Topluma hizmete adanan ömür: Leziz Onaran
Leziz Onaran, sorumluluk duygusuyla, gören ve gereğini yapmak için elinden gelen çabayı gösteren bir kadın... Tepkilerini genellikle ertelemiyor, cesur, açık, kararlı, hoşgörülü ve çalışkan. Dayanışmacı ve örgütlü olmada ısrarlı bir kişiliği var.
Prof. Dr. Leziz Onaran; yurttaş, hekim, anne, eş ve evlat olarak karşılık beklemeden hizmet etme anlayışını benimsemiş bir aydındı. Onu; mücadeleci, kararlı, güler yüzlü devrimci bir hekim olarak tanıdım. Açık sözlüydü. Ama insanlara bir anne şefkatiyle yaklaşırdı. Meramını kırıp-dökmeden anlatır, kişilerden çok hatalı tutumları, yanlış görüşleri eleştirirdi. Uyumlu, yapıcı bir kişiliği vardı. Sanırım yumuşak ses tonunun da bu özelliğinde etkisi vardı. Daha 30’lu yaşlarında Kayseri’de hekimlik yaparken genç-yaşlı hastalar, ondan "Leziz Anne" diye söz ederler.
Leziz Onaran’la 13 Mayıs 2010 Perşembe günü, Bilim ve Ütopya’nın, Ankara, Konur sokaktaki bürosunda görüşmüştüm. O, bir şeyler yapabilmek için örgütlü olmak gerektiğini, ancak iki elin ses çıkarabileceğini görmüş, birlik olmanın gücüne inanmıştı. Yaşanan zorluklara olumsuzluklara karşın, seçtiği bu yolda kararlıkla yürüdü. Hep örgütlü olmayı seçti: "Hekimliğim, direnme eğilimli kişiliğim ve toplumsal sorumluluğumun birleşmesi sonucu çeşitli örgütlerde yer aldım. Meslek kuruluşlarının yanı sıra bazı demokratik toplum örgütlerinin de üyesiyim. Bunların çoğunda kurucu üyeyim. Bazılarında etkin çalışmalarım oldu." Onun çalıştığı örgütlerin bazıları: Kadın Dayanışma Vakfı, Cumhuriyet Kadınları Derneği, NÜSHED’dir.
Dünyada üç çeşit insan vardır: Birincisi bakar, ikincisi görür, üçüncüsü gereğini yapar, denir. Leziz Onaran, sorumluluk duygusuyla, gören ve gereğini yapmak için elinden gelen çabayı gösteren bir kadın... Tepkilerini genellikle ertelemiyor, cesur, açık, kararlı, hoşgörülü ve çalışkan. Dayanışmacı ve örgütlü olmada ısrarlı bir kişiliği var. Onda yalınlığın, açıklığın gücünü görüyorsunuz. "Kendimi hiç ‘nazik’ bulmam. Ters söylenmiş sözlere dayanamıyorum. Çocukluğumdan başlayarak unutamadığım durumlar var. Sonradan yutkunmayı öğrendim. Ama sırası gelince geç de olsa yanıtını veriyorum."
"Çeşitli konulara ilgi duydum; amatör bir yaklaşımla sınırlarımı zorladığım da oldu. Belki gereksiz görülebilecek yormalarla enerjimi, vaktimi harcadım. Ama hiçbir çabamı ‘boşa gitmiş’ saymıyorum. ‘Keşke olmasaydı’ demiyorum. Gerekli gördüğümü yaptım. Yanlışlarım kendimin. Derslerimi de aldım."
YARATICI VE ETKİN OLMAYI ÖĞRETEN BİR EĞİTİM
Leziz Onaran çocukluğunda hep olumlu örneklerle bir arada olur. Özgür bir ortamda, sevgiyle, güven içinde büyür. "Bana güvendiler ama kontrolsüz de bırakmadılar, böylece benim de kendime güvenmemi sağladılar. Çok öğüt verirlerdi. Yatılı okuduğum için oldukça özgür oldum. Bu bana büyük kazanç sağladı. Çok iyi öğretmenlerim vardı. Beni sevmiyor dediğim veya sevmediğim öğretmenim olmadı."
