Taha Akyol ‘1921 Ruhu’ndan rahatsız oldu
TAHA AKYOL/KARAR
1921 Anayasası tarihi rolü muazzam ama hukuken hem eksik hem geçici bir anayasaydı. Türkiye’nin geleceği için nasıl model olabilir? “Ruh” denilen şeyin anayasa hukukundaki kavramsal karşılığı nedir? Türkiye’nin geleceği için düşünülecek bir anayasa, geçmişe dönük olamaz. 1876’dan bugüne bütün anayasal tecrübelerimizi gözeterek; kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, denetim ve denge, temel hak ve hürriyetler gibi modern esasları içermek zorundadır. İktidarın bu kavramları “ayak bağı” saydığı bellidir. CB sistemiyle de bu esaslar ağır hasara uğramıştır. Öyleyse nereden çıktı bu “yeni anayasa” ve “1921 Anayasası Ruhu” söylemi? Propaganda için diye düşünüyorum. Yedi düvele karşı bize zafer kazandıran Milli Mücadele’nin anayasasına göre yeni bir anayasa yapacaktık, engellediler! İllet, zillet, Pontus, hainler falan… İnşallah, inşallah niyetleri bu değildir.
ÇAĞDAŞ MANDACILAR’
TAMER KORKMAZ/YENİŞAFAK
Maskeli Washington Portakalı Cumhuriyet, haberi Karanlık Oda’dan alıntılamıştı. Malum Oda, İstanbul Üniversitesi Araştırma Görevlisi Özgün Emre Koç’un Boğaziçi arazisi ile ilgili paylaşımını haber yapmıştı… Attıkları başlık da şuydu: “Bunu kimse bilmiyordu: ABD Boğaziçi Üniversitesi’ne el koyabilir. Yani? Muz Orta, Karanlık Oda’dan gelmişti! Antiemperyalist geçinenleri görüyorsunuz, ABD’den nasıl da medet umuyorlar? Haydut ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nin, bahse konu haberden dolayı Karanlık Oda ve Cumhuriyet’e müteşekkir olduğuna zerrece kuşku yoktur!
Boğaziçi Üniversitesi’ndeki malum eylemler, Joe Biden yönetiminin Türkiye’mize yönelik ilk örtülü operasyonudur! Türkiye’deki muhalefete “İktidarı devirme vaadinde bulunan” Joe Biden’ın ta kendisiydi. Maskeli Washington Portakalı Cumhuriyet gazetesinin, Twitter’daki “ABD, Boğaziçi’ne el koyabilir” şeklindeki başlığının… Hangi Kafa ile atıldığını, bir başka deyişle Kime Mektup yazdığını görüyor olmalısınız!
BAŞÖRTÜSÜ VE EŞCİNSELLİK
ERGÜN YILDIRIM/YENİŞAFAK
Peki nasıl oluyor da Boğaziçi Üniversitesi’nde başörtülüler eşcinselleri savunuyor? Ya da ABD’de başörtülü kadınlar öne çıkarılıyor? Burada başörtü tamamen cinselliği hoş gören bakış açısı tarafında konumlanıyor. Yani Allah’ın emri yerine “özgürlük” üzerinden tanımlıyor. Elbette bu özgürlük ve insan hakları anlayışı da seküler, modern ve batılı. Oradan bakarak kendisini algılıyor. Başörtünün İslam’daki anlamı, değer kaymasına uğruyor. Artık İslam’la değil, başka bir düşünce dünyası ve kültürel pratikler içinde tanımlanıyor. Daha stratejik bir gerçeklik de var elbette. Batı dünyası, başörtülüleri öne çıkararak eşcinselliğe karşı net bir biçimde direnç oluşturan dinin varlığını kendi içinde bunalıma sokuyor. Müslümanlar üzerine ve İslam içine tohumları ekiyor. İslam’ı İslam içi savaşa sürüklüyor. “Bakın bu da başörtülü, ama eşcinselliği savunuyor, demek ki din buna engel değil” mesajını veriyor. Giderek yükselen avradizm akımı ve bilinci, Batının bu stratejik kültür savaşında dini de kendi yanına alarak araç haline getiriyor. Elbette Batılı modern düşüncede din, tarihseldir ve beşeri oluşumdur. Vahiy diye bir hakikat yok. O da beşeri bilincin ürünü. Bundan dolayı İslam denilince doğrudan insanlara bakılır. Böylece başörtü, başörtülü ile eşitlenir.
