22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

'Sessiz istila' değil sesli ırkçılık

Rahatsızlığı nefrete dönüştürmeye çalışıyorlar. Irkçılık bu yüzden teşvik ediliyor. Çözüm belli: Türkiye, zaman kaybetmeksizin Suriye’yle resmi görüşmelere başlamalı. Sınır güvenliğimiz sağlanmalı ve ekonomik yükler hafifletilmeli

'Sessiz istila' değil sesli ırkçılık
A+ A-
ALİ MURAT ENGİN / ULUSAL RADYO GENEL MÜDÜRÜ

3 Mayıs günü YouTube üzerinden 9 dakikalık bir kısa film yayınlandı. “Sessiz İstila” isimli kısa filmde Suriye ve Afganistan başta olmak üzere diğer Doğu ülkelerinden gelen insanların Türkiye’yi istila ettikleri söyleniyor. İnsanların doğum oranları, kültürleri, dış görünüşleri üzerinden ırkçılık yapılarak, kendi ülkelerinde yaşadıkları emperyalist saldırılar göz ardı ediliyor, halk sığınmacılara karşı kışkırtılıyor.

Senaryo “Suriyeliler, Afganlar ülkemizi işgal ediyor.” üzerine kurulmuş. Kurgu olarak da çekim teknikleri ve oyunculuklar bakımından da en iyi tabirle vasat olan yapım sosyal medyada bir anda yayıldı. Yapımda sofrada sohbet eden bir çift gelecek planları yapıyor, televizyon izliyor, gündemi konuşuyorlar. Televizyondaki sunucu “Ülkelerindeki baskıdan kurtulmak istediklerini söyleyen Suriyeliler Türkiye’ye geliyor.” diyor. Oldukça bayağı olan diyalogların ardından 2043 yılına gidiliyor. İstanbul meskûn mahal haline gelmiş, evler yıkık dökük. Yabancı uyruklu kişiler bir Türk’ü kovalıyor. Ardından o kişi anne babasıyla oturduğu sofrada “Eski haberleri okuyorum, sizin haberiniz yok muydu, neden bir şey yapmadınız?” diyor. Televizyonda “İstanbul Eyalet Başkanı” titri olan Ahmed Bin Veli, partisinin tek başına iktidara geldiğini söylüyor ve ekliyor, “Biz bu coğrafyanın gerçek sahipleriyiz, resmi dil Arapça olacak.” Yapımın son sahnesini ise ana fikri net bir şekilde aktarıyor. 2011’de Suriye’de “iç savaş” ve Türkiye’ye göç dalgasının başladığını aktaran filmin yapımcısı Hande Karacasu, 2022’de Suriye’de savaş bitti ama “Arap emlakçı”, “Afgan tacizci”, “demografik baskıcı Suriyeliler” ülkemizde kaldılar diyor. Üzerine de Mustafa Kemal Atatürk’ün hiç anlamadıkları Gençliğe Hitabe’sinden bir kesit okuyor.

İÇ SAVAŞ VE BASKI YOK EMPERYALİST SALDIRI VAR

Sadece bu özet bile amacı ortaya seriyor. Baştan sona emperyalizm olgusunu görmezden gelen, bol yalan içeren, ırkçılıkla bezenmiş, Türk milletinin erdemlerini göz ardı eden yapım bir özgüvensizlik abidesi. Öncelikle “Ülkelerindeki baskı” ve “2011’de başlayan iç savaş” ifadelerini ele alalım. Suriye’de kendiliğinden ortaya çıkan bir iç savaş olmadı. Suriyeliler “baskı” sebebiyle başka ülkelere kaçmadı. Daha önce Afganistan, Libya, Irak, İran başta olmak üzere ülkemize de saldıran, kumpaslar düzenleyen emperyalizm, kukla terör örgütleriyle Suriye’ye saldırdı. PKK’sıyla, IŞİD’iyle, iç çetelerle Suriye’yi yaşanmaz hale getirdiler. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad 10 yıldan fazla süredir Amerikan emperyalizmiyle savaştı ve vatanını korudu. Baskıyı yapan Suriye Devleti değil, Amerikan emperyalizmidir. 2011’de yaşanan iç savaş değil, aynı Afganistan’da olduğu gibi emperyalist saldırıdır. Esad’a ve Suriyelilere saldıran ve yalan propaganda yapan emperyalizmin ta kendisidir.

