Toprak altında bir Türkiye var!
2001'e kadar yok denecek altın üretimi, 2020'de 42 tonla rekor kırdı. Ama Türkiye’nin potansiyeli bunun çok üzerinde. Çıkarılmayı bekleyen altının toplam değeri420 milyar dolar. Bu rakamın yeni keşiflerle Türkiye'nin yıllık GSYH'sine yaklaşabileceği belirtiliyor
Dünyanın en fazla altın talebi olan ülkeler arasında yer alan Türkiye’de altın üretiminin geçmişi çok eskilere uzanmıyor. 2000’li yılların başına kadar çok düşük miktarda altın üretimi yapılıyor. Son 23 yılda ise arama faaliyetlerinin artması, yabancı sermayenin ilgisi ile altın üretiminde ciddi bir seviyeye ulaşıldı. 2020 yılında 42 ton altın üretildi ve bu aynı zamanda Cumhuriyet tarihinin rekoru oldu.
Türkiye için altın üretimi çok önemli. Çünkü altında yıllık 200 ton talebe karşın 40 ton civarında üretim yapıyoruz ve 160 ton açık veriyoruz. Bu açığı da döviz ödeyerek karşılıyoruz. Türkiye’nin altın üretimine başladığı 2001 yılından bu yana altın ithalatına ödenen toplam döviz 200 milyar dolara ulaştı. 23 yılda 197 milyar dolarlık altın ithalatına karşın 92 milyar dolarlık altın ihracatı gerçekleşti. 125 milyar dolarlık açık bulunuyor.
YILLIK GSYH YAKALANABİLİR
Türkiye’nin 2023 yılında verilen 40.5 milyar dolarlık cari işlemler açığının 25,7 milyar doları net altın ithalatından kaynaklanıyor. Türkiye altında yüksek oranda dış açık verirken, yer altında ciddi bir potansiyel çıkarılmayı bekliyor. Yapılan araştırmalara göre Türkiye’nin tahmini 6 bin 500 metrik ton altın rezervi mevcut. Yani 6 bin 500 ton altın potansiyeli var.
Yapılan çalışmalarda bin 500 ton altının nerede olduğu da belirlenmiş durumda. Ancak, yer altında hâlâ çıkarılmayı bekleyen 5 bin ton potansiyel altın rezervi söz konusu. Bunun güncel değeri 420 milyar doların üzerinde. Toprak altında çıkarılmayı bekleyen altının toplam değerinin yeni tespitlerle iki katına ulaşabileceği hatta Türkiye'nin yıllık gayrisafi yurtiçi hasılasını (GSYH) yakalayabileceği belirtiliyor.
Altının cari açığa etkisini kalıcı olarak azaltmanın yolunun ise üretimi artırmaktan geçtiğine dikkat çeken sektör uzmanları, altında dışa bağımlılığımızı ortadan kaldırmanın dış ticaret açığımızı kapatabilmek için son derece önemli olduğunu belirtiyor. Bunu sağlamanın yolunun da yeni yatırımlar ile altın üretimini kesintisiz sağlamaktan geçtiğini kaydediyorlar.
YILLIK 100 TON ÜRETİME ULAŞILIR
Türkiye’de üretim en yüksek yıllık 42 tona 2020 yılında ulaşırken, daha sonraki yıllar bazı madenlerde faaliyetin durdurulması nedeniyle üretim 30-35 tona geriledi. Altında dışa bağımlılığımızı ortadan kaldırmak, dış açığımızı kapatabilmenin yolu da yeni yatırımlar ile üretimi artırmaktan geçiyor. Türkiye’nin altın potansiyelinin yüksek olduğunu belirten sektör temsilcileri, 100 ton altın üretimine 5 yılda ulaşılabileceğini söylüyor.
