TRT Sanatçısı Bedri Ayseli anlattı: Sinen beni yandırır
‘Diyarbakır hep taş evdir. İki oda arasındaki yüksekçe bir boşluktur. Oraya sedirler konulur. Kilimler konulur. Hayat gibi. Orası eyvandır. Urfa’da sıra gecesi, Mardin’de kına gecesi, Diyarbakır’da eyvan gecesi...’
Bu hafta söyleşimizde, değerli TRT sanatçımız Bedri Ayseli ile sıra geceleri ve niteliği konusuna yer verdik. Ayrıca İstanbul’a göç ettikten sonra Bedri Ayseli’nin yaşamında ne gibi değişiklikler olduğunu İbrahim Can ile birlikte öğrendik ve sohbetimize tatlı tatlı devam ettik.
- Topluca türkü okumanın kuralları nedir?
Urfa’da “sıra gecesi” denir. Bizde, Diyarbakır’da “eyvan ceceleri” denir.
- Eyvan ne demek?
Diyarbakır biliyorsunuz hep taş evlerdir. İki oda arasındaki yüksekçe bir boşluktur. Oraya sedirler konulur. Kilimler konulur. Hayat gibi. Orası eyvandır. Urfa’da “sıra gecesi”, Diyarbakır’da “eyvan gecesi”, Mardin’de “kına gecesi.”
- Eyvan Geceleri’ne herkes katılabiliyor muydu? Kuralları var mıydı? Nasıl oturulurdu?
“Nasıl oturulurdu” önce ondan başlayayım. Zaten büyük odalarda, yerlerde oturulurdu. Yerlere minderler bizim orada döşek derler, döşekler serilirdi. Döşeklere oturulurdu, sandalye yoktu. Ama herkes gelemezdi. Kendini bilen, ağır başlı, müziği seven ve müziği dinlemesini bilen kişilerle olurdu.
SIRA GECELERİNDE HERKES YÖNETİCİ
- Oranın bir yöneticisi var mıydı?
Saz arkadaşlarımız vardı. Herkes yöneticiydi. Zaten ona gerek yoktu. Herkes birbirine saygılıydı. Yalnız müzik yapılmazdı. Fıkralar anlatılırdı. Dertleşmeler yapılırdı. Yardımlaşmalar yapılırdı. Şiirler okunurdu. Öyle bir ortamdı.
İbrahim Can: Halayları da Diyarbakır’daki halaylarının ritmi kuzeydeki Karadeniz’e ve Kafkaslara kadar benzeşik olarak görüyorum. Yani iç dinamizmi heyecanı hatta Türkiyemizin doğusundan batısına doğru bakarken, doğuyu yukarıdan aşağıya Orta Anadolu’ya kadar farklı gibi görünen ama hep hareketli, hızlı eserler var. Orta Anadolu’da orta hareketli eserler, Ege’de onun tam aksi daha ağır eserler. Batıya doğru gidince hareket azalıyor. Ama Doğu’da, Diyarbakır’da, Urfa’da, Ardahan’da, Karadeniz’de müthiş bir deşarj, heyecan ve hız var.
- Onun nedeni nedir?
Sadi Yaver Ataman Hocamız bununla ilgili, ”Arkadaşlar, ülkemiz öyle güzel bir ülkedir ki kıymetini bilelim. Karadeniz’e gidersiniz, orası iklim olarak soğuk olduğu için hep hareketlidir. Soğuktan üşümemek için” derdi bize.
- Türk Halk Müziği üzerinde coğrafi etkiler üzerine çok sayıda akademik araştırmalar var.
Gördünüz mü arkadaşlar? Güneydoğuya gidersin hava sıcaktır. Adam zaten sıcaktan bunalmış. Ağacın altına uzanmış, elini kulağına atmış, uzun hava okuyor Diyarbakır’da…
- Halaylarında da çok büyük bir coşku var.
Var değil mi?
İ.C: Genelde oyunların Türkiye’nin bir ucundan bir ucuna çok benzeşik bir yapısı var. Mesela üçayaklar. Karadeniz’de de üçayak horon oynanır. Adıyaman’da da üçayak oynanır. Sivas’ta da oynanır. Diyarbakır’da da oynanır. Bir geri, üç ileri. Bazen çok hızlı oynanır, bazen kentlere göre yavaşlar. Ama temelde benzeşik yanları çok fazladır.
HAKSIZLIĞA KARŞI 'DAYI CÜMBÜŞ'
- İstanbul’a geldiğinizde kabadayılık döneminiz olmuş. Ama bu kabadayılık genelde haksızlıklara karşı insanları da harekete geçiren bir şekildeymiş. Hatta size “Dayı Cümbüş” diyorlarmış.
İ.C: Hocama Romalı kıyafeti giydirelim, ben gladyatörlere çok benzetirim. Sinemacı olsan, başrolde Sezar’ı oynayabilirsin.
