Taylan Polat’tan yeni bir ‘Flamenturco’: Şu sazıma bir düzen ver
Flamenko gitaristi Taylan Polat’ın yeni parçası, tüm dijital platformlarda yayınlanacak. Türk Müziği ile Flamenko’yu harmanladığı ‘Flamenturco’yu anlatan Polat, yaptığı müziği bir füzyon olarak tanımlıyor
İspanya’da yaşayan Türk Flamenko gitaristi Taylan Polat’ın yeni çalışması, yarın tüm dijital platformlarda dinleyiciyle buluşacak. Taylan Polat’ın Türk halk müziği ile flamenkoyu birleştirerek “Flamenturco” adını verdiği çalışmalarının yeni bir örneği olan parça; söz ve müziği Aşık Ali İzzet’e ait olan “Şu Sazıma Bir Düzen Ver” adlı türkünün flamenko versiyonu oldu. Prodüksiyonu Polat’a ait olan eser; Bilgen Korzay’ın sesiyle, perkisyonda David Chupete ve basta Jesús Bachiller’in katılımı ile yapıldı. Taylan Polat ile ressam Nurettin Kazankaya’nın Kadıköy’deki atölyesinde buluştuk. Müzik yaşamını, flamenkoyu ve dünyadaki olaylarla sanat arasındaki ilişkiyi konuştuk.
Taylan Polat, Cordoba Ziryab Devlet Konservatuvarı’nda öğretmenlik yapıyor. Türkiye’den öğrencilerine çevrimiçi dersler de veren Polat, ülkedeki konservatuvar eğitim sisteminin Türkiye’dekine benzediğini söyledi. İspanya’da müzisyenlik yaşamının nasıl olduğunu sorduğumuzda, bunun şehirden şehre değişiklik gösterdiğini söyleyen Polat, Endülüs dönemindeki başkent olan Cordoba şehrinin, kasaba tarzında bir kent olduğunu belirterek “Müzik adına söylemek gerekirse, çok fazla sanatsal etkinlik yapılan bir şehir değil. Biraz daha ufak ve kapalı bir şehir. Daha çok kültür miraslarıyla öne çıkıyor. 4 adet Dünya Kültür Mirası’nı barındıran şehirde, Avrupa’nın en eski camisi de bulunuyor” bilgisini verdi.
‘PANDEMİDE MÜZİSYENLER ARTTI’
Taylan Polat, 24 yıl İspanya’da yaşamış, Flamenko gibi bir disipline gönül vermiş bir müzisyen. 2018 yılında kızının dünyaya gelmesiyle birlikte bir müddet sahne yaşamına ara verdiğini belirten Polat, küresel salgın döneminde dünyadaki sahne hayatının durmasını ve ardından gelen süreci şöyle anlattı:
“Karantina dönemi bitti, 2022 yılına geldik, başladık bir şeyler yapmaya derken, bir de baktık ki ortada birçok müzisyen oldu. Çünkü karantina döneminde evinde oturan birçok insan müziğe yönelmiş. Müzik yapmayan insanlar da müzik yapmaya başlamış. Belki de psikolojik bir ihtiyaçtı. İnsanlar o zor dönemi üzerinden atmak için müzik yapmaya başladı. Böyle olunca da rekabet ortamı arttı. Benim yaptığım müzik salt Flamenko değil. Türk Halk Müziği ile Flamenko’yu birleştirerek yapılan bir müzik olmasına rağmen, biz sahne almakta biraz zorluk çektik. Ama şimdi özel konserlerimiz devam ediyor.”
‘FLAMENKO BİR FÜZYON’
Taylan Polat, küresel salgın döneminde sanat ortamı hızla dijitalleşmesini, bunun kendisinde yarattığı etkileri ve elektronik müziğe bakışını şöyle ifade etti:
“Ben biraz vizyonu açık bir insanım. Sivaslıyım. Belki bağlama çalmam gerekirken gitarist olmaya karar vermiş bir insan olarak oldukça açığım. Elektronik müziği ilk başta çok fazla anlayamadığım için değer veremedim. İnsan anladığı şeye değer veriyor. Ben de bir süre sonra alışınca veya doğru örneklerini görünce, elektronik müziğe değer vermeye başladım. Belki başta yanlış örnekleriyle karşılaştığım için ilgimi çekmemişti. Son dönemde elektronik müziği flamenkoyla da birleştiren insanlar gördük ve bayağı da enteresan olmaya başladı. Zaten Flamenko müziğinin karakteri; füzyon bir müzik. Füzyondan doğmuş bir müzik olduğu için de vizyonu hep açık. Başka müziklerle alış verişe, birleşime açık bir müzik olduğu için elektronik müziği de, Türk müziğini de içinde barındırabiliyor. O yüzden elektronik müzik de Flamenko içinde hayat bulmaya başladı. Yeni yeni gruplar çıkıyor. Bazen Flamenko gitar bile kullanılmıyor, sadece basgitar ve synthesizer yer alıyor. Benim de elektronik müzikle ilişki kurma düşüncem var. Sıcak bakıyorum.”