ÇELİŞKİNİN DORUĞU

Yapımda insanların doğum oranlarına da vurgu yapılarak istila ediliyoruz deniliyor. Kurguda Suriyelilerin Türkiye’de tek başına iktidar olup Arapçayı resmi dil yaptığını söylüyorlar. Bu kısım da tam bir fiyasko. Yapım bu sahnede iç çelişkinin doruklarını yaşıyor. Çünkü bir sonraki sahnede “Hesaplamalara göre Suriyeliler bu doğum oranlarıyla 15 milyon nüfusa ulaşacak.” deniyor. Peki nasıl oluyor da bu sözde 15 milyon nüfus 84 milyonluk Türkiye’de tek başına iktidar oluyor? Nasıl oluyor da Kurtuluş Savaşı ateşinde doğan, defalarca darbe girişimi yaşamış ve ordusu ve milletiyle ayakta kalmış ve ABD’nin planlarını onaylamayan, Türkiye’nin kalbi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden ülkenin resmi dilinin değişmesi onayı çıkabiliyor? Türk milletinin erdemleri nasıl yok sayılabiliyor?

BURAM BURAM IRKÇILIK

Filmin yayınlanmasının ardından sosyal medyada önce tartışmalar sonra operasyon başladı. Daha önce aktif olmayan hesaplardan dahi binlerce paylaşım yapıldı. Destekleyenler olmasına karşın ırkçılık tespiti yapanlar da çoktu. Hem filmde emeği geçenlere hem de izleyip onaylayanlara soralım: Sokaklarda Rus, Amerikan, Çin uyruklu turistleri görünce de rahatsız oluyor musunuz? Arapça tabela ve menülere karşı çıkarken İngilizce mağaza isimleri ve menüler neden dikkatinizi çekmiyor? Örneğin bir sosyal medya kullanıcısı “Ben eski Türkiye’mi özledim. #ÜlkemdeSığınmacıİstemiyorum, #sessizistila” şeklinde bir paylaşım yapmış. Ama paylaşımda kullandığı İstiklal Caddesi görselinde onlarca İngilizce tabela yer alıyor. Bu mantıkla her yıl milyonlarca Rus turist ağırlayan, hatta orada turistlerin mülkleri de olan Akdeniz ve Ege illerimiz Rus istilası, işgali altında mı? “Arap emlakçı”, “Afgan tacizci”, “demografik baskıcı Suriyeliler” diye nitelendirerek Doğu milletlerini topyekûn aşağılama hakkını kendinizde nasıl buluyorsunuz? Suç bireysel değil midir? Sosyal medyada taciz içerikli videolar yayınlayanlar üzerinden koskoca ülkeler ve milletler nasıl suçlanabilir? Bu yapımın Rusya’nın NATO kuşatmasına karşı başlattığı Ukrayna harekatından sonra “Bunlar Iraklı, Suriyeli değil. Bizim gibi beyaz, mavi gözlü, sarı saçlı insanlar. Onlar ölüyor!” diyen Avrupalı gazetecinin ırkçı zihniyetinden farkı nedir? Peki sığınmacıların Türkiye’de iş gücü oranı nedir? Ekonomiye katkıları yok mudur? Türk esnafı, işletmecisi, fabrikacısı, üreticisi sosyal medya kullanıcısı kadar şikayetçi midir bu durumdan? Dünyada milyonlar kişinin izlediği Şampiyonlar Ligi maçlarında açılan “No to Racisim” (Irkçılığa hayır) pankartlarını destekleyen kişiler söz konusu sokaktaki Afganlar, Suriyeliler, Pakistanlılar olunca neden ırkçılık yapıyorlar? Soruların cevapları oldukça basit ve ortada. Fakat cevaplamak için özgüven ve dürüstlük gerekiyor.

