Türk edebiyatı mı Türkçe edebiyat mı?
Hafta boyunca yazın dünyamızın ana gündemi olan tartışma dosyamıza farklı alanlardan akademisyenlerimiz de ilgi gösteriyor. Nitekim görüş bildirenler de tartışmanın edebiyatında da içinde bulunduğu kültürel, siyasal, ideolik düzelemde olduğunu belirtmişlerdi.
Bugün de okuyucularımıza Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Milletlerarası Hukuk Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Öğr. Üyesi Münevver Aktaş'ın görüşlerini sunuyoruz:
AH ŞU 'TÜRK' KELİMESI YOK MU? NE KADAR KORKUTUCU…
16 Aralık 2020 tarihli Aydınlık Gazetesi'nde yer verilen bir tartışma (çalışma alanımla ilgili olmasa da) ilgimi çekti: “Türk Edebiyatı mı Türkçe Edebiyat mı denmeli?” konulu tartışma. İlgili yazıda yer verilen edebiyatçıların konuyla ilgili görüşlerini ilgiyle okudum. Büyük çoğunluk “Türk Edebiyatı” denmesi gerektiği görüşündeydi.
Aslında bu tartışmayla ilgilenmek için, illa ki çalışma alanınızla/mesleğinizle ilgili olması da gerekmiyor. Zira bu tartışma her alanda çıkıyor karşımıza. Ve çıkmaya da devam edecek.
Ah şu “Türk” kelimesi yok mu?
Ne kadar korkutucu!
“Türk” deme yeter ki...
“Türk Edebiyatı” denmesine karşı çıkanlar diyorlarmış ki, Türkiye'de yaşasalar da, Türkçe yazsalar da, etnik kökenleri farklı olanlar, Türk olmayanlar varmış. Onların da edebiyata katkıları varmış. Onları da kapsamak için, “Türk Edebiyatı” değil, “Türkçe Edebiyat” denmeliymiş. Yok efendim, “Türkçe Edebiyat” veya “Türkiye Edebiyatı” ifadesi daha kapsayıcı imiş, vs. vs.
Peki var mı, “Alman Edebiyatı” yerine “Almanca Edebiyat” ya da “Fransız Edebiyatı” yerine “Fransızca Edebiyat” diyen. Yok...
“Alman Edebiyatı” ya da “Fransız Edebiyatı” denmesinde sorun görülmeyip, böyle bir tartışma niye bizde yapılıyor öyleyse?
Evet, doğrudur. Ülkemizde 1923 tarihli Lozan Barış Andlaşması ile azınlık statüsünde kabul edilen gayrimüslimler var. Çünkü Lozan Barış Andlaşmasıyla, din esasına göre azınlık statüsü kabul etmişiz. Ülkemizdeki Rum, Ermeni ve Musevi cemaatlerine dahil olanlar, Lozan Barış Andlaşmasıyla azınlık statüsü tanıdığımız gruplardır. Ama onlar da TÜRK VATANDAŞIDIR; YABANCI STATÜSÜNDE DEĞİLDİRLER.
Anayasamızın “Türk Vatandaşlığı” başlıklı 66. maddesinin ilk cümlesi ne diyor?
“Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür”.
Tekrar edelim: “TÜRK DEVLETİNE VATANDAŞLIK BAĞI İLE BAĞLI OLAN HERKES TÜRK’TÜR”.
Maddede, etnik kökenden bahsedilmiş mi, başka bir kriter öngörülmüş mü? Hayır.
Yani bu maddeye göre, dini, etnik kökeni vs. ne olursa olsun, sadece VATANDAŞLIK BAĞI esas alınacaktır, Türk olmanın tanımında.
Kısacası, Anayasamıza göre, TÜRK VATANDAŞIYSAN, TÜRK’SÜN.
Bundan daha açık, daha kapsayıcı, daha birleştirici bir tanım var mı? Daha ne kadar, kapsayıcılık talep edilebilir?
Bu maddeyi söyleyip “Tartışma bitmiştir” demek lazım aslında.
Ama durduramıyorum kendimi.
Şimdi kendi alanıma, yani hukuk alanına geleyim:
“Türk Edebiyatı” demeyelim, “Türkçe Edebiyat” ya da “Türkiye Edebiyatı” diyelim” diyenlere sormak gerek: “Türk Hukuku” demeyip, “Türkçe Hukuk” ya da “Türkiye Hukuku” mu diyeceğiz? Anayasamıza da “Türk Anayasası” dememek mi lazım? “Türkçe Anayasa” ya da “Türkiye Anayasası” mı denmeli?
E tabi, onların izlediği mantıkla hareket edildiğinde, Türkiye'de yaşayan yabancılar var. Onlara da uygulanan hukuk kurallarımız var sonuçta değil mi?
İşte bu tartışmayı böyle tüm alanlara yaymak mümkün olacak ve zaten bu tartışma sırasıyla bütün alanların içine sokulacaktır.
ANAYASAMIZDAKİ TÜRK TANIMI ETNİK TEMEL ÜZERINDEN YAPILMAMIŞTIR
Belirtelim ki,
Tabi ki “Türk Hukuku” diyeceğiz. “Alman Hukuku”, “İtalyan Hukuku” dendiği ve böyle dendiğinde hiç garipsenmediği üzere.
Tabi ki, “Türk Anayasa Hukuku” diyeceğiz; “Türk Medeni Kanunu” diyeceğiz. Devam edelim. Örneğin, “Türk Dışişleri Bakanlığı”diyeceğiz.
Doğru olan bu çünkü.
Diğer devletler de bunu yapıyor zaten.
Niye biz yapınca sorun oluyor?
Türk vatandaşlığıyla bağlı olduğumuz ülkemizde/Türkiye'de yaşıyoruz: Türküz.
Korkmadan söyleyelim: Ben bir Türküm.
Bu, bir hamaset söylemi değil.
Bu, ırkçılık değil.
Çünkü Anayasamızdaki Türk tanımı etnik temel üzerinden yapılmamıştır; vatandaşlık bağı üzerinden yapılmıştır.
Diğer devletlerin kendilerine hak gördüğü, yaptığı ve bu yüzden eleştirilmediği konularda niye biz eleştiriliyoruz?
Konu basit bir terim tartışması değildir:
Önemlidir.
Kasıtlıdır.
Kötü niyetlidir.
Bölme amaçlıdır.
İyi niyetle, “Ama işte böyle diyenleri de anlamaya çalışıyorum” diyenlere de diyorum ki: Bu kadar anlayış artık biraz fazla değil mi? Bu artık anlayış olmuyor; bağrımıza saplanmaya çalışılan hançere, “Hoşgeldin” demek oluyor.
Biraz uyanık olmaktan kimseye bir zarar gelmez, kanımca...
'Türk edebiyatı mı Türkçe edebiyat mı?' 14 Aralık 2020 tarihli yazıyı okumak için TIKLAYINIZ...
'Edebiyat dili oluşturan kültür ve tarihten ayrı tutulur mu?' başlıklı yazıya ulaşmak için için TIKLAYINIZ...
'Dil ait olduğu ulustan ayrıştırılabilir mi?' başlıklı yazıya ulaşmak için okumak için TIKLAYINIZ...