Selçuklularda hekimler asistanları ile viziteye çıkıyordu
DR. EREN FIRAT
Selçuklular döneminde ilk medrese ve ilk bîmâristanı Nîşâbur’da yaptıran vezir Nizâmülmülk, 1066 yılında Bağdat’ta yaptırdığı ünlü Nizâmiye Medresesi’nde bir hastane kurmuştu. Yine Bağdat’ta Alparslan’ın oğlu Melik Tutuş adına kurulan Bîmâristânü’l-Tutuşî de Tutuşiye Medresesi ile birlikte Nizâmiye Medresesi’nin yer aldığı Dicle’nin doğu yakasında bulunuyordu.
Selçuklulardan bir süre önce Büveyhoğulları’ndan Adudüddevle tarafından Bağdat’ta kurulan Bîmâristân-ı Adudî’nin Cündişâpûr okulu gibi ünlü bir tıp merkezi olduğu ve Selçuklular zamanında Sultan Tuğrul’un emriyle Amîdülmülk el-Kündürî tarafından yeniden düzenlenmesinden sonra burada tıp eğitiminin de yapıldığı ve o dönemin en büyük tıp merkezine dönüştüğü kaynaklardan öğrenilmektedir. Hastaların tedavisi yanında burada ayrıca devrin en ünlü hocaları tıp öğrencilerine ders veriyorlardı. Cündişâpûr’daki tıp okulunda yetişen Sâbûr b. Sehl’in yazdığı Kitâbü’l-Akrâbâzîn el-kebîr’in, Selçuklular döneminde Bîmâristân-ı Adudî’de ilâçların hazırlanması için ana kaynak olarak kullanıldığı ve bu hastanede Selçuklu Sultanı Sencer devrinde başhekimlik yapan İbnü’t-Tilmîz’in de Akrâbâzîn ile diğer bazı eserler yazdığı ve tıp dersleri verdiği bilinmektedir.
EN ESKİ TIP DOKTORA TEZİ
Selçuklular döneminde ünlü bir tıp akademisi haline dönüşen Bîmâristân-ı Adudî’de eğitim gören öğrencilerin doktora tezi mahiyetinde bir risâle hazırladıkları, 1178 yılında Galenos’un hıfzıssıhhası üzerine yazılan ve önsözünde baştabip Ebû Saîd el-Herevî tarafından okunup tez olarak kabul edildiği belirtilen Kitâbü Câlînûs fî tedbîri’s-sıhha adlı bir eserden anlaşılmaktadır. Bugüne ulaşmış en eski tıp doktora tezi olan bu çalışma, bu usulün Avrupa’daki tıp fakültelerini de etkilediği Selçuklular döneminde İslâm hastanelerinin tıp eğitiminde ulaştıkları gelişmeyi göstermesi bakımından önemlidir.
HER SABAH ERKEN SAATTE İLAÇ VE PERHİZ KONTROLÜ
Selçuklular döneminde Şam’da Atabeg Nûreddin Zengî’nin 1154’te kurduğu kendi adıyla anılan bîmâristan çok önemli bir tıp merkezi olarak ortaya çıkmıştır. İslâm dünyasında Bîmâristân-ı Âzam adıyla büyük bir üne sahip olan Nûreddin Bîmâristanı’nı kuruluşundan otuz yıl sonra ziyaret eden İbn Cübeyr, Nûreddin Bîmâristanı’nda hekimlerin her gün sabahın erken saatlerinde viziteye çıktıklarını ve hastalara verilecek ilâçlarla yiyecekleri tayin ettiklerini söylemektedir.
Nûreddin Bîmâristanı, XIII. yüzyılda yetiştirdiği ünlü göz hekimi ve tıp tarihçisi İbn Ebû Usaybia’nın Tabakâtü’l-etibbâ adlı eserinde yazdıkları sayesinde tıp eğitiminin nasıl yapıldığına dair en geniş bilgiye sahip olduğumuz kurumdur. İbn Ebû Usaybia, Nûreddin Zengî tarafından bu hastanenin başhekimliğine getirilen Ebü’l-Mecd b. Ebü’l-Hakem’den bahsederken onun önce yanında asistanları olduğu halde koğuşlarda hastaları nasıl muayene ettiğini, onlara gerekli perhiz ve ilâçları tavsiye ettikten sonra girişin karşısındaki büyük eyvanda öğrencilerine çeşitli hastalık vakalarını, Galenos, Râzî, İbn Sînâ gibi eski üstatların eserlerine ve kendi görüşlerine göre değerlendirerek nasıl açıkladığını ve günde üç saat pratiğe dayalı teorik dersleri nasıl verdiğini ayrıntılı bir şekilde anlatır.
Nûreddin Bîmâristanı’nda önce göz hekimi, sonra müderris olan Dahvâr’ın burada yetiştirdiği öğrencilerden İbnü’n-Nefîs, el-Kânûn fi’t-tıb’daki anatomi bölümü için yazdığı Şerhu teşrîhi’l-Kânûn li’bni Sînâ adlı eserinde İbn Sînâ’nın anatomiyle ilgili düşüncelerinin tenkidini yaparken Miguel Servedo (ö. 1558) ve Realdo Colombo’dan (ö. 1560’tan sonra) çok önce akciğer kan dolaşımını keşfetmiş ve doğru olarak tanımlamıştır. Dahvâr’ın öğrencileri İbnü’n-Nefîs ile İbn Ebû Usaybia’nın yine bu hastanede yetiştirdikleri öğrencilerden İbnü’l-Kuf da İbn Sînâ’nın el-Kanûn’una bir şerh yazmış ve William Harvey ile Malpigi’den önce kan dolaşımında kılcal (kapiler) sistemin varlığını ileri sürmüştür.
KALAVUN BİMARİSTANI
Nûreddin Bîmâristanı örnek alınarak 1284’te Kahire’de Memlük Sultanı Mansûr el-Kalavun’un kurduğu Kalavun Bîmâristanı’nda da aynı şekilde teori ve pratiğe dayalı tıp eğitimi yapıldığı ve buranın İbnü’n-Nefîs’in bağışladığı kitapları da ihtiva eden büyük bir kütüphaneye sahip olduğu bilinmektedir. Bîmâristânü’l-Mansûrî adıyla da tanınan Kalavun Bîmâristanı’nda Selçuklu hastanelerindeki gibi her türlü hasta, hatta deliler dahi tedavi edilir ve çok sayıdaki hekim tarafından tıp öğrencilerine dersler verilirdi. Buranın XVII. yüzyılda bile İslâm dünyasının en ünlü hastane ve tıp merkezi olarak görev yaptığı bilinmektedir.
Selçuklular döneminde teori ve pratiğe dayalı tıp eğitiminin verildiği diğer bir önemli müessese de Kayseri’de 1204’te, Anadolu Selçuklu Hükümdarı Gıyâseddin Keyhusrev ile kız kardeşi Gevher Nesibe Hatun’un yan yana yaptırdıkları kendi adlarıyla anılan tıp medresesi hastane kompleksidir.
HAFTAYA: Selçukluların tıp eğitiminde kullandığı kitaplar