Şevket Süreyya Aydemir: Suyu arayan adam
Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli fikir ve eylem adamlarından, yazar ve Şevket Süreyya Aydemir 25 Mart 1976 tarihinde 79 yaşında Ankara’da vefat etmişti.
"Suyu Arayan Adam" ile hayatını bir roman tadında anlatan Aydemir, henüz on bir yaşında iken İttihatçı oldu. Edirne Öğretmen Okulu mezunu olan Aydemir'in, bir ağabeyi Balkan Savaşında, diğeri ise Birinci Dünya Savaşı’nda şehit edilmişti. Kendisi de Kafkasya Cephesi’nde muharebe sırasında ağır yaralandı ve ölümden döndü.
AZERBAYCAN’DA BİR KAHRAMAN
Aydemir, savaşın kaybedilmesinin ardından yeni kurulan Azerbaycan Cumhuriyeti’nin İstanbul’dan öğretmen istemesiyle, gönüllü olarak Bakü'ye gitti. Azerbaycan’da Nuha şehrine öğretmen olarak atanan Aydemir, kısa sürede halka kendini sevdirdi. Her Cuma, imam hutbesinden önce, Turan ve Kızıl Elma ile ilgili ateşli konuşmalar yaparak halka, Türklüğü ve bağımsızlığı anlatıyordu. Öte yandan, Sitare adlı bir kızla büyük ama umutsuz bir aşk yaşamaktaydı. Çünkü Sitare başka biri ile nişanlıydı. Aydemir için, yaşam her bakımdan zor ilerliyordu. Öte yandan, Ermeni çeteleri, Azerbaycan Türklerine ait köyleri yağmalamakta ve kan dökmekteydiler. Hiç tereddüt etmeden, gönüllü birliklere katıldı. Hatta milis kuvvetlerinin komutanlığına kadar yükseldi. Ermenilerin elindeki stratejik Askerân Geçidi'nin kurtarılmasında büyük kahramanlıklar gösterdi. Ancak, halk arasında, etnik, dini ve mezhebi ayrımlar had safhadaydı. Bu onun Turan idealini sorgulamasına yol açacaktı.
AYDEMİR ŞARK MİLLETLERİ KURULTAYI DELEGESİ
Bu sırada tüm Kafkasya Bolşeviklerin kontrolüne girmişti. Aydemir, Bakü'deki Şark Milletleri Kurultayı’na Nuha temsilcisi olarak katıldı. Doğunun mazlum milletlerinden temsilcileri Bakü'de bir araya getiren sosyalist ideolojiyi merak ediyordu. Bakü'de Zinovyev ve daha pek çok Bolşevik lider ile tanışmak imkânı buldu. Bu arada, Dr. Nazım ve Enver Paşa ile görüşmesi de kendisi için unutulmaz bir andı. Bakü'de, özellikle "Ulusal Sorun" temalı toplantılar ilgisini çekmişti. Burada, TKP toplantısına da katılan Aydemir, komünist arkadaşlarıyla birlikte, Moskova'ya gitmek istiyordu. Ancak sevdiği kadının, gelenekler nedeniyle Moskova'ya gitmesi imkânsızdı. Böylece, Sitare'den ayrıldı. Aydemir, Moskova’da, Sultan Galiyev’in de ders verdiği, Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’ne (KUTV) kayıt oldu. Derslerdeki başarısıyla göze batan bir öğrenciydi, bir süre sonra, Moskova Devlet Üniversitesi'ne kabul edildi. İktisat ve tarım eğitimi aldı ve sürekli teorik kitaplar okudu. Moskova'da Bolşevik Devrimi’nin önde gelen isimlerini tanıma fırsatı buldu. İdeolojik tartışmaların yapıldığı toplantılarda yer aldı. Moskova'da, Mustafa Suphi, Nazım Hikmet, Vâlâ Nureddin gibi arkadaşlarıyla yoğun bir etkileşim halindeydi.
AYDEMİR’İN TÜRKİYE’YE DÖNÜŞÜ
Moskova'da dört senelik eğitimini tamamlayan Aydemir, Rus diline hakim, Marksist-Leninist bir iktisatçı olarak, İstanbul’a döndü. Öğretmenlik yapıyordu. Ayrıca, illegal TKP’nin ve legal Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası’nın üyesi olmuştu. Memleket için büyük idealleri ve hayalleri vardı. Gençlerle, öğrencilerle, işçilerle, köylülerle konuşmakta ve teşkilatlanma çalışmaları yapmaktaydı. Bu dönemde, Celal Antel ile beraber 1924 yılında “Lenin ve Leninizm” isimli kitabı yayınlandı.
TKP üçüncü kongresinde 1925'te politbüroya seçildi. Ancak Takrir-i Sükûn kanunu ilan edilmişti. Meşhur, 1925 tevkifatı sonucu, Aydemir ve birçok TKP'li tutuklandı. Yargılama sonunda, 10 yıl hapis cezası aldı ve kendisi gibi hüküm giyen, onbir arkadaşıyla birlikte Afyon Cezaevi’ne sevk edildi. Cezaevinde iç sesiyle kendisine sürekli soruyordu: "Kovadis Yoldaş?” (Kovadis, Latince quo vadis ten gelir. Türkçe karşılığı "nereye gidiyorsun?" demektir.) Aydemir, "Muasır Türkiye’nin İktisadi İnkişaf İstikametleri "isimli kitabını Afyon Cezaevi günlerinde yazmıştı.