Onaran’ın İzmir Kız Lisesi’ndeki tüm öğretmenleri değerli insanlardır. Özellikle Müdire Vedide Baha Pars, unutulmaz, nadide bir eğitimcidir. Vedide Hanım, öğrencilerinin dersler dışında da gelişmesini isteyen, planlayan, başarıyla uygulayan bir idareci, anlayışlı, hoşgörülü, bilge bir insandır. Pollyanna’yı Türkçeye kazandıran ilk kişi de odur.
"Lisedeyken hentbol takımından bir kız öğrenci karşı takımın oyuncusuna tokat atmış, o hafta okulda neredeyse yas ilan edilmiş gibiydi. Tüm sınıflarda, oyuncu olsun olmasın tüm öğrencilere, bir maçta, kazandınız-kaybettiniz ne yaparsınız gibi sorular ve farklı yanıt şıkları olan, bir anket uygulandı. Seçenekler arasında özellikle bizi düşündüren, yolumuzu seçmemizi sağlayan ifadeler vardı. Bu yöntem öğrenciler üzerinde öğütlerden daha etkili oldu. Ne yaparım yanıtını seçerken ne yapmamam gerekiri de öğrenmiş olduk. Böyle bir okulda gençliğe geçtim. Müsamerelerimiz olurdu, oyunlar sahneye koyardık. Moliere’in Cimri’sini, Scapin’in Dolapları’nı, Sofokles’in Filoktetes’ini oynadık. Başrole çıkmadım ama önemli önemsiz bir rolüm mutlaka oldu, akışta rol aldım. Tiyatroyu oyun sahneleyerek tanıdık. Okulumuz bizi yaratıcı yaptı, etkin olmayı öğretti."
Leziz Onaran, Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi’nde Gastroenteroloji Kliniği’nde asistanlığa başlıyor. Başasistanlık, şef yardımcılığı, şeflik, direktörlük derken, yaş sınırına ulaşıp emekli oluyor. O, bu süreçte sınavlarını başararak doçent, profesör unvanlarını da kazanıyor. Hekim olan eşi Mustafa Şerif Onaran’ın ise edebiyata duyduğu ilgi hiç eksilmiyor. "Evde ‘tamgün’ çalışıp gazete ve dergilere yazılar hazırlar, toplantılara katılır."
'YAŞAMAK SORUMLULUKTUR'
"Yaşamak sorumluluktur." Leziz Onaran’ın ilkesi buydu. Hem hekimlikte hem de kitle örgütlerinde bu anlayışla çalıştı. Sorumluluğu bilerek, seçerek yaşamak, seçilen yoldaki zorluklardan yılmamak... Onları severek üstlenmek, şikâyet etmemek...
"Senin de başına gelebilir sözünü ben hiç aklıma getirmiyorum. İlkesel olarak en dürüstü, benim başıma gelmeyecek olsa bile o işi yapmaktır. Bir annenin tavrı gibi verici olmak... Gerekli olduğu için yapmak, vermek. Hekimliğin insanlığa en yakın meslek olduğuna inanıyorum.
"Her hasta bir bulmaca gibidir, ben bulmaca çözmeyi severim. Hastaya yaklaşımda, çözmenin güçlüğünü bir bilmece olarak düşünürüm. Birçok doktor tarafından atlanmış bir tanıda; ipuçlarını bularak teşhis koyup tedavi etmek bir mutluluktur. İşte bu mutluluk zorlukları üstlenmeyi kolaylaştırır, zevkli hale getirir.
"İzmir Kız Lisesi’ndeki Müdürümüz Vedide Baha Pars’ın bize öğrettiği bir yaşam prensibi vardı: Yüzde yüz yaşamak ilkesi, eğleniyorsan yüzde yüz eğleneceksin, çalışıyorsan yine aynı şeyi uygulayacaksın. Burada davul çalsa ben bir şey okuyacaksam okuyabilirim. Kulağım dışarıda olmaz, işe yumulabilirim, her ne yapıyorsam. İşler zorluk değil, çözülmesi gereken bilmecelerdir. Onları başarınca da mutlu olursunuz. İyileştiremediğiniz hastalarınızda da onun acısını yüklenirsiniz. Bu ezici bir duygu değildir çünkü yapamayacağınız şeyleri de bilirsiniz."
