Sümerce ile Türkçe akraba diller midir?
Her iki dil agglutinative (eklentili, son ekli) dillerdir. Aynı dil ailesinin/grubunun üyeleri Hurrice, Hattice, Elamca, Urartuca, Dravidce, Kasça (Kassit) ve diğerleri gibi. Sümerce ile Türkçe sözcük dağarcığında yığınla ortak eleman var.
Yıllardır içinde bulunduğum akademik dünyada söylenen hep şudur: Sümerce ile Türkçe arasındaki ilişki ortak sözcüklerden ibarettir. Arada etnik bir bağlantı yoktur, derler. Türk dili uzmanları başta olmak üzere, eski çağ tarihçileri, eski çağ dilcileri anılan iki etnik yapı arasında bir bağlantı kurmaya kalkmazlar. Arkeologlara gelince. Klasikçiler Sümer ile Türk sözcüklerini aynı cümlede kullananları dövmekten kötü ederler. Höyük arkeologları ise bu konuda tek kelime bile söylemeye gerek duymazlar. Özetle, onlara göre Sümerce ile Türkçe farklı dillerdir, ödünç sözcükler ise çok da ikna edici değildir, ciddiye alınması gerekmez.
Durum buyken, sözlü olarak konu hakkında fikir öne süren akademik çeşitlilik içinde bugüne kadar Sümer’i Türk ile birlikte şu ya da bu yönde, olumlu veya olumsuz anlamda ve adam gibi analiz eden bir-iki tam sayfa yazı yazanı da görmedik. Son yıllarda yapılan tekil çalışmaları bunlardan ayırıyorum. Bu akademik kalabalığın konu ile doğrudan ilgili ortak bir noktası vardır. Şimdi ona değineceğim. Genel olarak Türk dilciler Sümerce’den, Elamca’dan, Urartuca’dan, Hurrice’den, Dravidce’den anlamazlar. Onları orijinal çivi yazılı kaynaklarından okuyup yazamazlar. Tarihçiler de bozkır kültürleri arkeolojisinden, dahası materyal kültürden anlamazlar. Oysa Sümer etnik kültürünü belirleyen onun dominant maddi kültürüdür. Sümer arkeolojik kültürünü bilmeden onun etnik kültürünü analiz etmek zordur. Dolayısıyla bu zeminde sağlıklı bir karşılaştırma yapma şansı da olmaz. Klasik arkeologları hiç görüşmeyelim. Yapısı gereği klasik arkeoloji pan-Helenist’tir. Hint Avrupacı’dır. Türk'ü, Sümer'i tanımaz. Bizim höyük arkeologları ise gerek Kafkasya gerek Avrasya bozkır kültürü kavramının detaylarını bilmediklerinden, Türk Avrasya bozkır kültüründen de doğallıkla uzaktırlar. İşte ortak nokta budur: Bilgi eksikliği. Sümerce ile Türkçeyi birlikte analiz etmek, farklı formasyonlara sahip olmayı gerektirir.
SÜMERCE VE TÜRKÇE ARASINDAKİ ORTAK NOKTALAR
Şimdi de bakalım biz ne diyoruz: İlkin Sümerce ile Türkçe arasındaki ortak noktaları gözden geçirelim. Her iki dil agglutinative (eklentili, son ekli) dillerdir. Aynı dil ailesinin/grubunun üyeleri Hurrice, Hattice, Elamca, Urartuca, Dravidce, Kasça (Kassit) ve diğerleri gibi. İndus vadisi Mohenjo Daro kültürünün etnik temelini oluşturan Dravidce doğrudan Hindistan’ın Tamilcesi ile, Mezopotamya'nın Elamca’sı ile, Tamilce Türkçe ile bağlantılıdır. Arkeolojik kültürde de bağlantılar kuruluyor. Bu konuda yüz yıldan bu yana sayısız bilimsel araştırma yapılıyor. Bu bir.