ÖZGÜVENSİZLİK DİZ BOYU

Yapımın kurgu aşamasından senaryosuna, yayınlanmasına ve sonrasında yapılan açıklamalara kadar tam bir özgüvensizlik hali hâkim. Binlerce yıllık devlet geleneği olan, Anadolu’nun bütün dünyada kabul görmüş sahipleri Türkler ve Türkiye Cumhuriyeti’ne ve kendilerine güvensizlik var. Türk milleti, Mustafa Kemal Atatürk önderliğiyle yaptığı devrimle medeniyetini ilerletmiştir. Yüzlerce yıllık imparatorluk birikimiyle ve yüz yıla yaklaşan demokratik devrim birikimiyle Türk milleti “Suriyelileşmez.” Türkiye’de Türk kanunları geçerlidir, Türkçe konuşulur, Türkçe ticaret yapılır, Türkçe bilim yapılır. Başka ülkelerden gelen tüm insanlar da bu kurallara tabidir.

SIĞINMACI DÜŞMANLIĞI BİR KAOS PLANIDIR

İşte bu aktardıklarımız çerçevesinde Türkiye’de bu kışkırtmacılığın başını çeken isimler var. Örneğin Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın başını çektiği sığınmacı düşmanlığı açık bir kaos planıdır. Özdağ “Filmi ben sipariş ettim, senaryoyu ben onayladım, parasını verdim.” diyor. Fakat filmde bir tane Zafer Partisi logosu veya ismi yok. Kendi sipariş ettiği bir propaganda malzemesinde neden partisi yer almıyor? Özdağ istediği kadar dükkanlara girip genç kızlara “Hiç tacize uğradın mı?” sorusunu sorsun, istediği kadar sığınmacılara “Sizi bu ülkeden göndereceğiz.” desin, sosyal medyada istediği kadar kışkırtıcı paylaşım yapsın, dün paylaşıp sildiği animasyon filmlerdeki gibi sığınmacıları “mancınıkla” kendi ülkelerine fırlatsın ama Türk milletinin 1000 yıllık kültüründe, mayasında ırkçılık yoktur.

Sosyal medyada bu ırkçılığı alevlendirmeye çalışan onlarca hesap gözümüze çarpıyor. En dikkat çeken örneklerden biri İyi Parti Kocaeli Miletvekili Lütfü Türkkan’ın “Böyle de bir şeye rastladım. Ne kadar gerçek ne kadar doğru bilemiyorum.” Yazdığı paylaşımı. Paylaştığı görselde “Pakistan’da savaş yok. Oradaki cemaatlere Türkiye’de hilafet kuruluyor, mücahitleri bekliyor demişler.” yazıyor. İşte yalan bilgi böyle yayılıyor, ırkçılık ve şiddet böyle kışkırtılıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görevli bir Milletvekili “Ne kadar doğru bilemiyorum.” diyerek ne idüğü belirsiz paylaşımlar yaparak ırkçılık tohumları ekmeye çalışıyor. Bugün bu propagandaları yürüten ve alet olanlar, sığınmacılara karşı uygulanan şiddet içerikli eylemlerin sorumlularıdırlar.

