Tarihe bakışta yanlış ‘damar’
Sabah Gazetesi yazarı Mahmut Övür dünkü yazısında, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu'nu Jön Türk geleneği içerisine yerleştiren tarih dışı bir saptamada bulundu. Güya Kaftancıoğlu'nun, geçenlerde yaptığı konuşmadaki “Erken seçim veya bir başka yolla” sözlerinde 'çağrıştırdığı darbecilik' Jön Türklerin geleneğinde varmış. Yeni CHP'nin her fırsatta Atatürk'ün 6 Ok programıyla ve dolayısıyla Jön Türklerin siyasal mirasıyla hesaplaştığını göremeyen Övür, Atatürk'ü ve Jön Türkleri de tamamen yanlış değerlendiriyor. Kuşkusuz bu yanlış kavrayışın altında yılların NATO şemsiyeli siyasal akımlarından beslenmesinin büyük bir payı var. Emperyalizm ülkemizin vatansever ve devrimci birikimine NATO'ya girdiğimiz günden beri aralıksız saldırıyor, içerisini boşaltıyor, kitlelerden koparmaya çalışıyor. Bunu yaparken de yine ülkemizin içerisinde yetişen bazı fikir akımlarının ve siyasal kesimlerin desteğini aldı, hâlâ da alıyor.
Emperyalizmin çıkarlarıyla birleşen yerli unsurların son 60 yıldır en önemli argümanı bir tür demokrasi şampiyonluğu oldu. Ülkemizin sosyal ve toplumsal durumunu irdeleyerek bu sözü edilen demokrasinin bizim anladığımız türden bir milli egemenlik biçimi olmadığını açıklamayacağım. Ancak ilginç olan, padişahların 'kutsal hukuku'nu savunan bu siyasal kesimin o hukuku yıkarak yerine meclis koyan, anayasa koyan ve egemenliği millete vermeye çalışan Jön Türkleri darbecilikle suçlaması. Demek ki ABD emperyalizmi, yalnızca milli ve devrimci mirasımıza değil bilimin kendisine de saldırarak bir ölçüde başarı elde etmiş. Yoksa kavramları tersine çevirerek zihinleri bulandırmak bu kadar kolay olmasa gerekti. Söz gelimi, 2. Abdülhamit'in devrilmesi ve yerine meşruti bir yönetimin kurulmasına 'darbe' demek herhalde gülünç olacaktır.
Biz yine de o dönemi kısaca ele alalım:
YENİ ÇAĞIN UFUKLARI
Dünya yeni bir çağa girmişti. Bu çağı eşitlik, özgürlük ve kardeşlik sözcükleriyle özetleyebiliriz. Ortaçağ'ın soylu (asalak) mülk sahipleri yerini özgür ve eşit yurttaşlara bırakıyordu. Hiçbir iktidar merkezi, yerini bir başka güce barışçıl biçimlerde bırakmadığından ve bırakmayacağından dolayı bu dönüşüm ancak yurttaşlık bilincinin silaha sarılmasıyla mümkün olmuştu. Bastille önlerinde başlayan hikaye kanla yazılarak 19. yüzyılın ilk yarısında yaşadığı gel-gitler sonucu bir noktaya ulaşmıştı. Burjuvazi önderliğinde gerçekleşen demokratik devrimler, halkların hak arayışının özel mülkiyetin sınırlarına ulaşmasıyla son buldu. Bundan sonra ne varsa yaşlı Asya kıtasının cevherinde olacaktı. Ne yapılacaksa, o kadim kıtanın genç elleri tarafından yapılacaktı.
Rusya'dan İran'a, Tunus'tan Mısır'a her yerde jön hareketler yükselişe geçiyordu. Kendi kadim ama köhnemiş düzenlerine baş kaldıran gençler yazıyor, çiziyor ve küçük adımlarla da olsa örgütleniyordu. Osmanlı topraklarında ilk tohumu atan Yeni Osmanlılar, mütevazı başarılar elde etti. 1876'da ilan edilen ilk anayasa Fransız Devrimi ideallerinin Osmanlı coğrafyasındaki ilk başarısı, ilk kurumlaşmasıydı. Ancak uzun ömürlü olmadı. Köklü imparatorluğun köklü hanedanı içerisinden en yetenekli kişiyi bir şekilde başına geçirdi, henüz monarklar çağı tam olarak son bulmamıştı doğuda.
2. Abdülhamit döneminde imparatorluğun eski yönetim biçimi yeni yöntemlerle en fazla ne kadar uzatılabilir deneyi yapıldı. 30 seneyi aşkın bir süre devam eden bu yönetim içte eski toplumsal ilişkilerin hızla çözülmesini, dini bir ilizyonla önlemeye çalıştı, dışta devam eden küresel rekabetin oyuncusu olunduğu sanıldı. Halbuki sorun, emperyalist büyük devletlerin Osmanlı mirasını nasıl paylaşacağına henüz karar verememiş olmasıydı. Bu kararsızlık süreci, sözde büyük padişahın 'denge politikası' adı altında pazarlandı.
