28 Aralık 2024 Cumartesi
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Tarih boyuncu depremlerin sosyoekonomik ve ideolojik boyutları

Günümüzde ideoloji ile deprem ilişkisi üzerine araştırmalar yapılıyor. Bu makalede depremlerde devletin otoritesini kaybetmesinin ve sosyoekonomik boyutunun ne kadar önemli olduğu bütün yönleriyle irdeleniyor...

Tarih boyuncu depremlerin sosyoekonomik ve ideolojik boyutları
MUSTAFA MERSİNOĞLU

Bu yazımızda jeologların çalışmalarını ve depreme dayanıklı inşaatlar gibi teknik konuları irdelemeyeceğiz yer yer bu konulara da değinirsek bunu tarih boyunca dünyamızda olan depremlerin sosyoekonomik ve ideolojik etkilerini anlamak için yapacağız.

Günümüzde ideoloji ile deprem ilişkisi üzerine araştırmalar yapılıyor. Bunlardan biri Şili'de yapılmış.[1] Bu araştırmanın amacı politik ideolojinin depremlere hazırlıkları nasıl etkilediğini anketlerle ortaya çıkarmak ve devletin deprem ve afetlerde yardımları iyi yönetebileceklerine ne kadar güven var gibi konuları incelemek. Ayrıca bu araştırma, ileriye doğru afete karşı alınacak önlemlerde mutlaka politik ideolojinin öneminin göz önünde bulundurmaları gerektiğini ortaya çıkardı.

Deprem, hepimizin bildiği gibi yer sarsıntısı, eski dilimizde zelzele, yer kabuğunda ortaya çıkan enerjinin sismik dalgalarının yeryüzünü sarsması olayıdır. Depremleri inceleyen bilim dalına sismoloji denir. Depremin büyüklüğü 1979 yılında Thomas C. Hanks ve Hiroo Kanamori tarafından geliştiren Moment magnitüd ölçeği özellikle büyük ölçekli depremlerde Charles Richter ve Beno Guternberg’in Japon bilim insanı Kiyoo Wadati’nin çalışmalarından esinlenerek 1935’te geliştirdikleri ölçeğin yerini almıştır.

Doğa bilimci Charles Darwin ismini ilk önce jeolog olarak yapmıştı. Beagle adlı gemi ile dünyayı dolaşıp aldığı notlarda, Şili sahilinde yaşadığı şiddetli depremi beş yıllık gezisinin en ilginç tek olayı olarak tanımlar ve 1835 ‘te harap olmuş Conception şehrini görünce şunları kaleme almıştır:

“Depremler tek başlarına herhangi bir ülkenin zenginliğini yıkabilir. Eğer İngiltere'nin şu anki durağan yeraltı kuvvetleri, eski jeolojik çağlarda çok uyguladıkları güçleri kullanmak zorunda kalsalardı, ülkenin tüm durumu tamamen değişecekti! Büyük konaklara, tıklım tıklım dolu şehirlere, büyük fabrikalara, güzel kamusal ve özel yapılara ne olacaktı? Eğer yeni kargaşa dönemi ilk olarak gecenin karanlığında büyük bir depremle başlamış olsaydı, katliam ne kadar korkunç olurdu! İngiltere hemen iflas edecekti; tüm kıymetli kağıtlar, kayıtlar ve hesaplar o andan itibaren kaybolacaktı. Devlet vergi toplayamadığı ve otoritesini koruyamadığı için şiddet ve tecavüzün eli kontrolsüz hale gelecektir. Her kasabada kıtlık olacak, bunu salgın hastalık ve ölüm takip edecekti.”

Görüldüğü gibi Darwin depremlerde devletin otoritesini kaybetmesinin ve sosyoekonomik boyutunun ne kadar önemli olduğunu irdelemiş.

MEDENİYET JEOLOJİNİN İZNİ İLE Mİ YAŞAR?

Tarih öncesinden beri insanlar depremlerle jeofizikçi James Jackson’un deyişi ile ‘Öldüren Cazibe’ ile koyun koyuna yaşıyorlar çünkü yaşadıkları deprem bölgesinin yararları zararlarından fazla. Dünyanın en büyük şehirlerinin yarısından fazlası, altmış kadarı, büyük fay hatlarında. Bunların içinde Ankara, Atina, Pekin, Kahire, Karakas, Delhi, Hong Kong, İstanbul, Jakarta, Karaçi, Lisbon, Lima, Los Angles, Manila, Meksika Şehri, Napoli, Osaka, Roma, San Fransisco, Santiago, Şangay, Singapore, Taipe, Tehran, ve Tokyo. Bunların çoğu bir çok kez büyük depremler geçirdi. Fay hatları çoğu zaman sahillerde, adalarda ve çok verimli arazilerde bulunuyor. Kaliforniya, Şili, Endonezya, Japonya , Akdeniz ülkeleri ve pek tabii ki ülkemiz Türkiye bunlardan bazıları. Deprem olan bu şehirler çoğunlukla yeniden yapılıyorlar ve tekrar zenginleşiyorlar. Toplumlara ve ülkelere bakınca bu bir çok yorum, tartışma ve fikir ayrılıkları yaratıyor. Bunun bir ucunda tarihçi Will Durant’ın çok alıntılanan ‘’Medeniyet jeolojinin izni ile yaşar ve haber verilmeden değişir’’ düşüncesi var, öteki ucunda ise Silah, Mikrop ve Çelik’in yazarı coğrafyacı Jared Diamond’un son kitabı, Çöküş: Toplumlar Başarısızlığı ya da Başarıyı Nasıl Seçerler?’de neredeyse depremleri ve doğal afetleri hiç önemsemez. Andrew Robinson, Dünyayı Sarsan Olaylar: Depremler Uluslar ve Medeniyet[2] adlı kitabının önsözünde Durant ve Diamond’u iki çok aşırı uçta bulur ve kendisi toplumların savaş ve imparatorluk kurma gibi toplumsal faaliyetlerle yükselip düştüğünü ancak deprem ve sel gibi büyük afetlerin de buna önemli etkisi olduğunu düşünür. Kitabında sismoloji bilgisinin doğaya karşı başarı sağlama imkanı verdiğini ve insanlığın büyük depremlerle nasıl yaşadığını kısa ve uzun dönemde nasıl davrandığını anlamaya çalıştığını yazar. Bronz Çağı kültürlerinin çok tartışılan Doğu Akdeniz’de kırk yedi antik kentte çöküşünün önemli bir nedeninin de depremler olabileceğini öne sürer. Girit’te Knossos’ta ve Truva'da kazı yaparken deprem yaşayan Arthur Evans ve Carl Blegen bu teoriye sempati ile bakarlar gerçi bir çok arkeolog bu görüşü benimsemezler ancak depremden oluşabilecek zararları anlayacak sismoloji bilgisi sahibi de değillerdir. Robinson, ayrıca bu konuda iki yazarın teorilerinden ve kitaplarından bahseder. Bunlarda biri jeofizikçi ve paleosismograf Amos Nur ve klasikler uzmanı Eric Cline’dır. Nur, Eriko’da Miken’de ve Truva’da duvarların aynı yöne yıkıldığını altın, tahıl ve diğer kıymetli eşyaları gömmesinin düşman askerleri tarafından yapılmış olmasının pek olasılığı olmadığını düşünür ve depremi asli sebep olarak görür. Cline ise sadece bir depremle olmadığını MÖ 1225-1175 arası bir çok seri depremin ve artçılarının üstüne gelen askeri saldırıların sebep verdiğini yazar.[3] Nur ve diğerleri tarafından ‘deprem fırtınası’ olarak adlandırılan bu tarihi süreç, Akdeniz bölgesinde Sicilya, İstanbul ve Küdüs/Petra gibi yerlerde tarih boyunca olan depremlerle de destekleniyor. Cline, Akdeniz yöresinde 20. yüzyılda da Türkiye’de 1900’le 1980 arasında 6.0’dan yüksek otuz iki deprem olduğunu bunun bu tezi desteklediğini belirtiyor.

