Şeyh Said’in torununun açıklaması ifşa ediyor! Mahkeme de kukla ‘Kürt devleti’ni saptadı!
Şeyh Said İsyanı, Musul’un anavatana katılması için İngiltere ile yapılan görüşmeler sırasında başlar. Şeyh Said’in yakalanmasıyla son bulur. Şark İstiklal Mahkemesi Savcısı Süreyya Bey, isyanın dört devresini ve nihai amacını açıklar
Şeyh Said’in torunu Abdulillah Fırat’ın 7 Ocak 2024 tarihinde Rûdaw Tv’ye yaptığı “Şeyh Said Efendi İslâmi rejimi getirecekti. Devlet kursaydı devleti İslami olacaktı; ama hangi İslâmi, Kürtlerin İslâmiyeti. Millet Kürt rejim de İslami rejim olacaktı.” sözlerini, dedesinin yargılandığı Şark İstiklâl Mahkemesi de saptadı.
Mahkeme kararını açıklarken, “Kiminiz şahsen bir zümreyi alet, kiminiz tahrikât-ı ecnebiye ve ihtiras-ı siyasiyeyi ittihaz ederek cümleniz bir noktaya yani müstakil Kürdistan teşkiline doğru yürüdünüz.” ifadesini kullandı.
Şeyh Said İsyanı, Musul’un anavatana katılması için İngiltere ile yapılan görüşmeler sırasında 13 Şubat 1925 tarihinde başlamış ve Şeyh Said’in 15 Nisan 1925 tarihinde Varto yakınlarında yakalanmasıyla son bulmuştu. (İlginçtir, 7 Ağustos- 26 Eylül 1924 tarihleri arasında Hakkâri-Van-Siirt- Mardin hattında İngiliz desteğiyle, Süryaniler bağımsızlık talebiyle Nasturi ayaklanması başlattı. İsyan bastırılınca Irak’a kaçtılar. İngiltere uçakla müdahale etti. Ayrılıkçı Azadi örgütü üyesi eski Vekil Yusuf Ziya dört arkadaşıyla birlikte 14 Nisan 1925 tarihinde vatana ihanetten kurşuna dizildi. Yusuf Ziya, Şeyh Said’in de bu örgütün üyesi olduğunu açıkladı.) Diyarbakır merkezli başlayan isyan Elazığ, Muş ve Bingöl il ve ilçelerini sarmış ve Türkiye’nin Musul’a olası askeri operasyonunu engellemişti. İsyana 15 bine yakın aşiret mensubu katıldı. Hükümet kolordu seviyesinde olaya kararlılıkla müdahale etti. Şeyh Said, 5 Mayıs günü Diyarbakır’a getirildi. Diğer isyancılar da buraya toplandı. Ayaklanmayı destekleyen eski Şura-yı Devlet Reisi, Kürt Teali Cemiyeti Reisi Seyit Abdülkadir ve 12 arkadaşı İstanbul'da tutuklanarak yargılanmak üzere Diyarbakır'a getirildi. (Yargılanma sonucunda Seyit Abdülkadir ve 5 arkadaşı ölüme mahkûm edildi. 27 Mayıs günü de idam edildi.) Sıkı bir sorgudan geçirildiler. Amaç olayın boyutunu ve arkadaki gücü açığa çıkarmaktı. İsyancılar Şark İstiklâl Mahkemesinde yargılandılar. 29 Haziran 1925 günü de Şeyh Said (60) Diyarbakır’da idam edildi. Sehpaya giderken Mahkeme üyesi Ali Saip (Ursavaş) Bey’i kastederek “Mahşer günü seninle mahkeme olacağız.” diye seslenir. Şeyh’in bu seslenişi üzerine Vali Mithat Bey, “Mahşer günü adil hâkimlerimizle değil, öldürdüğün masum çocuklar, ocaklarını söndürdüğün ailelerle muhakeme edileceksin.” diye cevap verir.