DÜNYADA ALTIN İTHALATI DÜŞTÜ, TÜRKİYE’DE ARTTI
Uluslararası Ticaret Merkezi (ITC) tarafından geliştirilmiş web tabanlı hizmet sağlayıcısı olan Trade Map’in verilerine göre 2023 yılında tüm dünyada altın ithalatı yüzde 6,2 gerileyerek 933 milyar dolardan 875 milyar dolara düştü. Geçen yıl tüm dünyada altın ithalatı düşerken Türkiye’de ise arttı. Merkez Bankası verilerine göre 2023’te parasal olmayan altın ithalatı önceki yıla göre yüzde 46,9 artarak 30 milyar 16,8 milyon dolarla bugüne kadar ulaşılan en yüksek yıllık düzey oldu. Geçen yıl altın ihracatı ise 4.3 milyar dolar olarak gerçekleşti. Yani geçen yıl altındaki net ithalat 2022 yılına göre yüzde 32,5 artarak 25.6 milyar dolar oldu. Ekonomi yönetiminin altın ithalatına ek vergi ve kota uygulamaları nedeniyle bu yıl altın ithalatında gözle görülür bir düşüş yaşanmasına rağmen net altın ithalatı hâlâ temmuz sonu itibariyle 7 milyar dolar seviyesinde.
ARAMA FAALİYETLERİNİN ÇEVRESEL RİSKİ YOK
Altın madenciliği, yüksek risk sermayesi gerektiren endüstrilerden biri. Sektör temsilcileri, arama faaliyetlerine dair bilinmesi gereken en önemli hususun arama yapılan bir bölgedeki potansiyelin, üretime dönüşme sıklığının çok düşük olmasına dikkat çekiyor. Ancak günün sonunda altın madenciliği yüksek katma değere sahip bir sektör olması nedeniyle yatırımcının bu riski göze alması, iktisadi yönden rasyonel bir tercih oluyor. Ekonomik yönden gelişmiş ülkelerdeki maden firmalarının, arama faaliyetleri için yıllık harcamaları ortalama 4-5 milyon dolar seviyelerinde. Türkiye’de ise son yıllarda arama ruhsatı sayılarında düşüş olduğunu belirten sektör temsilcileri, maden arama faaliyetlerinin çevresel faktörler açısından son derece düşük düzeyde risk taşıdığını belirtiyor.
SİYANÜR İLE ALTIN ARANMAZ!
Altın madenciliği söz konusu olduğunda ilk gündeme gelen konu da siyanür oluyor. Siyanür hakkında öylesine çok asılsız iddia ortaya atılıyor ki bazen hangisi doğru hangisi yanlış ayırt etmek zor oluyor. Altın Madencileri Derneği’nin internet sitesinde ve Uluslararası Metallar ve Çevre Konseyi’nin Altın Üretiminde Siyanür Yönetimi raporunda (International Council on Metals and the Environment-ICME) yer alan bilgilere göre siyanür ve altın madenciliğini derledik.
Öncelikle siyanürle altın aranmıyor. Altın madenciliğinde siyanür sadece üretim safhasında kullanılıyor. Siyanür, sulu ortamda altını çözebilen çok az sayıdaki kimyasaldan biri. Gerek teknik gerek ekonomik nedenlerle siyanür, cevherden altının elde edilmesinde tercihi zorunlu olan kimyasal. Altın cevheri çıkarıldıktan sonra prosese girene kadar kullanılmıyor. Dünyada madenlerin büyük çoğunluğunda altını cevherden ayrıştırmakta siyanür kullanılıyor.
Siyanür, 1887 yılından beri metallerin eldesinde kullanılagelmiş ve günümüzde de altın eldesinde tüm dünyada güvenli bir şekilde kullanılıyor. Altın madenciliğinde genellikle yüzde 0,01 ila yüzde 0,05 siyanür içeren (milyonda 100 ila 500 kısım) sodyum siyanürün çok seyreltik çözeltileri kullanılıyor.
Siyanür, esas itibariyle naylon ve akrilikler gibi geniş bir sınai organik kimyasal ürün yelpazesinin sentezinde kullanılan az sayıdaki bileşenlerden biri olarak yılda yaklaşık 1,4 milyon ton üretiliyor. Yine ICME’nin raporuna göre altın üretiminde kullanılan siyanür miktarı, dünya toplam siyanür üretiminin yaklaşık yüzde 18’ini oluşturuyor.
Önemli olanın bir kimyasalın ortamdaki varlığı değil, miktarı olduğu belirtiliyor. Türkiye’deki altın madenlerinde kullanılan siyanürün gaz ve sıvı halde bulunan miktarının AB’nin belirlediği güvenli doz oranlarının çok altında olduğu kaydediliyor. Aslında siyanür sadece altın madenciliğinde kullanılmıyor. Türkiye’de kullanılan toplam siyanür kimyasallarının sadece yüzde 4’ü altın üretiminde kullanılıyor. Diğerleri ise başta sentetik iplik ve kumaş imalatı, naylon, plastik, kuyumculuk, metal kaplama, eczacılık olmak üzere birçok sanayi dalında kullanılıyor.
