Sorgulayıcı Bir Aydın: Yaman Örs
Örs, eleştirmenin bir aydın sorumluluğu olduğunu hep vurgulardı. 'Yeniden düşün. Özenle düşün. Eleştirel düşün.' derdi. Tam bir bilim insanıydı. Kendini uzmanlık alanıyla sınırlandırmayan yurtsever bir aydındı
Yaman Örs’ü 4 Ağustos 2016’da yitirdik. Prof. Dr. Yaman Örs’ün patoloji ve tıp tarihi-deontoloji uzmanlıkları vardı. O, bu önemli uzmanlıklarla yetinmemiş, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde felsefe doktorası da yapmıştı. Tam bir bilim insanıydı. Günlük yaşamından tutun yaptığı her işte, yazılarında bilimsel olmaya özen gösterirdi.
Örs, kendini uzmanlık alanıyla sınırlandırmayan yurtsever bir aydındı. Felsefe, tarih, müzik, sanat, edebiyat onun için olmazsa olmaz ilgilerdi. Sanırım bu onun düşünce dünyasını zenginleştirip, netleştirirken hem tıp mesleğinde daha başarılı olmasını hem de güzel dostluklar kurmasını, mutlu olmasını sağlıyordu. Bu toprakların böyle aydınların daha çok olmasına ihtiyacı var. Birikimleri onların vatan toprağına daha sağlam basmalarını sağlıyor. Her şeyden önce sorgulayıcılar. Kendilerine güveniyorlar. Esen rüzgâra göre yön değiştirmiyor ya da parlak laflara kanmıyorlar. Çoğunluğun peşine takılmıyorlar. Gerçeği araştırıyorlar. Perdenin arkasını görmeyi başarıyorlar. Yaman Örs’ün yaşamı bu söylediklerimin örnekleriyle örülüydü.
“Zamanın Ötesinde Bir Aydın Yaman Örs”, benim dördüncü kitabım. Bilim ve Ütopya dergisinde görev yaparken Örs’le söyleşi ve benzeri birçok etkinlikte birlikte çalışmıştık. Hem bu zamana dayanan çalışma hem de Örs’ün alçakgönüllü, güvenilir kişiliği aramızda gerçek saygı ve sevgiye dayanan bir dostluğun kurulmasını sağladı. Örs, Aydın Köksal kitabımı okuyup beğendiğini, ona benzer bir kitap düşündüğünü söylemişti. Severek kabul ettim. Ankara Mülkiyeliler Birliği’nin bahçesi ve Flamingo pastanesi, söyleşi mekânlarımız oldu. Metinler “paslaşılan bir top” benzeri aramızda gidip geldi. Örs’le onun yaşamı ve düşünceleri dışında da pek çok konuda konuştuk. Zaman zaman tartıştık. Bazen farklı fikirleri savunduk. O her zaman çok nazik ve dosttu. Kitabımızın girişi için düzenlediğimiz “İçindekiler”e ilişkin son değişikliği yapmış, onaylamam için bana yollamıştı. “Güzel olmuş” yanıtımı okuyabildi mi, bilmiyorum. Kitaba son noktayı koyamadan yitirdik onu. Çok üzüldüm…
'ATATÜRK OLAĞANÜSTÜ BİR DÜŞÜNÜRDÜR!'
Yaman Örs, başta Atatürk olmak üzere, Ataç’a ve Russell’a hayrandı. Atatürk'ün bize bir bütün olarak , “akıl ve bilim”i yol gösterici temel ilke olarak bıraktığını her zaman vurgulardı. Onun bu önemli ilkeye ilişkin açıklaması şöyleydi: “Bilginin kaynağı da gerçekliktir. Akılsız bilim yapılamaz ama bilime dayanmayan akıl da insanı gerçek dışına savurur.”
Doğan Kuban'ın bu konudaki açıklamasını çok beğenmişti: “Akla dayalı bilimsel düşünce; zamanı izleyen, yenilenen, hiçbir dogmaya dönüşmeyen bir sürekli bilgilenmedir."
Örs’ün Atatürk’le ilgili değerlendirmesi de etiğe önem veren bir felsefeciye özgüdür: “Atatürk olağanüstü bir düşünürdür. Onun askerliği, kahramanlığı, eylemciliği, devlet adamlığı; düşüncelerini uygulamaya koyması, yaşama geçirmesi için birer araç olmuşlardır. Bu bağlamda, onun bir etik devrimcisi olduğunu da söyleyebiliriz. Yine Atatürk, düşünsel, duygusal, fiziksel, davranışsal ve benzeri her yönden olağanüstü güzel bir insandır.
“Olup bitenleri derinden kavrama, eleştirel tutum, bilimsel ve felsefi düşünme… Öte yandan, bütün bunlarla da bağlanabilecek çok büyük, olağanüstü bir 'entelektüel' yeti ve belki bunların hepsini yönlendiren hem çok derin hem çok kapsamlı bir insan anlayışı ve sevgisi. Bir de yukarıda sayılan etmenlere, kuşkusuz Atatürk'ün yaşadığı çağı, onun özellikle Avrupa'daki gelişmelerden etkilenmesini, aydınlanmanın onun üzerindeki etkisini eklemek gerekecektir.”
