TRT Sanatçısı Yıldız Ayhan anlattı: Tosya’dan geliyor pirinci
TRT’ye girdikten sonra hocamız Muzaffer Sarısözen’in eğitimi ile birlikte birey olmaktan ziyade halk olmayı, halk dediğimiz çoğunlukla bütünleşmeyi öğrendim
Bu hafta değerli TRT sanatçımız Yıldız Ayhan ile Türk Sanat Müziği’nden Türk Halk Müziğine geçiş sürecini, Muzaffer Sarısözen’in bu süreçteki etkisini, yaşamının zorluklarını ve güzelliklerini konuştuk.
Yıldız Ayhan’ın derlediği Anadolu’da pirincin anavatanı, yaklaşık üç-dört bin yıllık tarihi olan Tosya-Kastamonu yöresine ait türküsünü, değerli TRT sanatçısı Emel Taşcıoğlu’nun sesinden beğeninize sunuyoruz.
- Radyoya ne zaman ve nasıl girdiniz? Sınava tabi tutuldunuz mu?
1955 yılında Ankara Radyosu’nda ses sanatçısı sınavı açıldı. Sınava büyük bir heyecanla girdim ve daha önceki müzik eğitimim nedeniyle zorlanmadım. Sınavı kazandım ve radyoda göreve başladım.
- Türk Sanat Müziği’nden Türk Halk Müziği’ne nasıl geçiş yaptınız?
Uzun yıllar hem eğitimim hem de ilgi alanım Türk Sanat Müziği’ydi. Ve radyoya Türk Sanat Müziği’ne kabul edildikten sonra, Muzaffer Sarısözen bana haber yollamış, eşim Ahmet Gazi Ayhan’a, “Yıldız Türk Halk Müziği’ne geçsin” diye. İlk etapta çok istemedim ama koca Sarısözen Hoca böyle takdir ediyor diye kabul ettim.
'SARISÖZEN YALNIZ HOCA DEĞİL BİR BABAYDI DA'
- Muzaffer Sarısözen ile nasıl tanıştınız? Sarısözen’i kısaca anlatabilir misiniz?
Halk müziği konusunda pek çok bilgiyi radyoya girdikten sonra Muzaffer Sarısözen’den öğrendim. Bana Türk Halk Müziği’nin güzelliğini, saygınlığını ne kadar büyük bir musiki olduğunu Sarısözen öğretti. Sarısözen yalnız hoca değildi. Yetiştirdiği bütün sanatçılara bir babaydı. Ve bizim bütün meselelerimizle ilgiliydi. Ben Hocalığın ve babalığın ne olduğunu ondan öğrendim.
Sanat adına Atatürk’ün başlatmış olduğu girişim, Türkiye’nin kendi ayakları üzerinde yükselmesinin bir başlangıç adımıydı. Çünkü türkülerimiz çoban müziği olarak düşünülüyordu o zaman. Halkın gözünde türkülerimizi çoban müziği olmaktan çıkartıp, daha saygın bir hale getirmek için güzel, kaliteli, şık bir hanımefendinin icrada payı olması önemliydi. Dediğim gibi Atatürk’ün başlattığı bir kültür projesi kapsamında Muzaffer Sarısözen tarafından yürütüldü. Ve çok başarılı olan bir projedir. Bugün türküler hak ettikleri yeri bulmuştur. Ve bu mücadele tamamen o dönem sanatçıları sayesinde olmuştur. Sarısözen bana bu konuda “Sen biliyor musun kızım, ben seni en az altı ay araştırdım. Halk müziğine geçmen için” demişti.
- Gazinoda şarkı söylediniz mi?
Ankara, İnci Gazinosu’nda düğünümden sonra maddi sıkıntılar nedeniyle 12,5 lira yevmiyeyle eşimle birlikte sahneye çıktık.
'KIRIM TATARLARI SOYLARININ EN GÜZELİ SEÇEREK ONURLANDIRDILAR'
- Çok değerli türküler derlediniz. Aralarında Kırım türküleri de var.
Kırım Tatarlarını yani kendi soydaşlarımın müzikleriyle ilgili derlemeler yaptım. Bu derlemeler ilk defa TRT repertuvarına girdi. Oldukça zor olan bir çalışmaydı. Kırım Tatarları beni soylarının en güzeli seçerek onurlandırdılar.
- TRT’nin türkü ve derleme açısından size katkısı nasıl oldu?
TRT’ye girdikten sonra büyük hocamız Muzaffer Sarısözen’in eğitimi ile birlikte birey olmaktan ziyade halk olmayı, halk dediğimiz çoğunlukla bütünleşmeyi öğrendim. Farkında olmadan türkülerin ne kadar yürekten çıkmış ne kadar halkı, bizi veya bizim bilmediğimiz bizi anlattıklarını gördüm. Türkülerden daha da çok etkilenmeye başladım. Dolayısıyla beğenim, düşüncem, mantığım her şeyim türkülerin çevresinde gezmeye başladı. O sebeple TRT’li olmanın, TRT sanatçısı olmanın, bu konuda çok büyük ilhamını aldım. Başka türlü düşünemez oldum zaten.
- O dönem sevenleriniz sizleri nasıl tanıyordu?
O zamanki devirde televizyon yok tabi ki. Fakat radyo her evin başköşesindeydi. Herkes bütün sanatçıları dinleyebiliyordu. Gerçek anlamda sanatçıydı dinledikleri. Dolayısıyla halkta gerçek sanatçıların sesleriyle bir doyum oldu. Bu ne demek. Gerçek bir müzik doyumu demek.
Temiz bir kulak sahibi olmak ve gerçek anlamda müziği duymak demektir. O günkü sanatçıların hepsinin sesi, okuyuş tarzları bir imzaydı. Hepsi çok büyük seslerdi. Kendi özel okuma şekilleri olan, tınıları olan, ağzını açıp ilk kelimesinde a dediği anda; hemen evet işte bu Yıldız Ayhan diyebileceğiniz kadar özel seslerdi. Ve biz de onlardandık. Halk bizleri görme imkanına sahip değildi. Çok küçük şeylerden gazete haberi olurdu. Mesela benim giydiğim tuvaletlerin birçoğu gazetede haber olarak çıkmıştır. Hatta İngiltere'ye turneye giderken bir bindallı yaptırmıştım. Tamamı hakiki gümüş işlemeli. Orada Türk motifleri görünsün diye, onları örneklemek adına. Günlerce gazeteleri meşgul etti o bindallı.
Yıldız Ayhan meşhur etti:
TOSYA'DAN GELİYOR PİRİNCİ
Tosya'dan Geliyor Pirinci (Aman)
Köylü Kızı Köyünde De Birinci (Aman)
Ölüyorum Onu Görünce (Aman)
Bağlantı:
Ellere Gerdan Sırası Da Var
Babasının Dolu Dolu Parası Da Var
Gerdanında Sıra Sıra Lirası Da Var
Elinde Testisi Gider Pınara
Köylü Kızı Arar İsen Köyünde Ara
Sırma Saçlarını Elinde Tara
Bağlantı
Köylü Kızı Oturmuş Çıkrık Başına
Yeni Girmiş Onüç Ondört Yaşına
Sürmeler Mi Çekmiş Hilal Kaşına
Bağlantı
Yöresi: Kastamonu-Tosya
Kaynak kişi:
Perihan Altuncu
Derleyen: Yıldız Ayhan
Notaya Alan:
Altan Demirel
Makamsal Dizi: Hicaz
Konusu-Türü: Aşk-Sevda
Önümüzdeki hafta: Kınalı parmak cez tırnak