Yandex
16 Ocak 2025 Perşembe
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ses bayrağımızın 87. yılı

Dil, bir ulusun en temel varlık kaynaklarından biridir. Anadillerini yitiren uluslar, bağımsızlıklarını da yitirirler. Biz Türkler, anadilimizle düşünür, duygulanır, öğrenir ve bunları sözcükler aracılığıyla anlamlandırırız.

Ses bayrağımızın 87. yılı
A+ A-
NAİL TOPAL / ARAŞTIRMACI - YAZAR

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, dilin bu özelliğini, şu sözleriyle çarpıcı bir biçimde vurgular: "Türk demek, dil demektir, ne mutlu Türk’üm diyene!" "Ulusal duygu ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin ulusal ve zengin olması, ulusal duygunun gelişmesinde başlıca etkendir." "Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk Ulusu, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.", "Türk milletinin dili Türkçedir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay öğrenilecek bir dildir. Onun için her Türk dilini çok sever ve onu yükseltmek için çalışır. Bir de Türk dili, Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği nihayetsiz felaketler içinde, ahlakını, ananelerini, hatıralarını, menfaatlerini, kısacası bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde korunduğunu görüyor."
Türkler İslamiyet’i kabul ettikten sonra dinsel inanış gereği Arapçanın ve özellikle kültürel etkileşim nedeniyle Farsçanın yoğun etkisi altında kalmıştır. Anadolu Selçukluları döneminde, bu özenti, sultanların adlarının Farsça olmasına kadar tırmanmıştır. Keyhüsrev, Keykubat, Keykavus gibi, İran diliyle adlandırılan Anadolu Selçuklu Devleti hükümdarları vardır. Sonraları bu akım, Arapça, Farsça ve Türkçe karışımı bir karma dile Osmanlıcaya dönüşecektir. Osmanlıcanın yalnızca yüklemleri Türkçedir. O halde Osmanlıca denen yapay dil, sadece saray ve çevresinde aydınların kullandığı bir dildir. Halk bunu uygun bulmamış, kendi öz dilini korumuş, duygu ve düşüncelerini pırıl pırıl bir Türkçeyle ifade etmiştir. Yunus Emre’yi, Pir Sultan Abdal’ı ve Karacaoğlan’ı günümüzde de rahatça okuyup anlayabiliyoruz. Divan, Tanzimat ve Servet-i Fünun Edebiyatlarından acaba kaç ozanı ya da yazarı Osmanlıca sözlüğe bakmadan anlayabiliyoruz?

Bu gidişin Türk Ulusunu böleceğini ve toplumda kargaşa yaratacağını ilk kavrayan devlet adamı, Karamanoğlu Mehmet Beydir. 13 Mayıs 1277’de yayınladığı fermanda şöyle der: " Bugünden sonra hiç kimse, sarayda, divanda, mecliste ve seyranda Türk dilinden başka dil kullanılmaya!" Bu ferman, dilimizin korunması için atılan ilk adım olması nedeniyle çok önemlidir.
Osmanlı döneminde, saray ve çevresindeki aydınlarla halk arasında bu yüzden büyük kopukluklar yaşanmıştır. Tanzimat döneminde dilimize saldıran doğu dillerine, bir de başta Fransızca olmak üzere batı dilleri de eklenmiştir. Fransızca konuşmak ve yazmak özentisi, o dönemde büyük kentlerde aydınları sarmıştır.

