TL için yeni hamle yetersiz, çözüm: Sabit kur ve enerjide tavan fiyat
Türk lirasını korumak için kur korumalı mevduattan sonra yeni bir adım geldi. Kamu İktisadi Teşebbüslerinin gelirlerine endeksli devlet iç borçlanma senedi çıkarılacağı duyuruldu. Ekonomist Serhat Latifoğlu, '65 ülke sabit kur rejimi uyguluyor. Türkiye bunu düşünmeli.' dedi
Hükümetin Türk lirasının teşvik etmek için uygulamaya koyduğu kur korumalı mevduat dövize kayışı bir miktar geri çekti ve geçen süreçte TL mevduatlarda ciddi tutarda artış oldu. Fakat enerji fiyatları kaynaklı yükselen enflasyon karşısında tasarrufların Türk lirasında kalması için ilave enstrümanlara ihtiyaç duyuluyordu. Nitekim bu kapsamda perşembe gecesi yeni bir adım atıldı. Bütün dünyada yükselen enflasyon ve küresel merkez bankalarının genişlemeci para politikalarını sonlandırıp faiz artırım sürecine girmeleri ile birlikte döviz de yuvasına geri dönmeye başladı. Bunun sonucunda Türkiye gibi ülkelerin ihracat gelirleri dışında döviz sağlama kaynakları daraldı. Yüksek enerji fiyatları dışa bağımlılık yüzünden Türkiye'nin ihracat ve turizmden gelen dövizinin buraya akmasına neden oluyor. Dış borç ödemeleri, ülkeden sermaye çıkışı ve yurt içindeki tasarruf sahiplerinin yeniden döviz talep eder hale gelmesi yüzünden Türk lirasındaki kan kaybı hızlandı. Dolar/TL kuru 17 liranın üzerine yerleşti.
SERBEST REJİMDE DEĞİLİZ
Döviz fiyatlarındaki yükseliş de; enerji ve dövizde endeksi fiyatlamalar nedeniyle enflasyonu yukarılara itiyor. Yönetilemeyen dış etkiler dışında yurt içindeki döviz talebini frenlemek için ortaya konulan kur korumalı mevduat yanında ilave bir tedbir gerekiyordu. Bunun için kamu iktisadi teşebbüslerinin (KİT) gelirlerine endeksli devlet iç borçlanma senedi (DİBS) çıkarılacağı duyuruldu. Böylece tasarrufların yeniden dövize kaymaması Türk lirası varlıklarla kalması için bir ilave enstrüman devreye sokulmuş oldu. Detayların önümüzdeki hafta netleşeceği açıklandı. Burada TL mevduat tarafından ziyade döviz mevduatlarından bu enstrümana bir geçiş olması öngörülmüş olmalı. Türkiye adı net olmasa da geçen süreçte gerek Merkez Bankası gerek Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) eliyle bir anlamda yumuşak sermaye kontrolleri uygulamaya başladı. Döviz alım satımına getirilen kurallar, ihracatçı dövizlerinin yüzde 40'ının TL'ye çevrilmesi, Merkez Bankası'nın dolarizasyona karşı attığı adımlar ve Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu uyarınca dövizli işlemlere getirilen bir takım sınırlamalar halihazırda zaten serbest piyasa rejimi içerisinde birer yumuşak sermaye kontrolü. Döviz piyasasını takip eden isimlerin yazı ve sosyal medya paylaşımlarında da aktardığı üzere bir yandan da arka kapı yöntemiyle döviz satılarak TL'de sert düşüşler yaşanması önlenmeye çalışılıyor. Yine Merkez Bankası'nın KİT'lerin döviz ihtiyacını doğrudan karşılaması da kamunun piyasaya bir anlamda müdahalesi. Bütün bunları topladığımızda yumuşak sermaye kontrollerinin devrede olduğu bir sıkı markaj kambiyo rejimi devrede.
YA FAİZ YA SABİT KUR MU?
