08 Ocak 2025 Çarşamba
İstanbul 14°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Türk basın tarihi Aydınlıksız yazılmaz

Aydınlık’ın koridorlarında konuşulan haberlerin haddi hesabı yoktur. O koridorlarda yazılan haberler, Türk milletinin sesi olmaktadır. Aydınlık’ta sadece gazetecilik değil; vatanseverlik, Atatürkçülük, tarihçilik, araştırmacılık, bilimsellik, nesnellik, mücadelecilik, devrimcilik öğreniyorsunuz

Türk basın tarihi Aydınlıksız yazılmaz
A+ A-
KAAN ARSLAN

Ötüken Neşriyat Yayınevi önceki ay “Tarihsel ve Mekansal Değişimiyle İstanbul Gazeteciliği: Babıali’den Medya Plazalara” isimli bir kitap yayımladı. Sayın Cem Sökmen’in kaleme aldığı kitapta Osmanlı’da gazeteciliğin ortaya çıkışından günümüze kadar gazeteciliğin tarihselliği anlatılıyor.

Sökmen, kitabında Bab-ı Âli’de kurulup gelişen ve önemli bir gelenek yaratan gazeteciliğin bugün plazalardan yapılması, gazetecilerin zamanla toplumsal yaşamdan kopmasını eleştiriyor.

Dönemlere göre gazeteciliğin yaşadığı önemli olayları sıralayan Sökmen, Hürriyet, Milliyet, Sabah, Tercüman, Tan, Günaydın, Akşam, Cumhuriyet gazetelerinden uzun uzun bahsediyor, bu gazetelerin Türk gazeteciliğine katkısını anlatıyor.

Sökmen’in 299 sayfalık kitabının en büyük eksiği ise Aydınlıkçı gazeteciliğe tek bir cümle bile yer vermemesi…

Türk siyaset ve basınına 100 yılı aşkın bir süredir damga vuran, Türkiye’nin emperyalist Atlantik sisteminin saldırılarına karşı bağımsızlık mücadelesinin en önünde yer alan Aydınlıkçılık, Türkiye’de gazetecilik denince akla ilk gelenlerden biri oldu.

Öyle ki, Türk gazeteciliğinin önde gelen isimleri bile Aydınlık Hareketi için, ‘Bab-ı Âli’ye özel haberciliği getiren’ gazete diyerek Aydınlık’ın gazeteciliğe katkısına dikkat çeker. Sökmen’in kitabındaki bu önemli eksiği, kitabındaki vurguları da anlatarak aktaracağız.

GAZETECİLİĞİN ÖNEMLİ DÖNEMLERİ

1831’de Takvim-i Vekayi gazetesiyle başlayan Türk gazeteciliği, 200 yıllık tarihinde iki önemli dönem yaşadı.

İlki, 1908 Hürriyet Devrimi’nden sonraki dönem... Meşrutiyet’in ilanının ardından gazete sayısında patlama yaşandı. 1908 yılının başlarında İstanbul’da 52 gazete ve dergi yayınlanırken aynı yılın sonunda bu sayı 377’ye çıktı.

İkinci önemli dönem ise 27 Mayıs’tan sonra yaşandı. 1946’da 100 bin olan toplam tiraj sayısı, 1965’te 1 milyon 400 bini, 1970’te ise 2 milyonu buldu. 1960’tan sonra Amerikan emperyalizmi, Türkiye’ye yönelik saldırılarını artırırken Türk milleti daha da siyasileşti. 1968 devrimci gençlik hareketiyle birlikte bu siyasileşme, Türk basınını da etkiledi. ABD’nin Türk devletine Gladyo’yu yerleştirmeye başladı. Türkiye Kontgerilla’nın saldırılarına maruz kaldı. Bu süreçte Türk milleti, Kontgerilla’yı, ABD’nin Türkiye’ye yönelik karşı devrimci ve bölücü planlarını ve onun Türkiye’deki işbirlikçilerini ilk kez Aydınlık’tan okudu. 12 Eylül Amerikancı darbesiyle birlikte Aydınlık kapatıldı, gazetenin yöneticileri hapislere atıldı. Buna rağmen Aydınlıkçılar mücadeleden vazgeçmedi, Amerikancı Gladyo’yu, FETÖ’yü yazmaya devam etti. 12 Mart’tan 15 Temmuz FETÖ darbe girişimine kadar bütün Amerikancı kalkışmaları, tüm gerçekliğiyle Aydınlık yazdı.

