hüner'i yok. Ama 'gidiş' elbet hünerdir. Tutulacak yolu seçmek hünerdir. Seçilen yolda hiç sapmadan yürümeyi bilmek hünerdir. İnanç yolunun sonuna dek, dağları göğüsleye göğüsleye, cöngül ormanlarını aça aça ilerlemek hünerdir.

Atina kentinin peygamberi Solon, bizim vaktiyle Karya adını almış Ege toprağımızda dünya hazinelerine sahip Kaarun'a, “Sonunu bilmiyorum” demişti. Ve Kaarun, alevler içinde yanarken, “Solon! Solon!” diye inlemişti. Sonuna dek, gözünü budaktan sakınmaksızın, inanç yolunda ŞAŞIRMAMIŞ, kimseyi ŞAŞIRTMAMIŞ ve KÜÇÜLMEMİŞ insanlara, bir ülkünün temel direği denir. Reşat kardeş fakir fukara emekçi yığınlarımızın o temel direklerindendi.

Sınıflı toplumda inanç temel direkleri seyrek yetişirler. Öyle bir temel direğimizi daha, Türkiye finans-kapitalinin azgın günlerinde, 1959 yılı yitirmiştik. Onu gel-geç

varlığının gömülüşüne bile felek bizi yetiştiremediydi. 15 Ağustos 1968 günü ikisini birden andık. 9 yıl önce, sessizce, dilsizce devrilen o temel direğimiz, fakir emekçi yığınlarımızın yani BİLİMCİL SOSYALİZMİN, ilk (ama uydurma ilk değil gerçekten ilk) sayılı öncüsü Doktor Şefik Hüsnü Deymer idi.

2) BİR ANI

Bu iki temel direğinin hiç unutamadığım bir anısı vardır.

Şefik Hüsnü liderdi. 1920-21 yılları emperyalist zırhlıları şimdiki gibi, Yıldız Sarayı önünde Türkiye fakir fukarasını yıldırmak için toplarını üzerimize çevirmişti.

Kahırlı, karanlık, kısır, nankör yıllar sonsuzmuş gibi görünüyordu. 1923 yılı Birinci Milli Kurtuluş Hareketi SİYASİ zafere erdi. Beş on işçiden başka kimse işi anlamıyordu. Gözyaşı, zifos, beş parmakta on kara yağdı. Küskün, bezgin değildik. Aydınlık dışarıda kapanmış, içimizde açılmıştı.

Henüz bir yalçın yamaçtan kopulmuş, bir korkunç uçuruma düşülmüştü. Ölenler gitmiş, kalanlar işe yetecekti. Bir Boğaz vapurunun göze çarpmaz sintinesine Şeflk

Hüsnü ile inmiştik. Ayakta durabilmiş kardeşleri, parmak hesabıyla sayıyor, ölçüyor, biçiyorduk. Kime güvenilecekti? Hepsi topu topu gene,'Sen, ben, bizim oğlan!' kalmıştık...

Şefik Hüsnü, pembe paşa çocuğu yüzünde hiç tükenmiyen uslu iyimserliği ile gülümsedi. Tanınmamak için uzattığı sivri 'müsyü' sakalını sıvazladı. Sarı 'Makedonya bıyıklarının' arasından, dost Selânik şivesiyle yavaşça fısıldadı:

- Dur bakalım... dedi. Bir çocuk var, Almanya'dan geldi.

- Orada mı?

- Evet ... dedi. Okuyor.

Sevinçle sordum:

- Nasıl bir çocuk?

- Karayağız. Hemen hemen sen yaşta... dedi. Ciddi. Çok çalışıyor. Ondan umutluyum. İyi yetişecek. Görürsün.

Adını söyledi. Oracıkta unuttum. Adlar akılda mı kalır?

1931-32 yılları, Elazığ'dan dönmüştüm. Tekke odasının alacakaranlığında bir esmer delikanlı yoklamaya geldi. Bazı kimseleri anlıyamıyordu. (Anlamadıkları tip tip kuru sıkı yol arkadaşlarıydılar.) Üzülüyordu kimi küçüklüklere...

'Papaza kızılabilirdi.' Orucu bozacak mıydık? "Hayır!" dedi yağızca delikanlı. Asıl konuya geçtik. Bu genç adam, Şefik Hüsnü'nün dört beş yıl önce umut bağladığı 'ÇOCUK' tu. Adı Reşat. Şimdi gönlümüzde Şefik Hüsnü ile yanyana yaşıyan Reşat Fuat Baraner!

3) ARKADAŞ - YOLDAŞ

Kimdi o karagün ülkücüsü iki insan?.. Ayrıntılarına girmiyelim.