Bu küresel ortam dikkate alındığında Türk lirasındaki kan kaybını önlemek için ya faizin reel getirisi pozitife dönecek şekilde sert faiz artırımı ya da sabit kura geçilmesi gerekiyor. Nitekim IMF de önceki yıllarda yayınladığı raporlarda böyle durumlarda yumuşak sermaye kontrollerinin uygulanabileceğini ülkelere salık vermişti. Ancak hükümetin yaptığı açıklamalar bu tarafta sert bir adım atılmayacağını net bir şekilde ortaya koyuyor. Bu nedenle serbest piyasa kuralları çerçevesinde Türk lirasında kalınmasını sağlayacak finansal enstrümanlar hazırlanıp aşama aşama devreye konuluyor. Fakat Merkez Bankası fonlama faizinin düşük olması piyasaya para pompalanmasına sebebiyet verdiğinden dolayı kredili bir büyüme gerçekleşiyor. Nitekim biz bunu birinci çeyrek büyümesinde finansal hizmetler tarafındaki yüksek artıştan da anlayabiliyoruz. Yükselen enflasyon dikkate alındığında Türkiye'nin ihracattaki rekabetçi pozisyonunu koruyabilmek için döviz fiyatlarında kademeli bir yukarı gidişe razı olunduğu da çok net görülüyor. Bununla beraber ön görülenin ötesinde bir düşüş olmaması için çeşitli enstrümanlar devreye sokularak dar alanda sıkı markaj kambiyo politikası dediğimiz bir rejim devreye sokulmuş vaziyette. Yine bu geçici olduğu ifade edilen süreci atlatmak için ihracatçı dövizlerinin ülke içine getirilip daha fazlasının Türk lirasına çevrilmesi hususunda bir takım görüşmeler de yapıldığı belirtiliyor.
KAYNAK DAĞITIMI KRİTİK
Yükselen kurlar nedeniyle ülkede bir panik havası zaman zaman hakim olabiliyor fakat 2018'den beri çok sert bir şekilde devam eden bu sürece rağmen ekonominin üretim tarafının güçlü olması, Türkiye'ye yönelik dış talebin kuvvetli seyretmesi sayesinde ekonomide çarklar dönüyor. Ücretli kesimlerin gelirlerinde yapılacak düzenleme ile enflasyonun bu kesimler üzerinde yarattığı tahribatın azaltılması, bunun yanında yine dün akşam BDDK vasıtasıyla tüketici kredilerinde yapılan düzenlemeler ilave bir talebin yaratılmaması noktasında hareket edildiğini gösteriyor. Yine kaynakların üretime akması için ticari krediler tarafında kolaylaştırıcı bir takım tedbirler alındığı görülüyor. Merkez Bankası da bankalar eliyle Türk lirasını özendirecek ve Türk lirası varlıkların değerini koruyacak operasyonel hamleler yapıyor. Bu noktada ilave kredi genişlemesinde kaynakların ithal tüketim yerine üretime akması kritik önemde.
KIRK KATIR KIRK SATIR
Hükümetin bir yandan serbest piyasada kalınacağı ısrarı diğer yandan ise Cumhurbaşkanı'nın faiz konusundaki net tavrı serbest piyasa ekonomisindeki üçlü açmaz (sermaye hareketleri, faiz ve döviz fiyatları aynı anda kontrol edilemez) kuralı dikkate alındığında piyasalarda oluşan ortam öngörülemez bir durum değil. Şu ortamda kesin çözüm sert bir faiz artırımı olamaz çünkü işletme sermayesi yetersiz olan şirketler üretimlerini sürdürmek için uygun koşullu krediye ihtiyaç duyuyorlar. Şok ve sert bir faiz artırımı bu işletmelerin faaliyetlerini baltalar. Öte yandan Türk lirasının değerini korumak için devreye alınan enstrümanların da etkisini geçici olduğu ve Hazine'ye yük bindirdiği aşikar. Serbest piyasa kuralları içerisindeki seçenekler çok olsa da etkileri geçici olduğundan hareket alanı daralıyor. Bu noktada alternatif politikaların gündeme gelmesi beklenebilir fakat serbest piyasa ekonomisinden taviz verilmeyeceği açıklamaları bu yönde adım atılmayacağının da göstergesi.
NELER YAPILMALI?