YOL AYRIMI
Aydemir, iktisadi kalkınma için, Türk toplum yapısının kapitalizm ve sosyalizm dışında bir üçüncü yol arayışı gerektirdiği görüşündeydi ve henüz cezaevindeyken bazı komünist arkadaşlarıyla fikren ters düşmüştü. Aydemir, arkadaşlarıyla beraber 29 Ekim 1926 genel affı ile serbest bırakıldı. Ancak, 1927’de tekrar tutuklandı. Bu kez idam ile yargılanıyordu. Savunma yapmadı, mahkemede "suçlu değilim" dışında bir tek kelime dahi söylemedi. Vedat Nedim'den farklı olarak mahkeme ile işbirliği yapmadı. “Kimseyi itham edemezdim, ele veremezdim" diyecektir, anılarında. Dört aylık tutuklu yargılama süreci sonunda beraat eden ve eski yoldaşları ile yolunu ayıran Aydemir, Ankara'ya gitmeye karar verdi.
AYDEMİR’İN ANKARA GÜNLERİ
Aydemir, Ankara'da, Moskova’dan hocası olan Ahmet Cevat Bey dışında kimseyi tanımıyordu. Yine mi “Kovadis Yoldaş” sorusu soruluyordu iç dünyasında? Önemli değil, en kötü ihtimal öğretmenlik yaparım diye düşündü. Ankara kalesinin uzaktan görüntüsü, tozlu bozkırın çıplaklığı hiç moralini bozmadı. O çetin yolların yolcusuydu. Ankara'da, her şey yolunda gitti ve Ahmet Cevat Bey vasıtasıyla Yüksek ve Teknik Öğretim Umum Müdür Muavinliğine getirildi.
Aydemir, sürekli okuyup, araştırmalar yapmakta ve rejim üzerine kafa yormaktaydı. Bu dönemde kaleme aldığı, “Türk Parasının Periyodik Dalgalanma Karakteri” isimli araştırması çok beğenildi ve İktisat Meclis-i Alisi umumi kâtip muavinliğine terfi etti.
AYDEMİR’DE DEVLET SOSYALİZMİ
Ona göre, bilime verilen önem, antiemperyalizm ve milliyetçilik rejimin ana karakterleriydi; ama rejimin nasıl bir kalkınma yolu belirleyeceği muammaydı. Aydemir, “Hakimiyet-i Milliye” gazetesinde yazılar yazmaya başladı. Bu yazılar aydınların tartışma ortamlarında büyük ses getirmekteydi. Bu tarihlerde halk evinde bir konferans verdi. Bu konferansın adı; "İnkılap ve Kadro" idi. Konferansta anlattıkları, Kadroculuğun ve üçüncü yol ideolojisinin temelini oluşturacaktı.
Kadro dergisi, 1931 yılında Yakup Kadri'nin imtiyaz sahipliğinde kuruldu. Ancak derginin ideologu Şevket Süreyya idi. Diğer Kadrocular ise, yine Marksist gelenekten gelen, İsmail Hüsrev, Vedat Nedim, Burhan Belge ve Şevki Yazman idi. Dergi ilk sayısından kapandığı tarihe kadar aydın çevrelerin gündemini meşgul etmişti.
Şevket Süreyya Aydemir, "İnkılap ve Kadro" kitabında özetle şu tespitleri yapmıştı: “... Millî Kurtuluş Hareketleri, tarihî orijinleri itibariyle beynelmilel bir tezadın, yani müstemlekeci memleketlerle, müstemlekeler ve yarı müstemlekeler arasındaki iktisadî ve siyasî tezadın birer neticesidir… Büyük sanayi memleketlerinde, en baş tezadı temsil eden sınıf mücadelesi istihsal vasıtaları üstündeki mülkiyet münasebetlerinin bir ihtilâl ile tasfiyesine bağlıdır… Millî Kurtuluş Hareketleri mustarip bütün milletlerin, siyasî ve iktisadî hakları kaydı şart altına alınmış bütün memleketlerin müşterek dâvasıdır… Millî Kurtuluş Hareketlerinin tam ve hakikî mümessili Türkiye’dir. Türk inkılâbı, yalnız millî tarihimizin değil bütün beşer tarihinin en nâdir, en şâmil ve en mânalı hareketlerinden biridir...”
Aydemir'in, 1930’lu yıllarda yaptığı tespitler, 1960'lı yıllarda Türk Solu için önemli bir referans olacaktır. Aydemir, başta "Tek Adam" olmak üzere, benzersiz biyografi kitaplarıyla, görüş ve düşünceleriyle, Kadro, Yön, Devrim dergileri ve Cumhuriyet gazetesindeki yazılarıyla, derin izler bırakmıştır. Suyu aramıştır hayatı boyunca, ama Kemalizm ile ilgili temel tezlerini yaşamının sonuna kadar savunmuştur. Saygıyla anıyoruz.