Milattan önce 479’da Kuzey Ege’de olan deprem ve tarihe geçen ilk tsunami Halkidiki Yarımadası'nda Korintliler tarafından kurulmuş Potidea koloni devletinin Persler tarafından ele geçirilmesini önlenmiş bir çok gemilerinin batmalarına sebep olmuştur. Heredot tarihinde bunu Poseidon’un yardımı olarak belirtmiş. MÖ 464’te Yunan yarım adasındaki Sparta şehir devletinde olan deprem ise ayaklanmalar çıkmasına sebep vermis. Bunun da Atina ile aralarının açılmalarına ve Peleponez savaşlarına yol açan önemli bir faktör olması Thucydides ve Diodorus Siculus gibi tarihçilerce belirtilir. Roma’da olan depremleri tarihçi Livy yazmıştır. Yıkılan kamu bina ve evlerinin bir iç savaş alameti olduğu düşünülmüş. İtalyan yarımadasına nazaran Doğu Roma İmparatorluğunun bulunduğu bölgede Truva, Milas ve Hatuşaş’ta daha büyük depremler olmuş. Büyük İskender’in komutanlarından Seleucus I’in kurduğu Roma’nın Suriye Eyaletinin MÖ 64 yılında başkenti Antakya’yı ele alırsak burada bir çok deprem olduğunu göreceğiz. Roma’nın iç savaşı sırasında buradan geçen Julius Ceasar buraya çok görkemli yapılar yaptırdı. Agustos’ta büyük bir hipodrome yaptırdı. Kleopatra ve Mark Antony’de burada evlenmişlerdi. Tarihçi Edward Gibbon Roma İmparatorluğunun Yükselişi ve Düşüşü adlı eserinde Antakya’nın dillere destan zenginliğini anlatır. Antakya Hristiyanlığın da ilk önemli merkezlerinden olmuştur İsa'nın havarilerinden Aziz Paul ve Aziz Barnabas buranın sokaklarında vaazler vermişlerdir. Antakya’da kayıt edilen ilk deprem MÖ 148’de oldu bunu MÖ130 yılında başka biri izledi. MS 115 depreminde her sınıftan insanlar asiller ve köleler hipodruma sığınırlar ve bu ‘ilk defa bir eşitlik doğdu’ diye anlatılır. Romalı tarihçi Cassius Dio ve bunun önemli bir deprem olduğunu yazmıştır. Antakya İpek yolu üzerinde olduğundan çok önemli bir şehir olarak benimseniyordu. 458’deki depremde neredeyse tüm binalar yıkılmıştı ama 526 ve yanlız iki yıl sonra 528 yılında olan deprem çeyrek milyon insanın ölümüne sebep verdi. Konstantin, Hristiyan olduktan sonra yaptırdığı Büyük Kilise de yıkılmıştı. İmparator Justin I ve ondan sonra gelen Justinler şehri ve kiliseyi yeniden yaptırmaya çalıştılar ve yeniden ‘Tanrının Şehiri’ ‘Theopolis’ diye isim verdiler ama depremden sonra terk edenler, Perslerin saldırıları, salgın hastalıklar ve limanın çamurla dolmasıyla şehir artık eski görkemli durumunu kaybetti.[4]

ÇİN’DE İLK SİSMEOGRAF MS 132 YILINDA YAPILDI

Dünyada en eski depremler Çin’de kaydedildi ve büyük kayıplar yaşandığı halde Çinli aydınlar depreme pratik olarak bakıp bunu daha çok doğanın bir olayı gibi karşıladılar ve dinsel bakmadılar. MS 132 yılında astronom ve matematikçi Zang Heng ilk sismeograf’ı geliştirdi.[5] Gokanja adlı Han’ların son dönemine ait tarih kitabında MS 138’de başkentten 650 mil ötedeki bir depremi haber verince ve bu sayede hemen yardım gönderilince, bu sismeograf itibar gördü. İmparatorluk bunun başına bir gözlemci atadı ve bu dört yüzyıl devam etti. Çinlilerin bu bilimsel tutumu depremlerin etkilerine resmi yaklaşımlarını da etkili kıldı. Üç bin yıl boyunca Çin İmparotorluğunun varlığını tehlikeye sokmadı. Ming döneminde 1556 yılında olan 7.9 şiddetinde olan Shaanxi ve çevresindeki bir çok vilayeti de etkileyen dünyada kayıplar bakımından (830,000) rekor olamasına ragmen toplumsal yapıyı etkilemedi.[6]

1755 Lizbon Depremi tarihteki en yıkıcı depremlerden biridir ve sosyoekonomik ve ideolojik boyutları en çok yazılmış ve tartışılmıştır. Batı aydınlanmasını ve sismology’nin batıda bilim olarak çıkmasında önemli rolü olmuştur. ‘1755 Büyük Lizbon Depreminden 2019 Kovid-19 Dünya Krizine’ adlı Teori[7] sitesinde yayınlanan yazımda bu konuyu derinlemesine incelemiştim. Voltaire, Jean Jaques Rousseau, Leibniz ve Kant gibi dönemin aydınları bu depremi tartışmışlardır. O zamanlar dünyanın en zengin şehri olan Lizbon, Portekiz imparatorluğunun da baş şehri idi ve büyük bir yıkım yaşadı. Bu ekonominin çökmesine, koloniler üzerinde etkisinin azalmasına rol açtı. Kimi tarihçilere göre bu depremin etkisiyle gelişen düşünceler Amerikan bağımsızlık mücadelesini ve Fransız devrimini de etkilemiş. Depremden sonra kral Jose I’in iç işleri bakanı olan Pombal bir başbakan gibi durumu yönetti kralın şimdi ne yapacağız sorusuna ‘Ölüleri gömeceğiz yaşayanları besleyeceğiz’ diye cevap vermiş. Hızlı, etkili bir yönetim kurup yağmacıları astırdı, hastalıkları önlemek için cesetleri toplattı. Başrahibin izni de alınarak denize ağırlık bağlanarak atıldılar yada topluca gömüldüler. Kiralar, yiyecek ve inşaat malzemeleri deprem öncesi fiyatlarda donduruldu. Geçici inşaatler arazi temizlenip yeni planlar yapılana kadar yasaklandı. Pompal ayrıca din adamlarının halkı provake etmelerini yasakladı. Pambal bu depremi bir fırsat bilip dışalım vergilerini İngiliz tüccarların şiddetle karşı çıkmasına rağmen %4 arttırarak ve plansız yapıları yasaklayarak Lisbon’nun yeniden yapılmasını finanse etti.

AVRUPA’DA DEPREME BİLİMSEL BAKIŞ 1750’LERDE GELİŞTİ

Şimdi uzayda kara deliklerin olduğunu 1783’te ilk ileri süren olarak tanınan Cambridge Üniversitesinden John Michell İngiltere’de Depremler Yılı olarak bilinen 1750 yılında depremlere merak saldı ancak 1755 Lizbon depreminden sonra bu hareketlere Newton terimleriyle bakışını iyice geliştirdi. Doğru olarak depremlerin yerin altındaki dalgalanmalar olduğunu belirtti. Bunun hızını ve merkezini tespit için teori geliştirdi. Bugünde bu yöntemle depremlerin merkezini (epicentre) buluyorlar. Bunu 1857 Napoli depremini inceleyen Robert Mallet iyice geliştirdi ve onun ölümünden sonra batıda da sismeograf geliştirildi. Bütün ana parçaları Zhang Heng’in geliştirdiği sismeograf gibi olduğu düşünülüyor.[8]

LATİN AMERİKA’DA ÜLKELER BAĞIMSIZLIKLARINI KAZANIYOR

' Beş Ülkenin Kurtarıcısı Simon Bolivar’ın 26 Mart 1812 depreminden sonra 15 Aralık 1812de kaleme aldığı Cartagena Manifesto’da şöyle yazmış:

‘’26 Mart depremi, elbette, fiziksel ve ahlaki olarak yıkıcıydı. Venezüella'nın yıkımının acil nedeni olarak adlandırılabilir; ancak Caracas, o sırada derhal ve güçlü bir şekilde hareket eden tek bir otorite tarafından yönetilmiş olsaydı, bu olay böyle ölümcül sonuçlar üretmeden atlatılabilirdi. Alınan önlemlerin etkinliğini tersine çeviren ve kötülüğün çaresiz kalacak boyutlarda büyümesine izin veren bu engeller ve rekabetler olmadan hasarı onarılabilirdi.

Depremden sonra, dini yetkililer, köylerin ve daha küçük kasabaların ayaklanmasında ve düşmanların ülkeye getirilmesinde çok önemli bir rol oynadı ve böylece iç savaşın kışkırtıcıları adına mevkilerinin kutsallığını kutsal bir şekilde kötüye kullandı.’’[9] Bu manifesto daha sonra sahada eyleme çevirdiği yeni gündeminin kavramsal çerçevesini içeriyordu.

