05 Kasım 2024 Salı
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Sistem partileri neden Üretim Devrimi yapamaz - 2

Türkiye’nin yurt dışına çıkarılan 500 milyarlık kaynağı geri getirilmelidir. Ayrıca ucuz enerji için kamulaştırma yapılmalıdır. Bunları sistem partileri yapamaz. Üretim Devrimi için, zorunlu ucuz krediyi, atıl kaynakları harekete geçirme programına ve kararlılığına sadece Vatan Partisi sahiptir

Sistem partileri neden Üretim Devrimi yapamaz? Çözüm de irade de Vatan Partisi’nde!
A+ A-
HAKAN GANİMGİL

30 Ekim 1875’de Osmanlı Devleti borç ödemelerini durdurarak mali iflasını ilân etti.

Galata bankerlerine şişen faizlerle birlikte ödenemeyen borçların tahsili için 22 Kasım 1879’de Rüsum-u Sitte (Altı, Dolaylı Vergi) Anlaşması gereği tuz, tütün, damga, alkollü içecek, ipek ve balıkhane vergileri 10 yıllığına Rüsum-Site İdaresi kurularak, iç borç kapsamında Galata bankerlerine devredildi.

Osmanlı Devletinin teslimiyet ve çaresizliğini gören alacaklı Avrupa Devletlerinin baskıları sonucu 20 Aralık 1881’de Rüsum-u Sitte İdaresi’nin yetkileri Muharrem Kararnamesi ilan ile Avrupalı alacaklılara devredildi. İdare, daha geniş yetkilerle Osmanlı Devleti’nin maliyesini yönetme, vergi koyma, vergi oranlarını değiştirme gibi devlet içindeki asıl devlet haline gelerek alacakların tahsili yoluna gitti.

Devletin yönetim kademeleri önünde iki büklüm olan tefeciler, devlet erki yitirildiğinde, Batılı devletlerin askeri gücüne dayanarak, kendi taleplerini zorla yerine getirttiler. Galata bankerlerinden Achille Lorando, başka bir banker Köçeoğlu Agop’tan 70.900 liralık anapara ve 96.000 liralık faizle toplam 162.000 bin liralık batık durumda olan alacağını, faizle köpürtüp ilgisi olmadığı halde Osmanlı Devletinden 2 milyon liraya yakın bir meblağı talep edecek kadar cüretkâr olmuştu.

7 Kasım 1901 tarihinde Fransız Donanması, Lorandoların Türk devletinden talep ettiği fevkalâde hayalî alacağı için Midilli adasını işgal etti.

Osmanlı Devleti’nin borcu ödemeyi taahhüt etmesiyle, 10 Kasım tarihinde Fransız donanmasının Amirali Caillard, Midilli adasına yapılan “haczi” kaldırdı ve donanma geri çekildi.

Achille Lorando’nun İstiklal Caddesi’nde yaşadığı evin sokağı “Lorando Çıkmazı” iken, acımasız tefeciliği ve madenlerdeki yolsuzlukları, halk tarafından korsanlık olarak nitelenip ölümünden sonra sokağın adı “Korsan Çıkmazı” (Abdülhak Şinasi Hisar, İstanbul ve Pierre Lotti, s.35-37) olarak değiştirildi.

Sıcak para ekonomisinin borç bağımlığının bedelinin ilk taksiti Fransa’nın 1881’de Tunus’u, ikinci taksiti İngiltere’nin Süveyş Kanalı ile stratejik önem kazanan Mısır’ı, üçüncüsü de 1882’de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun Bosna-Hersek’i topraklarına katmasıyla ödendi.

Bulgaristan’ın 1908’de aynı yıl Girit’in de Osmanlı Devleti’nden kopartılması Avrupa tefecisine bir milletin kanla ödediği faizin faiziydi.

Sistem partileri neden Üretim Devrimi yapamaz - 2 - Resim : 1
İngiliz, Şark Halı Üreticileri Şirketi tahvili.

