09 Ekim 2024 Çarşamba
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Türk futbolunun kanayan yarası: Altyapı

Yıllardır gündemden düşmeyen, Türk futbolunun kanayan yarası olarak görülen altyapı sorunu artarak devam etmekte...

Türk futbolunun  kanayan yarası: Altyapı

Milli takımın başarısızlığı, kulüplerimizin Avrupa’da bir türlü dikiş tutturamamalarının başlıca sebebi olan bu büyük problemi Aydınlık okuyucuları için masaya yatırdık

Aydınlık Gazetesi olarak Türk futbolunun çöküş sürecini irdelemeye devam ediyoruz... Geçtiğimiz haftalarda ‘Uçan kuşa borcumuz var!’ manşetiyle Türk futbolunun girdiği ekonomik buhranı incelemiştik... Bugün de bütün bu olumsuz etkenlerin başında gelen belki de en büyük problemimiz olan altyapı sorununu ele alacağız.

Milli takımımız son yıllarda aldığı başarısız sonuçlar ve büyük turnuvaları evimizden televizyon karşısında izlememiz, kulüplerimizin Avrupa’da bir türlü dikiş tutturamamasının belki de en büyük nedeni bu sorun. Herkesin bu konuda bir fikri olduğu fakat hiçbir çözüm bulamadığı bu büyük sorun gün geçtikçe artmaya devam etmektedir.

Futbolun ülkemizde bu kadar çok sevilmesi, hayatımızın büyük bir bölümüne etki etmesi, TV karşısında milyonlarca kişiyi kilitlemesi maalesef spor ülkesi olduğumuz anlamına gelmiyor. Altyapıdan çıkmayan oyuncular, yanlış transfer politikaları, yabancı futbolculara verilen milyonlarca dolar, menajerlik ücreti adı altında toplanılan paralar... Saydığım tüm bu unsurlar Türk futbolunun sonunu hazırlayan en önemli etkenler. Elbette ekonomik etkenler bu kulvarda çok önemli bir paya sahip olsa da bunların en başında gelen altyapıyı ele alacağız.

Forma şansı vermeliyiz

Ağaç yaş iken eğilir... Ne güzel söylemiş atalarımız. Nedir bunun anlamı; “İnsanın eğitimi küçük yaşlarda mümkündür. Çocuklar küçük yaşta kolayca eğitilirler’’ Bu atasözünü spora da yansıtmak gerekir. Genç ve başarılı sporcuları hem ahlaki hem de sportif açıdan yetiştirerek önce yurt içi sonra yurt dışına göndererek ülkemizi başarıyla temsil etmelerini sağlamak olmalıdır amacımız. Evet söylemesi bu kadar basit ama neden olmuyor? Esas problem bu... 18 yaşına kadar başarılı olan gençlerimizi bir üst seviyeye çıkartmakta zorlanıyoruz. Teknik direktörler maalesef genç yetenekler yerine günlük başarılar için yabancı futbolcuları tercih edip gençleri kulübede adeta buharlaştırmakta. Altyapıdan çıkan bu çocuklar 1-2 maç oynadıktan sonra genellikle Anadolu kulüplerine transfer olur ve futbol hayatlarını orada sürdürürler. Bir dönem imrenilerek bakılan Galatasaray altyapısı da modaya uymuş olacak ki onlar da artık altyapıya istenilen önemi veremiyor ve sağa sola bedelsiz oyuncu göndererek gençlerin değer kaybetmesinin önünü açıyor. Esas olarak amaçlanması gereken gençlerimize daha fazla rekabet şansı verilmesi ve üst düzeye çıkarılarak burada kalıcı hale getirilmesidir. Çünkü kendi yaş gruplarında rakiplerinden üstün olmalarına rağmen, profesyonel seviyede çok fazla forma şansı bulamamaları o oyuncuların körelmesine sebep olmaktadır.