YA DEVRİM YAPACAK YAHUT PAYLAŞILACAKTIK
93 Harbi olarak bilinen hezimetin yaşanmasının ardından imzalanan Berlin Antlaşması (1878) gelecekte Osmanlı'yı nasıl bir paylaşımın beklediğini haber verir nitelikteydi. Henüz paylaşılmamasının -sömürgeleştirilmemesinin- nedeni ise emperyalistlerin 'altın çağı' idi. Emperyalist ülkeler başta İngiltere olmak üzere, Fransa, Almanya ve emperyalist olmaya gücü yetmese de hevesi olan Avusturya Macaristan ve Rus Çarlığı henüz hazırlık aşamasındaydı. Silahlanma yarışı sürüyor, Yedi Yıl Savaşlarının yarattığı dünya değişmek için ilk top sesini bekliyordu. Fakat bu savaş, Afrika'nın boş arazilerin sömürgeleştirilmesi gibi kolay olmayacaktı. Hem kendileri arasında yarışacaklar (savaşacaklar) hem de hali hazırda devlet örgütlenmesi altında yaşayan ve eski imparatorlukların mirasçısı olan bir halkla mücadele edeceklerdi. Osmanlı Devleti'ne toplu bir hücumun 1912'ye dek yaşanmamış olmasının nedenleri bunlardır, yoksa 'usta diplomat' 2. Abdülhamit'in 'denge politikası' değil. Tarihsel şartlar, onun saltanatı esnasında Osmanlı'nın paylaşımı açısından uygun değildi. Fakat devlet ve toplum ekonomik olarak çökertildi, kaynakları emperyalist kasalara Duyun-u Umumiye eliyle aktarılmaya başlandı. Ayrıca Mısır ve Kıbrıs tamamen kaybedildi.
2. Abdülhamit'e karşı mücadele etmek için kurulan Jön Türk örgütü İttihat ve Terakki, iki maddelik bir mücadele programını Yeni Osmanlılar'dan miras almıştı. Hem 'yabancıların işlerimize karşımasına' engel olacaklar hem de ülkelerinin çağdaşlaşmasını sağlayacaklardı. Sonradan milli demokratik devrim olarak teorileştirilen stratejinin özü budur. Bu öz, Türk Devrimcileri tarafından çok erken tarihlerde yakalanmış ve pratik içerisinde sınanmış, tecrübelerle güçlendirilmişti. 23 Temmuz 1908'de devrimi gerçekleştiren kadrolar, Türkiye'nin bağımsızlık mücadelesine de çağdaşlaşma serüvenine de önderlik etmişlerdi. 1908'den cumhuriyetin ilanına ve Atatürk Devrimleri'nin gerçekleştirilmesine uzanan süreçte Jön Türklerin çizgisini vatanseverlik ve hürriyetçilik olarak özetleyebiliriz.
SONUÇ:
NEREDE BİRLEŞECEĞİZ?
Türkiye, 24 Temmuz 2015'ten bu yana (Övür'ün darbe olarak nitelediği 1908 Hürriyet Devrimi'nin yıldönümü) Amerikan destekli bölücülüğe karşı silahlı mücadele evresindedir. Aynı zamanda, sınır ötesi harekatlar düzenleyen ordumuz, FETÖ'yü de büyük oranda tasfiye etmiştir. Vatan Savaşı olarak adlandırdığımız bu dönem, iç cepheyi sağlam tutmanın, ABD menşeili iktidar planlarını bozmamız gereken bir dönemdir. Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Serdar Üsküplü'nün Rand Corporation raporu üzerine yazdığı yazıyı okumak bile tek başına yeterlidir. Bu rapor Amerikan planlarına karşı milliyetçilerin, muhafazakarların ve sosyalistlerin önüne vatanseverlik temelinde bir görev koyuyor. Bu göreve odaklanacağımıza, tarih içerisinden tartışmalar icad etmek bugüne zarar verir. Mahmut Övür'ün ellerini başının arasına alarak bu konuya odaklanması kanımca yararlı olur. Emperyalizmle ilişkili fikir akımlarının etkisiyle yazdığı bilim ve tarih dışı iddialar içeren bu yazının bugün verdiğimiz Vatan Savaşı'na hiçbir katkısı yok aksine zararı vardır.
Bugünün koşullarında kendisine vatansever diyen herkes geçmişe saplanmamaya özen göstermeli. 1. Dünya Savaşı'ndan Kurtuluş Savaşı'na ülkemizin vatanseverlik birikimin nerede olduğunu görmeli ve onunla birleşmeliyiz. O birleşme, İngiliz emperyalizmine karşı her cephede savaşan Enver Paşa'dan Mustafa Kemal'e uzanan Jön Türkler zemininde olacaktır, yoksa Reval'de ülkemizin paylaşılma planlarına sesi çıkmayanlarda değil. Ayrıca bu birleşme sayesinde Amerika'nın iktidar planlarında rol alan, CHP'yi HDP'yle ittifak kurmaya yönelten, Atatürk devrimlerinin amansız karşıtı Canan Kaftancıoğlu gibilerini de Jön Türkler geleneği içerisinde görme şaşılığından da kurtulmuş oluruz.
Unutmayalım, 15 Temmuz Amerikancı/FETÖ'cü darbe girişimi ordu millet birlikteliğiyle bastırıldıktan sonra bütün hükümet binalarına ve Ak Parti Genel Merkezi'ne de Jön Türk geleneğini zirveye taşıyan liderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün resmi asılmıştı. Şaşkınlığa gerek yok, tarihi doğru okuyalım yeter, yoksa darbe girişiminin ardından 'darbe geleneğinin' temsilcisi ve liderinin fotoğraflarını asmış olurduk binalarımıza. Bu da elbette gülünç olurdu, ancak gülünç olan durumun kendisi değil Canan Kaftancıoğlu’nu Jöntürk zannetmektir.