TÜRK AYDINI VE BASIN

Sökmen, Türk aydınıyla gazeteciliğin bağına dikkat çekiyor. Tarihçi İlber Ortaylı, Osmanlı aydınlarının üzerinde Bab-ı Âli geleneğinin etkisinin olduğunu belirtiyor. Sökmen, Ortaylı’nın o cümlelerini şöyle aktarıyor:

“Babıali bürokratıyla 19. yüzyılın Osmanlı aydını özdeştir. (…) Osmanlı aydını, düşüncesiyle, tavrıyla politik muhalefetiyle Babıali kalemlerinde doğdu.”

Türk gazetecilik geleneğiyle aydınlarımız arasında önemli bir bağ olduğu doğrudur. Bu tespite en çok önem veren yine Aydınlık’tır. Türkiye’nin aydın birikimi, Aydınlık’ın 100 yıllık tarihinden de görülebilir.

1921’de kurulan Aydınlık’ta Şefik Hüsnü, Nazım Hikmet; 1978 Aydınlık’ında Doğan Yurdakul, Erkan Yücel; 1980’lerde yine Aydınlık Hareketi’nin çıkardığı 2000’e Doğru dergisinde Cemal Süreya, Melih Cevdet Anday, Hasan Yalçın; 1993-94 Aydınlık gazetesinde Aziz Nesin; 2011 günlük Aydınlık’ında Ferhan Şensoy, Levent Kırca, Fikret Otyam, Latif Bolat, Soner Polat, Özdemir Nutku, İbrahim Balaban, Hayati Asılyazıcı gibi Türkiye’nin aydın birikimi yer aldı.

Türk basın tarihi Aydınlıksız yazılmaz - Resim : 1
Şefik Hüsnü

Aydınlıkçı gazetecilik Türk aydın birikimiyle eşdeğerdir. Aydınlık’ı her gün eline alan, Türk milletinin devrimci vatansever mücadelesini her satırda, sayfada görebilir. Öte yandan Türk gazeteciliğinin ve vatan mücadelesinin öncüsü Namık Kemal, Şinasi, Mithat Paşa, Talat Paşa, Enver Paşa, Mahmut Şevket Paşa gibi önderlerin mirası Aydınlık’ta yaşatılmaktadır. Öyle ki Aydınlık Haber Merkezi’nde Mithat Paşa’nın resmi yıllardır baş köşede asılı durmaktadır.

HALKIN İÇİNDE GAZETECİLİK

Sayın Cem Sökmen, Bab-ı Âli’den plazalara taşınan Türk basınında gazetecilerin toplumsal yaşamla bağının kopmasını eleştiriyor. Türkiye’de neoliberal politikaların önünü açan 24 Ocak Kararları, Türk gazeteciliğini de zora soktu.

25 Ocak 1980 tarihinde Türkiye’nin en büyük kâğıt üreticisi olan SEKA, kâğıdın tonunu 9 bin liradan 40 bin liraya çıkararak kağıt alımını zorlaştırdı. Öte yandan 12 Eylül 1980 Amerikancı darbesinden sonra da gazetecilikte bir değişim oldu. Darbe yönetimi, basın üzerinde büyük baskı kurdu, siyasi haberciliği engelledi. Bunun üzerine Türkiye’de magazin haberciliği başta olmak üzere dış haberler ve spor gibi gazetecilik alanları öne çıktı. Magazin haberciliği üzerine kurulan Günaydın gazetesi, bu dönemde 600 bin tirajla Türkiye’nin en çok satan gazetesi haline geldi. Bu, 1980 sonrasının neoliberal dönüşümünün de bir sonucu oldu.