BİTKİLERDE, SEBZE VE MEYVELERDE BULUNUYOR
Siyanür, karbon ve azottan oluşan doğal bir molekül olduğu için doğada örneğin, pek çok böcekte ve çok çeşitli sebzeler, meyveler ve kabuklu yemişler dahil pek çok bitkide zararlılara karşı koruma unsuru olarak düşük konsantrasyonlarda bulunuyor. Hidrojen siyanürün (HCN) doğal kaynağı amigdalin adı verilen şekerimsi bir bileşik olup; kayısı, fasulye filizi, mahun cevizi, kiraz, kestane, mısır, kuru fasulye, mercimek, nektarin, şeftali, yer fıstığı, antep fıstığı, patates, soya fasulyesi ve ceviz dahil pek çok meyve, sebze, çekirdek ve kabuklu yemişte var. Ayrıca kışın yollara dökülen tuzda, otomobil egzoz gazında ve dengeleyici olarak sofra tuzu gibi günlük hayatımızda maruz kaldığımız çevrede sık sık siyanürle karşılaşıyoruz.
DÜNYA ALTIN ÜRETİM LİGİNDE 27. SIRADAYIZ
Altın madenciliği, Antarktika hariç her kıtada faaliyet gösteren küresel bir iş. Türkiye de altın potansiyelinde dünyada önemli ülkeler arasında yer alıyor. Ancak potansiyelin üretime dönüşmesi konusunda henüz istenen düzeye gelinemedi. Dünya altın üretim liginde 27. sırada yer alıyoruz. Dünya Altın Konseyi verilerine göre 2023 yılında dünya genelinde toplam 3 bin 646 ton altın üretildi. Çin, 378 ton ile en büyük üreticisi konumunda bulunuyor.
Toplam üretimin yüzde 10’luk bölümünü gerçekleştiren Çin’i, ikinci sırada 322 ton ile Rusya ve üçüncü sırada 294 ton ile Avustralya takip ediyor. Türkiye ise 2023 yılında 36.5 ton üretimle, 2020’deki 42 tonluk rekor üretimin altında kaldı. Ülkelerin rezerv sıralamasında ise ABD 8.133 ton rezervle ilk sıradaki yer alırken, Türkiye ise 479 ton rezervle 11. sırada yer alıyor.
SEKTÖRÜN KIRMIZI ÇİZGİSİ: İSG
Dünyanın en köklü sektörlerinin başında gelen madencilik sektörü ürünlerine olan talep arttıkça hem iş sağlığı ve güvenliği (İSG) hem de çevresel riskler daha fazla önem kazanıyor. Hayatımızda hemen hemen kullandığımız her şeyde karşımıza çıkan madenlerin gizli kahramanları şüphesiz bu sektörde çalışanlar. Madenciliğin ülkemiz açısından diğer bir önemi ise bu topraklardan çıkmış olması. Her yıl 4 Aralık’ta kutlanan Dünya Madenciler Günü’nün tarihi de Anadolu’dan geliyor. Mitolojik anlatıya göre, 4 Aralık tarihinde Roma İmparatorluğu döneminde babasından kaçarak madencilerin çalışmakta olduğu bir mağaraya sığınan ve madenciler tarafından korunan Santa Barbara’ya atfedilmiş bir gün olarak karşımıza çıkıyor. Olayın İzmit’te yaşanması ise günün, sektörün ve çalışanların bizim açımızdan ne denli önemli olduğunu ortaya koyuyor.
DİLAVERPAŞA NİZAMNAMESİ
Madencilik dünyadaki en zor iş kollarının başında geldiği için olası riskleri belirleyip aksiyon almak veya tamamen ortadan kaldırmak için gerçekleştirilen sağlık ve güvenlik çalışmaları büyük önem taşıyor. Bu noktada günlük hayatımızın yapı taşı olan ürünler, ulusal mevzuat ve uluslararası standartlar çerçevesinde üretilip ekonomiye ve sosyal hayata dahil ediliyor. İSG kavramı, her ülkedeki gibi ülkemizde de kömür madenciliğine bağlı olarak gündeme geldi. İlk düzenleme, 1865’te Zonguldak’ta Dilaverpaşa Nizamnamesi’yle yapıldı. Akabinde 1869’da Maadin Nizamnamesi çıkarıldı ve söz konusu düzenleme, 1954’te 6309 Sayılı Maden Kanunu çıkarılıncaya kadar yürürlükte kaldı.
