22 Aralık 2024 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Tarih ve doğanın İstanbul'daki izi! Osmanlı'dan kalan Yenibent

Tarih ve doğanın İstanbul'daki izi olan Osmanlı eseri Yenibent hakkında MSGSÜ Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şükrü Sönmezer ve Arkeolog Celal Kolay açıklama yaptı.

Tarih ve doğanın İstanbul'daki izi! Osmanlı'dan kalan Yenibent
Tarih ve doğanın İstanbul'daki izi! Osmanlı'dan kalan Yenibent

1839 yılında Sultan II. Mahmut tarafından Belgrad Ormanları'nda inşa edilen Yenibent, İstanbul'da Osmanlı dönemine ait su yapılarının önemli örneklerinden biri olarak varlığını sürdürüyor. Osmanlı'nın "akan su" ihtiyacını karşılamak amacıyla yapılan bu eser, ihtişamını günümüze kadar koruyor. İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet’in başlattığı iskan politikasıyla şehir hızla genişlerken, sonraki padişahlar da bu süreci destekledi. Fetihten önce şehirde kullanılan sarnıçların yerini, Osmanlı döneminde "durağan su" yerine "akan su"ya dayalı sistemler aldı ve İstanbul, çeşme, bent, galeri ve su kemerleri gibi yapılarla zenginleşti.

TARİH VE DOĞANIN İSTANBUL'DAKİ İZİ

Tarih ve doğanın İstanbul'daki izi! Osmanlı'dan kalan Yenibent - Resim : 1

Su yollarıyla ihya edilen İstanbul'da, dönemin ünlü mimarlarının imzasını taşıyan eserler şehir sakinlerine hizmet verdi. Bentler de bu kapsamda şehre su getirmek üzere kurulan isale hatlarında kilit rol oynarken, temel mantıkta suyun birikmesi için inşa ediliyordu. Belgrad Ormanları içerisinde yer alan ve 1839'da inşa ettirilen II. Mahmut Bendi ise Karanlıkbent, Büyükbent, Topuzlubent, Ayvad Bendi, Valide Bendi, Kirazlıbent ve Şamlar Bendi yapılarıyla birlikte kentte bugüne ulaşan 8 eserden biri.

O dönemki adıyla Bend-i Cedid veya Yenibent olarak da bilinen yapı, Osmanlı döneminde inşa edilenler arasında Büyükbent'ten sonra gövde uzunluğu ve kalınlığıyla en büyük ikinci bent. Mimarlık ve mühendislik açısından Osmanlı döneminde inşa edilen bentler içinde özgün bir örnek olan yapı, Avrupa'daki çağdaşlarıyla da benzer teknik özelliklere sahip. Belgrad Ormanlarında yer alan ve İSKİ himayesindeki 185 yıllık yapı, kentte Osmanlı döneminden bir imza olarak varlığını sürdürüyor.

Bent, o dönemki adının yanı sıra artık banisinin adıyla "II. Mahmut Bendi" olarak da anılıyor. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şükrü Sönmezer, AA muhabirine yaptığı açıklamada, tarih boyunca İstanbul'un su sorunu olduğunu ve fetihten sonra da artan su ihtiyacına yönelik çeşitli çözümler üretildiğini söyledi. Doç. Dr. Sönmezer, II. Mahmut Bendi'ne ilişkin ise "Özellikle Beşiktaş ve Boğaz köylerinin gelişen nüfusunun artan su ihtiyacına cevap verebilmek için inşa edilmiş bir bent yapısıdır. Eğrisel hatlı, kemer biçimli, ağırlık kagir bendidir. Günümüz baraj tekniğine çok yakın teknikte ve formda inşa edilmiştir." bilgisini paylaştı.

Bendin inşa nedenlerine değinen Sönmezer, "İstanbul'un gerek Bizans gerekse Osmanlı döneminde sürekli artan nüfusu doğrultusunda, buna paralel sürekli büyüyen su ihtiyacına cevap vermek için bazen halktan gelen talepler üzerine bazen de devlet politikası olarak birtakım imar faaliyetleri görülmektedir. İsale hatları yapılmıştır, bu hatlar üzerine çeşitli fonksiyonlardaki su yolu yapıları inşa edilmiştir. Özellikle Osmanlılar döneminde mevcut Roma döneminden kalma isale hatları tamir edilip kullanılmakla birlikte buna çeşitli ilaveler yapılmıştır." diye konuştu.

