Tahran’ın füzeleri kendini ispatladı! Türkiye ve İran teknoloji paylaşmalı
İran, hipersonik füzeleri ile yalnızca İsrail’in hava savunmasını delmedi, aynı zamanda yüksek teknolojisine yönelik önyargıları da yerle bir etti. Şimdi Türkiye ve İran, askeri teknolojinin farklı kulvarlarındaki üstünlüklerini, ortak projelerle taçlandırmanın yollarını aramalı…
İran’ın 1 Ekim’de İsrail’e düzenlediği operasyon, Türkiye’nin önünde önemli bir fırsat kapısı açtı. Bugüne kadar gelişmiş teknoloji açıklamalarına hep şüpheyle bakılan Tahran yönetimi, ilk kez hipersonik füzelerini sahneye çıkararak kendini ispatladı. Böylece iki ülkenin askeri teknoloji kabiliyetleri, bir yapboz misali birbirini tamamlayabilir.
İran devlet televizyonu, İsrail'e yaklaşık 200 füzenin atıldığını ve hipersonik Fettah-1 füzelerinin ilk kez kullanıldığını duyurdu. Operasyon görüntüleri de Fettah-1’lerin İsrail hava savunmasını rahatlıkla aşabildiğini gösterdi. Uzmanlara göre bu kabiliyetteki füzeler, dünyada hiçbir hava savunma sisteminin başa çıkabileceği cinsten değil. Böylece İran, dünyada hipersonik füze üretebilen beş ülkeden biri içine de resmen girmiş oldu. Harp sahasının en stratejik kabiliyetlerinden biri olarak gösterilen hipersonik füzeler, şu an yalnızca ABD, Çin, Rusya ve Hindistan’ın elinde bulunuyor.
‘UÇAK GEMİLERİMİZİN ÖNEMİ KALMAYACAK’
Resmi adı hipersonik kayma aracı (HGV) olan bu sistemler, balistik füzelerden daha farklı çalışıyor. Hava soluyan bir itki sistemi olduğu için, füzeden çok savaş jetine benziyor. Kullandıkları Ramjet ve Scramjet motorlarda kompansatör ve döner parçalar bulunmuyor. Bu nedenle turbojet motorlara göre çok daha kabiliyetli, çok daha güvenilirler. 5 Mach (ses hızının 5 kat üstü) süratin üzerinde ilerleyen hipersonik füzeler, manevralarda da hız kaybetmiyor. Şu an dünyada hipersonik füzeleri tespit, teşhis ve imha edebilecek bir hava savunma sistemi bulunmuyor.
Pentagon yetkilisi Michael Griffin'in bu konudaki endişeleri ise oldukça aydınlatıcı. Bir konuşmasında Çin ve Rusya’nın hipersonik silahlarına karşı hava savunma sistemleri geliştirmelerinin önemini vurgulayan Griffin, “Yoksa uçak gemilerimizin hiçbir önemi kalmayacak.” itirafında bulunuyor.
RAMJET-SCRAMJET İŞBİRLİĞİ
İran, füze ve roket teknolojisi konusunda bölgemizin en derin bilgi birikimine sahip askeri gücü. 90'larda Yugoslavya'dan elde ettiği teknolojiyi ilerleyen yıllarda Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti ve Çin'den aldığı teknoloji ile pekiştiren ve özgün yorumları ile kabiliyetlerini her geçen gün geliştiren İran, şu an Ortadoğu'daki en geniş füze envanterine sahip. Fettah füzesi ile 8 Mach hıza ulaşan İranlılar, 1500 kilometrelik etkili menzille İsrail’e ulaşabiliyorlar.
Fakat İran'ın aksine Türkiye, hipersonik kabiliyete sahip olma noktasında işin oldukça başında. Her ne kadar TÜBİTAK SAGE sıvı yakıtlı, ROKETSAN katı yakıtlı Ramjet motorlar konusunda çalışmalar yürütse de, bir üst versiyon olarak nitelenen Scramjet için henüz ön tasarım çalışması dahi bulunmuyor.
