Sıra yabancı hükümet ve mahkemelerde mi?
Türkiye ve dünyanın her yerindeki Türkler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki Doğu Perinçek-İsviçre davası zaferini bile etkin bir şekilde kullan(a)mıyor.
Emperyalizme karşı Türkiye’nin yanında olan yurtdışındaki Türkler de çok pasif bir tutum içinde. Tüm yurtsever insanlar ve örgütler yüksek sesle tavır koymalıdır.
İsveç Ermeni Federasyonu Başkanı Katrin Hakopian, İsveç Başbakanı Stefan Löfven’e bir çağrı yaparak 1915 olaylarının hükümet tarafından soykırım olarak tanınmasını istedi. Hakopian, Löfven’in 2014 yılında bu konuda söz verdiğini yazdı. Stockholm Üniversitesi uluslararası profesörlerinden Pål Wrange’nin bu konuda hükümetin önünde hiçbir engel olmadığına işaret ettiğini belirtti. Ermeni Federasyonu Başkanı Türkiye’den çekinmeden bu kararın alınmasını istedi ve “Bu açıklama [Biden’in] mutlaka NATO üyesi Türkiye ile geçici olarak siyasi ve ekonomik ilişkilerin kötüleşmesine yol açacaktır. Ama başka ülkeler soykırımı tanıdığında olduğu gibi bir süre sonra normalleşecektir” dedi.
İsveç’te 1915 olaylarının meclis tarafından soykırım olarak kabul edilmesi için özellikle Ermeni ve Süryani kökenli milletvekilleri pekçok kez sistemli bir şekilde öneriler vermiş, her defasında yanlarına başka milletvekillerini de alarak bu önerilerini bir iki ufak değişiklikle sunup durmuşlardı. Öneri her defasında reddedilmişti.
İsveç Meclisi Riksdagen 11 Mart 2010 tarihinde Türk kökenli bir milletvekilinin oylamaya katılmaması (oylamaya 88 milletvekili katılmadı) ve Türkiyeli Kürt kökenli bir milletvekilinin kabul oyu vermesi sonucu 130 hayır ve 131 evet oyu ile yani 1 oy fark ile sözde soykırım kararını kabul etti. Kabul edilen bu kararla sadece Ermeniler değil Süryani, Asuri, Keldani ve Pontus Rumları da bir soykırım armağanıyla ödüllendirilmiş oldular.
O gün oylamayı ben de izlemiştim. Soykırım yanlıları tam takım gelmişlerdi. Yanlarında, yürüyemeyen, konuşamayan, yüz küsur yaşında yaşlı bir adam getirmişlerdi. Gazeteciler bu adamla konuşmaya çalıştığında genç biri sözde tercümanlık yapıyordu. Adam mır, mır birşeyler geveliyor, genç de “Asıldık, kesildik, Türkler bize şunu yaptı, bunu yaptı, İsveç Meclisi olayların soykırım olduğunu kabul ederse acılarım dinecek” yollu hikayeleri ballandırarak anlatıyordu. Üşenmeden bu adamı tekerlekli sandalye ile izleyici balkonuna kadar taşıyıp, merhamet dilenciliği yapmışlardı.
Bir oy farkla kabul kararı çıkınca alkışlar, sevinç çığlıkları birbirini izledi. İlk kez “soykırım” sevincine tanık oldum.
DOSTLUK ÖDÜLÜNÜ BİLE KALDIRTTILAR
Daha önceleri İsveç’te böyle sorunlar yoktu. Yazar Erol Sever, Asurlar üzerine çok araştırmalar, çeviriler yapmıştı. Öldüğünde, tören istemiyordu. Ancak Asuriler saygı gösterdiler, güzel bir anma töreni düzenlediler. Ben de bir konuşma yaptım ve Asur Federasyonu’nun iki halkın dostluğuna hizmet etmesi için bir Erol Sever Ödülü koymasını önerdim. Hemen kabul ettiler ve ilk ödül 9 Şubat 2005 yılında Işık Sesini Arıyor belgeseliyle Hakan Aytekin'e verildi. Hakan Aytekin İsveç’e Stockholm’e davet edildi. Ödül töreni, konferanslar birbirini kovaladı. Hakan Aytekin bir de Hasret Rüzgarı isimli bir kitap yazmıştı. Yurtdışında yaşayan Süryani bir vatandaşın TRT’ye yazdığı istek mektubundan yola çıkmıştı. Yurttaşımızla mektuplaşmış onun vatan hasretini kitaplaştırmıştı. Hem film hem kitap Türklerle Süryaniler arasında dostluk rüzgarları estirmişti.
Ertesi sene düşmanlık yanlısı soykırım tüccarları hemen ödülü kaldırttılar. Ne yazık ki, Süryaniler de Türk ve Türkiye düşmanları ile ilişkilerin geliştirilmesini yeğlenmeye başladılar. Ne yazık ki, dostluk yanlıları düşman, düşmanlık yanlıları dost sayıldı. Ve ne yazık ki, “Soykırım patenti, Yahudilerin de değildir, Ermenilerin de biz de isteriz” tavrı benimsendi.