İkincisi, Sümerce ile Türkçe sözcük dağarcığında yığınla ortak eleman var. İki dil arasında ad ve sıfat sonekleri konusundaki ilginç benzerliklere de burada değinmeliyim. Sümerce, Akadca, Hititçe formasyonlara sahip, çivi yazısını yazıp okuyan bir eleman olarak, bilerek söylüyorum. Tartışma götürebilir sonekler konusunu bir yana bırakalım. Sümerce ile Türkçe arasında sayısız ortak sözcük varlığı tesadüfî olamaz. Şöyle olamaz. Sümerce’den tanıdığımız örneğin DİNGİR ideogramı (Tengri/Tanrı) ve daha onlarca sözcük eski Türkçe’ye, oradan günümüz Türkçe’sine ve Mongolca’sına beş bin kilometre Batıdan ışınlanmadı: Ya Türkçe konuşan en eski halklar Mezopotamya'daydı veya Sümerliler’in ataları Kuzey Asya'da. İkisinden biri olmak zorundadır. İki kültür arasında ödünç sözcüklerin mevcudiyeti, bu iki kültürü oluşturan halkların bir zamanlar hiç değilse bir süreliğine aynı topraklarda yaşamış olduğunun açık göstergesidir. Ey Sümerciler! Ey Türkçüler! Sümerce-Türkçe karşılaştırmalarını yaparken, tarihin hangi noktalarında olursa olsun, bu iki etnik gruba bir ortak coğrafya göstermek zorundasınız. Sümerce Türkçe farklı iki dil. Bunu anladık. Ama bu iki etnik halk grubu ne zaman, nerede, ne kadar süreyle aynı coğrafyayı paylaştı, sorularına yorum getirmek zorunluluğu var. Unutmayalım, Türkçe, Sümerce, Hurrice, Hattice, Urartuca, Elamca vs Asyalı dillerdir. Bu dillere genel anlamda “Ural-Altay dilleri” ya da “Altay dilleri” deniliyor. Her ikisi de Batılı arkadaşların yıllanmış ezberleridir. Doğru değildir. Doğrusu ‘Türk-Altay’dır. Gerekçeleri ilgili kitabın her sayfasında bulunabilir. Mongol, Mançu-Tunguz, Kore, Japon dillerini de bunlara ilave edebiliriz. Hepsi eklentili/sonekli dillerdir. Türk-Altay dillerinin yurdu ise doğrudan Kuzey Asya'dır. Avrupa değil. Afrika değil. Anadolu hiç değil. Mezopotamya’da ilginç biçimde toplanan Asyalı kültürlerin kaynağı Kuzey Asya'dır. Zahmet edip ortaya bir veri tabanı yerleştirmeden, Sümerliler Afrika’dan geldi, diye aklımızı düğümleyen hipotezler icat etmenin ve/veya Sümerce Türkçeden farklıdır, akrabadır, değildir, diye soruna tahmin ve temenni üzerinden çözüm üretmeye çalışmanın bir anlamı yok.
Bakın size tahmin ve temenniye dayanmayan somut yeni bir bilgi vereyim. 2018'de arkeolojik belgeler ışığında 'Arkaik Yenisey-Lena Kültürü' diye bir hipotez geliştirildi, yayınlandı. Arkaik Yenisey-Lena Kültürü halklarının konuştuğu dil, Türkçe'nin de içinde olduğu bütün ‘Altay’ dillerinin kaynağı hipotetik kök dil olarak tanımlandı. Hipotez, MÖ 12,000’lerde Baykal gölü merkezli topraklardan çıkan ve Yakın Doğuya ulaşan Arkaik Yenisey-Lena halklarının göç hareketine dayandırılıyor. Bu, somut arkeolojik belgeler üzerinden izlenebilen bir göç hareketidir. Bir tarihçi arkadaşın uydurduğu “Altay dağlarına Andronovo göçü” türünde hayali bir göç değil. Baskı teknolojisi ile üretilen taş aletler göçlerin somut tanığıdır. Teknoloji, Kuzey Asyalı/Güney Sibiryalı halkların, yaklaşık 10,000 yıllık bir gelişim süreci yaşayan bir inovasyonudur. Ve bu yeni teknolojinin ürünleri taş aletler, kabaca ipek yolu hattını izleyerek Sibirya’dan Zagros dağları bölgesine ulaşıyor. Veee, nihayet Kuzey Irak üzerinden Göbekli tepe kültürü bölgesine akıyor. Kısaca hipotezin hikâyesi bu. Güney Sibiryalı avcı-toplayıcılar tarafından geliştirilen bir teknoloji ile üretilen taş alet endüstrisi ürünlerini biz Göbeklitepe, Karahantepe, Kortiktepe taş alet toplulukları içinde ‘açıkça’ görüyoruz. Umarım bu Akeramik Neolitik merkezlere ait ‘baskı mikrodilgi taş alet’ örnekleri en kısa zamanda yayınlanır. Bu örnekler Anadolulu ve/veya Mezopotamyalı yerli üretimler değildir. Hipotez, kısaca Güney Sibiryalı yerli Son Üst Paleolitik halklarının Zagroslar bölgesine bir şekilde ulaştığını, Anadolulu avcı-toplayıcılarla kaynaştığını öneriyor.
Ve Sümerce, Elamca, Hattice, Hurrice konuşan halkların Arkaik Yenisey-Lena kültürü ile ilgili olduğu öneriliyor. Sümerce yazıtlardan, biz Sümerli halkların bölgeye dağlık bir yerden geldiğini anlıyoruz. İşte bu dağlık bölge Obeyd’li, Elam’lı, Hiksos’lu, Kassitli, Turukku’lu, Guti’li ve bağlantılı olarak Sümer’li halkların atalarının geldiği yer olan Zagroslar’dır.
Lise yıllarında Amerikalı bir hocaya ‘tanrı’ya inanıyor musun’ diye bir soru yöneltmiştim. Adam biraz daldı ve sonra bana şu yanıtı verdi: ‘…Öyle bir sordun ki sanki biradan hoşlanıyor musun, der gibi. Bu sorunun yanıtını bir cümle içinde vermem mümkün değil…’. Sümerce ile Türkçe akraba mıydı? Sümerler Türk müydü? Görüldüğü gibi benim de bu soruların yanıtını bir cümle içinde vermem mümkün değil. Aslında bunlar çok yönlü araştırmaların konusu kültür tarihi sorunlarıdır. Zaman, enerji ve para harcanmalıdır. Çok disiplinli ortak çalışmalar yapılmalıdır. Ne ki yukarıda meraklı okuyuculara kolektif bir çalışmanın ürünü 1300 sayfalık bir kitaptan (Türk-Altay Kuramı) alınma bir tarihsel gelişim çizgisi verdim. Soruların yanıtlarını buyurun siz bulun.