22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Seville Haritası'nın sonu: Türklerin harita yırtma geleneği

Tevfik Kadan

Tevfik Kadan

Site Yazarı

A+ A-

Her şey Türkiye'nin NATO'ya girmesiyle başladı.

Türk Donanması, 1952 yılındaki NATO üyeliğinin ardından "Sovyet tehdidi var" denilerek Karadeniz'e hapsedildi. Biz Ereğli'de denizaltı üssü kurarken, Yunanistan NATO'nun Ege ve Akdeniz jandarmalığını üstlendi. NATO tatbikatlarında Yunan Donanması'na Türk egemenlik alanlarında görevler veriliyor, işgal adım adım örülüyordu. Ta ki biz Kıbrıs'ta gerçeği görene kadar…

Hayat bize Akdeniz'e inmeyi acı tecrübelerle öğretti. 1974'teki Kıbrıs Barış Harekatı'nın ardından hızla Aksaz ve Foça'da deniz üsleri kuruldu, Mersin üssü genişletildi. İskenderun modern bir tesis haline getirildi. Türk Donanması'nın önemli bir gücü batı ve güney sahillerine indirildi. 2000'lerin başından itibarense Akdeniz'de kavga büyüyecekti.

2002 yılında GKRY bandıralı Northern Access gemisi; Girit, Kerpe, Kaşot hattının hemen doğusundan başlayan bir sahada jeofizik araştırmalar yapacağını ilan etti. Bu bölge Türkiye'nin ab initio(başlangıçtan itibaren) ve ibso facto(kendiliğinden) sayılan ve ilanı gerekmeyen kıtasahanlığı içerisindeydi. Deniz Kuvvetlerimizin kurmay birikimi oyunu gördü ve 2006 yılından itibaren Akdeniz'de yeni bir savunma konsepti geliştirdi. Bu kapsamda Türk kıtasahanlığında düzenli olarak Akdeniz Kalkanı Harekatı icra edilecek, Türk hak ve menfaatleri gerekirse silah gösterilerek savunulacaktı. Fikrin babası ise Amiral Cem Gürdeniz'di.

Bunun üzerine Avrupa Birliği tarafından Seville Üniversitesi'ne Avrupa Deniz Yetki Alanları Haritası hazırlatıldı. Bu haritaya göre Girit, Kerpe, Kaşot, Rodos ve Meis hattı ilgili kıyı kabul edilerek GKRY ile Yunanistan sınır komşusu haline getirildi. Haritaya göre Türkiye Antalya Körfezi'ne hapsediliyor, 189 bin kilometrekare olan deniz yetki alanı 41 bin kilometrekareye düşürülüyordu. Bu harita uluslararası tüm kurum ve kuruluşlarda, NATO ve AB tatbikatlarında yıllarca işlendi. Bugün BM kayıtlarında dahi bir araştırma yapmak isteseniz, hala bu haritalar karşınıza çıkıyor.

Bu kısa özeti yapmamızın sebebi, Türkiye ile Yunanistan arasında son günlerde yaşanan sondaj gerilimini daha iyi analiz edebilmek. Çünkü Türkiye, 27 Kasım 2019'da Libya ile imzaladığı Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası ile Seville haritasını çöpe attı. Bunu yaparken de 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'nin şu 4 temel ilkesine dayandı:

(1) Hakkaniyet (Karşılıklı kıyıları olan devletlerin denizleri adil bir biçimde paylaşımı anlamına geliyor.)

(2) Coğrafyanın Üstünlüğü (Sınırlandırmada ana karaların esas alınması, ortay hattın ters tarafında kalan adaların karasuları kadar deniz yetki alanına sahip olması anlamına geliyor.)

(3) Oransallık (Sınırlandırmada, devletlerin sahip olacakları deniz yetki alanlarının kıyı uzunlukları ile orantılı olması anlamına geliyor.)

(4) Kapatmama (Başka bir devletin kıyılarına yakın adaların bu kıyının denize açılımını engellememesi anlamına geliyor.)

İşte bu temel ilkeler çerçevesinde deniz yetki alanlarını çizen Türk Deniz Kuvvetleri, bugün Doğu Akdeniz'deki 189 bin kilometrekarelik Mavi Vatan'ında hak ve menfaatlerini koruyor.

SONDAJ GERİLİMİ

Türkiye, 21 Temmuz-2 Ağustos tarihleri arasında Harmansız Ada (Meis)'nın güneyinde sismik araştırma yapacağını bir Navtex(denizcilik bildirimi) ilanıyla duyurdu. Bu duyurunun Seville haritasına kama sokmak olduğunu iyi bilen Türk Donanması, günler öncesinden önlemlerini aldı. Aksaz'daki gemilerde izinler iptal edildi, hazırlıklar yapıldı. Dünyaya etkili bir mesaj verilecekti. 10'un üzerinde korvet, fırkateynler, Sahil Güvenlik gemileri ile yakıt tankerleri hazırlandı. Hava Kuvvetleri ile eşgüdüm sağlandı. En ufak kıvılcım büyük bir yangın çıkarabilirdi. SAT ve SAS'lar Antalya'da konuşlandı. Yunanistan daha bir ay önce böyle bir durum karşısında 4 aşamalı müdahale planı hazırlamış, gerekirse silah kullanacağını ilan etmişti. Kalabalık geleceklerdi, gerçekten caydırıcı olunmalıydı.

