‘TRT’de çalışan bir sanatçı sadece yörenin sanatçısı değildir’
‘Sadece Karadeniz okumuyorsun. Dolayısıyla kendi yöresinden çıkıp, diğer türküleri de mutlaka özümseyerek söylemek zorunda olduğumu kabullendim. Dolayısıyla Bozlak sesime gidiyorsa onu okudum, başarabiliyorsam da devam ettim’
Bu hafta, TRT sanatçısı İbrahim Can ile birlikte, Tuğrul Şan hocamız ile Tokat ile
Ordu illerinin coğrafi olarak yakın olmasının türküler üzerindeki etkisini konuştuk. Göçler ve türkülerin yayılmasını gelin birlikte zevkle dinleyelim.
- Tokat ile Ordu kültürünün yakın olması coğrafi midir?
Evet. Yalnız, Ordu'da “do karar” türkü pek bulamazsın. Yukarılara doğru çıkıldığında, karar “do” olur.
İ. Can: Notalar kısa, duygu yoğun değil mi?
O üç, dört notada, o duyguyu kesinlikle ortaya koyuyorlar.
İ. Can: Karadeniz türkülerini, kültürünü özümsemiş birisi olarak şöyle diyebilir miyiz? Yukarıya doğru yaylalara giderken insanlar, küçük saz, küçük zurna, küçük melodi çalarlar. Sahildekiler ise kabak kemençe ile büyük oturak havaları, daha ağırdır havalar çalarlar.
Bunlar yaşam biçimlerinin tarzlara, enstrümanlara dönüşmesidir.
İ. Can: Mesela sahilde “do” karar yok. Yukarı çıkıyorsun “do” kararı var. Yukarıda, yaylada değişiyor. Tokat'ın merkezinde deyişler, başka türküler, hicazlar var.
Bu etkileşim yakın ilişkilerin ortaya çıkması, birbirine giriftar olan sınırların çizilememesinden kaynaklanıyor.
GÖÇLERİN KAYNAŞTIRDIĞI TÜRKÜLER
- Göçlerin de rolü yok mu?
Göçlerin de çok önemi var. Bakın Giresun'da bir türküsü var. “Giresun'un Evleri” oranın bayrak türküdür. Adam Ege'den göç etmiş, bu türküyü sevdirmiş ve Giresun kendine mal etmiş. Oysa o türkü bir zeybektir. Mesela Yozgat'ı anımsatan bir türkümüz var.
Ayrıca Ordu'nun, “Perşembe'nin Düzleri” Sürmeli türküsüdür. Sürmelilerin gırtlak nağmeleri çok yakın bezenmiş bir türkü.
İ. Can: Şöyle denilebilir mi? Coğrafya da deniz çok önemlidir. Ordu, Tirebolu, İnebolu, Samsun, Trabzon, Giresun, deniz ticaretinin ulaşımı kolay olan iç bölgeler, yoğun bir şekilde sahile akıyordu.
Evet, evvelden ulaşım olmadığı için hep denizden gidip gelinirdi.
BİZİM SÜLALEDE SADECE BEN VARIM
- Çocukluğunuza dönelim. Ailenizde müzik yeteneği olan var mıydı?
Babam çocukken hatırlıyorum, türkü söylerdi. Başka da bilmiyorum. Bizim sülaleden sadece ben varım. Beni, Sivaslı Ömer Şan, Mehmet Turan Şan ile karıştırıyorlar, bizi kardeş sanıyorlar.
Hatta bir televizyon programında üç Şan kardeşler söylüyor diye tanıtmışlardı. Onlar aynı anadan ben ayrı anadan diye nükte yapmıştık.
- Siz Ankara Radyosu'ndayken müzik dershanesi açtığınız biliniyor. Biraz bahseder misiniz?
1976'da halk müziğine başladığım zaman arkadaşlar bir dernekte beni başkan yaptılar. Folklor derneğinde, adı Fok-Tur’du. Dernekte başkanlığımın bitmesine yakın isim değişikliği yaptık. Adını Halay-Kur (Halk Bilimi Araştırma ve Yayma Kurumu) diye değiştirdik. Sıhhiye’de bir daire tuttuk. Orada halkoyunları oynandı. Hatta yarışmalara girdik, dereceler aldık. Halk müziği koromuz da vardı. Her sene sonunda konser verirdik. Güzel işler yaptık.
TURNELER İLE AMERİKA’YA KADAR GİTTİK
- Yurtdışına gittiniz mi?
