Afşin’deki çadır kentte iki hafta: Derslikte değil sahada eğitim
TGB'liler ilk günden itibaren deprem bölgesine gitti. Hâlâ Mehmetçikle el ele çadır kuruyorlar. Gençler, 'Okula uzağız ama eğitime değil. Elini taşın altına koyanların saati işliyor.' dedi
Türk milletinin kenetlendiği, Türk Devleti’nin seferber olduğu şu günlerde bana da Afşin’de elimi taşın altına koymak düştü. Afşin, bugünlerde Anadolu irfanının en canlı örneklerine ev sahipliği yapıyor.
Bu çadır kent, naylon brandaların demir iskeletlerle tutturulduğu, içine insanların sığınmak zorunda kaldığı, bir kapı bir pencere bir geçici yerleşimden çok öte. Binalar henüz enkaza dönüşmemişti belki ama daha fazla kâr hırsıyla, ranta dayalı bu yozlaşmış sistem, insanımızı çoktan enkaz altında bırakmayı göze almıştı.
Türk milleti içindeki kardeşlik bağları, en güçlü betondan daha güçlüydü, biliyorduk. Deprem o bağları değil, özel çıkarcılığı yıktı. Enkaz altında kalan sistemin üzerine toprak atarken, güçlü, güvenli, çağdaş geleceğimize harç atmak da Türk milletine kaldı. Türk milletinin bu dayanışması kamuculuğun ateşidir. O ateş bizim çadır kentimizde de parlıyor.
OKULA UZAK EĞİTİME YAKIN
Burada geçirdiğimiz günler, okullardan uzak olsa da eğitimden uzak değil. Yeni ufuklarla ve duygularla ayrılacağımız bu çadır kentte yine bir sabah saat 8 oldu, biz uyandık. Gece durmayan “o” saatimiz çalışmaya devam ediyor, çünkü elini taşın altına koyanların saati durmadan ve sekmeden işler. Saatimiz bize yardımı ve paylaşmayı gösterir. Uyandık, çadır kentimizde esnedik ve paylaşmak üzere kaynatılan çorbamızı aldık.
Türk askeri, yorgunluğumuzu parçalarcasına yine karşımızda. Çadır kentimize kurulacak yeni çadırların malzemelerini getirmiş. Kol kola sırtlanacağımız bir kalem iş ya da el birliğiyle yaratacağımız yeni ve geçici yuvalar. Kol kola yapmanın, Mehmetçikle bir olmanın güvencesini sistem verememişti. Ordumuzla birlikte Türk gençliği olarak biz, bugün yeni çadırlarımızı yaparken teminatımızı verdik. Dayanışmanın Türkiye’sini, insancıllığın dünyasını bu çadır kentteki askerler, gençler, gönüllüler ve depremzedeler kuracak. Türk milletinin mayasında bulunan paylaşmacılık bu çadır kentte, bu emek yoğunluğunu yarattı. Türk gencini üniversitesinden, memleketinden, evinden; bir de Türk ordusunun azmi ve sıcaklığı tuttu, çekti. O tutum burada bir manzara yarattı ve biz çadır kentimizde bugün daha çok çadır kurmuş olduk, daha nice insana yardım eli uzatabilme fırsatı yarattık.
Çadırları gezerken şahit olduğum birkaç anı hayatımın sonuna kadar saklayacağım vicdani görevleri de bana bıraktı.
'BUNLAR BANA FAZLA'
Çadır kentte diğer her şey gibi insanların ihtiyaçlarını tedarik etmekten, onlara ulaştırmaktan da biz sorumluyuz. İhtiyaçlarını not aldığımız bir çadıra ihtiyaçlarını götürdük. Tam çadırdan çıkarken kolumdan sımsıkı tutan ve keskin bir şekilde, “Bunlar bana fazla olmuş, bunları ayırın ve götürün, ihtiyaç sahibi olanlar alsın.” diyen teyzem bana bir kez daha ait olduğum yeri, ömrüm boyunca yerine getireceğim sorumlulukları hatırlattı. İhtiyacından fazlasını almak artık benim için ayağımın altındaki o koca kaya parçasının kayması demektir. Teyzemin o sımsıkı yumruğu, bileğimi sıkışı beni o uçurumdan düşürmeyecek kayalardır.
Depomuzun önünde beklerken soba istemeye gelen teyzemiz yanıma yaklaştı. Onun bana bakarken boynunu ve gözlerini yukarıya doğru çevirmek zorunda kalması gücüme gitti. Ben de onun boyuna denk gelecek şekilde eğildim. Bana “Benim de senin gibi bir oğlum vardı” diyerek ağlamaya başladı. Omzuma sarıldı. Okuma yazması olmayan teyzem o küçük telefonundan çadırını videoya almış. Çadır numarasını bana göstermeye çalıştı ama ne yazık ki yeterli olmadı. İkimiz birlikte onun kaldığı çadıra gittik ve çadır numarasını öğrendik. Sobasını getirmem için sözleştiğimiz teyzemden ne olur ne olmaz diyerek telefon numarasını rica ettim. Telefonunu açıp numarasını aldım ve kaydettim. O kayıt benim telefon rehberime eklenmedi sadece, kalbime de bir dikiş olarak işlendi.
ELİMİ BOYAYIP GÖNLÜMÜ ALAN KARDEŞ
Anadolu’nun büyük kuvvetlerinden biri de çocukları. Çadırları gezerken bir küçük kardeşime rastladım, elinde topu vardı. Birlikte top oynadık ve bana bir hediye vermek istediğini söyledi. Tükenmez mavi bir kalemi bana uzattı ama güzel de bir şaka hazırlamış. Kalemin mürekkep tüpü açık olacak şekilde verdi. Kalemi alıp teşekkür ettiğim gibi elim boydan boya masmavi oldu. Bunu büyük bir keyifle izleyen küçük kardeşim güldü, koştu ve kaçtı. Akşam yemeği sırasında da tekrar yanıma gelip “Seni yine buldum, sana da yemek aldım.” diyerek gönlümü aldı.
Günün bittiğini söyleyebilmek büyük bir cüret istese de gün öyle ya da böyle bitti. Gönüller, bilinçler ve vicdan yükleri küfemde birikti. Kalem ve kağıt gecede birleşti. Ben de küfemi buraya bocaladım. Halkımızın erdemleri küfemde birikebildiyse ne mutlu bana, ne mutlu benle bu yükün altına giren arkadaşlıklara, ne mutlu ordumuzun yiğitlerine, ne mutlu Türkiye’ye, ne mutlu insanlığa, ne mutlu bizi bu günler için yetiştiren teşkilatımıza!
ÇADIR KENT GÜNLÜKLERİ
Türkiye Gençlik Birliği'nin çağrısıyla bölgeye giden yüzlerce genç her gün görevlerini yerine getiriyor. Depremzedelerimizin her ihtiyacına koşuyor. Sayfalarımızı dersliklerinde değil, Kahramanmaraş'ta 'eğitime' devam eden gençlerin günlüklerine ayırdık.