Gelinen süreçte zaten halihazırda müdahaleli dalgalı kur rejimi uygulanırken piyasaları bununla yormak yerine kademeli bir kambiyo kontrolü yani ülke içerisindeki döviz piyasasını kontrol edecek şekilde adımların atılması ve serbest kur rejimi yerine sabit rejime geçilmesi uzmanlar tarafından bir çözüm olarak dile getiriliyor. Bu ortamda öne sürülen ek araçlara rağmen Türkiye'nin CDS riski dün 800'ü aştı.
SABİT KUR DÜŞÜNÜLMELİ
Aydınlık yazarı Serhat Latifoğlu, yakın zaman örneği olan Rus rublesine işaret ederek, “Sermaye kontrolleri ile ruble değer kazandı. Bu savaş ve yaptırım koşullarında (Merkez Bankası rezervlerinin yarısını kontrol edemezken) oldu. IMF’nin 2020 tarihli ‘Kur Rejimleri ve Kur Sınırlamaları’ isimli raporuna göre geleneksel sabit kur rejimini uygulayan 65 adet ülke bulunuyor. Bu ülkeler içinde dikkat çekenlerden bazıları şunlar; Danimarka, Hong Kong, Katar, Suudi Arabistan, Türkmenistan, BAE. Daha esnek bir sabit kur rejimi uygulayan toplam 64 adet ülke bulunuyor. Bu ülkeler arasında Çin, Singapur gibi büyük hacimlerle ticaret yapan ülkeler dikkat çekiyor. İçinde Türkiye’nin de bulunduğu 63 ülkede ise serbest kur rejimi uygulanıyor. Latifoğlu, “Dünyanın üçte biri sabit kur uyguluyor. Bu bir önlemdir. Neoliberal politikalar olmadan önce sabit kur rejimi vardı.” dedi.
ENERJİYE TAVAN FİYAT LAZIM
Hükümet durumun geçici olduğunu belirtse de enerji ve akaryakıta gelen zamlar piyasayı bozuyor. Hazine nakit dengesi mayıs ayında 149.2 milyar lira fazla verdi. Bu kadar fazla vermek yerine bir kısmı ile özellikle akaryakıt fiyatlarına gelecek ilave zamlar önlenebilirdi. Latifoğlu da bunun yapılması gerektiğini vurgulayarak, “Akaryakıt ve gaz fiyatlarını serbest mekanizmada bırakarak zam dalgası üzerinden üretimi de tehdit eder hale gelir. Bunu kontrol ederek, tavan uygulaması başlamalı. Burada kamu önlemlerinden korkmamak lazım. Kirada olduğu gibi geçici önlem altında da yapılabilir. Hanehalkı da üreticiler de rahatlar.”
‘ALIM GÜCÜNÜ ARTIRACAK ADIMLAR DA ATILSIN’
Anadolu Aslanları İşadamları Derneği (ASKON) Genel Başkanı Orhan Aydın, Hazine ve Maliye Bakanlığı ile BDDK’nın aldığı kararları desteklediklerini ifade ederek “Dar gelirli kesime yönelik alım gücünü artıracak plan ve programların yapılmasının” kaçınılmaz hale geldiğini söyledi.
Yüksek enflasyonun ve dövizdeki dalgalanmanın kendini yeniden göstermesiyle beraber yeni çözümlerin gündeme geldiğine dikkat çeken Orhan Aydın “Ayağımızı yorganımıza göre uzatacağız, paramızın kıymetini bileceğiz ve harcamalarımızda ihtiyatı elden bırakmayacağız. Serbest piyasa koşulları içinde Türk lirasının kullanımını ve cazibesini artırmaya yönelik bu kararlar temel sorun olan enflasyonla mücadelemizde önleyici tedbirler olacaktır.” ifadelerini kullandı. Dünya genelinde özellikle temel emtia fiyatlarındaki artışların enflasyonla ciddi bir mücadeleyi gerektirdiğini vurgulayan Aydın şöyle sürdürdü: “Bu bağlamda atılan bu adımların yanı sıra enflasyonla mücadele noktasında özellikle dar gelirli kazancı olan kesime yönelik alım gücünü artıracak plan ve programların yapılması aşikârdır. Dün olduğu gibi bugün de bu konuya ilişkin yakın bir zamanda gerekli adımların atılacağına inanıyor ve bu konuda atılacak adımları da her daim destekleyeceğimizi özellikle belirmek istiyoruz.”