Şiddetle mücadele emperyalizmle mücadeledir
Şiddet bu yüzyılda ortaya çıkmadı. Fakat emperyalizm çağında büyüdü, biçim değiştirdi. İçinde bulunduğumuz düzen kadını erkeğe, erkeği kadına, insanı insana, insanı doğaya karşı düşmanlaştırdı. Emperyalist şiddetle en şiddetli biçimde, üreterek mücadele edelim
Hayat mücadeleyle başlar. Ana rahmine tutunmakla başlar mücadele. Doğmak, doğurmak, anne olmak bebek olmak, ilk nefesi almak için mücadele etmek gerekir. Hayatı anlamak, aile olmak, okuma yazma öğrenmek, meslek seçmek, hayal kurmak… Üniversite mezunu olup işsiz kalmak, iş bulsa da baskılara, mobinglere direnmek mücadeledir. Anne ve baba olmaya karar vermek, ekonomik zorluklara karşı ayakta kalmaya çalışmak, üretmek, çalışmak, vatanını korumak, bağımsız ve başı dik yaşamak için mücadele etmelidir insan. Ve hayat kadın ve erkek için mücadeleden ibarettir.
MÜCADELE ORTAKSA EŞİTLİK MUTLAK OLMALI
Kadın ve erkek doğar, yaşar ve ölür. Milyarlarca farklı insanın sonsuz yaşam deneyiminin özeti mücadeledir.
Boğazda balık tutan balıkçının kavgası denizledir. Sınıfta ders anlatan öğretmenin kavgası en doğru şekilde öğretmektir. Ameliyathanedeki doktorun kavgası zamanladır. Fabrikadaki işçinin kavgası sendikalı olmaktır. Tarladaki çiftçinin kavgası zararlı haşeratlarladır. Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Örneklerden anlaşılacağı üzere aslında hayat kavgamızın özünü sınıfımız belirler. Hayatın her alanında cinsiyet ayrımı olmaksızın kavga vardır, mücadele vardır. Tüm kavgaların yanında sadece kadın olduğumuz için kavgasını vermek zorunda olduklarımız da var. Örneğin bugün 25 Kasım Kadına Şiddetle Mücadele Günü. Kadınlara şiddet uygulayamazsınız demek zorunda hissettiğimiz özel(!) bir günümüz var. Böyle bir günün varlığı bile tek başına utanç kaynağı. Hayatın her alanında mücadele, tıpkı bir insanın dünyaya gelmesinin kadın ve erkeğin eseri olması gibi ortaktır. Bu yüzden kadını erkeğin gölgesine hapsetmek, şiddetine maruz bırakmak, kafeslere kapatmak hayat mücadelesini yarım bırakmak demektir. Mücadele ortaksa eşitlik mutlak olmalıdır!
ŞİDDETİN MERKEZİNİ YOK EDELİM
Şiddet bu yüzyılda ortaya çıkmadı. Kökleri derinlerde. Ancak emperyalizm çağında büyüdü, biçim değiştirdi. Kadını erkeğe, erkeği kadına, insanı insana, insanı doğaya karşı düşmanlaştıran yaşadığımız düzenin ta kendisi. Sömürü üzerine kurulu bu dünya düzenini değiştirmeden kadına yönelik şiddetle mücadele sözde kalır, günlere sıkışır.
Yaşadığımız dünyada emperyalist sistemin kültürel ve ideolojik saldırılarına karşı ailemizi korumak için,
Çürümenin merkezi olan Batı’nın LGBT dayatmasına karşı çocuklarımızı ve geleceğimizi korumak için,
Televizyon ekranlarından sosyal medyaya kadın bedenini cinsel obje olarak sunan yozlaşmayı durdurmak için,
Yeteneklerimize göre ülkemiz ve insanlık adına en verimli mesleği özgürce yapmak için,
Üretmek, değer katmak, çalışmak, kula kulluk etmeden yalnız insanlığa hizmet için,
Atatürk Devrimleri ışığında insanın insanca yaşadığı bir dünyayı kurmak için,
Kadın erkek omuz omuza mücadelemizi emperyalist sisteme karşı verelim. Şiddetin merkezini yok edelim.
ZAFER GÜNLERİMİZ OLSUN
Şiddetle mücadele etmek zorunda olduğumuz gerçektir. Ancak açıklamaya çalıştığımız gibi yeterince mücadele alanı ve yeterince şiddet biçimi varken erkekten kadına yönelen şiddeti bitirelim. El ele verip emperyalist şiddetle en şiddetli biçimde mücadele edelim.
Bugün Filistin halkının ABD emperyalizmi ve İsrail Siyonizm’ine karşı mücadelesi şiddetle mücadelenin en büyüğüdür. Çünkü sistemin efendilerine karşıdır. Efendilerin düzenini yıkmaya yöneliktir. Tıpkı bizim Kurtuluş Savaşımız gibidir.
Kendi ipliğinden kumaşına, şekerinden çayına, uçağından gemisine, toplu iğnesinden mobilyasına her alanda üretmek için edilen her mücadele bizi hazırcılığa, tüketime yönelten bu sisteme karşı mücadeledir. Şiddetle mücadele çalışarak, üreterek olur.
Öyle bir dünya kuralım ki 25 Kasımlar Kadına Şiddetle Mücadele günü değil emperyalizmi yenen mazlum milletlerin, başı dik yaşamak için üretenlerin zafer günü olsun. Zaferler yakındır. Zaferler kadınların ellerinde, kadın ve erkek eşitliğindedir.