Tam da bu noktada Ankara’nın Tahran ile yapacağı işbirliği, Türkiye'nin bu kabiliyete çok daha erken ulaşmasını sağlayabilir. Neticede güçlü Türkiye, güçlü İran demektir.
İRAN DENİZ GÜCÜNÜ YENİLEMELİ
Diğer yandan Türkiye'nin de İran'ın acil ihtiyaçlarına yanıt verebilecek üstün kabiliyetleri bulunuyor. Bunların başında ise gemi inşa sektörü geliyor.
İran'ın deniz gücü, iki münhasır kuvvetten oluşuyor. Devrim Muhafızları Deniz Kuvvetleri Basra Körfezi'nde güvenliği sağlarken, İslam Cumhuriyeti Donanması Umman Denizi ile Hint Okyanusu'nda bayrak gösteriyor.
Bölge, Ortadoğu petrollerinin yüzde 90'ının dünyaya açıldığı nokta olarak öne çıkıyor.
Bu coğrafyada güvenliği sağlamak içinse İran'daki platformlar oldukça eski. Yıllarca ambargolar nedeniyle elindeki gemileri tekrar tekrar modernize etmek zorunda kalan İran güçleri, teknolojik gelişimden de büyük oranda geride kaldı. Örneğin 1936 yılında denize indirilen İran Şahı'nın kraliyet yatı, askeri gemiye çevrilerek hala envanterde tutuluyor. Donanmadaki hemen hemen hiçbir gemide atış kontrol radarı bulunmuyor. Elektronikte tamamen Ermenistan'a bağımlı durumdalar. Envanterde stabilize platformları yok. 30 yıl önce Ruslardan aldıkları Kilo sınıfı denizaltılar bile, çok gürültülü olduğundan Basra yerine Hint Okyanusu'nda işletiliyor. Her ne kadar İngiliz Alwand'lardan kopyaladıkları Moudge sınıfı gemiler için “görünmez destroyerler” deseler de, 1500 tonluk bu gemiler günümüzde korvet ya da hafif sınıf firkateyn seviyesinde kalıyor(Türkiye'nin MİLGEM korvetleri 2200 ton). Kısacası İran'ın, donanmasını ciddi şekilde yenilemeye ihtiyacı var.
HER ŞEY DAHİL DONATIRIZ!
Türkiye ise özellikle gemi inşa sektöründe dünyanın en kabiliyetli ülkeleri arasında yer alıyor. Özellikle denizaltıcılığımızın gelişimi o kadar yerli yerinde ki, yıllar içinde öğrene öğrene ulaştığımız seviye bizi lider konumlara yükseltiyor. İran'ın Basra gibi oldukça sığ ve dar sularda ihtiyacı olan platformlar, artık Türkiye'de yerli ve milli olarak üretilebiliyor. Örneğin STM500 mini denizaltısı gibi platformlar, İran'ın istediği zaman torpido ya da güdümlü mermi atabilmesine, istediğinde mayın dökebilmesine, istediğinde özel kuvvetlerini intikal ettirip istediğinde insansız deniz araçları ile keşif yapabilmesine imkan sağlayabilir. Üstelik tespit edilmesi çok zor, gelişmiş radar ve sensörleri ile daima uyanık.
Bunun yanında İran'ın Moudge'lerine karşılık Türkiye'nin MİLGEM'leri de radarından füzesine, savaş yönetim sisteminden silah sistemine kadar çok daha üstün kabiliyetler sunuyor. İran açık denizleri hedefliyorsa ona yanıt verecek platformlarımız da var. İ sınıfı firkateynlerden çok maksatlı amfibi çıkarma gemisine, lojistik destek gemisinden açık deniz karakol gemilerine kadar... Üstelik elektroniğinden radar suitine, füzelerinden sensörlerine... Her şey dahil!