HEKİMLİK, VİCDANIN BUYRUKLARI DOĞRULTUSUNDA YAPILMALI
İyi bir hekimin en önemli özelliği ne olmalı? Onaran bu soruyu şöyle yanıtlamıştı: "Hekim sofraya yeni oturmuşken gerekiyorsa kalkabilecek. Karşısındakini iyi dinleyecek, söylenenlere kendini kaptırmayacak -yani hastanın anlatısına esir olmayacak- konuyu saptayıp anlamaya çalışacak. İnsanlar yaptıkları işte, hizmet anlayışıyla hareket etmelidir, yardım duygusuyla değil. Yardımda insan kendine pay çıkarıyor. Yardım karşıdakini küçülten bir anlayış biçimi, hizmet ise görevdir. Bu benim yapmam gereken görevimdir, iyilik veya yardım değil. Ben bu inançla hekimlik yaptım.
"Hekimlik zanaat değil sanat olmalıdır. Ben hekimlikte öteden beri tam gün çalışma taraflısıyım ama şimdiki yönetimin söylediği gibi değil. Doktor hasta sayısına göre az ya da çok para alsın anlayışı çok yanlış. Hasta sayısının çokluğu özeni azaltır, hata olasılığını artırır ayrıca asistan yetiştirme, araştırma inceleme yapma görevlerine zarar verir. Bu durum hekimin geri dönüp ne yaptım, değerlendirmesi yapmasına da olanak tanımaz. Hekimler arası çatışmalara, sürtüşmelere neden olur. Çok para kazanmak isteyen hekimlerin insanca yaşamalarına bile olanak kalmıyor. Bu yeni sistem, insan haklarının en önemlilerinden biri olan, sağlıklı yaşama hakkını, ortadan kaldırılıyor. Paran kadar sağlık hizmeti alabiliyorsun. Önce herkes her yerde muayene olacak dediler. Şimdi özel hastaneye gidersen %70’ini sen ödeyeceksin deniyor. Koruyucu hekimlik çok önemli, bugün neredeyse hiç gündemde değil."
"Her şeye vakit ayırabilmek, her şeye değer vermekle mümkün, başka türlü olmuyor. Hekimseniz hastaneye zamanında gitmeniz, nöbetinizi tutmanız, hastalarla ilgilenmeniz gerekiyor. Acil durumlarda çocukları bırakıp hastaneye koşmalısınız. Çalışma bana ağır gelmedi çünkü seçerek kendi isteğimle doktor oldum. Sorumluluklar yaşantımın olağan parçaları oldu.
SAĞLIK VE MUTLULUK
Leziz Onaran, kendi önemli hastalıklarını da yaşamın olağan getirileri olarak büyütmeden anlatıyor. "Umutlu bir insanım. Elimden gelen şeylerin sınırını biliyorum. Bazen bu sınırı zorluyorum ama başaramazsam bu da benim için yıkıcı olmuyor. Bugünkü politik durumda yapamadığım şeyler var ama söylüyorum. Çok sevdiğim bir söz var: ‘Söylemek başka söylenmek başka’ söylenmekten hoşlanmam, söylerim. Söylenmek zayıflığı, çaresizliği ifade ediyor."
"Sevgi, dostluk, dayanışma, kadirbilirlik, bunlar insanı insan yapan duygular, bunlar olmadan mutlu olunmaz zaten. Mutlu olmasını bilmek lazım yoksa yaşamanın anlamı nedir? Pollyanacılık bence faydalıdır. Kötü bir şey olduğunda daha kötüsünü düşünüp iyi ki öyle olmadı derim."
ULUSALCI OLMAK
"Kendimize güvenmemiz, ülkemizi her açıdan korumamız, ulusalcı olmamız lazım. Bugün bizi kurtaracak olan Atatürk ilkeleridir. Bu ilkeler bana bir yön düşündürüyor. Atatürk’ün düşündüğü yön, Türkiye’nin geleceği bu olmalı."
Leziz Onaran’a bir anne vericiliğiyle yaptığı tüm hizmetler için teşekkür ediyor, onu sevgi ve saygıyla anıyoruz.