Sünni- Alevi kardeşliğini dinamitleyen resim
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) yayınladığı kitapçıktaki resimde sözde Alevi dedesinin zoraki gülümser yüz ifadesinin dışında kalanların hepsi içten gülümsemekte. Kısacası Aleviler dışında herkes halinden memnun! Müslüman din adamı (İmam) ile Yahudi din adamı (Haham) aynı boyda ve diğerlerinden kısa. Hıristiyan din adamı (Papaz) ile sözde Alevi dedeside aynı boyda! Sözde Alevi dedesi ise mazlum, gariban, dini kıyafetten yoksun, desteğe muhtaç biri olarak resimde yerini alıyor. Dikkat edilirse “Dedenin” omzu ile Hıristiyan din adamının omuzları yapışık! Yahudi din adamının eli ise “Dedenin” sırtını sıvazlamakta! Sözde Alevi dedesinin iki elinin dizlerinin üzerine oturtulması zavallılığının göstergesi olarak kullanılmış! Müslüman din adamı ile Yahudi din adamının gözleri ikisinin üzerinde, Hıristiyan din adamının ve sözde Alevi dedesinin bakışları ileriye doğru resmedilmiş. Defalarca Aydınlık’ta yazdığımız gibi; bir dönem Almanya’da Protestan kilisesinin misyonerleri, Alevilerin arasında dolaşarak, onların “İslam kamuflajı altında Hıristiyanlığın en ilkel biçimini ve özünü taşıdıkları” propagandası yapılmıştı. Resmedenler işi iyi biliyor!
Resme bakıldığında ilk önce Hıristiyan din adamının cüssesi, rahatlığı, dolu dolu gülümseyişi, kendine güveni ve güçlülüğünün ifade edilişi ile sözde Alevi dedesinin onun gölgesinde destek bekleyen duruşu göze çarpıyor. Müslüman din adamı ile Hıristiyan din adamının oturuş şekli, İsrail’de T.C. Büyükelçisiyle görüşen İsrailli yetkilinin oturuş şekline benziyor. İsrailli yetkili Büyükelçimizi kendi koltuğundan daha düşük koltuğa oturtmuş, küçük düşürmüştü.
Ayrıca, sözde dedenin o giyim tarzı sadece Anadolu Alevilerine ait değildir. Peki, kasketi yalnızca Aleviler mi kullanıyor? Nedir bu rezalet? Aslında bu resimdeki sözde Alevi dedesi figürüyle Alevilerle alenen alay edilmektedir. “Dedenin” özellikle bıyıkları ve siması dışında kalan kısmı Türkiye insanının neredeyse bütününe yakınının bir dönem giyindiği giysileriyle aynı! Ama amaç o değil ki? Asıl amaç Türkiye Alevilerini zoraki ayrı göstermek ve ülkesine karşı konumlanır hale getirmektir. Verilen mesaj açık; Anadolu Alevileri Sünni kardeşlerindense Hıristiyanlar ile Yahudilere daha yakın! O nedenle “Alevilik dini”nin tanınmasının günü gelmiştir!
Bir diğer önemli nokta ise Aleviler ile Bektaşileri ayrı tutan bir resimle karşı karşıyayız. Bilindiği üzere Batı hayranı ve devşirilmiş bazı Aleviciler Aleviliği Bektaşilikten ayrı tutarlar ve aralarına kalın çizgi çekerler. İBB’nin kullandığı resimde Bektaşileri simgeleyen herhangi bir şeye rastlayamıyoruz! Bektaşi pirlerinin kendine özgü giysilerinden resimde eser yok! Resim, Alevileri Sunni kardeşlerinden koparan ve hatta kendi içinde de ayrışmayı kışkırtan bir görünüşe sahip.
Neresinden bakılırsa bakılsın bu resim bir provokasyon resmidir ve Sünni/Alevi kardeşliğinin arasına sokulmuş nifak tohumudur! Böylesi bir kışkırtma ancak CİA/MOSSAD marifetiyle başarılır! ABD/İsrail’in arayıpta bulamadığı fırsatı bu anlayışlar altın tepsi içinde sunmaktadır.