SAVCININ DÖRT DEVRE SAPTAMASI
Şark İstiklal Mahkemesi Savcısı Süreyya (Örgeevren) Bey, alınan ifadelerden sonra davanın iddianamesini hazırlar ve dava görüldüğünde bunu okur. Süreyya Bey, sanıkların ve Kürt Teali Cemiyeti’nin elde bulunan belgelerle, Şeyh Said ayaklanmasında kışkırtıcı rol oynadığının saptandığını vurguladı:
“Gizli amaçlarına ulaşmak için sanıklar dört devre geçirmişlerdir. Birinci devre hayal kurma, ikinci devre tertip, üçüncü devre karar ve dördüncü devre de icra! Esasen suç olan hareket dört devrelik bir sürecin sonucudur. Bu hazırlık aşamaları içinde Kemal Feyzi de olmak üzere başlayıp devam edegelen eylemlerle sabittir. Seyit Abdülkadir, son zamanlarında İstanbul’da evinden çok az çıkmışsa da ayaklanmanın başarı ile sonuçlanmasını sağlamak için ve özellikle Abdullah Sadi aracılığı ile yabancı bir devletin korumasını sağlamaya çalışmıştı. Sadi, kendi ifadesinden de anlaşılacağı üzere en faal elamanlarından biriydi. Hoşnev Aşireti Reislerinden Erbilli Nafiz son ayaklanmadan bir ay önce İstanbul’a gelmiş, Seyit Abdülkadir ve oğlu Mehmet ile çok candan ve etkili işbirliği yapmıştır. Seyit Abdülkadir, geçimini sağlamak için evini ve eşyasını satmak zorunda kaldığını ısrarla itiraf ettiği halde Nafiz’i evinde günlerce misafir etmiştir. Seyit Abdülkadir, Cumhuriyet Hükümeti ordusu ayaklanmacılara şiddetli darbeler indirdiği sıralarda -hatta 11 Nisan gününe kadar bile- bu mel’un fikrinden vazgeçmemiştir. Hükümet bütün hareketini bilir. Cumhuriyet Hükümeti’nin dikkatinden hiçbir şey kaçmayacağı bilinir. Hükümet, sırf bu adamları yakalamak için sabretmesini bilmiştir. Hükümet Şeyh Said’in oğlu Ali Rıza, İstanbul’a geldiği zaman Seyit Abdülkadir’in evinden çıkmayan malum şahıslarca elim sonuçlar verecek müthiş ve hain kararları saptamıştır.” (Uğur Mumcu, Kürt-İslam Ayaklanması, Tekin Yayınevi, s.114.)
EMNİYET RAPORU
Savcı Süreyya Bey, isyancıların arasına İngiliz ajanı kimliği ile sızan Emniyetçilerin raporunu da okur:
“Hükümet darbesi yapmak için Seyit Abdulkadir ile İngiliz hükümeti aracı olacak, hükümet darbesi için İstanbul’daki Kürtler silahla hücum edecekler ve ihtilal, dini ve gerici olacağından yaygın olacak, silahlı Kürt kuvvetleri Kolordu’yu ve Emniyet Müdürlüğünü işgal edecek, İstanbul’da bulunan bazı grupların yardımı sağlanacaktır. İhtilali yapacak Kürt kuvvetlerinde tabanca, kılıç ve diğer silahlar vardır. Yalnız, bu tertibatın başa çıkması için İngilizlerin tüfek, bomba, altın para ile yardımlarının sağlanması gerekmektedir. İstanbul’da yapılacak hükümet darbesi, derhal Bursa, Konya ve İzmir’e yayılacak, bu üç ilde ihtilal başlayınca Ankara iki ateş arasında kalacak. Sadi İngilizlerin yapacağı yardımdan ayrı olarak ihtilalden hemen sonra Vahdettin’i İstanbul’a getirmelerini istemektedir.” (Murat Deniz, Türk Basınında Şeyh Sait İsyanı, YLT. s.75’den aktaran; Bülent Taşpınar, Hakimiyet-i Milliye Gazetesinde Şeyh Sait İsyanı, YLT., Konya, 2010, s.94.)
‘CUMHURİYET’İN DARBESİYLE PERİŞAN EDİLDİNİZ’
İdam kararı açıklanırken Mahkeme Reisi Mazhar Müfit (Kansu) Bey’in, sert ve kararlı konuşması alkışlarla karşılanır:
“Kiminiz şahsen bir zümreyi alet, kiminiz tahrikât-ı ecnebiye ve ihtiras-ı siyasiyeyi ittihaz ederek cümleniz bir noktaya yani müstakil Kürdistan teşkiline doğru yürüdünüz. Senelerden beri düşündüğünüz umumi isyan ve kıyamı yaparak bu havaliyi ateş içinde bıraktınız. Cumhuriyet Hükümetinin azimkâr ve kat’i hareketi, Cumhuriyet idaresinin öldürücü darbeleriyle isyan, irtica ve kıyamınız derhal perişan edilerek cümleniz huzur-u adalette hesap vermek üzere yakalanarak getirildiniz. Herkes bilmelidir ki Cumhuriyet Hükümeti, fesat ve irtica ile her türlü faaliyetlere göz yumamayacağı gibi, tedbirler sayesinde bu gibi harekete zemin ve saha da bırakmayacaktır. Senelerden beri ağaların, şeyhlerin, beylerin baskısı altında feryat eden bu zavallı halk sizin şer-i fesadınızdan kurtularak Cumhuriyetimizin feyizli ve saadet bahseden yollarında ilerleyerek mesut yaşayacaktır. Siz de döktüğünüz kanların, verdiğiniz hainliklerin cezasını adalette hayatınızla ödeyecek, hesabını vereceksiniz. İşte Cumhuriyetin sert fakat adil kanunları budur.” (Hâkimiyet-i Milliye, 30 Haziran 1925.)