Türk basın tarihi Aydınlıksız yazılmaz - Resim : 2

Hem darbe yönetimin baskısı hem de artan kâğıt fiyatları nedeniyle zorluklar yaşayan gazetelere büyük sermayeler girmeye başladı. Hayatında hiç gazetecilik yapmamış iş insanları, Türkiye’de ilk kez gazete sahibi olmaya başladı.

1979’da Milliyet’i Aydın Doğan’ın satın almasıyla Türk basınında büyük sermaye etkisini göstermeye başladı. Ardından 1994’te Hürriyet’i satın alarak medya patronluğu yolunda önemli bir adım attı.

Dinç Bilgin’in 1985’te Sabah’ı kurmasıyla Doğan Grubu’na karşı önemli bir güç daha oluştu. Ardından Mehmet Emin Karamehmet, Cem Uzan gibi iş insanlarının da basın sektörüne girmesiyle Türk gazeteciliğinde gazetecilikten gelmeyen patronlar medyayı yönetmeye başladı.

Gazetecilerin Türkiye’deki büyük sermayedarlar tarafından satın almasıyla plaza gazeteciliği dönemi başladı. Tercüman, Hürriyet, Milliyet, Sabah gibi gazetelerle başlayan dönemde Sözcü, Yeni Şafak, Star, Vatan, Dünya, Haber Türk gibi gazetelerin plazalarda çalışması, gazeteciyi halktan kopardı. Gazeteciyle toplumsal yaşamla arasındaki bağı azalttı.

Ahmet Tüzün, Bab-ı Âli dönemi gazeteciliğinin toplumla kurduğu iletişimi şöyle aktarıyor:

“Gazeteci, şehrin içine girer, halkın arasına karışır, toplumun bütün serencamını tamamıyla teneffüs ederdi. Bu da gönüllere, akıllara, sayfalara yansırdı. Şehirde mekânsal doğal, insanlar birbirine olabildiğince yakın, iç içe ve samimi bir ortamda çalışırdı.”

Sökmen, plaza gazeteciliğini eleştiriyor ancak kendisi Aydınlıkçı gazeteciliğe hiç yer vermiyor. Oysa Aydınlık, Beyoğlu’ndaki 157 yıllık mütevazi bir binada, hala Bab-ı Âli gazeteciliğini yaşatıyor, Türkiye’nin her yerinde üretici, çiftçi, işçi, köylüyle, Diyarbakır Anneleriyle, gençlerle, geçim sıkıntısı yaşayan vatandaşlarla buluşuyor, halkın sesi oluyor.

Öyle ki Aydınlık’ın gittiği vatandaşlar, “Bize sizden başka kimse önem vermedi” diyor. Bunu Aydınlık’ın sayfalarında her gün okuyabilirsiniz.

Türk basın tarihi Aydınlıksız yazılmaz - Resim : 3

AYDINLIK’TA GAZETECİLİK

Bugün İstanbul gazeteciliği, plazalarda halktan kopuk, gördüğü olayı soğuk bir dille aktaran ve gazeteciliği “kamu görevi” sorumluluğuyla yapmayanlardan ibaret değildir. Aydınlık’ın Beyoğlu Deva Çıkmazı’ndaki merkezi, bir gazetecilik okuludur.

O okulda Namık Kemallerin, Şinasilerin başlattığı ve İttihat Terakki’yle, Mustafa Kemallerin, Şefik Hüsnülerin devrimci gazetecilik mirası sürdürülüyor. Aydınlık’ın koridorlarında konuşulan haberlerin haddi hesabı yoktur. O koridorlarda geliştirilen ve yazılan haberler, bugün Türk milletinin sesi olmaktadır. O koridorda alınan eğitim, plaza uzun yıllar alınamayacak bir eğitimdir.

Türk basın tarihi Aydınlıksız yazılmaz - Resim : 4

Aydınlık’ta sadece gazetecilik değil; vatanseverlik, gerçek Atatürkçülük, tarihçilik, araştırmacılık, bilimsellik, nesnellik, mücadelecilik, devrimcilik öğreniyorsunuz.