21 Temmuz'da Türk gemileri sahaya çıktı. Türkiye'nin hazırlığını gören Yunanistan ise, Navtex ilanına karşı bir Navtex'le yanıt vermek zorunda kaldı. ABD ve AB'ye koşarak yardım dilendi. Çünkü Yunan Donanması yaşlıydı. Karşılık verecek gücü yoktu. Türkiye her yıl yeni bir gemisini denize indirirken, Atina 2009'dan beri Fransa'dan fırkateyn almaya çalışıyordu. Almanlar Yunan yetkililere rüşvet vererek sorunlu denizaltılar satmıştı. Atina bot yapmakla övünüyor, denize indirme törenleri düzenliyordu. Denge bozulmuş, terazi Türkiye lehine ağır basmıştı. Üstüne Ankara eli yükseltti, sondaj sahasının altında füze denemeleri yapacağını duyurdu. Artık Atina'yı tanrılar bile kurtaramaz.

MEİS GERÇEĞİ

Bakmayın hikaye gibi anlattığımıza, yeni bir Kıbrıs çıkarması bu. Türk Deniz Kuvvetleri üzerine düşeni fazlasıyla yapıyor, ama bizim de tezlerimizi iyi öğrenmemiz gerekli. Her şeyden önce Meis sorunu, tekil değerlendirilmemeli. Yunanistan'ın resmi tezi; Meis, Karada ve Fener Adası'nın bir takımada oluşturduğu iddiasına dayanıyor. Takımadaların hukuki statüsü, etki bakımından münhasır adalardan ayrılıyor. Fakat elimizde önemli bir karar var: Güney Çin Denizi'nin Tahkimi Davası. Bu davada Hakem Mahkemesi, BMDHS'nin 121/3 maddesini yorumlamış ve kaya ile tam yetkili ada arasındaki ölçütleri tespit etmiş. Kararda; "dış tedarike bağımlı ve geleneksel halkı olmayan kayaların tam etki üretemeyeceği, insani çabaların bir cezir yüksekliği veya deniz yatağını hukuken adaya çeviremeyeceği, arazi ıslahı neticesinde bir kayanın tam yetkili adaya dönüştürülemeyeceği" vurgulanmış.

Meis'e tarihte Harmansız Ada deniliyor. Ot dikseniz bitmez, kendi ekonomisini üretemiyor. Geleneksel bir halkı yok. Tamamıyla dış tedarike bağlı. Türkiye turizmi kestiği gün adada bir kişi kalmaz. Nitekim geçen hafta Türk F-16'larının sonik patlamasından 350 kişi adadan ayrılmış. Karada ve Fener Adası tartışmaya konu bile değil. Birinde 9, diğerinde 15 kişi yaşıyor. Yunanistan iskan politikasıyla yerleştirmiş. Muhtemelen ajanlık yapıyorlar.

TERS TARAFTA KALAN ADALAR

Diğer yandan, iki ülke arasındaki deniz yetki alanlarının sınırlandırmasında ters tarafta kalan adaların etki üretemeyeceğini artık tüm dünya biliyor. Lahey Uluslararası Adalet Divanı'nın buna benzer 17 davada kararı var. Hepsi Türkiye'nin tezini doğruluyor. Filfla, Serpents, Qit’at Jaradah, Alcatraz, Cerbe, Saint Pierre&Miquelon adaları hakkındaki kararlar ortada. İşin ilginci ABD'nin Güney Çin Denizi'ndeki iddiaları da Yunanistan tezlerini yalanlıyor. Yunanistan-İtalya anlaşması ise tam anlamıyla kendi ayağına kurşun sıkmak. Şimdilerde Atina bu işten nasıl sıyrılacağını düşünüyor.

Yine de her şey tamam diye bakmamak gerekir. Atina'nın yeni planı Mısır ile Meis için Uluslararası Adalet Divanı'na gitmek. Böylece bir oldubitti planlıyorlar. Buradan çıkacak kararın, adalara sınırlı da olsa etki tanıyabileceği hesabı yapılıyor. İskan politikasını yıllarca bu hesapla yürüttüler. Ama önlerinde bir sorun bulunuyor. Yunanistan daha önce Divan kararlarını tanımadığını defalarca açıklamıştı. Hatta Yunan devlet bürokrasisi, UAD’ye gitme seçeneğini, almış olduğu kararlar nedeniyle 2015 yılında ortadan kaldırdı. BM Deniz Hukuku Sözleşmesi çerçevesinde bazı uyuşmazlık konularını uyuşmazlıkların çözüm süreci dışında bırakan Atina, BM Güvenlik Konseyi’nin müdahil olduğu uyuşmazlıkların çözümlenmesi sürecine de tabi olmayacağını bildirdi. 1994 tarihli beyanında Atina, gayrı askeri statüdeki Doğu Ege adalarının güvenliği kapsamında, yalnızca “savunma amaçlı askeri faaliyetleri” Divan’ın yargı yetkisi dışında bırakırken, 14 ve 16 Ocak 2015 tarihli yeni bildirimleriyle, UAD’nin yargı yetkisine getirdiği çekincelerini karasuları, hava sahası ve egemenlik sorunlarını da kapsayacak şekilde genişletti. Yani iç hukukta UAD yolu kapatıldı. Önce bunu çözmeleri gerekiyor.

TÜRKİYE'NİN BÜYÜKLÜĞÜ

Doğu Akdeniz'de tüm bu gerginlik yaşanırken, acaba diğer cephelerde açık mı veriyoruz sorusu akla geliyor. Libya'yı sordum, deniz gücümüz aynen korunuyor. Başta neyse şuan o. Bir gemi bile çekmedik geriye. Özetle Deniz Kuvvetleri, yeni bir destan yazıyor. Türklerin harita yırtma geleneği sosya-genetik bir kod artık. Sevr'i yırtan, BOP'u çöpen Türkiye, şimdi de Seville haritasını Akdeniz sularına gömüyor.