Arap "El insan halitat'ül hata ven nisyan!" demiş. Derviş Yunus, "Ben aşık-ı bîçareyim, baştan ayağa yareyim!" demiş. İnsan olarak Şefik ve Reşat ülkücülerimiz de elbet: 'Yanlışların ve unutkanlıkların karışımı', 'Baştan

aşağı yare' idiler. Ne var ki, ömürlerinin sonuna dek inançta şaşırmadılar, şaşırtmadılar, inançta küçülmediler.

Onları bir tek sözcük özetliyebilir: ARKADAŞLIK. Her yolda olduğu gibi, emekçi fukara ülküsü yoluna düşmüş SOM savaşçılar için de iki türlü arkadaş vardır.

Birisi, her gün, adım başında tümen tümen rastladığımız arkadaş kalabalığı. Bunlara Almanlar 'Mitlaufer' derler. Lenin de yerinde kullanır bu deyimi. Anlamı, 'Yol seğirticileri' demektir. Sizinle bir koşu yolda seğirtir, gösterişçi, yol arkadaşları... Bunlara halkımız 'KURUSIKI ARKADAŞLAR' der.

Kurusıkı arkadaşların çoğu, yol, tepsi gibi düz, üstüne bal dök yala oldukça, en önde seyirtmeye bayılırlar. Kısa mesafe koşuculuklarında hep 'İLK BAŞTA' gelirler.

İçlerinde Dünya Şampiyonu atletler bile bulunur.

Derken, hava azıcık bozmıya görsün. En bal dök yala burjuva sosyalizminin asfaltı bile dönemeçsiz olmaz. Hele yol yalçın yamaçlara, göz karartıcı uçurumlara dayandı mı, o kimseciği beğenmeyip, kendisinden öne adam geçirtmiyen 'Seğirtmeciler'i aradınsa bul! Ansızın: 'Sen, ben bizim oğlan' kalmışsınızdır. Azınlıkta kalışınızı aptallığınıza verenler, cesaret buldukça kasıla kasıla

'ANARŞİSTLİK', bilemedin, 'FAŞİZME ORTAM HAZIRLAMAK' sayanlar, hep o tümen tümen türedi Mitlauferler, kurusıkı yol arkadaşlarıdırlar.

Şefik Hüsnü ve Reşat Fuat, o 'mutlu-kutlu, 'başarılı,' hatta 'aşırı' mitlauferlerden değildirler. Sık sık boğucu savaşlarda kılıç artığı olmuş, yenilmiş, ama yok edilememiş: Sen, ben, bizim oğlanlardandır.

İnançlı Arap Emir'i Tarık Bin Zeyyat, Septe Boğazı'nı geçer geçmez, bütün gemilerini yaktı. Çok ihtiyatlı kurnaz tilkilerden olsaydı, kıyı kayalıkları arasında gemicikler, kaçamak kayıklar saklardı, Avrupa'ya, Asya'ya kaçardı. Kaçardı ama, geçtiği 'dar boğaza' adını bırakamazdı. Septe Boğazı'na 'Cebel'i Tarık Boğazı' denemezdi. 'BURJUVA SOSYALİZMİ' küçülmüşlerin kolay rütbesidir.

Şefik Hüsnü ve Reşat Fuat inanç boğazını geçince, kaçacak bir tek sal bırakmıyan arkadaşlık er meydanının erleridirler. PROLETARYA SOSYALİSTİ'dirler. Onların arkadaşlıklarına başka bir ad gerekir.

Tarihimizde ömür boyu yalnız savaşın emrinde yaşamış insan geleneği eskidir. Yeniçeriler, çocuk yaşlarında ana kucağından, baba ocağından alındılar. Bir yol Hacıbektaş Ocağına ayak bastılar mı, artık savaştan ölüm var dönüm yoktu. Ölen şehit olur, kalan gazi olurdu. Yoldan ayrılan olmazdı. Bahtsız Yeniçeri atalarımız bu ölüm dirim arkadaşlığına 'YOLDAŞLIK' demişler. Ne yazık ki bu derin anlamlı gelenekcil sözcük, hak ettiği saygıyı ve ilgiyi görmüyor.

Reşat Fuat ve Şefik Hüsnü, gelgeç varlıkları zamanında olduğu gibi, ebedi varlıklarında da, yanyana ve başbaşa, devrimci insancıl yolun iki ölmez jalonu, yolgösterici şaakulü olarak hayırla anılacaklardır. Devrimci için bundan büyük rütbe var mıdır?

Türk Solu Dergisi - 20 Ağustos 1968 - Sayı 40
Son Dakika Haberleri