Latin Amerika’nın Destanı[10] adlı kitabında John A. Crow bu depremin kıyamet boyutunda olduğunu Venezuella’nın baş şehri Carakas ve limanı La Guaria dahil bir çok şehrini etkilediğini neredeyse yirmibin insanın yıkıntılar altında kaldığı hatta iki şehrin askeri kışlalarınında aniden yıkılması ile askerlerin kurtulanamayacak şekilde harabenin altında kaldıklarını ancak İspanya taraftarlarının bölgesinin az bir zararla kurtuluduğunu ve Carakas Başpiskopuzunun bunu tanrının devrimcilere bir cezası olarak ilan edip kullandığını yazmış. İspanya taraftarı tarihçi Jose Domingo Diaz deprem gününde Büyük Katedral’e giderken depremin başladığını büyük bir felaket yaşandığını postane ve San Jacinto kilisesinin yıkılmasına şahit olduğunu insanların yıkılan yapılardan çığlık seslerini duyduğunu anlatıyor ve sonrada buralarda yıkıntıların üstünde Don Simon Bolivar’a rastladığını anlatıyor. ‘’Yüzünde büyük bir korku ve ümitsizlik vardı. Bana tanrı ve dine saygısızca ’’ Doğa’da bize karşı gelirse onunla da mücadele eder bize boyun eğmesini sağlarız’’ dedi diye yazmış.[11] Simon Bolivar’ın bu karşılaşmayı hatırlaması Diaz’dan çok farklı idi. Deprem, Bolivar’ı siestasından uyandırmıştı. ’’Hemen depremde mahsur kalıp çığlık atanların yönüne doğru yardıma gittim ve dizlerimin üstünde bu çalışmaları yaparken İspanya taraftarı Jose Domingo Diaz’ı gördüm o da bana her zamanki aşağılayacağı tavrıyla ’’Nasıl gidiyor Bolivar? Öyle gözüküyor ki doğa İspanya’nın yanında’’ dedi. Ben de ’’Doğa’da bize karşı gelirse onunla da mücadele eder bize boyun eğmesini sağlarız’’ dedim.[12]

Yukarıda alıntı yaptığımız Cartagena Manifestosunda depreminde tecrübesiyle Bolivar, güçlü merkezi otoritesi ve sürekli ordusu olan bağımsız bir cumhuriyetin gerekliliğini savundu. Bunun nasıl gerçeleşebileceğine dair fikirlerini belirtti.

Simon Bolivar 1821’de Venezuella’nın bağımsızlığını sağladı. Bunu Ekvator takip etti. Simon Bolivar, Peru yaylalarında kazandığı zafere atıf burası Bolivya diye adlandırılarak bağımsız oldu. 1830’da ölümüne kadar Latin Amerika’nın bağımsızlık mücadelesinde büyük katkıda bulundu. Tarihçiler 1812 depreminin bunun önemli bir tetikliyicisi olduğunda hemfikirler.

1906 SAN FRANSISCO DEPREMİ RANT, BASIN VE BÜYÜK ŞİRKETLERİN ETKİSİ

18 Nisan 1906’da sabah beş gibi olan San Fransisco depremi en çok sosyoekonomik olarak oldukça çalışılmış ve incelenmiştir ancak bu dönemde sismeology daha tam gelişmemişti. 1895 yılında San Andreas Fayına isim verilse bile ancak 1970’lerde tektonik levha teorisi gelişene kadar bu fayın Kuzey Atlantik levhası ve Pasifik levhasının hareketiyle oluştuğu tam olarak anlaşılmamıştı. ABD’de sismeology bu depremden sonra ciddiye alınıp gelişti. Zamanının ABD doğusunun en büyük şehri ve Pasifik Okyanusuna açılan kapısı olan limanı dolayısıyla burada depremden sonra olanlar uzun zaman belli çıkar çevreleri tarafından şehrin ticari çekiciliğine helal gelmesin diye saklanmış ve çarpıtılmış. Deprem saklanmaya çalışılıp sebep olduğu yangın ön plana çekilmiş ki buraya sermaye ve iş gücü gelmekten kaçınmasın. Deprem iki şok halinde oluşup Belediye binasının alt tarafı tamamen yıkmış, sözüm ona depremde yıkılmaz denilen meşhur opera yıldızı Enrico Caruso’nun kaldığı Palas Otel yıkılmış, ayrıca meşhur psikolog William James ve eşi ağır hasar gören Satanford Üniversite binalarından kendinilerini zor kurtarmışlar ancak arazi spekülatörlerinin toprakla doldurduğu San Fransisco’nun altıda biri yerde yaşayan 410 bin insanın yaşadığı bataklık bölgede geçici işçilerin kaldığı bir çok hotel yerle bir olmuş. Çin mahallesi de büyük bir yıkıntı haline dönmüş. Bunu gizli kumarhaneler, afyon tekkeleri ve genel evler ortaya çıktı diye aşağılıyıcı ırkçı bir şekilde basında yansıtmışlar. Şehrin ileri gelenleri depremi fırsat bilerek Çin mahallesini şehrin dışına atmayı istediler ama bunu başaramadılar hatta bu dönemde Çinliler ırkçı Çinlileri ABD’ye sokmayan kanunlar olmasına rağmen kayıtların kaybolması yüzünden bir çok akrabalarını ABD’ye getirdiler. Deprem sırasında New York’ta bulunan yazar D.H. Wells kimilerinden Çin mahallesinin yıkılmasına sevinip artık umarız yeniden yapılamasına izin verilmez gibi söylemler duymuş. Çıkan yangında 28 bin bina 12.2 kilometre kare alan yanmış. Yangını durdurmak için orduya dinamitle sıra sıra evleri havaya uçurma emri verilmiş. Ayrıca orduya yağmacıları vur emri verilmiş. Deprem ve yangın 225 bin kişiyi evsiz bırakmış. 1989 yılında San Fransisco şehir arşivi uzmanı Gladys Hansen ve eski itfaiye şefi Emmet Condon ‘Felaketin İnkarı’ adlı bir araştırma yayınladılar.[13] Yıllardır ABD ordusunun verdiği tahmini ölü sayısı 498 olarak kabul ediliyordu fakat Hansen bunun doğru olmadığını 1960’lardan beri düşünüyordu. Yıllarca araştırmadan sonra bu sayının 3 bin civarında olduğunu ortaya çıkardılar ve bunun depremden sonra yukarıda bahsettiğimiz saklanmanın parçası olduğunu yazdılar. Çoğu tarihçiler de hep olanları az göstermişlerdi. Politikacılar ve iş adamları inkar edilmez bir şekilde bu depremin yıkıcı boyutunu çıkarları için saklamışlardı. Sigorta için de bu gerekliydi çünkü depremi kapsamıyordu. Hatta yangın sigortasından para almak için bir çokları evlerini kendileri yaktı. Ayrıca sadece yangın öne çıkarsa deprem için fazla önlem almadan binalar tekrar çabucak yapılırdı. San Fransisco gazeteleri hep düşük seviyeli doğuda olan depremleri öne çıkaran haberler yapıyorlardı ancak San Fransisco’da olan yüksek dereceli depremleri ve artçıları haber yapmıyorlardı. Eyalet Deprem Araştırma Komisyonuna bilgi verilememesi için belediye ve ticaret odaları görevlilerince baskı uygulanıyordu. 1868 depreminde de önemli hiç bir bilimsel rapor yayınlanmamıştı. Stanford Üniversitesinden John Casper Branner ve jeolog Gilbert’te kendilerine bilgi toplamamaları ve bunları basmamaları için çeşitli kez baskı uygulandığını belirtmişler. Depremden hemen bir hafta sonra San Fransisco Emlakçıları toplanıp büyük deprem değil büyük yangın diyeceğiz diye karar almışlar. Çok güçlü bir şirket olan California Southern Pacific tren yolları bu konuda etkisi çok büyük olmuş çünkü San Fransisco’da büyük yatırımları varmış ve bu liman şehrindeki yatrımları onlar için çok karlı idi. Büyük bir ekonomik kayıp olmuştu bunun hem ABD’de hem uluslararası piyasalara etkisi oldu. Ödemelerin büyük kısmı İngiliz sigorta firmalarının altını ile idi. Bu Kalifornia’da Altına Hucumdan beri böyle idi. Bu rezervlerin düşmesine sebep oldu. İngiliz Merkez Bankası ve diğer Avrupa Merkez bankaları faizleri yükselttiler. Bu bir paniğe yol açtı. Buda 1908’te Kongreye Aldrich-Vreeland Kanunu geçirtti. Buna göre bankalara acil dönemde ticari kağıtlar karşılığında para basma yetkisi verdi. Ekonomik tarihçi Kerry Odell ve Marc Weidenmier’e göre bu 1913‘te Federe Reserve Sisteminin kurulmasına sebep verdi. Denilebilir ki San Fransisco depremi Amerikan Merkez Bankasının kurulmasına da yol açtı. Tarihçi Deborah Coen ‘Deprem Gözlemcileri’ adlı kitabında ’’Kapitalizmin mantığına göre, yıkım bir fırsat olarak görüldü bilhassa inşaat sektöründe‘‘ diye yazmış.[14]

1933 Los Angeles depremine kadar Kaliforniya’da binaların yapılmasında ciddi bir kontrol ve kurallar yoktu. Bunlar sadece okullar için o yıllarda konuldu.

