Tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla ilgili anayasa maddesi Devrim Kanunları uygulanmalıdır
Enes Kara'ların, gençlerimizin o karanlık sonunu hazırlayan yurtlar, lojmanlar derhal devletleştirilecek. Bunların eğitim kurumlarına, vakıflarına, din istismarıyla elde ettikleri para kaynaklarına son verilecek. En önemlisi, temellerindeki tarikatlar, cemaatler, tekkeler vb. derhal kapatılacak
Enes Kara gencimizin bir cemaat evinde intiharından sonra, basın tarikat, cemaat evlerini tartışıyor. Öneriler arasında en ileri çözüm, bu evlerin devletleştirilmesi oluyor. Bu evlerin temelindeki tarikat ve cemaatlerin yasalarımıza aykırı olduğu konusunda ses yok.
En başta şunu söyleyelim: Bu Ortaçağ kurumlarının varlığı, Anayasa'nın 174. maddesine aykırıdır. Anayasa'mızın, "İnkılap Kanunları'nın Korunması" başlığı altındaki 174. maddesi aynen şöyle:
ANAYASA'NIN 174. MADDESİ
"Anayasa'nın hiçbir hükmü, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyeti'nin laiklik niteliğini koruma amacını güden, aşağıda gösterilen İnkılâp Kanunları'nın, Anayasa'mızın halkoyu ile kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin, Anayasa'ya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz".
"Aşağıda gösterilen İnkılâp Kanunları'ndan" üçüncüsü, "30 Teşrinisani (Kasım) 1341 tarihli (1925) ve 677 Sayılı Tekke ve Zaviyelerle türbelerin seddine ve türbedarlıklar ile bir takım ünvanların men ve ilgasına dair kanun"dur. Yani, tekke, zaviye, tarikat, cemaat vb. kurumlar daha 1925 yılında kapatılmış ve bu uygulama bir Anayasa hükmü oluşturmuştur. Ayrıca, Devrim Kanunları'nın her birinde, kanuna aykırı davranılması halinde ağır yaptırımlar, hapis, para ve kapatma cezaları öngörülmektedir.
KANUNUN MADDELERi
Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu'nun anlamını ve önemini kavramak açısından, o dönemde yapılan açıklama ve tartışmaları anımsamakta yarar var.
Konya Milletvekili Refik (Koraltan) Bey ve beş arkadaşı tarafından hazırlanan yasa önerisi 30 Kasım 1925 tarihinde TBMM'de görüşülerek kesinleşti. Yasa'nın bazı önemli hükümleri:
- "Türkiye Cumhuriyeti içinde gerek vakıf suretiyle, gerek mülk olarak şeyhinin yetkisi altında ve gerek diğer şekillerde kurulmuş bulunan tekkeler ve Zaviyeler toptan kapanmıştır".
- "Genel olarak tarikatlarla şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, nakiplik, halifelik, falcılık, büyücülük... gibi ünvan ve sıfatların kullanılmasıyla, bu ünvan ve sıfatlara ait hizmet vermek ve kisve giymek yasaktır. Türkiye Cumhuriyeti içinde sultanlara ait veya bir tarikata veyahut ticari çıkara dayananlarla, tüm diğer türbeler kapatılmıştır ve tüebedarlıklar kaldırılmıştır".
Cumhuriyet yönetimi din ve dünya işlerinin birbirinden ayrılması ilkesiyle devrimlere girişti. Din vicdanlara yerleştirildikten sonra, toplumsal hayatta, insan ilişkilerinde ondan kaynaklanan ve toplumu baskı altında tutan kurum ve ilişkilere izin verilemezdi. Tekke, zaviye vb. böyle kurumlardı. Bu kurumlar varlığını sürdürseydi, Öğretimin Birliği Kanunu da (3 Mart 1924), Medeni Kanun da (17 Şubat 1926) uygulanamazdı.
Tekke, zaviye ve tarikat örgütlenmesi, safsata ve dogmalar temelinde bir araya getirdiği insanları hayattan, bilimden ve gerçek ihtiyaçlardan kopartıyordu. Bu kurumlar başlarındaki şeyhler, dervişler vb. eliyle kitleleri baskı altında tutuyor ve bunlara alabildiğine menfaat ve sömürü olanağı sağlıyordu. Her tarikat kendi yolunun doğru olduğu iddiasındaydı. Tekke, zaviye ve tarikatlar, çok önemli bir toplumsal rekabet ve bölünme aracıydılar.