DEVRİMCİ GELENEĞİN MÜDAHALE YETENEĞİ VE KARARLILIĞI

Faiz sarmalı, sadece devletin maliyesini değil, geç ödenen maaşlar nedeniyle memurları da kıstırmıştı. Memurlar maaş çeklerini Galatalı tefecilere yüzde 55 eksiği ile kırdırıp nakde çevirebiliyordu. Sultan II. Abdülhamit daha şanslıydı, yakın dostu ve bankeri Zarifi’ye 1000 liralık maaşını 750 liraya kırdırıyordu. 1908 Devriminden bir ay sonra İttihatçılar, maaş çekini kırdırmış olsa dahi bankerlere değil, çek koçanını ve mührünü elinde bulunduran hak sahibi devlet memurlarına ve hizmetlilere bu bedellerin ödeneceğini ilan eden devrimci bir karar alarak, bu acımasız sömürüyü durdurur.

Türk halılarının 18. yüzyıldan itibaren Avrupa’da bir sanat ürünü düzeyinde ilgi görmesi, halıyı önemli bir ihraç ögesi, halıcılığı da yaygın bir iş kolu haline getirdi. Halı ihracatı, Anadolu’da binlerce halı tezgâhı işleten Uşaklıgil ailesi ve Türk tüccarları tarafından yapılıyordu. Türklere bırakılmayacak kadar değerli olan halıcılık işine, James Baker, Sydney La Fontaine, Harold Giraud ve Takvor Spartali (Ispartalı) 1907’de OCM’yi -Oriental Carpet Manufacturers- (Doğu Halı Üreticileri) şirketini kurarak giriş yapar.

OCM kısa zamanda kozmopolit ilişkiler sayesinde Londra, Paris, Viyana, Moskova, Buenos Aires ve Sydney’de mağaza ve temsilcilikler açtı.

OCM, halı dokuyanların ailelerin evlerine girip kalite kontrolü yapma zorunluluğunu dayatması sonucu, Müslüman aileler halı işinden çekilmek zorunda kaldı. Türk halı tüccarları ve Uşaklıgiller halı ticaretinden tasfiye edildiler. Halı dokuma Rum ve Ermeni ailelerin yapabildiği bir iş haline getirildi. İttihat ve Terakki’nin İzmir temsilcisi Celal Bey (Bayar), Türk iş adamlarını işlerini geliştirmeleri için kendi şirketlerini, bankalarını kurmaları için çaba sarf etmekteydi.

1914’te OCM Türkiye’nin halı ihracatının yüzde 90’ını kontrolü altına aldı.

İttihatçıların yarıda kalan işini, illegal İttihat ve Terakki Cemiyetinin 322 numerolu azası Mustafa Kemal Atatürk tamamladı. İngiliz şirketi OCM’yi 1923’te millileştirerek başına Rahmi Bey’i getirdi. 1923 Türk Devrimiyle de Atatürk, üreticiler üzerindeki acımasız sömürü haline gelen tüm vergileri ve 24 Temmuz Lozan Antlaşmasıyla Düyun-u Umumiye İdaresi’nin gelir toplama yetkisi sonlandırılır.

Türk devrimci geleneği, Türk milletinin refahı için millî ekonomi ve üretimi hedefleyen emperyalist sermayeye müdahale edip millî sermayeye alan açtığı kadar, millî davaların yanında yer alan iş adamlarına vefalı olmayı da ihmal etmez.

Mustafa Kemal’in Suriye cephesinde olduğu zorlu dönemde, Beyrutlu Arap kökenli bir iş adamı olan Misbah Muhayyeş, Türk ordusuna yardımda bulunur. Kurtuluş Savaşını da başından itibaren destekleyen Misbah Bey, kendine ait dokuma tezgâhlarını karşılıksız Türk ordusunun üniformalarını yapımına tahsis eder.

Cumhuriyetin ilanıyla birlikte, Mustafa Kemal yardımlarına teşekkür için Misbah Bey’i Türk vatandaşı yapar. Misbah Bey, vergi borcu nedeniyle 1923’te hazine tarafından el konulan Pera Palas’ın ihalesine davet edilerek, bedeli karşılığı Pera Palası satın alarak işletmeye açar.

Bugün zor günlerin insanı Misbah Muhayyeşin bir resmi Pera Palas’taki Orient barın girişinde asılıdır.

