22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Türk Devletleri Teşkilâtı (TDT) ve KKTC

1991 yılının sonunda Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Orta Asya ve Güney Kafkasya bölgelerindeki eski Sovyet federe devletlerin bağımsızlıklarını ilân etmeleri Türkiye’nin dış politikasına yeni bir boyut, yeni işbirliği alanları ve somut hedefler kazandırmıştır.

Türk Devletleri Teşkilâtı (TDT) ve KKTC
A+ A-
Tugay ULUÇEVİK, Büyükelçi

Halkları Türkçe konuşan Devletler uluslararası camiada yerlerini almışlardır. Türkiye’nin de girişimleriyle aralarında dayanışmayı ve siyasi, ekonomik, kültürel vs alanlarda ilişkileri ve işbirliğini geliştirme amacıyla teşkilâtlanmaya gitmişlerdir.

2009’da kurulan Türk Konseyi, Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başkanlığında 11 Kasım 2021 tarihinde İstanbul’da yapılan 8. Zirve toplantısında “Türk Devletleri Teşkilâtı” (TDT) ismini almıştır. Böylece tam teşekküllü bir örgüt vasfı kazanmıştır.

Teşkilât’ın kurucu üyeleri Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkiye`dir. 2019’da Özbekistan üye olarak katılmıştır. Teşkilât’ın “gözlemci” üyeleri de vardır. Bunlar, Macaristan (2019) ve Türkmenistan’dır (2021).

TDT’nın 9. Devlet Başkanları Zirvesi Özbekistan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev’in ev sahipliğinde Semerkant’da 11 Kasım 2022 tarihinde yapılacaktır.
Bu toplantıda KKTC’nin TDT’na gözlemci statüsü ile katılması hakkında karar alınması beklenmektedir.
Semerkant’taki 9. Zirve öncesinde geçen yılki İstanbul Zirvesi’nin Kıbrıs konusuna ilişkin sonuçları hakkındaki bazı gözlemlerimi paylaşmakta fayda mülâhaza ediyorum.

AİLE FOTOĞRAFI TAMAMLANDI MI?

Türkmenistan, TDT’nın Kasım 2021’de İstanbul’da düzenlenen 8. Zirvesi’ne gözlemci üye olarak katılmıştır. Bu vesileyle Dışişleri Bakanımız Çavuşoğlu “bu yıl kardeş Türkmenistan'ın gözlemci olarak katılımı ile aile fotoğrafımızı tamamlıyoruz” demiştir.

Sekretaryası İstanbul’da bulunan TDT’nın internet sitesinde yer alan haber notunda da şu ifadelere yer verilmiştir:

“Dün 8. Türk Dünyası Liderler Zirvesi'nde hepimiz tarihi bir ana tanık olduk! Dünyanın bütün bağımsız Türk Devletleri artık tek bir teşkilat içinde toplanmıştır.”

[We have all witnessed a historic moment yesterday at the 8th Summit of Leaders of Turkic World! All the independent Turkic States of the World are in one Organization now.]
Bu ifadelerle mutabık olmadığımı kaydetmek isterim.

Kıbrıs Millî Davamıza ve Davamızın siyasî sembolü ve öznesi olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) varlığına atfettiğimiz önem ve beslediğimiz hassasiyetler karşısında bu sözlerin gerçekleri yansıtmadığını ve maksadını aşmış olduğunu düşünüyorum.

Gerçeklerle bağdaşmıyor. Çünkü, Türk Dünyası’nın ayrılmaz bir parçası da Kıbrıs adasındaki Türk varlığı ve Ada’daki Türk halkının bağımsız ve egemen iradesini temsil eden KKTC’dir. KKTC’nin TDT’na üyeliği tahakkuk etmeden Türk Dünyası’nın “aile fotoğrafı tamamlanmış” kabul edilmemelidir; edilemez.