JAPONYA’DA DEPREMLER

Emperyal Deprem Araştırma Komitesi 1899’da Japon Depremlerinin Tarihi Katalogunu yayınladı. Ondan sonra da Prof Tatsuo Usami gibi akademisyenler en güvenilir katalogları yayınladılar. 2003 baskısında 416 ile 1888 arasında 486 büyük deprem listelenmiş. Bu rakkamdan da anlaşılacağı üzerine Japonya depremler ülkesidir. Biz burada üzerinde en çok bilgi olan ve durulan 1923 Büyük Kanto, 1995 Kobe ve 2011 Fukuşima depremine bakacağız.

1 Eylül 1923’te olan deprem ve arkasından gelen yangın ve tsunami ile 142,800 ölüm oldu, yarım milyondan fazla binanın yıkıldı ve yandı, 2 milyon insan evsiz kaldı ve Japonya tarihine en çok zarar veren deprem olarak geçti. 1 Eylül her yıl afet önleme günü olarak ilan edildi. Bu depremin diğer korkunç tarafı da bu bölgede çalışan 12 bin Korelinin depremden sonraki günlerde linç edilmeleri. Buna sebep veren Korelilerin yağma yaptıkları, su kuyularını zehirledikleri ve bombalarla ayaklandıkları gibi yalan haberlerin halk arasında dolaştığı gibi gazetelerde de yayınlandı. Bazı bölgelerde ordu ve polisin bir kısmı da bu linçlerde rol aldı. Meşhur film yönetmeni Akira Kurosawa bütün bunlara şahit olmuştu. Anılarında detaylı şekilde yazdı. Babası Korelilere karşı kendisini uyarmış, ayrıca mahalledeki kuyudan su içmemesi tembihlenmiş orada duvarda bazı tuhaf yazıların Korelilerin gizli kodları olabileceğini de kendisine söylenmişti ancak o tuhaf yazıları kendisi oyun diye yazmıştı. Abisi kendisini adım adım korkunç deprem bölgesinde gezdirmiş gördüğü korkunç yanmış ezilmiş cesetlere başını çevirip bakmak istememesine de izin vermemiş. Yıllar sonra geriye baktığında abisinin de kendi gibi korkunç görüntüler karşısında kortuğunu ama bunu korkuyu yenmek için bir gezi gibi gördüğünü düşünmüş.

1923 Büyük Kanto depreminin modern Japonya’nın oluşumunda büyük yer oynadığı bir çokları tarafından hala tartışıla gelmekte. Goto Shinpei Tokyo’nun eski belediye başkanı depremin hemen üstüne bu yıkımı kullanarak büyüyen fakir mahalleleri kaldırıp yolları geniş Avrupayi bir Japon İmparatorluğuna yakışır yeni başkent yapmak için bir fırsat olarak görmüş. Ama bu maliye bakanı ve diğer politikacılar tarafında çok masraflı bir plan olarak görülmüş ve mümkün mertebe kısıtlanmış. Tokyo dışındaki kırsal kesimde buna karşıydı ayrıca fakir halkta hemen aynı yerde evlerini tekrar yapmak taraftarıydı ve zaruretten hatta neredeyse hemen buna başlamışlardı. Bütçenin üçte ikisi Tokyo’nun eski yol ve köprüler gibi altyapıların bakımı ve yenilenmesine gitti. Ayrıca sokak sokak pazarlıklarla yollar genişletildi ve dönüşüm sağlandı. Bunlar olurken bir çok anlaşmazlıklar din adamları tarafından çözümlendi. Yeniden Yapım Bürosundan bir görevli bu dönemin en çok din adamlarının kısa yoldan zengin olmasına yaradığını söyledi.[15] 1930 yılında Tokyo’da resmen yeniden yapılanmanın bittiği ilan edildi. Edward Seidensticker bu depremin Japonya’nın ekonomisini yıkmasa bile oldukça sarstığını ve 1927 borsa ve banka paniğini yarattığını belirtir ve bu krizle Japonya’nın askeri vesayet altına girmesi arasında ilişki kurar.[16] Aslında askeri yapının güçlenmesinin sebepi 1850’lerde ABD ile ilk kurdukları ilişkiden beri devam eden rekabetle bağlantılıdır. Deprem sırasında ilk önce Yokohama limanındaki ABD gemilerinin yardımını reddettiler hatta gemilerin radarlarını bozdular. Sonra bu yardımı kabul ettiler ama bunu kimi Japonlar kendilerine yediremediler. Hatta ABD’li bir amiral Pearl Harbour’da saldırı olmadan önce bu yardım yüzünden Japonların kendilerine en az bir nesil boyunca saldırmıyacaklarını diğer subaylara söylemiş.

1995 Kobe ve 2011 Fukuşima depremleri Japonya gibi depreme en hazırlıklı ve tecrübeli bir ülkede de büyük bir depremin ne kadar çok zarar verebileceğini göstermiş bazı mitleri yıkmıştır.

Kobe yada bölge adı olan Hanshin depreminde yıkım çok yaygın ve kötü idi. Tamir göremiyecek kadar zarar gören 400 bin bina, çeşitli katlı tren yolu ve yollar, 150 limanın 120 tanesi ağır hasarlıydı. Çıkan 300 yangınla şehrin büyük bölümü yandı. Su, elektrik ve gaz şebekeleri büyük zarar gördü ve devam eden artçılar nedeni ile uzun süre tamir edilemedi. 6500 kadar insan öldü. Deprem Japon borsasını sarstı ve büyük spekülasyonlara neden oldu. Japonya’da ‘Kayıp on yıl’ denilen ekonomik bunalımın en önemli sebeplerinden birisi olarak düşünülüyor. Gerçi bu bölgenin büyük bir üretim ve liman şehri olması sayesinde tahminlerden daha çabuk toparladı. Bu deprem Japonya için depreme hazırlık planlaması konusunda yepyeni bir uyanış oldu. Japon ordusunun Sivil savunma güçlerine belli bir şiddeti geçen depremlere acil müdahale hakkı verildi. Yangın için de yerel yönetimler yerine, Tokyo ve Kyoto’daki merkezlere yetki verildi. Yollara olan önemli hasar yüzünden ilerideki depremlerde yardımların ulaşabilmesi için yollar tespit edildi bunlar genişletildi ve etrafındaki binalar yolları tıkıyacak şekilde yıkılmaması için sağlamlaştırıldı. Parklara ve belirili merkezlere depremlere dayanıklı sığınaklar yapıldı ve çeşitli yardım malzemesi depolandı.

2011 Fukuşima ya da Tohoku depremi Japonya tarihinin en şiddetli depremi idi. Altı dakika kadar sürdü ve 45.5 mt yüksekliğinde 700km hızında tsunamiye de sebep oldu bu 10 km içerlere kadar karaya vurdu. 561km kareye yayıldı. Havanın aşırı soğuk olması ve kar yağışı da buna eklenince, 20 bin kadar insan öldü. Nükleer reaktör büyük bir kazaya uğradı etrafa radyosyan yağdırdı. Dünya Bankası hesaplarına (235 Milyar dollar) göre dünyanın en pahalıya mal olan depremi oldu. Bu depremde 1000 kadar sismograftan gelen erken uyarı sistemi bir çok yaşamı kurtardı.[17] Bu depremle 1920’lerde olanlar arasında halkın 1954 yılında kurulan yukarıda Kobe depreminde de bahsettiğimiz askeri sivil savunma güçleri halkın büyük sevgisini kazandı ve bu askerlerin vesayet kuracağı gibi bir düşence yaratmadı. Halk çok düzenli hareket etti. Eski depremde olan yalan haberler yayılmadı ve halk çevreye daha duyarlı hala geldi.