Sistem partileri neden Üretim Devrimi yapamaz - 2 - Resim : 2
Kurtuluş Savaşının isimsiz kahramanı iş adamı Misbah Muhayyeş.

DEVRİMCİ GELENEĞİN MİLLETİN FEDAKARLĞINA BAŞVURMA YETENEĞİ

II. Abdülhamit döneminde, Yunanistan’la savaşmak için Haliç’ten çıkan savaş gemilerimizin Marmara sularında bozulup kalmalarının yarattığı toprak kaybı, yeni bir donanmayı gerektiriyordu.

İttihat ve Terakki yönetimi bu kez finansman için bankerlere değil, kendi milletinin fedakârlığına başvurarak Donanma Cemiyeti’ni kurar ve çeşitli faaliyetlerle pek çok savaş gemisinin alımı yapılır. Donanma Cemiyeti ardından bu cemiyet-millet bütünleşmesini ve tarımda seferberliğe yönlendirerek, üreticiyi yeniden üretime kazandırır.

Tarihe bakıldığında, borçlanma ekonomisinin bir imparatorluğu nasıl çökerttiğini “Haliç’teki kör kayıkçı” dahi görürken, 24 Ocak 1980’de Turgut Özal tarafından, Türk ekonomisini Batı’ya bağlayacak neoliberal kararlar alındı.

Vatan Partisi, (o dönemdeki adı Türkiye İşçi-Köylü Partisi) Genel Başkanı Doğu Perinçek “24 Ocak Kararları’nın sopasız uygulanamayacağını” ve yaklaşan darbeye karşı “Millî Birlik Hükümeti kurulması” gereğini kamuoyuna açıkladı.

TBMM’yi gözden düşürmek amacıyla, Meclis’teki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ajda Pekkan’a, Bülent Ersoy’a adına oylar verildi.

“Netekim” 12 Eylül 1980’de, 24 Ocak Kararlarını uygulayacak “sopa” darbe ile işbaşına geldi. Özal/Çiller/Derviş/Babacan ve Mehmet Şimşekler, emperyalist sermayenin, güvenilir elemanı olarak, önlerine koyduğu Türk ekonomisini borçlandırma ve faiziyle tahsilatını yapma görevini yerine getiriyorlar. Tek işlevleri budur!

Bugün, Türkiye ekonomisi için bir Üretim Devrimi’nin gerekliliği toplumun tüm katmanlarının birleştiği bir çözüm haline geldi. Parti programları, Üretim Devrimi ile kesinlikli bir tezat oluşturan sistem partilerinin, bu kavramı dillendirmeleri bir garabet örneğidir.

Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, sadece Üretim Devrimi’yle gerçekleşebilecek “Yeni Ekonomi Modeli: Çin gibi ucuza üretip, Avrupa’ya satma” önerisini gündeme getirdi.

Bir Üretim Devrimi yapmanın zorunlu ön aşaması, “Ölçek Ekonomisine” geçiştir.

Ölçek ekonomisi, yüksek miktarda üretim yaparak birim maliyetinin düşürülmesiyle piyasalarda daha rekabetçi satış fiyatı yaratmayı amaçlar.

AK Parti iktidarının, sıcak para/borçlanma ekonomisi modelini Mehmet Şimşek’le devam ettirmesi ile ülkemizde “Negatif Ölçek Ekonomisi” yaşanmaktadır.

Negatif ölçek ekonomisi, maliyetin artması ve buna bağlı üretimin daralması demektir.

Üretim devriminin zorunlu ön aşaması Ölçek Ekonomisinde (Pozitif Ölçek Ekonomisi) yüksek miktarda üretim, hammadde, kalıp, makine, lojistik gibi fiyata etki eden maliyetlerinin düşmesini sağlar, verimlilik ve kârlılık yükselir.