8. ZİRVE TOPLANTISI (İSTANBUL)

Nitekim, TDT’nın dönem Başkanı Cumhurbaşkanı Erdoğan İstanbul’daki 8. Zirve’nin açılışında yaptıkları konuşmada bu gerçeği teyit etmişlerdir. Sayın Cumhurbaşkanı “Aile resmimizin daha da zenginleşmesi için önümüzdeki dönemde KKTC’ni aramızda görmeyi canı gönülden arzu ediyoruz. Türk dünyasının ayrılmaz bir parçası olan Kıbrıs Türklerinin maruz bırakıldığı tecrit ve ambargonun hafifletilmesinde kıymetli desteklerinize güveniyorum” demişlerdir.

(Bu ifadede özne olarak “Kıbrıs Türkleri” yerine siyasî ve hukukî anlam itibariyle “KKTC halkı” veya “Ada’daki Türk halkı” kavramına yer verilmiş olmasının uygun olacağını arasöz olarak naçizane kaydetmek istiyorum. KKTC ve Türkiye egemen eşitlik temelinde iki bağımsız devletli çözüm hedefine yöneldiğine göre Kıbrıs adasındaki Türk mevcudiyeti için “halk” kavramının kullanılması hukuken ve siyaseten daha da önem kazanmıştır.)

TDT SEKRETARYASI’NIN BASIN BÜLTENİ

TDT Sekretaryası İstanbul 8. Zirve toplantısı hakkında 16 Kasım 2021 tarihli bir basın bülteni yayınlamıştır.

Bu bültende Liderlerin Zirve’de yaptıkları konuşmalara ana noktaları itibariyle yer verilmiştir. Dönem Başkanı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşması bültende yedi paragraf halinde kayıtlıdır. Bununla beraber, Cumhurbaşkanı’nın “önümüzdeki dönemde KKTC’ni aramızda görmeyi canı gönülden arzu ediyoruz” sözü bültene dahil edilmemiştir.

Cumhurbaşkanı’nın konuşmasındaki KKTC ile ilgili en çarpıcı ifadenin TDT Sekretaryası’nın resmî web sitesinde aynen yer bulmamış olması kayda değerdir; düşündürücüdür.
Uluslararası toplantılarda başkanlığı da deruhte eden ev sahibi devletlerin ağırlığı ve diplomaside avantajı vardır. Hem bu açıdan, hem de uluslararası sekretaryaların yayınladıkları metinlerde Kıbrıs konusunda takındıkları çekingen tutumlara, zamanında müdahale edilmezse lehimize olmayan kalem oynatma teşebbüslerine, meslek hayatım içinde tanıklık ettiğim için, bu ihmalin anlamsız ve maksatsız olmadığını da düşünmeye meylediyorum.

8. ZİRVE ORTAK BİLDİRİSİ HAKKINDA GÖZLEMLERİM

TDT Zirvesi’nin sonunda yayınlanan Ortak Bildiri’nin Türkçe metninin 7. paragrafında Kıbrıs konusuna şu ifadelerle yer verilmiştir:

“Kıbrıs sorununda Ada'daki gerçekler temelinde adil, kalıcı, sürdürülebilir ve karşılıklı olarak kabul edilebilir bir çözüme varılması gerektiğini vurguladıklarını; temel ve eşit haklarını güvence altına alma arzusunu taşıyan Kıbrıs Türk halkıyla olan dayanışmalarını ifade ettiklerini ve Türkiye’nin Kıbrıs Türk halkının Türk Devletleri Teşkilatı’nın ilgili faaliyetlerine katılmaya davet edilmeleri talebini tanıdıklarını;”
Paragrafın TDT Sekretaryası’nın internet sitesinde yer alan İngilizce metni de şöyledir:
“Emphasize the need to reach a just, lasting, sustainable and mutually acceptable settlement in the Cyprus issue based on the realities on the Island; express their solidarity with the Turkish Cypriot people in their aspirations to secure their equal inherent rights; recognize the request of Turkey to invite Turkish Cypriots to participate in relevant activities of the Organization of Turkic States;”

TÜRKÇE VE İNGİLİZCE METİNLER ARASINDAKİ TERCÜME FARKLILIKLARI

Öncelikle, Bildiri’nin Türkçe ve İngilizce metinler arasında gördüğüm yazım farklılıklarına işaret etmek istiyorum. Bunu yaparken TDT çalışmalarında hangi dildeki metnin esas alındığını bilmiyorum. Şayet TDT çerçevesinde kabul edilen metinlerde bu gibi tercüme farklılıkları oluyorsa, bu ciddi bir sakınca demektir.