Nikkei Asia dergisi Mart 2023 sayısına göre 12 yıl sonra hala 30 bin depremzede evlerine dönebilmiş değil.[18]

ÇİN’DE DEPREMLER

Çin’de büyük ve insan kayıpları da yüksek olan bir deprem coğrafyası. Yukarıda gördüğümüz gibi Çinliler depreme doğa olayı olarak bakan en eski toplumlardan biri ve ilk sismografı da icat edenler. 1920 Haiyuan Depremi çeyrek milyon insanın öldüğü dünyanın ola gelmiş en büyük depremlerinden biriydi. 1976 Tangshan depremi de büyük kayıpların olduğu ve Çin tarihinde savaşlar ve devrimden sonra en önemli olaylardan biri.[19]

Bu depreme Qian Gang gözünden bakacağız. Gang, 1969 Yılında Çin Kurtuluş Ordusuna(ÇKO) katıldı ve subayken 1976 Tangshan depreminde kurtarma çalışmalarına katıldı. 1984 yılında ÇKO’nun Sanat Akademisine Beijing’de kayıt oldu 1986’da mezun oldu ve ÇKO gazetesinde gazeteciliğe başladı. 1979 yılından beri Çin Gazeteciler Derneği üyesi ve Çin Afet Raporu adlı derginin kurucusu. Depremin onuncu yıl dönümü 1986’da Büyük Çin Depremi adlı çok etkiliyici depremi bir çok yönden inceleyen ve bir çok depremzede ile görüşmeleri içeren kendi üniversite tezine dayanan bir kitap yayınladı. Kitap Çin ve dünyada çok etkili oldu bir çok dile çevrildi. Kitabında kendi hislerini, kızıl bir ambulansın ilk haberi nasıl Bejing’e ulaştırdığını, insanların yer altındaki öykülerini yazdı. Üç gün bir çiftin mutfak bıçağı ile yaşamda kalmaları, sekiz gün kalan küçük kız Wang Zilan, onüç gün kalan kurtulunca ‘ Çok Yaşa Çin Kurtuluş Ordusu’ diye haykıran 46 yaşındaki ev kadını Lu Gulian ve onbeşgün yıkıntı altında yiyeceksiz ve susuz kalan madencilerin yaşadıklarını toparladı. Bu kitap depremi ete ve kemiğe bürünmüş şekliyle bütün acılarını, öksüz kalanları, psikiyatri hastanelerini ve otellerde yaşayanları vs gerçekçi bir şekilde dile getirdi. Bu depremde Çin yabancı ve Birleşmiş Milletler yardımlarını kabul etmediler ancak Çin’nin her yerinden yardım geldi. Sadece Şangay’dan depremin ertesi günü 56 ayrı sağlık ekipi geldi. Kurtarma çalışmalarında ÇKO çok önemli rol oynadı.[20] James Palmer Mao’nun Ölümü: Tangshan Depremi ve Yeni Çin’in Doğuşu adlı eserinde ‘’ 28 Temmuz sabahı, Tangshan dünyada en gerçek komünist yerdi’ diye yazmış.[21] Bu depremin büyük bir sosyoekonomik enerjiyi ortaya çıkardığı düşünülür. Depremden hemen sonraki slogan ‘Deprem Komünizm Eğitimidir’. En başta bilimsel temeli olan depreme dayanıklı binalar yapılmaya ve şehirler her bakımdan çok daha planlı bir yapılanma kazandı. Bugün gördüğümüz bir çok bakımdan dünyanın en hızlı gelişen, halkını her yıl daha yüksek refaha ulaştıran Çin’i ortaya çıkardı. [22]

2008 Büyük Siçuan Depremi, Çin Standart Zamanı'na göre 12 Mayıs 2008 saat 14.28:01'de 7,9 Mw büyüklüğünde merkezi Çengdu'nun 50 km kuzeybatısında, 19 km derinlikte, 240 km'den fazla uzunlukta fay hattını kırmıştır. 1.500-1.700 km uzaklığa, Bejing, Şangay, Tayland ve Vietnam'a kadar hissedilmiştir. Altmış dokuz bin insan yaşamını kaybetmiştir. Bu deprem ikiyüz bin toprak kayması ve sekizyüz deprem gölü gibi bir çok jeolojik tehlikeler oluşturdu.

Yine Qian Gang 2008 depreminde “Çin'in yıkıcı 'deprem gölü' selleri geçmişi liderler için bir uyarı olmalı’’, “Afet bölgesinde hastalığa karşı savaş çoktan başladı”, “Mucize depremzedeleri beklerken elimizdeki görevleri gözden kaçırmayalım” ve “Bu üç gün deprem kurtarma çabaları için çok önemlidir” gibi yazılar yazdı. Bir çok bina ve okul yıkıldı. Kalifornia Teknoloji Enstitüsü’de inşaat mühendisi ve jeofizikçi Swaminathan Krishnan ‘’Depremin daha çok kırsal bölgeyi vurduğunu Çin’nin çok güçlü depreme dayanıklı inşaat yönetmenlikleri olduğunu ancak bir çok bina bunlardan önce yapılmıştı’’ demiş.[23] 2008 Yaz Olimpiyatları için yapılanlardan hiç biri zarar görmemiş.

Çin’nin deprem konusunda dünyanın başka yerinde olmayan ayrı bir özelliği, Kültür Devrimi sırasında "kolektif izleme, kolektif savunma" olarak adlandırılan bilimsel ve politik fikirlerinin yön vermesiyle deprem izleme ve tahmine kitlesel katılımı, günlük bilgileri ve makro-sismik olayların gözlemlerini vurgulayan yaklaşımlar geliştirmesi. Bu halk arasında deprem bilincini arttırdı ve bazı pratik ölçüm aletleri geliştirdiler. Bu konuda bilimsel bir makale yazan Fa-ti Fan ‘’Bir okulda deprem tahmin programına dahil olan yaklaşık on öğrenciyle röportaj yaptım. Çoğu etkinliklere katılmanın heyecanını anımsadılar. Jeoloji, sismoloji, acil durum teknikleri vb. hakkında bilgi edindiklerini belirttiler. Öğretmenlerinin onları gözlem gezilerine götürdükleri anlattılar. Değerli, önemli, heyecan verici bir şey yaptıklarını söylediler.’’[24]

China Daily adlı Çin gazetesinde 25 Mart 2023’te çıkan yazıya göre Bejing çok önemli deprem erken uyarı sistemlerini yaygınlaştıracak büyük bir proje başlatmış.[25]

TAŞKENT 1966, NICARAGUA 1972, HİNDİSTAN 2001, HAİTİ 2010 DEPREMLERİ

1966 Taşkent’in merkez olduğu deprem Sovyetler Birliğinde olan en büyük depremdi. 200 ile 300 bin insanı evsiz bıraktı. Ancak bütün Sovyet Cumhuriyetlerinin yardımı ile şehir yeniden yapıldı. 1970 yılında geniş yolları olan 100 bin yeni apartıman dairesi inşa edilmişti. Sovyetler bu depremden sonra önemli bir sismeografya enstitüsü kurdu.

Afetler ve siyaset arasındaki bağlantı, bir toplumun siyasi ve sosyal yapılarının neden sadece bir krize yanıt ve iyileşmeyi engellediğini veya kolaylaştırmakla kalmayıp, aynı zamanda siyasi değişim için bir katalizör olabileceğini açıklamak için de yararlı olabilir. 1972 Nicaragua depreminin, 1979 Sandanista devrimi üzerine etkileri araştırılmış. Somoza hükümetinin depreme verdiği tepki ve kurtarma eylemlerinin elit sınıf arasında nasıl bir çatlak yarattığını ve daha sonra parçalanmış bir toplumun sonunda siyasi bir devrime yol açan çok sınıflı bir koalisyon kurmasını sağladığını göstermiş.[26]

Hindistan’da 2001’de depremin olduğu Gujarat bölgesi Avrasya levhası ile Hindistan levhasının sınırına 300 ile 400km uzaklıkta. 20 bine yakın insan öldü ve neredeyse 340 bin binayı yıktı. İndus vadisi medeniyetinin tarihi boyunca bir çok deprem olmuş. Yeteri kadar bilgi olmasada bazıları bu medeniyetin gerilemesini bu depremlere bağlıyanlar var. 1819’da olan güçlü bir depremin İngiliz kolinicilerin buraya ele geçirmesine yaradığı düşünülüyor. Bu depremin yarattığı bir baraj gölüne Allah Bund (baraj) deniyor. Edward Simpson Depremin Politik Biyografisi adlı eserinde 2001 depreminin bölgedeki verimli arazileri bozduğunu, insanları ticarete ve yurtdışına göçe zorladığını ve toplumun sosyopolitik yapısını değiştirdiğini belirtiyor. Bu deprem olmadan Narendra Modi’nin Gujarat’ta başa geçip sonra da ulusal politikada yükselip güçlenmesinin olmayacağını düşünülüyor. Depremdem sonra çok başarılı bir yenilenme ve bölgenin sanayide de ileri geçmesi bu siyasi başarısında büyük etken oluyor. 2014 seçimlerinden önce Financial Times gazetesinin bir muhabirleri Gujarat’ı yönettiği 12 yılda yaptığı yolları, elektrik ve su alt yapısını ve sağladığı milyonlarca iş olanağını şimdi Hindistan’nın diğer bölgelerine de yapar yazıyor. Hindistan’da çok büyük ve yıkıcı depremler bekleniyor. Ancak Ulusal Afet Yönetimi kurulması ve çok az binanın sağlamlaştırılması dışında pek bir şey yapılmamış.