Sönmezer, Mimar Sinan dönemindeki Kırkçeşme tesislerini, daha sonra Halkalı su yolları üzerindeki çeşitli yapıları ve Taksim suyu tesislerini bu alandaki üç büyük inşa faaliyeti olarak sıraladı. Fetih öncesi İstanbul'a vurgu yapan Sönmezer, "Bizans devletinde daha çok yerel sarnıçlar -bunlar evlerin içinde de olabiliyor- ya da mahallelerde büyük boyutlu sarnıçlar kullanılıyor. Burada biriken sular kullanılıyor çünkü zaten Sur içinde bir yoğunlaşma var, Sur dışında çok fazla yoğunlaşma yok. Bizans devleti işgal konusunda doğudan ve batıdan sürekli tehdit altındadır. O yüzden de Sur dışında çok fazla gelişim sağlayamamıştır. Bu nedenle de güvenlik açısından biriktirilmiş suların kullanılması daha tercih ediliyor o dönem için." ifadelerini kullandı.

Sönmezer, fetih sonrasıyla ilgili olarak ise "Fatih Sultan Mehmet'in iskan politikası zaten Sur dışında yeni semtlerin ivedi olarak gelişmesine imkan vermiştir. İlk önce Haliç'in derinliklerine doğru bir yerleşim, ondan sonra da Boğaz köylerinden kuzeye doğru gelişen, artan nüfusla birlikte oralarda ciddi yerleşim birimleri oluşmuştur." görüşlerini paylaştı.

İstanbul Teknik Üniversitesinden emekli öğretim görevlisi ve arkeolog Celal Kolay da eserin teknik özellikleriyle ilgili olarak şu bilgileri verdi:

"Bendin bu kemerde gördüğünüz gibi eğrisel bir planı var, daha öncekiler düz duvar şeklinde. Avrupa'daki örneklerine de benzeyen bir plan, burada Batı etkilerini görüyoruz hem ampir üslubun özelliklerini taşıyor hem barok özellikler var ama bu özellikler yapının bu kütlesel görünüşü ya da görsel büyüklüğünün önüne geçmiyor, çok ölçülü bir şekilde yapılmış. O yukarıda gördüğünüz demir parmaklıklarda ya da kitabesinin üstündeki ışınsal bezemelerde ampir üslubun özelliklerini görüyoruz, çörtenlerinde ona keza barok özellikleri görüyoruz. Günümüze daha yakın ve Avrupa özelliklerini taşımaya başlayan bir bent."

Kolay, "akan su" için inşa edilen yapıların çalışma mantığını şöyle anlattı:

"Suyu buradan galeriye alıyorsunuz. Galeri dediğimiz 60-70 santim genişliği ve 160-170 santim yüksekliği olan bir tünel. O tünelde su akıyor ve bir vadiye geldiğinde kemerden geçiyor, bir yol üzerinde inşa edilmiş makseme, maslaha ulaşıyor. Oradan ikiye-üçe ayrılabiliyor ve böylece hedef nokta neresiyse -Taksim isale hattının hedef noktası Taksim Meydanı'ndaki su deposudur, maksemdir- oraya kadar bu şekilde gidiyor."

II. Mahmut Bendi'nin, Taksim isale hattının en son bendi olduğunu aktaran Kolay, buradan elde edilen suların diğer bentlerle birleşerek Maslak'a, Hacıosman'a ulaştığını, oradan Ayazağa, Levent, Zincirlikuyu, Mecidiyeköy, Şişli güzergahını izleyerek Taksim'e kadar gittiğini kaydetti.

Kolay, fetih sonrası atılan inşa adımlarına dikkati çekerek, sözlerini şöyle tamamladı:

"Durgun, durağan su kullanmayız biz. O nedenle de Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u fethettikten sonra ilk iş olarak, önceden Roma döneminde mevcut olan Kırkçeşme isale hattı var ama harap olmuş, o harap olan üç kolu vardır doğu ve batı kolu Kemerburgaz'da, bir de Cebeciköy kolu vardır. O Cebeciköy kolunu tamir ettirerek Bozdoğan Kemeri'nden 150 metre Haliç yönünde olan Kırkçeşme olarak adlandırılmış dört gözlü çeşmenin suyunu akıtmıştır. Yani ilk iş olarak onun bir kolunu tamir ettirmiş ve oradan kaynak suyu geliyor tabii orada bent yok yani kaynak sularını ilk öyle taşımıştır. Daha sonra Fatih'in yaptırdığı isaleler var ve sonra bütün padişahlar yaptırmış."
Kaynak: AA
İstanbul Osmanlı