Kaynak Yayınları'ndan çıkan kitap 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in kurulmasından sonra çıkartılan Devrim Kanunlarının günümüz açısından en anlamlı ve önemli olanlarını inceliyor.
MUSTAFA KEMAL'İN TARİHİ KONUŞMASI
1925'teki Şeyh Sait isyanında bu kurumların oynadığı rol, sorunun gündeme alınmasını hızlandırdı. Mustafa Kemal, 30 Ağustos 1925 tarihinde Kastamonu'da yaptığı konuşmada, tekke ve zaviyelerle ilgili şöyle diyordu:
"Bugün bilimin, fennin, bütün her şeyiyle uygarlığın aleviyle yüz yüze gelişinde filan veya falan şeyhin yol göstericiliğinde maddi mutluluğu ve maneviye arayacak kadar ilkel insanların Türkiye uygar toplumunda varlığını asla kabul etmiyorum. (Şiddetli alkışlar)
"Efendiler ve ey millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat, uygarlık tarikatıdır. (Sürekli alkışlar) Uygarlığın emrettiğini ve istediğini yapmak insan olmak için yeterlidir".
(Hakimiyeti Milliye Gazetesi / 1 Eylül 1925)
HÜKÜMETİN KARARNAMESİ
Kastamonu dönüşü hükümet tekke ve zaviyelerin kapatılması ile ilmiye sınıfına ait kisve konularında kararnameler hazırladı. Konya Milletvekili Refik Bey ve arkadaşları ise, bu konuda TBMM'ye yasa önerisi sundular.
Hükümetin hazırladığı kararnameye göre, "Türkiye Cumhuriyeti dahilinde gerek vakıf şeklinde inşa edilmiş ve gerek şeyhinin mülkü olarak yetkisi altında bulunan bütün tekke ve zaviyeler istisnasız kapatılacak"tı. Kararnameye göre, Türkiye Cumhuriyeti dahilinde hiçbir tarikat, bunlara mensup hiçbir şeyh, derviş ve mürit bulunamazdı. Bu sıfatlara ait özel kisveler ve ünvanlar da kaldırılıyor ve yasaklanıyordu.
Tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla ilgili yasa önerisinin gerekçesinde ise şöyle deniyordu:
"Tekkeler ve zaviyeler gibi İslâm dininin zorunluluklarında olmayan kurumların, sahiplerinin gölgesi altında, halkı karıştırmaya ve siyasi maksadının değerini arttırmaya ne kadar uygun olduğunu, mal ve canca bir çok fedakârlıkları gerektiren son gericilik olayını basına bildirdik..."
(Tutanak Dergisi / c.19 / S.282)
Türkiye'yi dinsel temelli bölme planlarının son örneğini 15 Temmuz FETÖ darbe girişiminde gördük.
MECLİS GÖRÜŞMELERİ
Refik Bey yasa önerisini açıklamak için söz aldığında, bu kurumlar için, "memleketin içinde fesat kaynağı", "hainane girişimlerin zemini" diyordu. Rize Milletvekili Ekrem Bey ise, "Tekkelerin en iğrenç toplumsal sahnelere yuva olduğunu, memleketin en buhranlı zamanlarında uğursuz siyasi yıkım yaptıklarını" söyledi. Ekrem Bey, "Tekkelerin padişahlarla el ele bir çok uğursuz cinayetin tezgâhçıları olduğunu" da vurguladı. Sözlerini şöyle tamamladı: "Mesut olduğum bir yön vardır ki, o da fikri bağnazlık denilen bu yılanın tamamiyle bugün paralanmış olmasıdır... Cumhuriyet'in çıkardığı kanunların satırı ile onu tamamiyle öldüreceğiz ve böylece bağnazlık içinde yaşayan milletlere örnek olacağız". (Tutanak Dergisi / c.19 / S.282-289)
Kütahya Milletvekili Nuri Bey, tekke ve zaviye kurumlaşmasının doğal uzantısı olan, fakat yasa teklifi hazırlanırken unutulmuş bulunan "büyücülerin", "üfürükçülerin", "falcıların" da izlenerek cezalandırılmalarını istedi. Malatya Milletvekili Reşit Bey ise, bunlara ek olarak, dedelik ve şeyhliğin de yasaklanmasını istedi. TBMM, Nuri ve Reşit Beylerin tekliflerini benimsedi ve yasanın birinci maddesine ekledi.
Tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla ilgili tartışma Antalya Milletvekili Rasih Bey'in önemli sözleriyle noktalandı:
"Tarikatlar kaldırılırken, yüksek kurulumuzun bildiği gibi, memlekette uyuşukluk, bilim düşmanlığı, emek düşmanlığı ortadan kaldırılıyor demektir. Çünkü, bu kanunu kabul ederken, tarih karşısında şunu itiraf edeyim ki, on bir asırdan beri müslümanlık bu afetle yaralanmış ve bu afet yalnız Türkiye'yi değil, bütün müslüman alemini yıkmıştır, bütün müslüman alemini çöküşe, cahilliğe sevk etmiştir...Onun için bugün bu kanunu kabul ederken, milyonlara varan müslüman kitlesine karşı bir ders veriyorsunuz, onun için övgüye değersiniz".
Tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla ilgili kanun TBMM'de kabul edildi.
'KÜÇÜK AMERİKA' SÜRECİNDE
677 sayılı yasa, önce 1950 yılında çıkan 5566/1 numaralı yasa daha sonra 1990 yılında çıkan 3612/5 sayılı yasa ile değişikliğe uğradı.
Yasa değişikliği konusu, ilk defa 1947'de CHP'nin VII. Kurultayı'nda gündeme geldi. Kurultayda programın milliyetçilik maddesine ilişkin söz alan Hamdullah Suphi Tanrıöver, gençlere milliyet duygusunun verilmesi için türbelerin tamir edilmesini, açılmasını önerdi. Kanun değişikliği içeren yasa tasarısı, 21 Ocak 1950'de Başbakan Şemsettin Günaltay tarafından Meclis’e sunuldu; geniş bir mutabakatla 5 Mart 1950'de yasalaştı. Yeni yasa, türbelerin bir bölümünün Millî Eğitim Bakanlığı onayı ile açılmasına olanak sağladı. İlk olarak İstanbul'da Koca Mustafa Reşit Paşa türbesi, ardından Gazi Osman Paşa türbesi açıldı. Bunu Barbaros Hayreddin Paşa türbesi, Osmanlı sultanlarından Kanuni Sultan Süleyman ve Yavuz Sultan Selim'in, Bursa'da Osman Gazi ve Orhan Gazi'nin türbelerinin ve Yeşil Türbe'nin açılışı izledi. Mimar Sinan'ın, Fatih Sultan Mehmet'in türbesi, içinde Sultan Abdülaziz ve II. Abdülhamid'in de yatmakta oldukları II. Mahmut Türbesi, Bolayır’da Şehzade Gazi Süleyman Paşa, Kırşehir’de Âşık Paşa, Konya’da Selçuklu sultanları, Akşehir’de Nasreddin Hoca türbeleri ilk partide açılan türbelerdendir.
Enes Kara gencimizin bir cemaat evinde intiharından sonra, tarikat ve cemaat evleri tartışılıyor.
1990’da çıkan yasa ise türbelerin açılması için Bakanlar Kurulu onayının alınması şartını ortadan kaldırdı; Kültür Bakanlığının onayı yeterli görüldü.
Siyasilerin tarikat mensupları ile ilişki kurması sonucu tarikatların itibar kazanması ile yasa uygulanmaz duruma geldi. Tarikatlar, yasaklı olmalarına rağmen etkinliklerini sürdürebilmektedirler.
Cumhuriyet Osmanlı feodalizmine ve kurumlarına önemli darbeler indirdi. Ancak 1950'lerden sonra Kemalist Devrim'den geri dönüş sürecinde Türkiye'nin yeniden emperyalizmin ve işbirlikçilerinin egemenliğine girmesiyle, bunlar adım adım canlandırıldı. Özellikle, 90'lı yıllardan sonra, ABD Emperyalizmi'nin milletimizi etnik ve dinsel temelli bölme hedefli Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde kullanıldılar. En son ve kanlı örneğini 15 Temmuz 2016'da ABD Gladyosu’nun emrindeki FETÖ darbesiyle yaşadık.
Milletimiz tarihi birikimiyle ve İstiklâl Savaşı'mızdan, Cumhuriyet değerlerinden aldığı büyük güçle bu saldırıyı püskürttü. Yenildiler, hapislere tıkıldılar. Şimdi yeniden devrim dönemindeyiz. Evet, Enes Kara'ların, gençlerimizin o karanlık sonunu hazırlayan yurtlar, lojmanlar derhal devletleştirilecek. Bunların eğitim kurumlarına, vakıflarına, din istismarıyla elde ettikleri para kaynaklarına son verilecek. En önemlisi, temellerindeki tarikatlar, cemaatlar, tekkeler vb. derhal kapatılacak.
Anayasa'nın emri olan
DEVRİM KANUNLARI UYGULANACAK!