Haiti 2010 depremi sonrası resmi olarak yapılan açıklamada toplam ölü sayısının 316.000 olduğu belirtilmiştir. Küba en büyük yardım yapanlardan ama dünya emperyalist basınında pek yer almıyor.[27] Ayrıca bu deprem bazı uluslararası Oxfam GB gibi yardım kurumlarının halkı zor zamanında kullanmasının ortaya çıkması yüzünden ülkeden kovulmasına da şahit oldu. [28]

TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NDE DEPREMLER

Türkiye’nin Jeolojisi kitabında R. Brinkman Anadolu’yu altı deprem bölgesine ayırıyor.[29] Kısaltılmış olarak:

1. Kuzey Anadolu deprem bölgesi: Kara Deniz sahiline parallel tüm Anadolu boyunca gidiyor ve en yoğun fay hattı. (İhsan Ketin M.T.A Bülteni Sayı: 72, 1969). Batıda Marmara denizinde bölünüyor. Doğuda ikiye ayrılıyor Van Gölü ve Ağrı taraflarına.

2. Kuzey Anadolu fayı deprem bölgesi: Van Gölünün güneydoğusunu geçip tüm İran’I geçiyor.

3. Doğu Anadolu ya da Bingöl deprem bölgesi: Kuzey Anadolu fayı Van Gölünün kuzeybatısından 60 derecede takip edip Bingöl, Elazığ’ın güneyinde Hazar gölüne uzanıyor.

4. Hatay deprem bölgesi: Bu Kahraman Maraş’ın yakınında yok oluyor ama Doğu Anadolu ile birleşebiliyor. Güneye doğru Ürdün ve Ölü Denize uzanıyor. Türkiye’de bir tek genç göçük Hatay’da gözüktü.(Stark H. Stuttgart 1956)

5. Batı Anadolu ve Ege Denizi deprem bölgesi.

6. Batı Toroslar deprem bölgesi.

Türkiye, hem Avrasya levhası, hem de Arap levhası ile Afrika levhası gibi üç kıta arasında yer almaktadır ve o yüzden tam bir deprem coğrafyasıdır.

Yukarıda antik şehirlerde gördüğümüz gibi en eski çağlardan bu yana Anadolu’da bir çok deprem olmuş. Bu konuda bir çok yayın var. Bunların ikisi: Türkiye ve Çevresinin Tarihsel Deprem katalogu Mö 2100 -MS 1900 TÜBİTAK Proje No TBAG 341 İstanbul ve ‘Deprem değil bina öldürür’ü 1968’te bir konferansta ilk dile getiren deprem uzmanı ve tarihçisi N.N Ambraseys ve Osmanlı tarihçisi C. F. Finkel’in yazdığı ‘’Türkiye ve Çevresinin Sismiolojisi 1500-1800, Eren Yayınları, İstanbul 1995’’.

Cumhuriyet öncesi en önemli deprem 1894’te İstanbul ve çevresinde olan deprem. Bu alan olarak 1999 Gölcük depremi ile büyük benzerlik taşıyordu. Adapazarı, İzmit, Gebze, Kartal, Adalar, Üsküdar, İstanbul, Büyükçekmece, Küçükçekmece, Çatalca, Marmara Denizi'nin bir kısmı, Bozburun, Yalova, Karamürsel ve Sapanca etkilendi.

‘’Dönemin padişahı 2. Abdülhamid, zarara uğrayan ve ihtiyacı olan halka yardım yapılmasını istedi ve yaralıların belediye hastanesinde tedavi edilmesini sağladı. Depremin olduğu gün hemen hasar tespitine başlandı. Ayasofya Camisi'nin tamiri için 544 bin kuruşluk bir ödenek ayrıldı. Depremin yarattığı korku nedeniyle halk günlerce evlerine girmedi, memurlar da işlerine gitmedi. 2. Abdülhamid, 11 Temmuzda bütün memurların iş yerlerine girmelerini emretti. Buna rağmen memurların binalara girmemesi üzerine bakanlık bahçelerine barakalar inşa edildi. Depremzedelere yardım kampanyası düzenlenmesi de bu arada gündeme geldi. 2. Abdülhamid 16 Temmuz 1894 tarihli iradesinde depremden zarar görenler için kendi adına 1000 lira bağışladığını, şehzade ve sultanlarının ise 500 lira ile kampanyaya katıldıklarını belirtti. Bu arada yabancı ülkeler de yardım kampanyaları düzenledi. Bu deprem sonrasında 2. Abdülhamid biri Yıldız Sarayı bahçesine diğeri İstanbul Rasathanesi'ne konulmak üzere son sistem 2 sismograf alınmasına karar verdi. Sarsıntının niteliğini ve etkilediği alanları araştırmak üzere Atina Rasathanesi Müdürü Ejinitis, 2. Abdülhamid tarafından İstanbul'a davet edildi. Ejinitis, Marmara Denizi'nde yaptığı araştırmanın sonuçlarını Padişah'a sundu. Deprem çok şiddetli olmasına rağmen Marmara Denizi'nde meydana geldiği için İstanbul'daki binalarda çok büyük bir tahribata yol açmadı. Tahminlere göre bu depremde 280 kişi öldü, 298 kişi de yaralandı. 10 Temmuz depreminde yıkılan yerlerden birisi hiç beklenmedik şekilde Kapalıçarşı oldu. Yapılan araştırmada Kapalıçarşı esnafının dükkanlarını genişletmek amacıyla duvarları tıraşlayarak incelttikleri ve bu incelen kemerlerin depremin sarsıntısına dayanamadığı anlaşıldı.’’ [30]

13 Eylül 1924 Erzurum depremi Cumhuriyetin ilk yılında oldu ve Atatürk burayı ziyaret etti. Gazi Mustafa Kemal, Erzurum – Sarıkamış hattında meydana gelen deprem üzerine bölgeye giderek şu mesajı verdi: “Felaket başa gelmeden evvel önleyici ve koruyucu tedbirleri düşünmek lazımdır, geldikten sonra dövünmenin yararı yoktur.” (15.2.2023 Aydınlık) Atatürk Bu depremi ve sonrasını en ince ayrıntılalarına kadar takip etmiş bizzat yardım komitesi toplantısına katılmış ve halkla görüşmüş. İstanbul’da Babıâli Caddesinde Kitapçı İbrahim Hilmi Bey’e Gazi Mustafa Kemal’in 8.10.1924 tarihli telgrafı: “Erzurum zelzele felaketzedeleri çocuklarına hediye ettiğiniz kitaplar dolayısıyla çok teşekkür ederim. Memleketin ilim ve irfanı için bu vesile ile gösterdiğiniz alakayı kıymetli buldum. İlim ve irfan ile donanmış bir kavim her nevi felakete, tabiattengelse bile, çare bulabileceğine işaret olan bu nevi bağışınız bütün milletçe takdire değer manadadır. Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal.

1939 Erzincan depremi 1999 Gölcük depremine kadar üstünde en çok konuşulan Nazım Hikmet’in Kara Haber adlı şiiri ile bilinen kışında etkisiyle bir çok insanın kaybına, binlerce binanın yıkılması ile bir çoklarını barınaksız bırakmıştır. Bir çok ağıt ve türküler de okunmuştur.