ENDÜLÜS, TÜRKİYE’YE BENZİYOR
Flamenko’nun kökenlerinde, birçok müzik mirası bulunduğunu belirten Taylan Polat, bu müziğin tarihsel kökenini şöyle anlattı:
“Flamenko şarkısı, Mezopotamya havzasından gelen bir kültür. Bu havzada Araplar, Kürtler, Müslümanlar, Yahudiler ve daha birçok etnik yapı var. Endülüs Emevileri’nin; Arap olsun Yahudi olsun, bu insanların götürdüğü kültürel değerler. Özellikle Çingene’lerin burada büyük bir etkisi var. Çünkü Çingeneler, göçebe bir halk ve bir topluma girdikleri zaman, bu insanlar fabrikada çalışan insanlar değil. İlk girdikleri yer sanat, özellikle de müzik. Çünkü hayatta kalma mücadelesi olduğu için bir şekilde girdikleri toplumun türkülerini, şarkılarını söyleyip kültürlerini öğrenen insanlar. Göçebe oldukları için de Fransız Truvadorları gibi bu şarkıları taşıyorlar. Hindistan’dan gelip İran’dan ve Anadolu’dan geçerek götürüyorlar. Endülüs, bir fanus gibi. Orada toplanıyor her şey. Mezopotamya havzasından gelen toplumlar diye tarif ediyorum bu insanları. Buna Müslüman ve Yahudi kavimler de diyebiliriz.
‘BİR YANIM FLAMENKO BİR YANIM ANADOLU’
Bir de Endülüs, Türkiye-Anadolu’ya çok benziyor. Kıtalar arasında bir geçiş noktası. Afro-Amerikan bir kültür de var Flamenko’nun içerisinde. Siyahilerin kölelikleri, dansları, ritimleri. Amerika’ya götürülüp getirilen bir Latin kültürü de var. İspanya’nın kendine has bir folklorik kültürü de var. Bütün bunlar birbirine karışıyor. Flamenko hepsinden alarak ortaya çıkmış bir füzyon aslında. Bir Flamenko makamını dinlediğiniz zaman hicaz, kürdi makamlarıyla benzerlik olduğunu duyabilirsiniz. Veya bir bozlak, Flamenko’ya doğrudan oturabilecek bir tarz. Genelde Türk halk müziğinin hepsi öyle. Ben o açıdan bir şey icat etmedim açıkçası. Ben sadece ortak olan noktaları birleştirdim, kendi yorumumu koydum ve bunu da labaratuarda yapmadım. 24 senem İspanya’da geçtiği için, bir yanım Flamenko oldu, bir yanım da asla vazgeçemeyeceğim Anadolu kültürü. Ben kendim olarak ‘füzyona’ uğradım zaten ve gitar çalıp söylemeye başladığımda ‘Flamenturco’ doğdu.
‘UMUDUNUZU KAYBETMEYİN’
Usta gitarist Taylan Polat, kendi yolundaki başarısının sırrını şöyle anlattı:
“İnsanlar umutlarını kaybetmesin istiyorum. Hayallerinin peşinden gitsinler. Umut ve hayal, en son kaybedilecek şey. Umudunu kaybettiğin zaman hayattaki yaşamın anlamını kaybediyorsun. Ve ben sokakta her gün, yaşam amaçlarını kaybetmiş birçok insan görüyorum. Az önce bahsettiğimiz şey; dejenere oluyoruz. Kendi kültürümüz bile dejenere olmaya başlıyor. İnsan ve kültür dejenere olmaya başladığı zaman, toplum yok olmaya mecburdur. Ve gördüğünüz gibi zıtlaşıyoruz, yabancılaşıyoruz, kutuplaşıyoruz, birbirimizi anlamamaya başlıyoruz. Bir toplumu ayakta tutan en önemli şey empati. Adalet için koskoca saraylar yaptılar ama halbuki adaletin çok temel bir ilkesi var; kendine yapılmasını istemediğini başkasına yapma. Bu tür değerleri korumak için insanların bir şekilde umutlarını koruması gerekiyor.
Ben Sivaslı biri olarak, İspanya’ya gidip gitarı icad etmiş bir milletin topraklarında gitarist olmaya çalışarak, kendimi kabul ettirmeye çalışarak, maça beş sıfır yenik başlamanın ne demek olduğunu iyi bilirim. Ama bunu nasıl başardım? Çalıştım, inancımı kaybetmedim, yılmadım, mücadele ettim ve en sonunda mutasyona uğradım, bir yanım Türk bir yanım İspanyol kültürü oldu. Çıkan şey de Flamenturco. Ve insanlar buna saygı gösterdi, benim kara kaşıma kara gözüme değil.