Rant kavgası

Türk futbolunda altyapı eksikliğinin yanına bir de rant kavgasını koyduğumuzda iş çığırından çıkıyor... İki sorun da birbirinden ayrı düşünülemeyecek kadar iç içe geçmiş durumda. Kulüp yönetimleri kendi reklamlarını yapabilmek, ünlü olma çabası içinde oldukça ve misyonlarında bunları ilk sıraya koydukça kalıcı planlar ve yapılandırma beklemek hayal ürünü olur. Reklam yapmak, ünlü olmanın en kısa yolu takımları bir an önce şampiyon yapma telaşı. Bu telaş olduğundan dolayı genç futbolculara yatırım değil de yaşı geçmiş, eskiden yıldız olarak adlandırılabilecek futbolculara milyon dolarlar döküp Türkiye’ye getiriyoruz. Hal böyle olunca da Türkiye, futbolda Arabistan, Katar’a gitmeden önceki son durak oluyor... Geçici başarılarla övünmekten öteye geçemediğimiz bu hengame içinden bir an evvel çıkmak gerekiyor.

Utanç verici

Milyon dolarların döndüğü, sosyal medyada, gazetelerde, televizyonlarda günlerce aylarca tartışmaların yapıldığı, ailelerin çocuklarını futbolcu yapmak için çırpındığı bir branşta altyapı sorunundan bahsetmek gerçekten utanç verici. Para bir türlü bulunuyor, tesisler son zamanlarda arttı, kamuoyu desteği var ama bu olguları bir araya getirip projeleştirecek, omurgalaştıracak bir ekip maalesef yok. Problemin temeli burada yatmakta. Büyük düşünmek bu oyunun en önemli kurallarından birisi.

Almanlar kapıyor

Türkiye’de milli takıma kaliteli oyuncu yetiştirme konusunda sıkıntı yaşanırken çıkan kaliteli futbolcular da Almanya’ya gitmekte... Almanya’nın kadrosunda bilindiği üzere Mesut Özil, Emre Can ve İlkay Gündoğan gibi Türk asıllı isimler boy gösterdi. (Mesut Özil Dünya Kupası’nda kendisine yapılan ırkçılığın ardından milli takımı bıraktığını açıklamıştı) Futbolun beşiği olarak kabul edilen İngiltere’nin güçlü takımları Arsenal, Liverpool ve Manchester City’de top koşturan bu 3 oyuncu da Almanya’nın en önemli isimleri arasında yer alıyor. Almanya milli takımı dışında genç milli takımda da çok sayıda Türk futbolcu oynamakta. 21 Yaş Altı Takımı’nda Levin Öztunalı, 20 Yaş Altı Takımı’nda Görkem Sağlam, Suat Serdar ve Gökhan Gül, 19 Yaş Altı Takımı’nda Atakan Akkaynak, 18 Yaş Altı Takımı’nda Furkan Sağlam, 17 Yaş Altı Takımı’nda Can Bozdoğan ve 16 Yaş Altı Takımı’nda da Mehmet Can Aydın forma giyiyor.

Sadece futbol değil

Genç futbolcu yetiştirmekte bir model olan Almanya’nın spor modeli “kulüp spor modeli” olarak belirlenmiş ve tüm çocukların sporla buluşmaları hedeflenmiştir. Okullarda küçük yaştan itibaren futbol, basketbol ve voleybolun yanı sıra cimnastik, yüzme, atletizm ve oyunları eğitimleri verilmekte ve bu şekilde sporcu yetiştirme hedeflenmektedir. Almanya’nın bu eğitim modelinin yanı sıra tüm spor kulüpleri de buna destek vermesi başarının tesadüf olmadığını gösteren unsurlardır.

Sistem nasıl başladı?

10 yıl önce, 2000 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda Alman futbolu dibe vurmuştu. Almanya, sadece 1 gol atıp 1 puan alabilmiş ve gruptan çıkamayarak turnuvaya erken veda etmişti. Almanya, hala 39 yaşındaki Matthäus, 35’lik Kirsten ve 34 yaşındaki Häßler gibi yaşlı yıldızlarına bel bağlamasının ve altyapıya yatırım yapmamasının bedelini çok ağır bir şekilde ödemişti. Alman futbol kamuoyu, EURO 2000’i bir dönüm noktası olarak kabul etti ve futbol sistemini baştan aşağı yenileme kararı aldı. Bu yeniden yapılandırma sürecinin odağında ise futbol altyapı okulları vardı. 1. ve 2. Bundesliga’da mücadele eden profesyonel kulüplere altyapı okulu kurma zorunluğu getirildi. Almanya çapında, 5-6 yaş grubundan başlamak üzere geniş çaplı bir yetenek taraması yapıldı ve göçmen kökenliler dâhil olmak üzere, istikbâl vadeden çocuklar profesyonel takımların altyapılarına kazandırıldı.

