Yandex
15 Ocak 2025 Çarşamba
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Son ithalat düzenlemelerinin anlamı: Küreselci Politikaların Sonu

Uygulanagelen sömürgeci küresel politikalar yüzünden; ülkeler ve Dünyadaki bütün insanlar arasında gelir dağılımı uçurumları oluşmuştur.

Son ithalat düzenlemelerinin anlamı: Küreselci Politikaların Sonu
A+ A-
NURETTİN ERGÜN / E.GÜMRÜK BAŞMÜFETTİŞİ

Uygulanagelen sömürgeci küresel politikalar yüzünden; ülkeler ve Dünyadaki bütün insanlar arasında gelir dağılımı uçurumları oluşmuştur. Rezerv para imtiyazı ile Amerikan Dolarının Dünya ticaretinde sihirli - sanal gücü haline getirilmesi, Dünyada gerçeklikten kopuk, şizofren bir ekonomi anlayışı yaratmıştır. Ekonominin; üretimden ve kaynakların insan ihtiyaçlarını gidermek için dengeli biçimde kullanılması faaliyetlerinden oluştuğu unutturulmuş, Dünya, ABD doları toplayıcılığına adeta mahkûm edilmiştir. Uluslararası ve sınıflar arası ilişkiler, kurumlaşmalar bu yapının denetim mekanizmaları altına girmiştir.

Artık geniş tüketici kitlelerin borçlanma takati ve talep yaratma kapasiteleri kalmamış; kapitalizmin kullandığı sanal finans oyunları bu yüzden işlevsiz ve sürdürülemez hale getirmiştir.

Özellikle Dünya para sisteminin ABD dolarına bağımlılığının diğer ülkeler açısından katlanılamaz bir boyunduruk haline geldiği su yüzüne çıkmış, kapitalizmin üretim odaklı değil - finans oyunlarıyla desteklenen ve pompalanan - tüketim odaklı, azınlığın hizmetinde bir sömürü sistemi olduğu iyice anlaşılmıştır.

Virüs salgını Dünya ekonomisinde yaşanmakta olan bu sorunların daha da derinleşerek iyice açığa çıkmasını sağladı. Bu salgının sadece sağlık politikalarında değil, Dünyadaki ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasal yapılarda da köklü değişimleri tetikleyeceği, insanlığın hayat algısını ve anlayışını etkileyeceği gözüküyor.

KÜRESEL SERMAYENİN TÜRK EKONOMİSİNİ YÖNLENDİRMESİ

Bilindiği gibi, özellikle 1980 sonrası uygulanan küreselci politikalarla, Türk ekonomisi, ithalata, borçlanmaya ve tüketime dayalı bir yapıya dönüştürülmüştür. İhracatın parlatılması da Dünya ekonomisine ayak uydurmanın bahanesi yapılmış, yine ithal girdilere muhtaç bir ihraç ürünleri yelpazesi oluşturulmuştur.

Ülkenin tasarrufları,( bankaların %70’ini eline geçiren yabancı sermaye ve ekonomide rant – spekülasyon politikalarının dışına çıkamayan hükümetlerin eliyle), küresel sermayenin ve işbirlikçilerinin değirmenine su taşıyan bir sitem üzerinden, inşaat sektörü ve beton ekonomisine, ithal lüks tüketime gömülmüştür. Oluşan borçlanma ve tüketim ekonomisi; devlet bütçesini de etkilemiş, bütçenin gelir ve gider yapısı da tüketim odaklı hale gelmiştir. ( ÖTV, KDV, Gümrük Vergileri vs.- TOKİ uygulamaları, Her türlü vergiden muaf GYO İnşaat şirketleri, Geçiş garantili yollar, köprüler, yolcu garantili hava limanları v.s.).

ULUSAL POLİTİKALAR DÖNEMİ

Finans Kapitalin tıkanması, Dünya üretim gücünün Çin ve Hindistan gibi Asya ülkelerine kayması, ABD merkezli sömürgeci ekonomileri kendi küreselci politikalarıyla çelişen, korumacı önlemler almaya mecbur bırakmıştır.

Demir çelik endüstri ürünleri başta olmak üzere ABD’nin başlattığı korumacı uygulamalar, Çin, İran, Rusya, Türkiye gibi ülkelerin ekonomilerini doğrudan etkileyecek ambargo ve anti- damping kararları, AB’nin birlik dışındaki ülkelerle Serbest Ticaret Antlaşmaları yoluyla yeni kaynak ve Pazar arayışlarına yönelmesi, İngiltere’nin AB’den ayrılışı, küreselci politikaların sonunun geldiğinin işaret fişekleri oldu.