Bir insan anladığı kadar değer verir karşısındakine. Hocalıktan edindiğim çok önemli bir tecrübe var. Ben öğrenciye ‘bildiklerimi bu adama nasıl anlatırım’ diye bakmam. Tam tersine, ‘bu kişi benim bildiklerimi nasıl öğrenir’ diye bakarım. O yüzden öğrenciye ulaşman için onu tanıman, kapasitesini bilmen lazım. Benim müzisyenlikte yaptığım da biraz o oldu. Çıkıp saz da çalabilirdim, insanlara gösterebilirdim de kültürümüzü. Ama yaptığım şey şu oldu: Benim kültürümü anlayabilecekleri bir altyapı olduğu için, türkümü Flamenko gitarla söylediğim zaman, altyapısı onların anlayabileceği bir altyapı olduğu için anlayabildiler beni. Oradaki başarım bundan ibaret. Bunu da labarotuvarda yapmadım. Yaşadım. Ben uğradım o mutasyona. Doğal olarak, ressam da olsaydım, böyle bir hayat geçmişim olduğunda, büyük ihtimalle yapacağım resmin bir yanı o kültür, bir yanı bu kültür olurdu. Dolayısıyla benim insanlara önerebileceğim tek şey; umudunuzu kaybetmeyin. Çünkü o kaybedilecek son şey.”
‘SANATÇI İNSANDAN BESLENİR DOLAYISIYLA İNSANDAN YANADIR’
Taylan Polat’la, dünyayı sarsan olayların sanattaki yansımalarını da konuştuk. İki yıl önce, Rusya’nın Ukrayna operasyonu nedeniyle büyük Rus sanatını yasaklamaya kadar varan ambargolar gündeme gelmişti. Bugün de birçok sanatçı, İsrail’i desteklemediği takdirde konserlerinin iptal edilmesiyle tehdit ediliyor. Taylan Polat’a, sanatçılara Batı cephesinde saf tutmaları için yapılan bu baskıları hatırlatarak bir sanatçının siyasetle ilişkisinde nerede durması, nasıl tutum alması gerektiği hakkında düşüncelerini sorduk. Polat şunları söyledi:
“Siyaset, insanlığa hizmet ettiği sürece sanatçıyla beraberdir. Eğer siyaset insana karşı yapılmış bir şeyse, sanatçı onun karşısında durmak zorundadır. Çünkü bir insandan besleniyoruz. Bu tıpkı, siyaset ile futbolu birbirine karıştırmak gibi bir durum. Sanat, insanlara yön veren, insanları aynı tabanda tutan, birbirini anlamasını sağlayan en önemli araç. Liderler hata yapabilirler, kendi çıkarları için toplumları arkalarından sürükleyebilirler. Ben bunların danışıklı dövüş olduğunu düşünüyorum. Tamamen çıkar ilişkisi. Birtakım sanatçılara “Bunu kınayacaksın” demenin, bir yönlendirme ve intikam almak olarak düşünüyorum. İnsanlık adına yapılan bir şey olduğunu sanmıyorum. Çünkü sanatçı insandan, toplumundan beslenir. İnsanın sefilliğinden, mutluluğundan, insanın halinden ilham alır. Siz sanatçının o kanatlarını keserseniz, sanatçıyı da politik yapıyorsunuz. O zaman sanatçı, vasfını ve görevini kaybediyor. Enstruman olmaya başlıyor. O zaman da insanlığa iş yapmaktan ziyade politik iş yapmaya başlıyor, o zaman da sanatçının sanatçılığı kalmıyor. Bence sanatçının durması gereken yer insanlığın yanıdır. Buradaki sorun siyasetin dejenere olması. Politik sınıf dejenere olduğu zaman, düşerken yanında kim varsa götürmeye çalışacak. Neden gidip bakkala, işçiye talep etmiyor ‘Rusya’yı kına!’ diye? Çünkü onların toplum üzerinde bir sanatçı kadar etkisi yok. Ama sanatçının var. O yüzden sanatçıdan istiyor. Tabi bir de yandaş sanatçılar da var. Ekmek parası diyelim… Ama onlar da bu tarz durumlarda ne kadar sanatçı olduklarını veya olmadıklarını gösterebilirler. O yüzden sanatçının orada seçmesi gereken kritik bir nokta var. Fazıl Say’a ‘İsrail’i destekle’ dediklerinde, Fazıl Say’ın ‘Hop durun bakalım’ diye cevap vermesi, olması gereken sağlıklı bir duruş. Çünkü orada insanlığa karşı bir suç var. Kim olduğu önemli değil, insana karşı bir suç işleniyor.”