Tiyatro diyenler bunu okusun!
Yılmaz Ercan, 15 Temmuz 2016 günü 3’ü 25 geçeye kadar köprüden yaralıları hastaneye taşıdı, FETÖ’cü saldırganlara göğsünü siper etti. Boğaziçi Köprüsünde şehit edildi. Babası Melih Fuat Ercan, o geceyi ve duygularını Aydınlık’a anlattı.

15 Temmuz’un 4’üncü yıldönümünde, o gecenin 251 şehidinden birinin babasıyla konuştuk. Melih Fuat Ercan, oğlu Yılmaz’ı şehit vermişti. 4 Kasım 1977 doğumlu Yılmaz, saatlerce hastaneye yaralı taşımış, FETÖ’cülerin elinden alabildiği onlarca kardeşinin hayatını kurtarmıştı. Vatanın kahraman çocuklarından birinin bu ibretlik öyküsünü 15 Temmuz’a ’tiyatro‘ diyenlerin okuması dileğiyle aktarıyoruz.
DUYAR DUYMAZ KÖPRÜYE KOŞTU
“Oğlum sivildi. Saat 10 gibi evden çıktı. Evliydi. Darbe girişimini duyunca evden çıkıp motosikletine atladı, darbecilere müdahale etmek üzere köprüye geçti. Diğer mücadeleci insanlarla beraber sabaha karşı 3:25’e kadar yaralıları hastaneye ulaştırdı. Silivri’de duruşmaları takip ettim, onlarca mağdur, kendisinin ya da yakınının hayatını oğlumun kurtardığını ifade etti. Çok gurur verici… Oğlumla birlikte 251 kişi, o gece dünyanın göstermediği kahramanlığı gösterdi.”
Yılmaz Ercan’ın ölümü nasıl olmuştu? Baba Ercan, kameralarda o dehşet anını izlemiş: “Kameraların da tespit ettiği gibi tankların üstüne motosikletini sürüyor ve arada eziliyor. O ezenler, bunlara insan bile denemez! Oğlumun cenazesini vermiyorlar. Ta ki sabah 7.30‘a kadar orada kaldı, asla vermediler.”
İÇ HARP ÇIKARTACAKLARDI
Yılmaz Ercan, eğitimli bir ailenin evladı. Kendisi de elektrik elektronik okumuş. Annesi 3 diplomalı bir akademisyen, baba memur emeklisi. Yılmaz’ın FETÖ kalkışmasını öngörüp öngörmediğini sorduk. Hani şu asker düşmanı meşhur söylem var ya: Darbe mi? Asker mi? Karşısındayız! Melih Bey, asker düşmanlığını yadırgadı ve “Biz niye asker düşmanı olalım?“ diyerek çok net yanıt verdi:
“Kalkışmanın FETÖ’cü olduğunu biliyordu tabii. Bu kalkışmaya karşı devleti, bayrağı ve vatanı için mücadele etti kahramanlarımız orada. Biz niye askerimize düşman olalım? Hepimiz asker değil miyiz? Askeriz! Kurtuluş Savaşında, Çanakkale’de, daha öncesinde on yıllardır bu ülkede vatan mücadelesinde kanını dökmemiş bir fert olmayan hiçbir ev yoktur! Bu emperyal kalkışmaydı, ihanet girişimiydi! İç harp çıkartacaklardı! Ortadan böleceklerdi! Askeri askerle, sivili siville çarpıştırmak üzere ihanete dayalı bir girişimdi. Başarılı olamadı! Birincisi halkımız, ikincisi içerdeki milli askerlerimiz sayesinde olamadı.”
TİYATRO DİYENLERİN DÜNYADAN HABERİ YOK
Melih Bey’e 15 Temmuz’u ‘tiyatro‘ olarak değerlendirenler hakkında ne düşündüğünü sorduk, ’Aydınlık’ta manşet olarak görebilirsiniz‘ dedi ve anlamlı bir soruyla yanıt verdi. “Dört yılda tiyatro diyenlere şöyle demek lazım: Ön koltuklar boştu siz neredeydiniz? Tiyatro diyorsanız gelip seyretseydiniz tiyatroyu! Gidip ATM’lerin kasalarını boşaltmasaydınız, dükkanları yağmalamasaydınız. Sonra da utanarak sabah iade etmeseydiniz. Ertesi günü sahillerde güneş banyosu yapanlar ben değildim. Başarılı olsalardı sokaklarda, apartmanlarda o güne kadar akmadığı kadar kan akacaktı! Suriye’den beter olacaktık. Tiyatro diyenlerin dünyadan haberleri yok. Şehit olan 251 çocuk dünyanın en büyük kahramanlarıdır. Darbeye, işgale karşı tankların altına yatanlar büyük kahramanlardır onlar! Tiyatro diyenler gelsin benimle konuşsunlar. Kendi çocuklarını yerde yatarken görsünler! Bu olayda sebebe ve sonuca bakacaksınız. Sebep belli, emperyal bir girişim! Sonuç başarılı olmadılar.“
KİM KENDİ BAYRAĞINA ATEŞ EDER
Melih Ercan, o geceden oğlunun şahadetiyle birlikte hiç unutmadığı sahneleri de tekrar hatırlattı: “Bir insan kendi bayrağına ateş eder mi? Türk bayrağını delik deşik ettiler! Ben 67 yaşındayım. Silivri’de duruşmada 20 yaşındaki zibidi benimle dalga geçti. O gece 200’e yakın gazi var, kendisi terör üyesi olmaktan müebbet hapis talebiyle yargılanıyor. Ona sordum: Seni neden Samsun‘dan alıp o gece Kuleli Asker Lisesine getirdiler? Ne işin vardı orada? Dedim. Bana, ‘ben ilkokul mezunuyum ama bu davayı masterle bitirdim’ diyerek, hakim huzurunda dalga geçti…“
Şehit babasına biraz da çekinerek, o gece kimilerine karşı şiddet/vahşet uygulandığı iddialarını sorduk, “Yok askerin kafasını kesmişler, yok vahşetmiş! Yok masum çocuklar da ateş altına gitmiş. Diyorlar ki bir şarjör verdiler silahı yoktu, bunlar öğrencidir… Doğru değil. Her birine 5 şarjör verilmiş. Her birinde 20 mermi olsa, 100 mermi eder. Nereye gidiyor bunlar? Hesap ettim, 2016’da bunlar 2. Sınıf öğrencisi. Hepsi 2010 girişli bunların. O senenin kontenjanı 1040. Sınav sonucu 1120 öğrenci birincilikle kazanmış. Yedektekileri bile almışlar! Bunlara acınamaz!“
ÇOCUKLAR VAZİFESİNİ YAPTILAR
Belki yüz yüze olsak soramazdık da, yine çekinerek bir soru daha yöneltebildik telefondan… Aradan 4 yıl geçti, hiç ‘Evladım boşa hayatını kaybetti, keşke oraya gitmeseydi‘ dediğiniz oldu mu? Yanıt öyle hamasi propaganda diliyle gelmedi. Derin acı ve gurur doluydu: “Kim evladını kaybetmek ister ki? Ama bu bir vazifedir. Bizim vazifemiz bu. Benim çocuğum da diğer çocuklar da vazifesini yaptılar. Ne demiş şair, ben yanmasam sen yanmasan nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa!”