1. “Türkçe metinde Türkiye’nin Kıbrıs Türk halkının Türk Devletleri Teşkilâtı’nın ilgili faaliyetlerine katılmaya davet edilmeleri talebini tanıdıklarını;” cümlesinde “Kıbrıs Türk halkı” kavramı vardır.

Oysa İngilizce metinde “Kıbrıs Türk halkı” yerine “Kıbrıslı Türkler” (Turkish Cypriots) kavramı kullanılmıştır. Bu tezlerimizin aleyhinde bir farklılıktır.

2. Türkçe metinde “temel ve eşit haklarını” ibaresi geçmektedir. Bu ibarenin İngilizce karşılığı “their equal inherent rights” olarak yer almaktadır. Burada kullanılan “inherent” (doğal, doğasında olan, özünde olan) kelimesinin anlamı Türkçe metne yansıtılmamıştır. Türkçe’ye “eşit doğal haklarını” şeklinde çevrilmiş olsaydı tezimiz için daha uygun olurdu diye düşünürüm.

3. Türkçe metinde “…ilgili faaliyetlerine katılmaya davet edilmeleri talebini tanıdıklarını” cümlesindeki “tanıdıklarını” kelimesinin “kabul ettiklerini” veya “onayladıklarını” olması gerektiği düşüncesindeyim.
Çünkü, Türkçemizde “talebi tanımak” kullanılan bir deyiş değildir. Zaten İngilizce metinde yer alan “to recognize” fiilinin Türkçe karşılığı da sadece “tanımak” değildir. Yerine göre “kabul etmek, onaylamak, takdir etmek, bir toplantıda söz hakkı vermek” anlamlarına da gelir.

BİLDİRİ’Yİ KIBRIS KONUSUNUN ÖZÜ AÇISINDAN DEĞERLENDİRME

Bildirinin Kıbrıs konusuna dair 7. paragrafı uzun bir cümle halindedir. Üç unsurdan oluşmaktadır. Bunlar, TDT’nin Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin genel pozisyonu; TDT’nın Türk tarafının çözüm pozisyonuna yaklaşımı ve KKTC’nin TDT’ne katılması konusu.

Birinci cümlenin giriş mahiyetindeki ilk bölümünde “Kıbrıs sorununda Ada'daki gerçekler temelinde adil, kalıcı, sürdürülebilir ve karşılıklı olarak kabul edilebilir bir çözüme varılması gerektiğini vurguladıklarını” ibaresi yer almıştır.

Cümlenin tamamı bakımından bir “chapeau” (şapka, başlık) mahiyetinde olan bu ibare bugüne kadar BMGK’nın ve BMGS’nin kullanageldiği ifadelerden, “Ada’da gerçekler temelinde” ibaresi hariç, hiç de farklı değildir. Kaldı ki, tarafların Ada’daki gerçekler hakkındaki görüşleri ve anlayışları da birbirininkinin tersidir. BMGK Ada’ya maalesef Rumların penceresinden bakmaktadır.
Sözkonusu ibareyi, Millî Davamızla ilgili tezimiz için bir destekten çok, TDT’nın Kıbrıs konusundaki tutumunu, Rum tezlerini ve ona uygun BMGK’nin pozisyonunu dikkate alarak dengeleme arzu ve gayretinin tezahürü olarak değerlendiriyorum. TDT’nın Türkiye dışındaki üyelerinin Kıbrıs konusundaki çekingen ve çekimser tutumlarının sürdüğünün somut göstergesi olduğunu düşünüyorum.