ATAKLI S-400’LERİ BİR TÜRLÜ GÖMEMEDİ
CAN ATAKLI/KORKUSUZ
İşte Rusya’dan alınan S-400 füze sistemi ile ilgili yazmak bu açıdan çok zordu. Çünkü iktidar “Amerika’ya rağmen Rus yapımı S-400 füzelerini aldığını” söylüyor ve bunu bir dik duruş olarak sergilemeye çalışıyordu. Sonuçta konu Türkiye’nin ulusal güvenliği ve bu uğurda elbette kimseyi dinleyecek halimiz yok. Ancak durum öyle değil işte. T ürkiye NATO ülkesi. S400’ler, gelişmiş NATO silahlarına karşı üretilmiş bir hava savunma sistemi. Bir NATO ülkesinin bunu almasına, bütün NATO ülkelerinin karşı çıkması çok doğal… İşte bu yüzden ilk günden beri “S-400’leri almak bir şovdan ibaret, bunları almayacağız, alınsa bile kullanılmayacak. Paramız boşa gitti” diyorum. Türkiye’nin ulusal güvenliğine karşı çıkmam mümkün mü? Değil elbette. S-400’lerin alınmasına da karşı çıkmam, çıkamam, çünkü bunu değerlendirecek kadar askeri bilgim yok. Ancak bildiğim şu var; eğer bir askeri pakta üyeysek bu kadar önemli bir konuda bu pakta karşı olamayacağımızı biliyorum. S-400’ler konusu birkaç yıldır gündemde. “Alındı, geldi, denendi” gibi söylemlere rağmen hep şunu söyledim: “Kendimizi kandırmayalım, bu sistem aktive edilmeyecek.” İktidar da farkındaydı aslında bunun. Dışarıda hiçbir anlamı olmayan ama iç kamuoyunu etkileyecek biçimde “Amerika ile görüşmelere hazırız, sorunu karşılıklı anlayışla çözeriz” açıklamaları yaptılar bugüne kadar sürekli. Ama belli ki iş artık sona geldi.
‘İNCE’NİN ARGÜMANLARI İKTİDARLA BENZER’
MEHMET OCAKTAN/KARAR
İnce’nin ayrılış hikayesi pek de sahici gerekçelere dayanmıyor. Bir kere koalisyon ortakları muhalefeti hangi argümanlar üzerinden eleştiriyorsa, İnce de aynı argümanlarla muhalefete yükleniyor. İktidar, muhalefeti nasıl yerli ve milli olmamakla, “dış güçler”in uzantısı olmakla suçluyorsa, Muharrem İnce de aynı şekilde “ABD’den demokrasi dilenmekle” suçluyor. Muharrem İnce’nin hangi ittifak içinde yer aldığının tespiti açısından galiba bir ayrıntıya dikkat çekmek gerekiyor. Biliyoruz ki Millet İttifak’ı içinde yer alan partiler güçlendirilmiş parlamenter sistem istiyorlar, yeni kurulan DEVA ve Gelecek Partisi de aynı şekilde güçlendirilmiş parlamenter sistemden yana. Ancak İnce’nin şu ana kadar parlamenter sistemi istediğine dair hiçbir açıklaması yok.
‘İNCE HDP’Yİ ELEŞTİRMEKTEN NEDEN İMTİNA EDİYOR’
TURGAY GÜLER/AKŞAM
ABD'den demokrasi dilenenlerle yolumu ayırıyorum. FETÖ'cüleri, Sorosçuları koruyanlarla yolumu ayırıyorum. 'Ne işimiz var Libya'da' deyip Mavi Vatan'ı kavrayamayanlarla yolumu ayırıyorum. 'Türkiye maalesef Azerbaycan'a yardım etti' diyenlerle yolumu ayırıyorum. İnce'nin bu sözlerinin altına imza atmayacak bir vatansever tanımıyorum. Amma! Libya tezkeresine de Azerbaycan tezkeresine de imza vermeyen HDP'ye niçin bir çift sözü yok? PKK'nın siyasi uzantısı HDP'yi eleştirmekten niçin imtina ediyor?
‘İNCE’NİN YAPTIĞI ELEŞTİRİLER İLE KENDİ TUTUMU ARASINDA TUTARLILIK YOK’
FİKRET BİLA/T24
İnce'nin ideolojik açıdan CHP'ye yönelttiği eleştiri ile kendi tutumu arasında da tutarlılık olduğunu söylemek zor. Bugün, İnce ve arkadaşları, Kılıçdaroğlu'na ve CHP yönetimine, Atatürk çizgisinden uzaklaşıldığı, HDP ile araya mesafe konulmadığı eleştirileri yapıyor. Oysa İnce, cumhurbaşkanı adayı olduktan sonra kampanyasının başında Selahattin Demirtaş'ı Edirne Cezaevi'nde ziyarete gitmiş, serbest bırakılmasını istemiş ve Haziran 2018'de Diyarbakır'da düzenlediği toplantıda "Kürt sorununu çözeceğim" vaadinde bulunmuştu. Kılıçdaroğlu'nun son kurultayda yaptığı konuşmada yer alan Demirtaş'la ilgili sözlerinin İnce'nin sözlerinden bir farkı yok.