‘’Deprem bölgesinden gelen ilk haberler oldukça önem arz etmektedir. 27 Aralık günü saat 8’de Kemah’tan Ankara’ya çekilen telgrafta; depremin gece saat 02.00 sıralarında olduğu, yer sarsıntısıyla beraber hükümet konağı, ordu müfettişliği, ordu evi, postane ve şehrin en sağlam binaları dâhil olmak üzere bütün ev ve dükkânların yıkıldığı, şehrin baştanbaşa enkaz yığını haline geldiği bilgileri yer almaktadır. Dumanlı İstasyonu’nda Erzincan Valisi’nden gelen telgrafta ise; bütün evlerin yıkıldığı, halkın tamamen açıkta kaldığı ve insan zayiatının tespiti konusunda çalışmaların devam ettiği yazmaktadır.’’ ‘’Depremin olduğunu haber alan Hakkâri, Kırşehir ve Antakya’daki memurlar maaşlarının %10’unu depremzedeler için ayırdıklarını bildirmişlerdir. Aynı şekilde Isparta ve Eskişehir’de de memurlar maaşlarının 5 ay boyunca depremzedeler için bir miktar kesilmesi kararı almışlardır.45 Bu vilayetlerdeki memurlar gibi Yüksek Ziraat Enstitüsü’nde, Maarif Merkez Teşkilatı’nda, İş Bankası Merkez Şubesi’nde çalışan memurlar da maaşlarının bir kısmını depremzedeler buğday, 2.000 kg pekmez, 1400 adet ekmek ve 1.100 kg kadar da muhtelif erzak için ayırmışlardır.46 Malatya halkı depremzedeler için çok yüksek alaka beslemişlerdir. 2 saat gibi kısa bir süre içinde 1.700 kg un, 11.000 kg bulgur, 1.000 toplayarak Erzincan’a yollamışlardır. Anadolu insanı depremzedeler için para toplamak için farklı yollara da başvurmuşlardır. Örneğin; Ankara Halkevi depremzedeler için konser ve piyesler tertip etmiş, Ankara’da bazı sinemalar birkaç günlük hasılatlarını depremzedelere yollanması yönünde karar almışlardır. Hatta Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’ın da içinde bulunduğu 8 kulüp kendi aralarında maçlar yaparak buradan elde edilen gelirleri depremzedelerin ihtiyaçları için kullanmışlardır. Ayrıca bazı vekiller; Mersin, Adana, Malatya, Diyarbakır, Elazığ, Kayseri, Hatay ve Sivas Valiliklerine telgrafla talimat vererek her gün en az 2.000 adet ekmek pişirerek Erzincan istikametine sevk edilmesini istemiştir. Böylece günde 20.000 ekmek deprem bölgelerine gönderilmiştir Tabi bu yardımların büyük bir kısmı Kızılay çatısı altında gerçekleşmiştir. Belki de depremzedeler için korunaklı bir yerin olması en büyük ihtiyaçtı. Bundan hareketle deprem bölgesine birçok yerden çadır yollanmıştır.’’ ‘‘Turhal Şeker Fabrikası’nın gönderdiği Sıhhi Heyet, Reşadiye’ye 28,5

km mesafedeki Fazlı Köprüsü denilen mevkide çadırlarını kurmuş ve etraftaki yaralıları tedavi etmeye başlamıştır.’’[31]

Bu depremden sonra şehir yeri kaydırılmıştı Bu depremin en önemli etkisi devletin ilk defa deprem yönetmeliklerini yürürlüğe koymasıydı.

Erzincan tekrar kurulurken yeri değiştirilmiş ancak Prof. İhsan Ketin'in henüz yayınlanmamış bir anısından:

"Benim de içinde bulunduğum İnceleme Komisyonu'nun asıl görevi, deprem sırasında tümüyle yıkılan Erzincan'ın yerine kurulması düşünülen yeni Erzincan şehri için; 'Zemini sağlam, depremden en az etkilenecek bir sahanın' tespit edilmesiydi. 1940 Nisan ayı içinde bölgeyi inceleyen komisyonumuz, sonuçlarını, bir raporla Başbakanlığa takdim etmiş ve burada: Yeni Erzincan şehrinin, Kemah Boğazı'nın (Fırat - Karasu nehrinin) Erzincan ovasına ulaştığı kesimde, Eosen yaşlı kireçtaşlarının yaygın olduğu 'sağlam zemin' üzerine kurulması öngörülmüştü.

Birkaç hafta sonra, Başbakanlıktan üniversiteye gelen cevapta; İdari - ekonomik - iskan - ulaşım ve benzeri güçlükler nedeniyle, yıkılan Erzincan şehrinin yine aynı mahalde, (hatta biraz daha kuzey de, aktif bir fay çizgisine yakın yerde) kurulmasına hükümetçe karar verilmiş olduğu bildirilmekte idi; nitekim de öyle oldu.’’[32] Böyle çok önemli bir uzmanın başını çeken komisyonun dinlenmemesi yüzünden 1992 Erzincan depreminde 653 kişi öldü, 8057 bina hasar gördü veya yıkıldı. Bu deprem 1939 Erzincan Depremi'nin merkez üssü yakınındadır. Kuzey Anadolu Fayı üzerinde bulunan Erzincan, bu depremle beraber tarihindeki altıncı büyük depremi yaşamıştır.[33]

1966 Varto depremi de toplumsal hafıza yer etmiştir. 2394 kişi ölmüştür. Cemal Süreya Keşke Yanlız Bunun İçin Sevseydim şiirinde:

Varto depremini düşün, yardım olarak Batı’dan
Gönderilmiş bir kutu süttozunu ve sütyeni.
Adam süttozuyla evinin duvarlarını badana etmişti,
Karısıysa saklamıştı ne olduğunu bilmediği sütyeni,
Kulaklık olarak kullanmayı düşünüyordu onu kışın;

1966 ile 1999 Gölcük depremi arasında ölümlere ve hasarlara sebep veren onbeş deprem oldu ancak 1999 depreminin büyüklüğü ve yerinin nüfüs yoğunluğunu nedeniyle Türkiye’yi deprem coğrafyamızın gerçeklerine odakladı. Bir çok televizyon kanalının, internetin ve cep telefonlarını çıkması ve yaygınlığı ile bu deprem ve sonrakiler en çok konuşulan üzerine yorumlar yapılması ve artık anında herkesin böyle olayları canlı olarak takip etmesine olanak vermesi herkesi derinden etkiledi. İnsanlar mahsur olduklarını cep telefonlarıyla yardım ister oldular. 2010 Meclis araştırmasına göre 18.373 kişi öldü. 48 bin 901 kişi ise yaralandı. Bu depremden sonra eskiden pek görülmeyen yapım hatalarından çöken binaların müteahhitlerine yaklaşık 2100 dava açıldı. Bu davalardan 1800’ü kamuoyunda Şartlı Salıverme Affı ile cezasız sonuçlandı. Geriye kalan 300 davanın 110 kadarında ise ceza verilse de çoğu ertelendi. Bunun dışında kalan davalar ise 16 Şubat 2007 Cuma günü 7.5 yıllık zamanaşımı sürelerini doldurarak düştü.[34] 1999 Depremi üzerine Halil Özsaraç’ın Aydınlık gazetesinde 19 ve 25 Mart 2023’te yazdıkları da önemli ilk elden bilgiler mutlaka okunmalı.

Quentectum Deprem Tahmin Merkezinde Türkiye’nin 1950lerden bu yana en büyük beş depremi üzerine bir yazıya göre: Birincisi 6 Şubat 2023, ikincisi 1999 Gölcük, üçüncüsü 2011 Van, dördüncüsü Samos adası ve İzmir ve beşincisi ise 1971 Bingöl depremi olarak verilmiş. Türkiye Deprem Listelerine bakınca son yüzyılda hemen hemen bütün fay hatları boyunca bir çok şehir kasaba ve köyler en az bir deprem görmüş kimi bir kaç kez.[35]

Ülkemizde bir kısım insanın düşündüğü Türkiye’de deprem üzerine hemen hemen hiç bir önlem alınmadığı bu konularda yazılıp çizilmediği doğru değil. Halkımızı aydınlatmak için bir çok kitap yayınlanmış. Bazıları: Depremler, Sebepleri, Korunma Yolları, Şevket Ahmet Birand (Prof. Dr.) Yüksek Ziraat Enstitüsü yayını 1944. İlkokula Temel Bilgiler - Yanardağlar Depremler, : Türkiye Basımevi, 1948. Deprem 4 Perdelik Drama, Ali Mustafa Soylu Ülkü Basımevi, 1950 (O zamanlar öğretici bir çok oyun yazılıp Halkevlerinde sahneleniyormuş), Deprem Zelzele Seisme Bilgisi Sismologie Türkiyede Ve Dünyada Meydana Gelen Büyük Depremler, Hasan Özgör, 1952, 79 Saatte 542 Deprem, Ferruh Sanır Akın Matbaası 1959, Depremlerden Nasil Korunabiliriz Sami Öngör: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, 1962. Bunların dışında çok ciddi bilimsel makaleler yayınlanıyor araştırmalar yapılıyor.

DEPREMLERİN ULUSLARARASI POLİTİKADA KULLANILMASI

Özellikle, depremler ve kasırgalar gibi doğal afetlerin ortaya çıkması (daha önce insan kontrolünün ötesinde olarak görülen) şimdi hem ulusal hem de uluslararası kaldıraçtaki siyaset alanıyla karmaşık bir şekilde ilişkilidir.