BMGK’nin öngördüğü ve kabul edilmesi için devamlı çağrılar yaptığı “sürdürülebilir ve karşılıklı olarak kabul edilebilir” bir çözüme, Türk tarafının “kabul” demesine rağmen, Rum tarafının reddetmesi yüzünden on yıllar boyunca varılamamış olması gerçeği karşısındadır ki KKTC bundan böyle Kıbrıs konusundaki hedeflerinin “Ada’da var olan iki devletin doğal eşit egemenlik ve eşit uluslararası statüsü temelinde çözüm” [a solution based on the inherent sovereign equality and the equal international status of the two existing States on the island] olduğunu BMGS’ne bildirmiş bulunmaktadır. Bu pozisyon Türkiye tarafından da desteklenmektedir.

Kıbrıs Rum tarafı ve Yunanistan Türk tarafının bu tezine de kategorik olarak karşı çıkmıştır. BMGK de BMGS’nin iyi niyet görevi çerçevesinde “iki toplumlu ve iki kesimli federal çözüm” tutumunu sürdürmektedir.

Böyle bir aşamada, isminde “Türk” (İngilizce Turkic) yazılı bir Teşkilât’tan beklenen KKTC’nin ve Türkiye’nin Kıbrıs sorununun çözümü için belirlediği “egemen eşitlik temelinde iki devletli çözüm” hedefi doğrultusunda sarih destek beyan etmesidir.

TDT’nın Bildirisi’nde öncelikle “karşılıklı olarak kabul edilebilir bir çözüme varılması gerektiğinin” vurgulanması, TDT’nın Türk tarafının pozisyonuna verebilecekleri destek için bir “caveat” (uyarı, tavsiye, çekince) mahiyetinde olduğunu düşünmekteyim.

Özellikle Türkiye’nin dönem Başkanlığında yapılan bir toplantının Ortak Bildirisi’nde bu tutumun takınılmış olmasını da aleyhimize anlamlı bulmaktayım.

Diğer taraftan, Bildiri’de yer alan “Kıbrıslı Türklerin TDT’nın ilgili faaliyetlerine katılmaya davet edilmesi yolundaki Türkiye’nin talebini kabul ediyoruz” ibaresinin sınırlayıcı mahiyette yazıldığını düşünüyorum.
Çünkü Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan İstanbul’daki konuşmasında kullandığı ifade “önümüzdeki dönemde KKTC’ni aramızda görmeyi canı gönülden arzu ediyoruz” şeklindedir. Türkiye’nin talebi “Kıbrıslı Türklerin TDT’nın ilgili faaliyetlerine katılmasıyla” sınırlı değildir.

KKTC’NİN TDT’NA KATILMASI HANGİ İSİMLE OLACAK?

KKTC’nin önümüzdeki Zirve’de kabul edilmesi beklenen “gözlemci” statüsüne gelince:
Türkiye’de verilen bazı demeçlerden KKTC’nin “İslâm İşbirliği Teşkilâtı’nda” (İİT) sahip olduğu “gözlemci” statüsü örneğine uygun bir statü elde etmesinin muhtemel olduğunu anlıyorum.
Bu ihtimal karşısında KKTC’nin İİT’de sahip olduğu “gözlemci” statüsünde hangi isimle anıldığını hatırlatmak istiyorum.
Kıbrıs Türk halkının İİT (daha önceki ismiyle İslam Konferansı Teşkilâtı) ile ilişkisi 1976’da İstanbul’da toplanan 7. Bakanlar Konseyi’nde alınan 16/7-P sayılı kararla başlamıştır.
1979’da Fez’de yapılan 10. Dışişleri Bakanları toplantısında “Kıbrıs Türk Federe Devleti” ismiyle “gözlemci devlet” statüsünde yer almıştır.