İsveç Asur Federasyonu Başkanı Athurrinna Goria da Biden açıklaması sonrası hemen bir sitem yazısı yayınladı. Yazıda Biden’in “soykırım” demesinden memnuniyet duyduklarını ama Asurilerin adının anılmamasını büyük üzüntüyle karşıladıklarını bildirdi ve Ermeni örgütlerini suçladı: “Asuri örgütleri uzun zamandır Ermeni örgütlerin soykırım patentini kendilerinin sahiplenmek istediğinden şikayet ediyordu. Beyaz Saray’ın açıklaması gösterdi ki, Ermeni örgütleri iş ciddiye binince konu sadece Ermenileri ilgilendiriyor gibi gösteriyorlar. Beyaz Saray’ın açıklama öncesi ABD’deki Ermeni temsilcilerle ve Ermeni devletiyle diyalog içinde olmadığını söylemek gerçekçi olmaz”.
Türkiye, Hakopian’ın dediği gibi önce biraz tepki gösterdi, büyükelçisini geri çekti, daha sonra abartılı bir yakınlaşma tavrına döndü.
Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül yanında 200 iş insanı, Davulcu Okay Temiz ve bir Süryani Papazı ile birlikte, başka tarih yokmuş gibi, 10-13 Mart 2013 tarihleri arasında İsveç’e resmi bir ziyarette bulundu. Özellikle bu tarih seçilmiş olması bir iyi niyet gösterisiymiş. Büyükelçilik Türk derneklerine haber yolladı, yollara dizilip Cumhurbaşkanı'nı alkışlayacakmışız. Biz ise İsveç Meclisi kararı sonrası, her 11 martta, bu kararı protesto ederek geri çekilmesini talep ediyorduk. Gül geldiğinde de onu alkışlamak yerine gene İsveç’i protesto ettik. Sonuç: Hem İsveç hem Türkiye makamlarınca cumhurbaşkanının ziyaretini izlemek için kayıtlı olmama karşın basın toplantısına alınmadım.
AİHM KARARINI KULLANMIYORUZ
Türkiye ve dünyanın her yerindeki Türkler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki Doğu Perinçek-İsviçre davası zaferini bile etkin bir şekilde kullan(a)mıyor. Emperyalizme karşı Türkiye’nin yanında olan bizler ise çok pasif bir savunma içindeyiz. İsveç’te artık bu mücadeleyi sürdürecek bir Türk derneği bile yok.
ABD Emperyalizminin kara gücü PKK’nın arka bahçesi olduğunda hiç şüphe kalmamış olan HDP şimdi de kalkmış soykırımı tanıma çağrıları yapıyor. Biden’in “soykırım” lafını etmesine alkış tutan papağanlar korosunda yer alıyor.
Ya HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan’ın Meclis Başkanlığına Ermeni soykırımının tanınması için verdiği kanun teklifine ne demeli? Benim vergilerimle bu partiye milyonlar akıtılıyor. Ve parti ülke içinden ülkeyi kemiriyor. Bu partinin Türkiye menfaatlerini savunduğu hiç görüldü mü? Bu parti derhal kapatılmalıdır. Yaratıcısı PKK mutlaka bitirilmelidir.
Bir üniversitemiz Biden’in açıklamasına İngilizce ve Türkçe açıktan tavır almış. Kutluyorum. Açıklama şöyle:
“Kamuoyuna Duyuru
Amerika Birleşik Devletleri Başkanının, tüm tarihsel gerçeklerin aksine, 1915 olaylarını Ermeni lobilerinin yalanlarını esas alarak soykırım olarak nitelemesi bilimsel gerçeklerle bağdaşmadığı gibi Türk milletine yapılmış büyük bir haksızlıktır.
Bu ifadeleri şiddetle kınıyoruz.
Türk milletinin bin yıllık devlet geleneğinde bu tür olaylara asla izin verilmemiştir. Politik pozisyonlarına uygun olduğu için bu tür yalanları dile getirenler kendi vahşet dolu tarihlerine bakmalıdır.
Antalya Bilim Üniversitesi”
Tüm üniversitelerimizin bu tavrı örnek almasını ve benzer açıklamalar yayınlamasını diliyorum.
İFTİRA SUÇUNA KARŞILIK DAVALAR AÇILMALI
ABD üsleri derhal kapatılmalıdır.
Bu da yetmez, ülkemizin yurtsever insanları ve örgütleri yüksek sesle tavır koymalıdır. Bu da yetmez, Türkiye Barolar Birliği, tüm hukukçularımız Biden’i mahkemeye vermelidirler.
“Soykırım” hukuki bir suç kavramıdır. Herhangi bir şüphelinin T.C. mahkemelerinde ya da uluslararası bir mahkemece bu suçu işlediği ispat edilmemiştir. Tersine o zaman olayların faili olarak görülen Malta sürgünleri de bütün arşivler İngilizlerin elinde olmasına rağmen delil yetersizliğinden serbest bırakılmışlardır. Hukukçularımız soykırım iftirası atan tüm parlamentoların bu kararları geri almalarını talep etmelidirler. İftira suçtur. İspat edilemeyen iddia suç teşkil etmez. Suçu işlememiş kişi ya da kişiler mahkum edilemez. Kanun konduğu zamandan itibaren geçerlidir. 1948’de kabul edilip 1951’de yürürlüğe giren soykırım hakkındaki BM sözleşmesi bu tarihten öncesi için geçerli değildir. Mahkeme kararı olmaksızın suç ve suçlu yoktur. Mahkeme kararı yokken suçlamak iftiradır.
Emperyalizm ve işbirlikçileri Türklere ve Türkiye’ye iftira atmaktadırlar.
Soykırım emperyalizmin bir yalanıdır!