İRAN SAVAŞA HAZIR DEĞİL
Aydınlık yazarı Emekli Deniz Kurmay Albay Halil Özsaraç’ın bu noktadaki tespitlerini de hatırlamakta fayda var. “Dost acı söyler.” diyen Özsaraç, “Her iki İran Donanması da, savaşta, emperyalist Batı’yı İran sularından uzak tutabilecek nitelikte değildir; yalnızca birkaç gün geciktirir.” değerlendirmesinde bulunuyor. Özsaraç, şöyle devam ediyor:
“İran-Irak Savaşı’ndan sonra, yerlileşme ve millîleşme çabasına giren İran savunma endüstrisi, tersine mühendislik yöntemleriyle bir miktar ilerleme kaydetmiştir. Fakat, know-how eksiklikleri nedeniyle, modern donanma teknolojileri ile rekabet edebilecek düzeye henüz ulaşamamıştır. Mevcut donanma silahları üzerinden bir değerlendirme yapacak olursam; İran’ın elinde Batı donanmalarının başa çıkamayacağı bir silah yoktur.”
İran’ın acilen asimetrik donanma yapılanmasını küçülterek konvansiyonel ve ötesi bir yapılanmaya doğru hamle yapmasının, yani kendisini ileriden savunmayı düşünmemesinin bir zorunluluk olduğunu kaydeden Özsaraç, “İran, bunu Türkiye ile el ele vererek yapabilir mi? Yapabilir… Örneğin; emperyalizm ile kaçınılmaz bir savaşa doğru adım adım ilerleyen birer Batı Asya devleti olarak, savunma sanayinde devleşen Türkiye ile nükleer alanda devleşen İran, neden becerilerini birleştirip ortak nükleer denizaltı tasarımı ve inşa işine girişmiyor? Neden birlikte insansız savaş gemileri -yani, robot savaş gemileri- tasarlamıyoruz?” diye soruyor.
Bunun şimdilik hayal gibi gelebileceğini, ancak mümkün olduğunu vurgulayan Özsaraç, sözlerini şöyle tamamlıyor: “20 yıl sonra bir bakmışsınız, İran semalarını KAAN sınıfı İran jetleri koruyor… Emperyalizm ile mücadelede başarının anahtarı, elbette, Batı Asya’nın güç birliği yapmasından geçiyor. İşi hayallerde bırakmayalım, gerçeğe dönüştürelim.”
KAAN'I BİRLİKTE ÜRETEBİLİRİZ
İran’a KAAN satma önerisine bir ek de biz yapalım. Türkiye, son yıllarda havacılık konusunda sınıf atlamış durumda. ANKA-III, AKINCI ve TB3 gibi İHA/SİHA'lardan HÜRKUŞ, HÜRJET ve KAAN gibi savaş uçaklarına kadar geniş bir ürün yelpazesi oluşuyor. Ayrıca Türkiye, beşinci nesil ilk jeti olacak KAAN uçağı için de üretim ortağı arıyor. Eski Savunma Sanayi Başkanı Prof. Dr. İsmail Demir, Milli Muharip Uçak konusunda dost ve kardeş ülkelere ortaklık teklif edildiğini duyurmuş, bu ülkeler içinde Endonezya, Pakistan, Malezya ve Azerbaycan'ı saymıştı. “Eğer talep olursa, ki çeşitli seviyede bu konuyu kendilerine açtık, bu ortaklığın her taraf için faydalı olacağını düşünüyoruz.” diyen Demir, üretim ortağı aradıklarını birkaç kez de tekrarlamıştı. Şimdilik Azerbaycan ile bazı alt parçaların üretimi konusunda anlaşma imzalandı. Peki aynı teklifin İran'a da iletilmesi neden düşünülmesin?
AMBARGODAN KORKMAYALIM
Türkiye'nin İran ile teknolojik işbirliği konusundaki en büyük çekincesi ambargolar. İşbirliği durumunda İran'a yönelik ambargoların ihracat problemleri çıkarabileceği söylenebilir. Ancak hedef pazarımız Batılı ülkeler olmadığı için, ambargolar da büyük sorun teşkil etmeyecektir. Hatta İran'ın üye olacağı bir Türk Devletleri Teşkilatı (TDT), KAAN'ları birlikte de üretebilir. Afrika'dan Körfez ülkelerine, Latin Amerika'dan Asya-Pasifik'e kadar silah bekleyen çok ülke var. Biz evvela güçlerimizi birleştirelim.