Tanınmış felsefecimiz Prof. Dr. Bedia Akarsu da kendisiyle yaptığım söyleşide Örs gibi; Atatürk’ün bir önder, bir kahraman olduğu kadar filozof da olduğuna vurgu yapmıştı: “O, yalnız kendi ulusunu değil, bütün ulusları, bütün insanlığı düşünüyordu. Yeni bir dünya düzeni içinde her ulusun eşit hakla ve özgür olarak yer almasını savunuyor, ‘yurtta barış, dünyada barış’ ilkesi ile kendi ülkesinin dünyaya örnek olacağına, tuttuğu yolun dünyanın acılarını dindirecek yol olduğuna inanıyordu.
“Yine Atatürk: ‘Bencillik kişisel olsun, ulusal olsun her zaman kötü görülmelidir’ diyerek ulusal bencilliklerin de kişisel bencillik kadar kötü görülmesinin gereğine işaret etmişti. Ahlaksal davranışlar kişiler arasında olduğu gibi, uluslararasında da aranır olmadıkça, adaletsizlik sürüp gidecek, barış da sağlanamayacaktır.”
Yaman Örs, Atatürk’ün felsefeye, felsefecilere ve yaşam felsefesine ilişkin çok hoş düşüncelerini de anlatmıştı. Onlardan birinde Atatürk şu açıklamayı yapıyor: “Benim felsefeyle aram ne kadar iyiyse, filozoflarla da o kadar açık. Tuhaf görülecek bu sözüm, ama anlatayım: Bütün filozofların hastalığı her şeyi tek bir nedene bağlamaktır… Benim prensibim her olayı kendi kanunları içinde incelemektir. Ama hiçbir zaman 'insanı' ve 'evreni' gözden kaçırmam."
Yaman Örs, ayrıca Atatürk’ün önemli bir açıklamasını eleştirel gerçekçiliğine örnek olarak göstermişti: “Durumu tartışırken ve önlem düşünürken acı da olsa gerçeği görmekten bir an geri kalmamak lazımdır. Kendimizi ve birbirimizi aldatmak için lüzum ve zorunluluk yoktur.”
Yine bu konuda Atatürk'ün tutumuna dikkat çekmişti: “Atatürk'ün, eleştirileri daima memnunlukla karşılamış olması da, onun dengeli eleştirel kuşkuculuğu ve gerçekçiliğiyle ve dolayısıyla bilimsel felsefeyle de tümüyle uyum içindedir. Atatürk'ün eleştirelliğinin, yalnız düşünsel ya da kuramsal düzeyde kalmayıp bireysel ve toplumsal-siyasal boyutta, bunun da uzantısı olarak eylem düzeyinde de kendisini gösterdiğini görüyoruz. Atatürk dengeli bilimsel kuşkuculuğunu, özellikle askerlik alanında kullanmıştır. Bunun en somut örneklerini Osmanlı ordusundaki sürekli yanlışları, hep ‘Neden?’ sorusunu sorarak ve kendi gözlemlerini ve tarihten aldığı örnekleri inceleyerek açıklamıştır.”
ELEŞTİRİ BİR AYDIN SORUMLULUĞUDUR
Yaman Örs, eleştirmenin bir aydın sorumluluğu olduğunu hep vurgulardı. Bazı aydınlarımız tarafından “özgürlük ülkesi” olarak neredeyse kutsanan ABD’yi örnek vermişti: “Amerika'daki egemen çevreler, ‘başkalarının işine karışma, onlar yaptıklarında özgürdürler" yaklaşımını çok desteklerken şunu da dolaylı biçimde de olsa vurguluyorlar: ‘Herkes istediğini yapsın, ama birbirinin işine karışmasın. Benim işime, bizim işimize de karışılmasın.’ İyi de nerede demokrasinin toplumsal-siyasal özü? Kuşkusuz bu durum, bu ülkede bireyin eleştiri özgürlüğü ilkesiyle de karşı karşıya gelmektedir ve gerçek yaşamda ikincisi kaçınılmaz olarak yerine göre kanımca önemli ‘fire’ vermektedir. (…) Benim, düşünen bir varlık, toplumsal sorumluluğu olan aydın bir birey (ve bir ‘dünya yurttaşı’) olarak ilgilendirdiği ve bende ilgi uyandırdığı sürece, toplumda (ve dünyada) olup bitenleri ve onlarla ilişkisi olan herkesi eleştirme hakkım vardır.”
Bu yazımı Örs’ün çok önem verdiği bir uyarıyla bitiriyorum: “Yeniden düşün. Özenle düşün. Eleştirel düşün.”
Yaman Örs’ü özlem ve saygıyla anıyorum.