İİT’DE KULLANILAN “KIBRIS TÜRK DEVLETİ” İBARESİNİN MAHİYETİ

İİT’in 14-16 Haziran 2004 tarihinde İstanbul’da yapılan Dışişleri Bakanları 31. Dönem toplantısında kabul edilen 2/31-P sayılı kararının 8. işlem paragrafındaki hükme göre de KKTC, Teşkilât içindeki Gözlemci Devlet statüsünü “Kıbrıs Türk Devleti” [Turkish Cypriot State] ismi altında sürdürmeye başlamıştır.
İİT’in anılan 2/31-P sayılı kararının 8. Maddesinin şu ifadeye yer verilmiştir.

“8. Kıbrıs’ın Müslüman Türk halkının İİT’nin bütün organlarının çalışmalarına, faaliyetlerine ve toplantılarına BMGS’nin kapsamlı çözüm plânında öngörülen isimle katılmağa devam etmesi kararlaştırılmıştır.”

[8. Further decides that the Turkish Muslim people of Cyprus should continue to participate in the work, activities and meetings of all OIC organs under the name envisaged by the UN Secretary- General’s settlement plan.]

Bu maddede atıfta bulunulan “BMGS’nin çözüm plânı” da, BMGS Kofi Annan’ın Kıbrıs’taki taraflara sunduğu ve 24 Nisan 2004’de yapılan ayrı referandumlarda Rumlar reddettiği için yok hükmünde olan ANNAN Plânı’dır. İİT Dışişleri Bakanları İstanbul toplantısında 2004’de bu karar alındığı zaman BMGS’nin kapsamlı çözüm plânının Rumlar tarafından reddedilmesinin üstünden iki ay geçmişti. Plânın rafa kaldırıldığı da belli olmuştu.

Bu Plân’ın parçasını oluşturan “Kuruluş Anlaşması’nın 2. maddesinin 1. fıkrasında, çözüm şeklinin, İsviçre’de Merkezî Hükûmetle “kantonların” ilişkisi esas alınarak düzenlendiği açıkça yazılıdır. Yani, Plân Kıbrıs’ta federal çözüm öngörüyordu ve çözüm halinde hazırlanmış olan yeni Anayasa’ya göre İsviçre’nin kantonlarının statüsünde iki federe birim ortaya çıkacaktı. Ama bu iki federe birimin temelini ve çatısını 1960’da kurulmuş olan “Kıbrıs Cumhuriyeti” oluşturacaktı. Bunun böyle olduğu Kuruluş Anlaşması’nın birçok maddesinde kullanılan ifadelerden de açıkça anlaşılmaktaydı.

O dönemde İİT’in yukarıda zikrettiğim 2/31-P sayılı kararı kamuoyuna, Kıbrıs Türk toplumunun “devlet” statüsünde var olduğunun İİT çerçevesinde kabul görmesi şeklinde takdim edildi. Oysa, İstanbul’da alınan kararda doğrudan doğruya KKTC ismine yer verilmekten kaçınılmış ve sadece “BMGS’nin kapsamlı çözüm plânında öngördüğü isimden” söz edilmişti. BMGS’nin öngördüğü isim ise, Ada’da federal bir düzen kurulduğu zaman KKTC’nin yerine, merkezî hükûmete tâbi olarak ortaya çıkacak ve İngilizce olarak hazırlanmış bulunan Plân’da “Turkish Cypriot State” olarak anılan “federe” yapının (birimin) ismiydi. Bilindiği üzere İngilizce’de “state” kelimesi Türkçe’de hem “devlet” hem “eyalet” anlamına gelmektedir. Plân’da “eyalet” veya “kanton” statüsü kastedilmiş olmakla beraber “state” kelimesi dilimize “devlet” olarak çevrilmişti.

TDT’NA KATILIM KKTC İSMİ İLE OLMALIDIR

KKTC’nin “egemen eşitlik temelinde iki devletli” çözüm hamlesini yapmasının üzerinden 2 yıl geçmiş bulunmaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan BM Genel Kurulu’nda 22 Eylül 2022 günü yaptığı konuşmada “KKTC’nin resmen tanınması” için uluslararası camiaya çağrıda bulunmuştur. Bu olgular ışığında isminde “Türk” kavramının yer aldığı bir teşkilâta KKTC’nin katılımının İİT çerçevesinde 18 yıl önce kabul edilen bir karardaki formül örnek alınarak gerçekleştirilmesi, Millî Kıbrıs Davamızda telâfisi mümkün olmayacak bir gerileme meydana getirmiş olur.
Görüşüme göre TDT’nda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne kendi isminden farklı bir isimle statü verilmesi teşebbüsünü Türkiye kabul etmemelidir.