New York Times, 2008 Siçuan depreminde "askerlerin, binlerce kişinin devrilmiş duvarların altına gömüldüğü ve her dakikanın önemli olduğu ilk 72 saatte hayat kurtarmaya hazırlıksız olduklarını" yazmış tıpkı 6 Şubat depremi sonrası uluslararası basının devreye soktuğu haberlerin aynısı. Ayrıca destekledikleri sanatçıları devreye sokmaları da tıpa tıp aynı. Büyük bir sanatçı ve insan halklar savunucusu olarak lanse ettikleri Ai Weiwei gibileri deprem sonrasında insanların acılarını kışkırtmada kullanıyorlar.[36] Elif Şafak ve Orhan Pamuk’a da hemen gazetelerinde yazılar yazdırıyorlar.[37]

DEVLETLERİN DEPREMLERDE SOSYOEKONOMİK VE İDEOLOJİK ROLÜ

Toplumlara bilimsel ve maddi temelleri üzerinden bakılınca devlet toplum yapısının 'aktif, bilinçli ve resmi ifadesidir' ve kurumların bir aracı veya partizan organı olarak hareket eder; yani bu görüşe göre, devlet, sınıflı toplumlarda sömürü süreçlerini kolaylaştırmakla ilgilenen yönetici sınıfın aracıdır. Ancak evrende herşey gibi toplumlar da sürekli bir değişim içindedir. Bu yüzden devletlerin yapısı uzun bir tarihsel süreci ve sınıf mücadelesini yansıtır. İnsanın yaşamını sağlayan üretici güçler inşa ettikleri ekonomik yapı ve üretim ilişkileri dünya hakkındaki düşüncelerine, geleneklerine, kurumlarına, kültürüne ve psikolojisine kadar etkiler. Yukarıda antik çağdan başlayarak depremlerin tarihini izledik ve her dönemde devletlerin daha çok depremden sonra yaptıklarına baktık. Yakın dönemlerde gitgide deprem öncesinde de devletler önlemler alıyor. Burada her çağda devletin bir an önce üretimin yeniden başlaması için yıkılan yanan üretim araçlarının ve yaşamını kaybetmeyen üretici güçlerin üretim ilişkilerini devam ettirmek için harekete geçirdiğini görürüz. Burada sınıfların yapısı ve güçleri nasıl bir yeniden üretim olacağını ve deprem hasarlarının nasıl giderileceği ve insanların maddi ve manevi yaralarının nasıl sarılacağını belirler. Asıl olan toplumların nasıl değiştiğini anlamak bunun üzerine yorumlar yapmak değil bu değişimi sağlayacak depreme karşı olmadan önce Atatürk’ün 1924 depremi sonrası belirttiği gibi pratik bilimsel önlemleri öne alan deprem olmadan hazırlık programları yapıp önlemler almak. Yukarıda gördüğümüz gibi altı okun devlet ilkeleri olduğu yıllarda devlet kurumu olan Şeker Fabrikaları dahil her imkan deprem yaralarını sarmada kullanıldı. 6 Şubat depreminde bu ilkeler yeniden kendini gösterdi tüm devlet kurumları yardım çalışmalarına katıldı.

DİPNOTLAR
[1] The relationship between political ideology and current earthquake and tsunami preparedness. Paula Repetto , Paola Cordón , Nicolás Bronfman Global Enviromental Change Volume 72 January 2022
[2] Andrew Robinson Dünyayı Sarsan Olaylar: Depremler Uluslar ve Medeniyet Thames and Hudson London 2016. Bu kitap yazımızda en çok yararlandığımız kaynak.
[3] Amos Nur Apocalypse: Earthquakes, Archeology and Wrath of God. (Kıyamet:Depremler, Arkeoloji ve Tanrının Gazabı. Eric Cline 1177BC: The Year Civilization Collapsed. (MÖ 1177 Medeniyetin Çöktüğü Yıl)
[4] "Erol, O. & Pirazzoli, P.A. 2007. Seleucia Pieria: an ancient harbour submitted to two successive uplifts. International Journal of Nautical Archaeology, 21, 317-327."
[5] Needham, Joseph (1959). Science and Civilization in China, Volume 3: Mathematics and the Sciences of the Heavens and the Earth. Cambridge: Cambridge University Press. pp. 626–635
[6] Andrew Robinson
[7] 1755 Büyük Lizbon Depreminden 2019 Kovid-19 dünya krizine | Teori (teoridergisi.com)
[8] Andrew Robinson
[9] The Liberator Simon Bilivar Man and İmage Edited David Bushnell 1970.
[10] The Epic of Latin America John A. Crow 1992.
[11] John Lynch Simon Bolivar: A Life 2006
[12] Robert Harvey Liberators: Latin America’s Struggle for İndependence 1818-1830 London 2000
[13] Denial of Disaster Gladys Hansen Emmet Condor San Francisco 1989
[14] Deberah Coen The Earthquake Observers: Disaster Science from Lisbon to Richer Chicago 2013
[15] Gennifer Weisenfeld İmagining Disaster: Tokyo and the Visual Culture Of Japan’s Great Earthquake of 1923 Berkeley 2012
[16] Edward Seidensticker Tokyo Rising: The City Since the Great Earthquake.
[17] Talbot, David. "80 Seconds of Warning for Tokyo". MIT Technology 30 May 2012
[18] https://asia.nikkei.com/Spotlight/Fukushima-Anniversary/Japan-s-great-quake-12-years-later-30-000-still-unable-to-go-home
[19] https://authors.library.caltech.edu/26539/1/Tangshan/Overview.pdf
[20] Jonathan D. Spence The Search for Modern China 1999.
[21] James Palmer The Death of Mao: Earthquake and the Birth of New China. London 2013.
[22] https://web.archive.org/web/20130329181555/http://cmp.hku.hk/~/qian-gang/page/2/
[23]https://web.archive.org/web/20080517233751/http://news.yahoo.com/s/livescience/whythechinaquakewassodevastating
[24] Fa-ti Fan “Collective Monitoring, Collective Défense”: Science, Earthquakes, and Politics in Communist China Cambridge University Press: 27 January 2012
[25] https://www.chinadaily.com.cn/a/202303/25/WS641dcf72a31057c47ebb671f.html
[26] Rosa Krewson, Virginia Polytechnic Institute and State University How the Managua Earthquake of 1972 Shifted Nicaragua’s Social Structure for a Revolution 8 Nisan 2017
[27] Gorry, Conner (21 August 2021). "In Haiti, Cubans Among First Responders, Again: Luis Orlando Oliveros-Serrano MD Coordinator, Cuban Medical Team in Haiti". MEDICC Review. 24 (1): 19–20, Fawthrop, Tom (2010-02-16). "Cuba's aid ignored by the media?". Al Jazeera. Retrieved 2021-12-15.
[28] Oxfam GB banned from Haiti after sex scandal. BBC News
[29] Geology of Turkey R. Brinkman Elsevier Scientific Publishing Company 1976
[30] http://www.sbsyapi.com/tarihte-istanbul-depremleri
[31] İlhan Haçin 1939 Büyük Erzincan Depremi 2014. Oldukça kapsamlı 34 sayfalık bir çalışma. Bu üç alıntı, depremin sonrasındaki devletin, kurumlarının ve halkın yardımlarının bir kısmını anlatan bölümler.
[32] https://www.milliyet.com.tr/pembenar/deprem-hattini-buldu-bir-yetkili-bulamadi-5240824
[33] http://www.jmo.org.tr/resimler/ekler/5a50c8ba6a0002a_ek.pdf?dergi=HABER%20B%DCLTEN%DD
[34] 17 Ağustos'a 4 gün kala!Haber Türk, 13 Ağustos 2011.
[35] https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye%27deki_depremler_listesi
[36] Ai, Weiwei (2011). Ai Weiwei's Blog: Writings, Interviews, and Digital Rants 2006–2009. Cambridge, Massachusetts: MIT Press. p. 209. ISBN 978-0-262-01521-9.
[37] Erdoğan, the earthquake and the failings in my homeland. The writer Elif Shafak on a natural disaster compounded by man-made greed and corruption. 10 Şubat 2023 Finacial Times. A Girl Trapped Under Fallen Concrete. A Man Unsure of What to Do. Orhan Pamuk The New York Times 11 Şubat 2023

Deprem depreme bilimsel bakış japonya depremleri çin depremleri dünyada depremler mustafa mersinoğlu