Nihayet, virüs salgınına karşı ülkelerin aldıkları her türlü önlemin kendi halklarının sağlığını ve kendi ekonomilerinin çıkarlarını önceleyen Ulusalcı karar ve uygulamalar olduğu açıkça görüldü. Buğday gibi gıda ürünleri ihracatında getirilen yasaklamalar, kendi sanayilerini koruyucu, ithalatı ve milli tesislerin yabancıya satışını kısıtlayıcı kararlar bize, her alanda Ulusalcılığın yükseldiği bir Dünya düzeninin başladığını gösteriyor.

İTHALATA İLİŞKİN SON CUMHURBAŞKANLIĞI KARARLARI

18 , 21 Nisan 2020 tarihli Resmi Gazetelerle yürürlüğe konulan ve birçok İthal mallarının mevcut Gümrük Vergilerine İGV (İlave Gümrük Vergisi) getiren düzenlemeler de Dünyadaki bu korumacı gelişmelerin bizdeki bir uzantısıdır.

Türkiye, Gümrük Birliği Antlaşması nedeniyle 1995 yılından beri AB ile ortak Gümrük Tarifesi uygulamaktadır. Ancak; AB’nin birlik dışındaki ülkelerle STA (Serbest Ticaret Antlaşmaları) yapması ve AB dışı menşeli ürünlerin ATR Dolaşım belgesi eşliğinde birlik üzerinden ortak tarife ile Türkiye’ye ithal edilmesi, aleyhimize tarife kayıpları yaratmıştır. Türkiye bu kayıplarını dengelemek üzere İGV uygulamalarını bir süredir devreye koymuştu. Sınırlı bazı ürünlere uygulanagelen bu İGV tedbirleri, son düzenlemelerle daha geniş bir ürün yelpazesini kapsayacak şekilde genişletilmiş bulunuyor.

HANGİ SEKTÖRLER

Sektörler ve mal grupları üzerinden bakıldığında başta Demir Çelik ürünleri, Tekstil ve hazır giyim ürünleri olmak üzere Türkiye’de imalat sanayii gelişmiş mal gruplarının İGV uygulaması kapsamına alındığını görüyoruz. Gümrük Birliği Antlaşması nedeniyle bu uygulamaların ithalatımızın 85 Milyar Dolarlık kısmını teşkil eden AB ülkelerinin kendi menşeli mallarını kapsamadığını belirtelim.

Ancak; Gümrük Birliği Antlaşmasına rağmen İGV uygulanabilir olan ülke ve mal gruplarının kapsamı hiçbir dönem bu kadar genişletilmemişti. Bu uygulamaların iki yönlü etkisi olacaktır. Bir yandan daralan iç ve dış talep nedeniyle Pazar sıkıntısına giren başta Demir-Çelik ve Tekstil sektörü olmak üzere birçok sanayi üretimimizi kısmen korumaya alacak, diğer yandan ciddi açıklar vereceği gözüken bütçemize ilave gelir yaratacaktır.

Bu arada, Hububat ve Bakliyat ithalatında Gümrük vergisinin sıfırlanmasına ilişkin uygulamanın -acil destek ve özel düzenlemeler bekleyen Tarım ve Gıda Sektörümüz açısından- yanlış bir uygulama olduğunu tespit edelim. Gıda güvenliğinin son derece kritik bir hâl aldığı Dünyada ve ülkemizde tek çözüm kendi üretim kaynaklarımızı desteklemek ve yeni kaynakları planlı bir şekilde devreye sokmaktır.

Sanayi ve Verimlilik Genel Müdürlüğü’nün raporlarından alınan bilgilere göre,” Ülkemizde demir çelik sektörü üretim kapasitesi yassı ürünlerde 18,3 milyon ton, uzun ürünlerde ise 33,5 milyon ton olmak üzere toplamda 51,8 milyon tondur. Sektör mevcut bu kapasite ile 2018 yılında 37,3 milyon ton sıvı çelik üretimi ve %72 kapasite kullanım oranı gerçekleştirmiştir.”

Dünyada üretimde 8. İhracatta 6. Sırada yer alan Demir-Çelik sektörümüzün gerek dünyadaki bu sektöre özel korumacı önlemler, gerekse ülke ve dünya genelindeki ekonomik daralma ve inşaat sektöründeki gerileme nedeniyle ciddi Pazar kayıpları yaşayacağı ve %72-73 düzeyinde kalan kapasite kullanımının daha da düşeceği görülmektedir.

Özetle; son ithalat düzenlemelerinin milli üretim kaynaklarını korumaya almak için bir başlangıç olduğunu ve bütün ekonomik uygulamaların - Milli –Planlı-Üretim Ekonomisi Programı- ile ele alınmasının mecburiyetlerini, yapılan yanlışların ve doğruların sonuçlarını hep birlikte göreceğiz ve yaşayacağız. Ancak ülkenin daha fazla yanlışa dayanacak gücünün kalmadığını da unutmayalım.

Son Dakika Haberleri