Yani bu Roma işini unutma İbrahim. Kurban Bayramı’nda TRT program yapıyor. Sunucumuz Mehmet Ali Erbil. Kimler yok ki programda. Bir gemi tutuldu. Gemi İzmir’e kadar her limana uğrayıp geldi. Her yerde çekim yapılıyor. Çok sayıda sanatçı var. En son Efes’e geldik. Kuşadası, Efes, Meryem Ana oralar. Orada sıra bana geldi. Ama daha evvel gemide de çekim yapılmıştı. Mehmet Ali dedi ki bu ortama uygun bir şey yapalım. Gitti bezler falan aldı, getirdi. Bizi giydirdi. Roma’da beyaz giysiler giyiliyor ya… Hoş da oldu. Baktım ara sıra şöyle duyuru yapıyor: “Şimdi Roma dolaylarından bir türküyü Bedri Ayseli okuyacak.” Mardin Kapısı şen olur türküsünü söylüyoruz. Ama TRT bu çekimi yayınlamadı.
- İstanbul’a geldiniz hemen kabadayılığa başlamadınız değil mi?
Yok. Liseye devam ettim. Sonraları haksızlığa karşı gerçekten sizin dediğiniz gibi tahammülümüz yoktu. Diyarbakır ve Karadeniz birbirine benzer. Diyarbakır’da da hafif çıtlatmışlardı. İstanbul’dakiler böyledir diye. İnanın bir iki haksızlık oldu. Ben de “Dayı”lığımı gösterdim. Cümbüş de çalıyorum ya. İki kişiyle kavga ettik. Bir de şöyle bir şey var ayıptır söylemesi. Ben o zaman çalışıyorum. Gecede 50 lira da para alıyordum. Ne paraydı ama. Büyük paraydı. Beş on kişi bir yere gidiyorduk. Çay içmişiz, çay ne kadar 25 kuruş, çıkarıyordum parayı ben veriyordum. Oradan bana bir saygı da vardı. Sonra ismim çıktı. Cümbüş de çalıyorum ya… İsmim “dayı cümbüş” kaldı.
NÜKHET DURU SANAT HAYATINA BÖYLE BAŞLAMIŞ
- İstanbul’a geldiğiniz ilk yıllarda sıkıntı çektiniz mi?
İstanbul’a gelir gelmez bir bakkal dükkanı açtık. Babam Diyarbakır’da tüccardı. Demir, sac, mangal, soba falan yapardı. İstanbul’a malzeme almak için gidip gelirdi. Maddi durumumuz kötü değildi. Ama buraya gelince o işi yapamadık, bakkal dükkanı açtık. Bakkal dükkanında hem çalışıyordum hem de liseyi okuyordum. Akşamları da program yapıyordum. Lisede folklor ekibi kurduk. Ben saz çalıyordum. Hüsamettin Özkan da bizim sınıfımızdaydı. Onun da sesi güzeldi. Bir de TRT yapımcısı Tamer Köksal vardı. O da bizim korodaydı. Bir gün bize Kandilli Kız Lisesi'ne gideceksiniz dediler. Kalktık gittik. Biz programımızı yaparken; dediler ki bir kızımız var. Onun da sesi güzel. Ona da okutalım mı? Olur dedik. Kız geldi. Ben çaldım, Azeri türküsü okudu. Güzel okuyorsun, aferin dedik. İsmini sorduk Nükhet dedi. Bir sene sonra takside gidiyorum. Bir de baktım durakta bir kız bana bakıyor. Bana gülümsedi, ben de ona gülümsedim. Yanına gittim. Merhabalaştık. “Siz beni hatırlamadınız mı” dedi. “Nereden” dedim. “Kandilli Kız Lisesi’nden” dedi. İsmini söyledi Nükhet. “Okul nasıl” dedim. “Okul bitti” dedi. “Ne yapacaksın” dedim. “Ben artık okumayacağım” dedi. “Neden” diye sordum. “Ben şarkıcı olacağım” dedi. “Ciddi olmazsın” dedim. “O zaman ben sana yardımcı olayım” dedim. Yardımcı da olduk. Saz çaldım, okuttuk. Sonra onu aldım Çakıl Gazinosu'nun sahibi Behzat Şenyıldız’a götürdüm. Behzat elinden tuttu. Bu arkadaşımız oldu Nükhet Duru.
Bedri Ayseli meşhur etti:
SİNEN BENİ YANDIRIR (Kem Yar Diley)
Sinen beni yandırır oy yar diley yar diley
Sözlerin inandırır kem yar diley yar diley
Çekilecek dert değil oy yar diley yar diley
Mevlam sabırlar verir kem yar diley yar diley
Bu dağı deleyim mi oy yar diley yar diley
Yanına geleyim mi kem yar diley yar diley
Eller altın veriyor oy yar diley yar diley
Ben canım vereyim mi kem yar diley yar diley
Bu dağı aşam dedim oy yar diley yar diley
Aşam ulaşam dedim kem yar diley yar diley
Bir hayırsız yüzünden oy yar diley yar diley
Herkese paşam dedim kem yar diley yar diley
Sinen: Gönül, yürek.
Yöresi: Diyarbakır
Kaynak kişi: Bedri Ayseli
Derleyen ve notaya alan:
Adnan Ataman
Makamsal dizi: Uşşak
Konusu: Aşk-sevda
Ses genişliği: 9