Onlarda %15 bizde %0.8

Almanya’nın hatta dünyanın en büyük kulüplerinden bir olan Bayern Münih’ten örnek vermek gerekirsek Alman takımının altyapılar için tam 70 milyon euro tahsis ettiğini görüyoruz... Bu rakam Bayern’in yıllık gelirinin neredeyse yüzde 15’ine tekabül etmektedir ve altyapı için oldukça önemli bir rakamdır. Hollanda’nın köklü kulüplerinden Ajax kulüp bütçesinin %10’unu,her futbolcunun rüyalarını süsleyen Barcelona ise bütçenin %7’sini her yıl altyapıya harcamaktadır. Birçok Avrupa kulübünün altyapıya ayırdığı bütçe ise %5 ve %10 arasında. Güney Amerika’da bile altyapıya ayrılan bütçeler %3 ve %4 arasında değişmekte iken Türkiye’de ise bu oran bir hayli korkunç durumda... Türkiye’nin üç büyük kulübü olarak nitelendirilen Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın altyapıya harcadığı oran ise %0.8 ve %1.2 arasında değişiyor. Artık endüstriyel bir alan olan futbolun devleriyle mücadele edebilmemiz için altyapımızı geliştirmenin zamanı geldi. Altyapının başına eski futbolcuların getirilmesi, spor okullarının açılmasıyla bu işler bitmiyor. Artık altyapının ne kadar önemli olduğunu anlamalı ve ciddiye alarak bu işleri profesyonel kişilere bırakarak önemli yatırımlar yapmak gerekir.

Dünya birincisinden bahsetmeden olmaz

Futbolda altyapıdan bahsediyorsak son yılların en başarılı ülkelerinden Belçika’dan da bahsetmemek elbette ki olmaz. FIFA Dünya Sıralaması’nda şu anda birinci olan ve 26,7’lik yaş ortalama sahip olan Belçika nasıl oldu da son Dünya Şampiyonu Fransa’yı, Brezilya’yı, Almanya’yı, İspanya’yı geçerek birinci oldu? Belçika’nın yeniden yapılanması hayal kırıklığıyla başladı. Belçika, Hollanda ile ortaklaşa düzenledikleri EURO 2000’de Türkiye’ye yenilip ilk turda elenirken, şampiyona ev sahibi olan ve turnuvaya en erken veda eden takım oldu. Bunun üzerine de çalışmalar başlatıldı. 1986 Dünya Kupası’nda yarı finale çıkan kaleci Jean-Marie Pfaff, ‘küçük Pele’ lakaplı Enzo Schifo’lu Belçika Milli Takımı’nda yardımcı teknik direktör olan Michel Sablon, sistemin değiştirilmesi için işbaşına getirildi. Sablon, o turnuvada sıkıcı, yavaş ve yaratıcılıktan yoksun bir oyun sergileyen Belçika için yeni bir yapılanma için çalışmalara başladı. İki yıl sonra da Belçika Futbol Federasyonu Futbol Direktörü olan Sablon, varolan sistemi değiştirmeye kafa yordu.

G-A-G Planı

Belçika takımları merkezde üçlü defans sistemiyle oynarken; bunun değiştirilmesi kararlaştırıldı. İki yıl boyunca sürekli çalışan Sablon, sonunda Belçika futbolunun master planı olan “G-A-G”ı ortaya çıkardı. Global-Analitik ve Global kelimelerini temsil eden bu plan, fiziksel güç ve taktik anlayışı ön plana alan Fransız futbolunu (Analitik), üst düzey tekniği içeren Hollanda futbolunu (Global) ve atak futbolunu isteyen (Global) bir sistemi temsil ediyordu. Alt yapıyı değiştirmek için sıkı çalışan Sablon, gençlerin yaptığı maçları takip altına aldı ve 1600 saat analiz yaptı. Oyuncuların 11’e 11 oynadıkları maçlarda topa sahip olma oranların düşüklüğü dikkatini çekti. Oyuncuların daha çok mücadele etmeleri ve topla daha çok oynamaları için toplu çalışmalarda 11’e 11 değil de, yaş kategorilerine göre oyuncu sayısı düşürüldü. 7 yaş altılar maçlarını 2’ye 2, 9 yaş altılar 5’e 5, 11 yaş altılar 8’e 8 takımlarla oynadılar ve maçlar sadece sahanın yarısında yapıldı. Kızlar ve erkeklere ancak 12 yaştan sonra sahanın tamamında oynama izni verildi. Belçika Futbol Federasyonu Liege, Gent, Antwerp ve Brüksel gibi büyük şehirlerde kulüpler, akademiler ve okullarla uzun dönemli bir planlamaya gitti. Özellikle göçmen ailelerin sosyal hayata kolay adaptasyonu için yetenekli çocukların ailelerine imkanlar sağlandı ve çocuklar altyapılara alındı. Belçika’ya yararlı olabilecek dünyanın çeşitli yerlerindeki çocuklar da bulunarak desteklendi...