Yurt dışı turnesinde Amerika'ya kadar gittik, konserler verdik. Amerika’ya iki kere, “Giresunlular gecesine” gittim. Kültür Bakanlığı görevlisi olarak, Kıbrıs’a gittik. Yirmi yedi gün İsveç'te konser verdik. 40 kişilik halk oyunları gösterisine solist olarak katıldım.
Almanya'ya ilk 1977 yılında gittim, gazino çalışması yaptım. Ondan sonra her senelik iznimi alıp gurbetçilere konser vermeye Almanya’ya gidiyordum.
- Ankara Radyosu’ndan İstanbul’a nasıl geldiniz?
İstanbul büyük bir metropol, müzik merkezi, sanat merkezi diye tayin için dilekçe verdim, göndermediler. Ankara Radyosu, “Halk Müziği Korosu'nu bas sesinle sen götürüyorsun, gidersen biz ne yaparız” dediler.
Kerim Aydın Erdem TRT Genel Müdürü olunca, Mustafa Geceyatmaz’a, emeklilikten sonra “gönül vefa borcunu ödemek için tekrar gel” demiş. Geceyatmaz ile çok iyi ilişkileri varmış. Geceyatmaz memurken, Kerim Aydın Erdem’e çok sahip çıkmış. Geceyatmaz, hem Ankara Radyosu’nda müdür hem de Müzik Dairesi'nde halk müziği müdürüydü. Üçüncü kez verdiğim dilekçemi Geceyatmaz ona imzalatmış.
Dolayısıyla ben İstanbul Radyosu'na bu şekilde tayin olabildim. 1993’te gittim. Orada da rahat durmadım. Ankara'daki dernekçiliği orada da yürütmek istedim. “Ordulular Kültür Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği” adıyla bir dernek kurduk. Yine beni başkan yaptılar. Sonra bir sürü isim yoğunluğu vardı dernek adının. “Ordulular Kültür Derneği Genel Merkezi” olarak adını değiştirdik. İki sene derneğin başkanlığını yaptım. Ordu’nun on dokuz ilçesinin dernek başkanlarını yönetime aldık. Yönetim kurulu oluştu ve güzel konserler düzenledik. Çok ses getiren konserlerdi.
BİZ TAKLİT EDİP YAKINLAŞMAYA ÇALIŞIYORUZ
İ. Can: Ordulu sanatçılar Ümit Tokcan gibi siz de iyi bozlak ve Orta Anadolu okuyan sanatçılar olarak tarihe geçtiniz. O konuda ne söylersiniz?
TRT’de çalışan bir sanatçı sadece yörenin sanatçısı değildir. Sen de öylesin, sadece Karadeniz okumuyorsun. Dolayısıyla kendi yöresinden çıkıp, diğer türküleri de mutlaka özümseyerek söylemek zorunda olduğumu kabullendim. Dolayısıyla Bozlak sesime gidiyorsa onu okudum, başarabiliyorsam da devam ettim.
İ. Can: Canik Çepni ağız yapısı, Horasan'dan gelen Türkmen ağız yapısına çok yakın. Ediyon, gidiyon, geliyon gibi. Kolay adapte oluyor bu yörenin insanları, Orta Anadolu Abdallarının ağız yapısına. O konudaki gözleminiz nedir?
Tabi ki onlar gibi bir Bozlak okursan, o şiveyi ister istemez veremiyorsunuz. O kalıplaşmış, bir çerçevede kalmış ve onu özümsemiş. Tam o harfleri artık bükerek, eğerek okumayı herkes yapıyor ama telaffuz ederken doğru çıkmıyor.
Biz de onu taklit edip ona yakınlaşmaya çalışıyoruz. Orada yaşamamışsın. İstanbul lehçesiyle konuşan bir insan gidip Kırşehir'in, Kayseri'nin, Çorum'un bozlağının tadını veremezsin. Ama yakınlaştırırsın.
İ. Can: Radyo sanatçıları yerel ağızları ortalama Türkçeyle okuyup herkese sevdirdiler. Öyle de bir misyonları oldu. Bir türkü çok yerel ağızla o köyde, o kasabada sevilirken Tuğrul Şan, Ümit Tokcan, Ahmet Sezgin, Nuri Sesigüzel gibi profesyonel sanatçılar daha anlaşılır okudular ama seslerinin gücüyle, tadıyla her yörede o türkü sevildi.
Önümüzdeki hafta türkümüz, Rize-Hemşin yöresinden: “Güzel yanlış gidersin”