ALEVİLİĞE ÇELME ATMAYA SON
Alevilerimiz üzerindeki oyunlara yıllardır dikkatleri çekiyoruz. Emperyalist batı merkezlerinin her yolu deniyerek Türkiye içinde etnik ve dini bölünmeyi amaçlayan senaryolarına İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ninde katılması olayın ciddiyetinin boyutlarını göstermesi açısından önemlidir.
Aleviliğin yeni tarifine gerek yoktur. Bizler alıntılarla Aleviliği anlatmaya ihtiyaç duymuyoruz. Ancak İrene Melikoff’un “Uyur İdik Uyardılar” isimli kitabındaki şu özlü açıklamasına tartışmaya yer bırakmayacak şekilde katıldığımızı belirtelim: “Fakat, konuya girmeden önce, bir kez daha, mühim bir probleme işaret edeceğim: Alevilik, Bektaşilikten ayrılamaz. Çünkü her iki değim de aynı olguya, Türk halk İslamlığı olgusuna bağlıdır.” Alevicilik yapanların kulağına bu sözler küpe olmalıdır. Türkiye ve yurt dışında Alevilerimiz adına hareket eden kurumların bu sözlerden öğrenecekleri olmalı. Ama ne gezer!
Sünni/Alevi karşıtlığını 1980 öncesi ABD emperyalizminin kontrgerilla faaliyetlerinden biliyoruz. Maraş, Çorum. Malatya vb yerlerde tezgâhlanan kışkırtmaların müsebbibinin Amerikan gladyosunun olduğunu bilince çıkarmadan sağlıklı bir yol izlenemez. Yine, İslam ile Aleviliği karşı karşıya getiren ve birbirine düşman etmeye çalışan Batı merkezli bakış açılarını Alevilerimizin arasından söküp atmadan Aleviler rahat yüzü göremeyecektir. Emperyalizm her daim bölünmeleri kışkırtır ve milli direnme ruhunu tahrip eden girişimleri destekler.
Bakınız, emperyalistler nasıl etnik ve dini karşıtlıklar yaratıyor bir iki örnekle açıklamaya çalışalım. Alman Protestan Kilisesi’nin Bremen “Dinler Arası Diyalog” Masasının 1998 yılında hazırladığı “Alevilik Raporu”nun 3. Maddesi şöyledir: Aleviler-Sünnilerin tersine-kendilerini Türk olarak görmezler. Türkiye Cumhuriyeti’ne ve özellikle Atatürk’e antipatileri vardır.” Ve 4. Madde ise şöyle: “Aleviler gerek Türkiye’de gerek Almanya’da din üst kimlikli etnik bir azınlık olarak tanınmak istemektedirler. Almanya’nın Alevilerin bu haklı talebini karşılaması, Türkiye için de örnek olacaktır.” Benzer görüşler ABD başta olmak üzere tüm emperyalist ülkelerde varlığını sürdürmektedir ve teşvik edilmektedir.
SONUÇ YERİNE
Türkiye içinde ve dışında Alevilerimize yönelik emperyalist projelerin savunucusu derneklerin ve diğer kuruluşların “Alevilik İslam dışıdır” provokasyonuna çanak tutmalarının engellenmesi için çok yönlü aydınlanma çalışması başlatılmalıdır.
Anadolu Alevilerinin dağınıklığına sebebiyet veren anlayışların, bizatihi Alevilerin arasından çıktığını ve Batılılar tarafından fonlanarak desteklendiklerini bilmeyen kalmadı. İslam dışı Alevilik, Arap Aleviliği, Şii Aleviliği, Türk Alevisi, Kürt Alevisi, Protestanlıkla benzerlikler taşıyan hatta onun özünü günümüze kadar taşıyan Alevilik diyerek Alevilik bu hallere düşürüldü. Sünnisi/Alevisiyle, Türkü/Kürdüyle hepimiz Türk Milletiyiz. Bu bilinç bizi geleceğe taşıyacaktır.
Çağımızda etnik ve dini kökenlerin çatışmalarını, ayrışmalarını engelleyen biricik çözüm milletleşmedir. En modern örgütlenme biçimidir ve milletler birleştikçe ve daha büyük milletlere doğru kulaç açtıkça sorunlar dahada azalacaktır. O nedenle küçük kümeleşmeleri değil büyük birleşmeleri özendirmek gerekir.