Başarı hayal değil

Alman ve Belçika futbolundaki bu yeniden yapılanma projesinin tuttuğunu maalesef TV karşısında şahitlik etmekteyiz... Biz de artık günlük başarılar yerine futbolu sil baştan planlamalı ve bir düzen oturtmamız gerekli. Çünkü örneklerden de görmekteyiz ki başarılı sonuçlar almak için çok uzun yıllar sabretmek gerekmiyor. Doğru planlama ve iyi bir jenarasyonla son olarak 15 yıl önce katıldığımız Dünya Kupası’nda başarı hayal değil...

Türk futbolunda ışık: Altınordu

Türk futbolunda işlerin çok iyi gittiği söyleyemesek de en azından bir umut ışığı var... O umut ışığının adı Altınordu. Doğru işler yapan, ufak ufak adımlarla büyüyen ve Türk futboluna gelecekte umut vadeden bir takım Altınordu. 1923’te kurulan Altınordu 1960’da Süper Lig’de mücadele etti... İzmir ekibi altyapı devriminin temellerini 2007’de attı. 2007’de Bucaspor Akademisi’ni kuran ekip, yaşanan anlaşmazlıklar sonrası 2012’de Altınordu’nun yolunu tuttu ve Seyit Mehmet Özkan başkanlığındaki Altınordu’nun yükselişi başladı. Kulüp, ‘İyi birey, iyi vatandaş, iyi futbolcu’ sloganıyla hareket ediyor. Bir diğer mottoları ise ‘Altınordu sadece bir futbol kulübü değil, aynı zamanda bir futbol eğitim kurumudur.’

6 yaşında eğitime başlanıyor

Altınordu’nun ilk hedefi başarı değil, futbolcu yetiştirmek. Zaten kendilerini de ‘Profesyonel futbolcu yetiştiricileri’ olarak tanımlıyorlar. Bu tesislerde yer alan onlarca saha, FIFA sertifikalı çimlerle döşendi. Türkiye’de birçok kulüpte olmayan kalitede çimlere Altınordu sahip. Bu tesisler haricinde yüze yakın futbol okulu var. Bunlarda binlerce genç eğitim görüyor. Çocukları 6 yaşından itibaren eğitmeye başlıyorlar. Üstelik kulüp bünyesindeki çocuklar sadece İzmir’den de değil. Çevre illerden binlerce çocuk Altınordu bünyesinde. Bu çocuklar altın, gümüş, bronz diye sınıflandırılmış. Yetenekli çocuklar tespit edilip piramidin bir üst bölmesine transfer ediliyor ve sistem bu şekilde yürüyor. Türk futbolunun çok üstünde kurulan muazzam bir yapılanma söz konusu.

Yeni Cengizler çıkartalım

Özkan, yabancı futbolcu oynatmayı, altyapıdan gelen çocuklara güvensizlik olarak yorumluyor. Messi bile gelse, bir sene bedava oynamayı teklif etse bile bunu kabul etmem diyor. Türk futbolunun oyuncu fabrikası olan Altınordu, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada Milli Takımlarımıza tam 33 oyuncu kazandırdığını duyurdu. Bunların arasında İngiltere’nin Leicester City takımında forma giyen Çağlar Söyüncü ve Roma’da oynadığı futbolla herkesi kendine hayran bırakan ve dünya kulüplerinin peşinde gezdiği Cengiz Ünder var... Türk futbolundan yeni Çağlarlar yeni Cengizler çıkartmak için sadece Altınordu yetmez. Büyük kulüplerin Altınordu ile altyapı hakkında görüş alışverişi yapmaları ve sistemli bir şekilde harekete geçmenin zamanı geldi.

Son Dakika Haberleri