'TÜRKÜN TÜRK’TEN BAŞKA DOSTU YOKTUR' SAFSATASI

Bu şiddet eylemlerinin faillerinin de yıllardır söylediği bir söz var. “Türkün Türk’ten başka dostu yoktur.” Aslında bu söz Türkü, Türkiye Cumhuriyeti’ni, Türk milletini yalnızlaştırmaktadır. Sessiz İstila yapımındaki zihniyet de budur. Türk milletinin bütün dünyada dost, kardeş milletleri vardır. Örneğin bugün düşmanlık yapılan Afganistan, Kurtuluş Savaşı sonrası Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni tanıyan ikinci ülke olmuştur. Ardından Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği gelir. İran’da hâlâ birçok bölgede Türkçe konuşulmaktadır. Irak, Suriye, Filistin, Libya, Lübnan, Rusya devletleri bizim komşumuzdur, binlerce yıllık medeniyet kardeşlerimizdir. Amaç bu birliği bozmaktır. Nitekim Türkiye-Suriye devlet düzeyindeki ilişkileri geçtiğimiz yıllarda bozulmuştur. Fakat yine de Türkiye, İran ve Rusya, Suriye’yi emperyalist işgalden korumak için yüzlerce operasyon yapmıştır. Emperyalizm “Türkün Türk’ten başka dostunun olmamasını” ister. Kaos planlarıyla Türk milletinin Suriyelilere, Afganlara, Pakistanlılara ve bütün Doğu ülkelerine düşman olmasını ister. Çünkü ancak bu şekilde 80 darbesiyle, faili meçhul Gladyo cinayetleriyle, Ergenekon kumpaslarıyla, 15-16 Temmuz darbe girişimleriyle denedikleri Türkiye’yi bölme planlarını hızlandırabileceklerdir.

DOĞU MEDENİYETLERİ AYAĞA KALKIYOR

O planlar her defasında bozguna uğramaya devam edecek. Bu sebeple kültürlerimize, birliğimize saldırıyorlar. Irkçılık dalgaları yayarak Doğu medeniyetlerini aşağılıyorlar. Ancak tarih bize öğretti ki Doğu milletleri medeniyetlerin beşiğidir. Matematikten kimyaya, astronomiden edebiyata, teknolojiden mimariye kadar bütün dünyada insanlığın öncüsü olmuşlardır. Onlarca bilim insanı, ozan, devrimci yetiştirmiştir. Batı’ysa bu medeniyetlerin gerisinde kalmıştır. Bu sebeple bu medeniyetleri yok etmek ve birbirine düşürmek için elinden geleni yapmaktadır. İstanbul’un Fethi’yle çağ kapatıp çağ açan, her alanda öncü olan Doğu milletleri sonraki dönemlerde diğer medeniyetlerden geride kalsa da demokratik devrimlerle bir kez daha çağ kapatıp çağ açmıştır. Türkiye, İran, Rusya, Çin devrimleri insanlığın umudu, öncülü olmuştur. Emperyalizm bu topraklardan perperişan bir şekilde kaçıp gitmiştir. Bugün yine devrimler çağındayız. Asya yine ayaklanıyor, insanlığın öncüsü oluyor.

ÇÖZÜM BÖLGE ÜLKELERİNİN İŞ BİRLİĞİNDE

Bu süreci tersine çevirmek için sığınmacı meselesi üzerinden milletleri bölmeye çalışanlar yine duvara toslayacaklar. Yaratılmaya çalışılan kaosa karşı çözüm belli: Türkiye, komşularıyla iş birliği içerisinde hareket etmelidir. Suriye devletiyle resmi görüşmeler yapılmalı, Afganistan’la anlaşmalar geliştirilmeli, bölgedeki emperyalist artıkları temizlenmelidir. Ardından emperyalizmin yakıp yıktığı devletler yeniden inşa edilecek, sığınmacılar ana vatanlarına dönecektir. Fakat Türk milleti Ümit Özdağların heves ettikleri gibi sığınmacıları itip kakarak değil arkalarından su dökerek, kendisine yakışacak şekilde uğurlayacaktır. Emperyalizmin ırkçılık tohumları bu topraklarda asla yeşermez. Türk milleti, ırkçı değildir, olmamıştır, olmayacaktır. Sessiz İstila yapımı tür olarak belgesel değil, bilim kurgu ürünüdür. Hatta sadece kurgu ürünüdür, içinde bilim yoktur.

Irkçılık sessiz istila belgesel