Ülkemizde faaliyet gösteren ve ekonomiye önemli ölçüde katma değer sağlayan altın madenleri, İSG konusunda da öncü rol üstleniyor. Arama, inşaat, devreye alma, işletme ve sonrası süreçler dahil tüm aşamalarda altın madenciliği sektöründe, üst düzey standartlar ve yeni nesil teknolojiler uygulanıyor.
Teknoloji konusunda örneğin, son dönemde maden sahalarındaki drone kullanımı dikkat çekiyor. Drone çalışmaları, verimlilik artışı ve maliyet avantajının yanı sıra saha güvenliğini de artırarak İSG’ye katkı sağlıyor. Çalışanların yanı sıra hissedarlar, yöre halkı, yurt içi ve yurt dışı ilgili tüm kuruluşların da İSG riskleri tanımlanarak bu sürecin sürdürülebilir olması için etkin çalışmalar yapılıyor.
TÜRKİYE’NİN İLK SÜLFİT TESİSİ
Anagold Madencilik’in işlettiği Erzincan İliç’teki Çöpler Madeni’ninde şubat ayında meydana gelen toprak kaymasının ardından, madende iş ve çevre güvenliği için mevcut tüm önlemler güçlendirilerek, yeni teknolojik yatırımlar gerçekleştirildi. Çöpler Madeni, mevcut ulusal ve uluslararası standartlara uygun aldığı tedbirleri daha da güçlendirerek üretim faaliyetlerine yeniden başlamak için hazır hale geldi.
Türkiye’nin toplam altın üretiminin yaklaşık dörtte birinin sağlandığı Çöpler Madeni’nde şubat ayından bu yana üretim yapılamıyor. Anagold Madencilik, sahada yürütülen çalışmaları ve alınan önlemleri İliç’teki maden bölgesinde medya mensuplarıyla ekim ayında paylaştı.
Çöpler Madeni’nde yüzde 80 ortaklığı bulunan SSR Mining’in Kıdemli Başkan Yardımcısı Cengiz Demirci, yaşanan olayın ardından sahadaki iyileştirme çalışmalarıyla ilgili bilgi verdi. İş sağlığı ve güvenliği süreçlerinde alınan üst düzey önlemlerin yanı sıra, riskleri minimize etmek için yeni teknolojik yatırımlar yapıldığını ve eğitimlerin sıklaştırıldığını anlatan Demirci, “Rehabilitasyon çalışmaları kapsamında yaklaşık 4 kilometre uzunluğunda, 315 milimetre çaplı derivasyon hattı projesi tamamlandı. Tüm rehabilitasyon, yaklaşık 3 kilometre uzunluğunda, bin 600 milimetre çapında son aşamasına gelinen boru hattının da tamamlanmasıyla sona erecek. Geçici depolama sahaları İstanbul Teknik Üniversitesi akademisyenlerinin gözetiminde, çevresel açıdan her türlü riske karşı doğal kil ve gerekli alanlarda yüksek yoğunluklu polietilen jeomembran katmanları ile geçirimsizliği sağlanarak güvenli hale getirildi. Şu an geçici depolama sahasında bulunan malzeme, yeni inşa edilecek kalıcı depolama sahasına taşınarak bertaraf edilecek” şeklinde konuştu.
Üretim metodunda da değişikliğe gidildiğini belirten Demirci, “Çöpler’de sülfit tesisi ve yığın liçi metodu olmak üzere iki üretim yöntemi kullanıyorduk. Operasyonlar yeniden başladığında, üretime sadece sülfit tesisi ile devam edilecek, yığın liçi yapılmayacak. Cevherleşme şeklinden ve cevher içindeki tenörden dolayı, yüksek teknolojili ve kapalı bir sistem olan sülfit tesisi ile devam edilecek. Çöpler, Türkiye’nin en yüksek altın üretimi gerçekleştiren madenlerinden biri olmasının yanı sıra, yüksek teknolojiye sahip sülfitli cevher işleme tesisleriyle de sektörde Türkiye’de ilk” diye belirtti.