Tarihte toplumsal travmalar ve Çin düşmanlığı
Tarih boyunca toplumlar birçok felaketler yaşamış ve bunlara bağlı travmalar gelişmiştir. Felaketler; savaş, doğal afet, salgın gibi topluca insanları öldüren veya insanlara ölüm korkusu yaşatan olaylar olarak ortaya çıkmıştır.
14. yüzyıl’da Avrupa’da ortaya çıkan veba salgını neredeyse Avrupa’nın yarısını öldürmüş ve geri kalan yarısına da tekrarlanan ölüm korkusu yaşatmıştır. Kara Veba’nın yarattığı toplumsal travma sonucu Avrupalılar bunu Tanrı’nın bir cezası olarak görüp köktenci dini tapınmalara yönelmişlerdir. Avrupa’da bilimin yok edilmesi ve bağnaz dini düşüncelerin egemenliği veba salgınıyla başlamıştır. Veba salgını sürecinde birçok masum insan, özellikle kadınlar, cadılıkla suçlanmış ve insanlar topluluklar halinde cinayetler işlemişlerdir. Türkiye’nin salgın politikasını bilim insanlarının belirlemesi, Ortaçağ hurafelerinin ülkemizde hortlamasına izin vermemiştir. Bu bağlamda Türk milletinin toplumsal olarak bilime yönelme arzusunda olduğu mesajı dünyaya verilmiştir.
Günümüzde Ortaçağ kilisesinin yerini almak isteyen Batı medyası, korona salgınında Çin halkını cadılıkla suçlamaktadır. Çin halkının kültüründe bulunmayan yerel yiyecekleri salgının kaynağı gösterme safsatası, Batı’nın hesap vermeme ve suç işleme amaçlarına hizmet etmektedir. Küresel sermaye odakları, koronavirüs salgınının yarattığı toplumsal travmayı kaçınma, suçlama ve yansıtma davranışı olarak Çin halkına yöneltmek istemektedirler. Salgının kaynağı olarak Çin’i hedef almak duygusal bir refleks olarak kabul edilebilir fakat gerçek dışı ve maddi karşılığı olmayan bir savunma mekanizmasıdır. Bugün Yunanistan devlet politikalarını, İstanbul’un fethi ve Kıbrıs Barış Harekatı’na bağlı olarak yaşanan toplumsal travmaların belirlemesi, Yunan ekonomisini savaş ekonomisine çevirmiş ve Yunan ekonomisi iflas etmiştir. Salgın nedeniyle yaşanabilecek toplumsal travmalarda Çin düşmanlığı, aynı şekilde Yunanistan devlet politikaları gibi travmaya bağlı, bilim dışı ve yıkıcı olacaktır. 1918 yılında ortaya çıkan İspanyol Gribi’nden sonra İspanyol halkı, ülkelerine dışarıdan gelen insanlara ve teknolojiye kapılarını kapatmış ve İspanya’yı iç savaşa sürükleyecek buhran dönemini, hastalık travmasına bağlı olarak başlatmıştır. Turizm potansiyeli yüksek ve teknolojik ilerlemelere gebe olan ülkemizde, dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi Çin’e karşı yaratılabilecek yabancılaşma/ırkçılık algısı kesinlikle ekonomik ve teknik açıdan ülkemize hizmet etmeyecektir. Salgınla mücadele etmedeki stratejik hatalar, salgını görmezden gelme, Çin’i sorumlu tutma politikalarının en baştan kaybettiği ABD, İngiltere gibi ülkelerde toplumsal travma belirtileri ortaya çıkmaktadır ve bu travmaların getirebileceği kayıplar, salgın nedeniyle verilen kayıplardan daha ağır olacaktır. Salgın sürecini insanlıkla ve bilimi esas alarak yöneten milletler kazanımlarla çıkmaktadır. Bu bağlamda emperyalizmin yaratmaya çalıştığı algıdaki Çin, tarihteki örnekler gibi dünyanın günah keçisi veya cadısı olamaz.
İnsanlığa ve bilime yönelme arzusundaki halklar, dayanaksız Çin düşmanlığını benimsememiştir. Özellikle Türkiye salgın sürecinde Çin Devleti ile ilişkilerini geliştirmiştir. Tıbbi ve ekonomik alanda Çin ile işbirliği yapmak salgın sürecinde bir zorunluluk ve hayatın gerçeği olarak doğmaktadır.