ATATÜRK'ÜN ANADİLİMİZE ARMAĞANI KİTAPLAR

Yurdumuzu emperyalist güçlerin saldırısından, halkımızı örgütleyerek kurtaran, Ulu Önder Atatürk, Türk dilini içinde bulunduğu kargaşadan kurtarmak için 12 Temmuz 1932 tarihinde Türk Dil Kurumu’nu kurar. Birinci Türk Dil Kurultayı 26 Eylül 1932 tarihinde toplanır. Bu kutlu gün, Dil Bayramı olarak kutlanmaktadır. Emperyalizm, ulusları sadece savaşla değil, ekonomik ve kültürel açıdan da çökertmektedir. Bu bilinçle yola çıkan dilcilerimiz, derleme, tarama sözlükleri oluşturur. 11 ciltlik tanıklarıyla halktan derlenen sözcükler ve Göktürk yazıtlarından başlayarak yazılı kaynaklardan taranan 8 ciltlik sözlükler bu dönemin önemli temel yapıtlarıdır. Ayrıca yabancı sözcükler için karşılıklar da üretilir. Yurdumuzu kurtaran Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, "Türkçenin yabancı diller boyunduruğundan kurtarılması" için yapılan çalışmalarda yer alır. Bir GEOMETRİ kitabı yazar. Bugün geometride kullanılan "üçgen, kare, yamuk, silindir, koni, açı, dörtgen, paralel kenar, sıfır" gibi terimlerin Atatürk tarafından türetildiğini, anadilimize armağan edildiğini biliyor muydunuz?
Bir ulusun yaşamında, dilin önemini çok iyi bilen Ulu Önder Atatürk, vasiyetinde mal varlığının tümünü, özerk olarak çalışan ve kendisinin kurduğu Türk Tarih ve Türk Dil Kurumlarına bırakır. İster ki, bu kurumlar, hükümetler, siyasi partiler tarafından güdülmesin! Çalışmaları, bilimsel olarak oluşturulmuş kurullar tarafından yürütülsün. Bu kurumlar 12 Eylül 1980 Askeri Darbesini yapan "sözde Atatürkçüler" tarafından kapatıldıkları 1982 yılına kadar görevlerini üstün başarıyla sürdürmüşlerdir. Örneğin Türkçe %90’lara varan bir arılaşmaya ulaşır. 1982 Anayasasıyla bu kurumlar kapatılarak yerine, devlet, hükümet denetiminde kurumlar oluşturulmuştur. Atatürk’ün mirasına da el konularak, vasiyetine aykırı bir şekilde, parasal kaynak bu kurumlara aktarılmıştır. Atatürk’ün kalıtına aykırı olan bu durum ne acıdır ki günümüzde de devam etmektedir.

Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumu’nun kapatılması, yerine hükümetlerin denetiminde, bağımlı bir kuruluşun ortaya konması, küreselleşme sonucu, dilde yozlaşma ve bozulmalar, yabancı dil hayranlığı, giderek dilimizi İngilizcenin saldırısıyla karşı karşıya bırakmıştır. Özellikle son yıllarda "Yeni Osmanlıcılık" özentisi taşıyan siyasetçilerin Osmanlıcayı parlatma çabaları, iletişim alanlarında dilimizin özensiz kullanımı, dil eğitiminin bilinçsiz yapılması, yerel yönetimlerin işyeri adlarında dil yönünden işlem yapmaması, işletme sahiplerinin yabancı ad koyarak ya da dilimizi bozarak uydurdukları adlarla, daha fazla satış yapacaklarını sanmaları, dilimizi yeniden bir kargaşa içine sürüklemiştir.

YABANCI DİL HAYRANLIĞI BÖLÜNMEYE HİZMET EDER

Siyaset adamlarımız, yurdumuzun kurtarıcısı ve devletimizin kurucusu, Ulu Önder Atatürk’ün kalıtına yapılan saldırıyı görmezden gelmişler, yabancı dille öğretim adı altında, yabancı dille eğitimi, üniversitelerden anaokullarına kadar özendirmişlerdir. Dünyada sömürge ülkeler dışında, hiçbir ulus kendi anadilinden başka bir dili eğitim dili olarak kullanmaz. Böylece siyasetçilerimiz anadilinden nefret eden, bilimsellikten uzak ve kültür emperyalizmine hizmet eden kuşaklar yetiştirmeye çalışmışlardır. Bir ulusu, içinden çökertmenin, teslim almanın en kolay yolu, anadilini ele geçirmektir. Emperyalizm, yabancı dil hayranlığı ve bazı yerel dillere, gramer kuralları oluşturma çabalarıyla ülkemizi bölmek ister.

Son yıllarda, emperyalizmin isteğiyle açılıp saçılanlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin ortak paydası olan dilimizi, anadille eğitim adı altında tartışmaya açmışlar, ayrışmanın, bölünmenin tehlikeli yollarında dolaşmaya başlamışlardır. Tüm yurttaşlarımızın, bu tehlikenin bilinci içinde davranacaklarını, anadille eğitim kavramı ile anadil öğretimi kavramlarının çok farklı olduğunu, günlük konuşma dilinin sınırlanmadığını bilmeleri gerek. Her yurttaş, Karamanoğlu Mehmet Bey’in, Ulu Önder Atatürk’ün dilimize verdiği önem doğrultusunda davranmalıdır. "Türkçe, benim ağzımda annemin sütüdür." Diyen büyük ozan Yahya Kemal Beyatlı, dilimizin duygusallığını ve koruyuculuğunu, "Türkçem benim ses bayrağım!" diyen Fazıl Hüsnü Dağlarca, dilimizin bağımsızlık, evrensellik ve sürekliliğini, 13. Yüzyılın ve Türkçenin büyük ozanı Yunus Emre de:" Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı!" dizeleriyle dilin önemini ve etkinliğini vurgular. Dil Bayramının 87. Yıldönümü hepimize kutlu olsun...

Son Dakika Haberleri