O koridorlarda sadece Aydınlık’ın tecrübeli gazetecilerine değil Vatan Partisi’nin 7 ateşten geçmiş kadrolarına, Genel Başkan Doğu Perinçek’e, Ulusal Kanal’ın vatansever konuklarına, Aydınlık’a haber ulaştırmaya çalışan vatandaşlara rastlıyorsunuz.

Sayın Sökmen’i Aydınlık’a davet ediyoruz. Tarihsel ve mekânsal olarak değişen İstanbul gazeteciliğini Aydınlık’ın tarihi binasında bir kez de biz göstermek isteriz. Bab-ı Âli’de doğan, halkçı, vatansever, devrimci gazetecilik, Kanun-i Esasi Kıraathanesi’nin binasında devam ediyor. 

‘ARAŞTIRMACI GAZETECİLİĞİ ÖĞRENMEK İSTİYORSAN AYDINLIK VAR’

Aydınlıkçı gazeteciliğin ilk günden beri merkezinde olan Şule Perinçek, Aydınlık Hareketinin yayıncılığını ve Türk gazetecilik tarihini anlattı. Aydınlık’ta Kültür Sanat, Toplum servislerinin şefliğini yapan Şule Perinçek, Aydınlıkçı gazetecilikle ilgili şunları aktardı:

“Aydınlık, halkla iç içeydi. Bizim her yerde muhabirimiz yoktu ama insanlar bize bilgi ulaştırırdı. Mesela bir gün bir çoban bize bazı bilgiler gönderdi. Okuduk, nasıl değerlendireceğimizi düşündük ve en sonunda onu manşet yaptık. Doğrudan Doğu Anadolu Bölgesindeki durumu birinci ağızdan anlatan biriydi. Dağda koyun otlatan bir çobandı. Habercilik anlayışını değiştirdik. Sadece olağan dışı bir şey olduğunda değil halkın sorunları haberleştirdik.

‘GERÇEK ÇOK SATANLAR LİSTESİNİ YAYINLADIK’

“Türkiye’de kitabevleri kendilerine göre çok satanlar listesi yayınlıyordu ama gerçekte satış rakamları onların yayınladığı gibi değildi. Biz Kültür Sanat Servisi olarak tek tek arayarak yayınevlerinden satış sayılarını öğreniyorduk, gerçek listeyi yayınlıyorduk. Bunu ilk biz yaptık.

“Bizim esas katkımız araştırmacı gazetecilikti. Bir muhabir bir gazeteye gittiğinde ona, ‘Araştırmacı gazetecilik öğrenmek istiyorsanız doğru Aydınlık’a gidin’ denirdi. Siyasi habercilik için Hürriyet’e, ekonomi haberciliği için de Dünya gazetesine gidin derlerdi. Biz kimsenin yayınlamadığı haberleri dosya yaptık. 12 Mart, 12 Eylül tabularını bitirdik. Basının baskı altında olduğu dönemde kimsenin yapamadığı haberleri yaptık.

‘KONTGERİLLA’YI FETÖ’YÜ İLK BİZ YAZDIK’

“Turan Dursun bir sürü yere gitti, Cumhuriyet’e de gitti ama adama hep diploma soruldu, hiçbir yer kabul etmedi. Bize geldi, yazılarını yazdı. MİT raporu döndü dolaştı, en son bize geldi. Biz onu yayınladık. Kontrgerilla’yı, FETÖ’yü ilk yazan bizdik. 12 Mart’la, 12 Eylül’le kültürel olarak mücadele eden de ilk bizdik. 12 Mart’ın bütün örtülerini kaldırdık. O dönem bizim yazdıklarımız yapılsaydı ne 12 Eylül olurdu, ne 15 Temmuz darbe girişimi olurdu.

“1968-1969’dan beri çıkardığımız bütün yayınlar ses getirdi. Basında hep konuşulurdu 50 yıl önce PDA diye. Herkes biliyordu, okuyordu o dönem. Farklı fikirleri birleştiriyordu. Bedel ödüyorduk.”

Son Dakika Haberleri