RUSYA FAKTÖRÜ

Şurası bir gerçektir ki, Türkiye’nin, ortak paydası Türk kavramı, Türk Dili olan zemin ve çerçevede kendileriyle bir araya geldiği ve ortak amaçlarla her alanda etkili bölgesel ve ikili işbirliğinin geliştirilmesi çabasına giriştiği Devletler, Türkiye’nin on yıllardır “millî dava” olarak benimseyip yürüttüğü Kıbrıs konusuna bugüne kadar bizim hassasiyetlerimizi karşılayan bir tutum ortaya koyabilmiş değillerdir. Bunda Rusya’nın büyük tesiri vardır.

Rusya, 1950’li yıllardan itibaren soğuk savaş şartlarında Sovyetler Birliği olarak belirlediği Kıbrıs politikasını, günümüzde de aynen uygulamaktadır. Rusya Dışişleri Sözcüsü’nün 27 Ekim 2022 günü Kıbrıs konusunda yaptığı açıklama bu görüşümü teyit etmektedir.
Rus Sözcü açıklamasında “Rusya’nın Kıbrıs sorununun çözümüne olan yaklaşımı gayet iyi bilinmektedir ve değişmeden devam etmektedir. Kıbrıs Cumhuriyeti dışında herhangi bir Kıbrıs devletinin tanınmaması talimatını içeren BMGK’nın 541 (1983) ve 550 (1984) sayılı kararları dahil bütün ilgili kararlarını desteklemeyi sürdürmekteyiz” demiştir.

Rusya’dan KKTC’ne doğrudan uçuşlar ihtimali hakkındaki bir soruya da Rus Sözcü “Cumhurbaşkanlığı Basın Sözcüsü Dmitry Peskov, Rusya ile sözde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında doğrudan uçuşlar düzenlemek için herhangi bir karar alınmadığını söyledi” şeklinde cevap vermiştir.

Bu açıklamanın da Azerbaycan, Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan’ı KKTC’ne karşı ihtiyatlı ve mesafeli olmaya sevketmesi beklenir. Bu Devletler üzerinde AB ve ABD’nin de etkileri yok değildir.

TDT’na gözlemci statüsünde katılan Macaristan’ın, hernekadar AB içinde dik başlı tutumları görülüyorsa da, TDT çerçevesindeki dayanışma için Kıbrıs konusunda AB’ni karşısına alabileceğine ihtimal vermiyorum.

Azerbaycan’ın KKTC’ni tanımayı göze alamadığı durumda, diğer devletlerden lehimize ileri bir adım gelebileceğini de sanmıyorum.

SONUÇ

Uluslararası camianın KKTC gerçeğini görmezden gelen katı tutumunu kırmanın değişmez çaresinin, Türkiye’nin KKTC’nin “egemen eşitlik temelinde iki devletli çözüm” hamlesinin arkasında kararlılıkla durmayı sürdürmesi ve KKTC’nin de kendisini, BMGS’nin hedefi “iki toplumlu, iki kesimli federal çözüm olan” iyi niyet görevinin ve o çerçevedeki uygulamalarının dışına görülebilir biçimde çıkarmasına bağlı olduğuna inanmayı sürdürmekteyim.

Temennim önümüzdeki Semerkant Zirvesi’nde KKTC’nin TDT ailesi içinde bağımsız ve egemen niteliğiyle yer almasını teminen karar alınması ve KKTC’nin “egemen eşitlik temelinden iki devletli çözüm” hamlesine diplomasinin kaçamaklı sözcükleriyle sulandırılmadan duru bir dile destek ifade edilmesidir.

KKTC Türk Devletleri Teşkilatı (TDT)