Ölçek Ekonomisi’nin, yüksek miktarda üretim artışı için maliyetlerin düşürülmesinin olmazsa olmaz iki koşulu:

1. Ucuz Kredi:

Üretimde maliyeti düşürebilmek için sanayiciye, üreticiye devletin ucuz ve uzun vadeli kredi kaynağı yaratabilmesi gereklidir. Çin’de sanayici ve üreticilere yıllık kredi faizi yüzde 1 ile yüzde 2 arasındadır, ülkemizde ise yıllık kredi faizi yüzde 70 sınırlarına dayanmıştır.

Yüksek kredi faizinin yıkıcı etkisi, öncelikle Türk sanayicisinin yetkin olduğu makine imalat sektöründe görülmektedir. Yerli üretici, dünya piyasalarında yüksek maliyetler nedeniyle rekabetçi fiyat yaratamadığından pazar kaybına uğramaktadır. Devletinin sunduğu ucuz krediyle, pazardaki diğer oyuncu Çinli makine üreticileri 5 ila 10 yıl vadeli satışlarla dünya pazarlarında payını düzenli olarak artırmaktadır.
Ucuz kredi kaynağı, israf ekonomisini durdurma, lüks ithalatına son vermek, İsviçre bankalarında bulunan Türkiye’den transfer edilen 500 milyar dolar tutarındaki servetin Türkiye ekonomisine kazandırılarak sağlanabilir.

Dev holdinglerin Türkiye’de üretilen mal ve hizmetlerin bedellerini, yurt dışında bulunan banka hesaplarından ödemesi KDV ve vergi kaybıyla sonuçlanmaktadır. Maliyemiz atmosferdeki ozon deliğinden daha büyük bir gelir kaybı yaşamaktadır.

Yıllardır süren bu yaygın, “vergiden agresif kaçınma yöntemi” ile yaşanan vergi kaybı önlenerek, sanayiciye, çiftçiye yüksek miktarda üretimi yapabilmek için ucuz kredi sağlanabilir.

Devleti yönetenler ve Maliye Bakanlığı bu gerçeği görmezden gelerek bütçe açığını, ani e-hacizlerle KOBİ’lerin banka hesaplarını boşaltma kolaycılığını terk etmelidir. Türkiye’de kazanılan para, Türkiye’de kalmalı ve üreticimiz için uzun vadeli ucuz krediye kaynak olmalıdır.

Mehmet Şimşeklerin, konvansiyonel köhnemiş vergi politikası terk edilmeli, vergiler tabana değil tavana yayılmalıdır. Tabanı oluşturan KOBİ’ler esnaf, çiftçi zaten ağır vergi yükü altında ezilmektedir.
Üretim Devrimi için, zorunlu ucuz krediyi, âtıl kaynakları harekete geçirme programına ve kararlılığına sadece Vatan Partisi sağlayabilir.

2. Ucuz Enerji:

Ucuz enerji, maliyetin düşürülerek yüksek miktarda üretim yapmanın ön koşuludur.

Özelleştirilmiş pahalı enerji, sanayinin gelişimine, çiftçinin üretimine engeldir.

Bu nedenle ucuz enerjinin var olduğu Mısır’a başta tekstil sektörü olmak üzere birçok fabrikanın taşındığı bir gerçektir.

Türk milletinin alın teri ve fedakârlığı sonucu yapılan baraj, elektrik santral ve elektrik dağıtım altyapısıyla üretilen elektriğin tahsilatının özelleştirme ile yeni mültezimlere sunulması sonucu sanayinin ve tarımın temel gereksinimi olan ucuz enerji temini olanaksızdır.

Üretim Devrimi için enerjide kamulaştırma bir zorunluluktur.

Emperyalist sermayenin ülkemizde, yüksek faiz, özelleştirilmiş pahalı enerji vurgununa uygun olarak, dizayn ettiği sistem partilerinden çözüm beklenemez

Bugün Türkiye’de ucuz enerji, programında kamulaştırma olan Vatan Partisi tarafından yapılabilir.
Sistem partilerinin bir Üretim Devrimi yapamayacakları, iki kere ikinin dört ettiği gibi matematiksel bir kesinliktir.

-BİTTİ-

Not: Yazının tamamı aydinlik.com.tr’dedir.

Vatan Partisi Osmanlı Doğu Perinçek İttihat ve Terakki Cemiyeti Recep Tayyip Erdoğan