22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Türk Futbolunun Kökleri

Korona belası futbolu da vurdu. Ligler tatil oldu. Kısa süreliğine taraftarlığımızı unuttuk. Heyecanımız dindi. Fırsat bu fırsat hayatımızın ayrılmaz bir parçası olan bu spor dalının ülkemizdeki kısa ama bir o kadar merak uyandıran tarihini hep birlikte inceleyelim.

Türk Futbolunun Kökleri
A+ A-
FERDİ TANHAN / VATAN PARTİSİ ÖNCÜ GENÇLİK GENEL SEKRETERİ

Tuttuğumuz takımlar hakkında ilginç tarihi anekdotları da aktararak ülkemizde futbolun köklerinin nerelere kadar uzandığını hep birlikte görelim.

ULUS DEVLETİN TOPLUMSAL ALANI

Emperyalizme karşı bağımsızlık savaşıyla kurduğumuz Türkiye Cumhuriyeti’nin pek çok kurumunun kökü 2. Meşrutiyetle gerçekleştirilen köklü devrimlere dayanmaktadır. Türk spor kurumlarının ve politikalarının da temelleri bu dönemde atılmıştır. Osmanlı’da savaş eğitiminin bir parçası olarak görülen ve bugünkü spor dallarının kökenlerini oluşturan faaliyetler, demokratik devrim süreci içerisinde herkesin sağlık ve bedensel disiplin adına yapması gereken spor faaliyetlerine dönüşür. İkinci Meşrutiyetin ilanıyla birlikte spor vatandaşların katılımı için ulusal bir alan olarak yeniden düzenlenir. Bu dönemde spor devlet için sağlıklı, disiplinli ve vatansever vatandaşlar yetiştirme ve dünya arenasında ulusal birliği ve varlığı güçlendirecek etkin bir faaliyet olarak değerlendirilir. Savaş yılları bu girişimin kesintiye uğramasına sebep olmuşsa da bu mirasa sahip çıkan Kemalist Devrim sporun kurumsallaşmasını sağlamıştır. Bu başarıda sporun ulus-devletin toplumsal alanı hale gelmesini sağlayan futbolun büyük payı vardır.

TÜRKİYE'YE FUTBOLUN GİRİŞİ

Futbol dünyaya İngiliz diplomat ailelerinin ve tüccarların tanıtımıyla yayıldı. Türkiye’ye de bu sayede giren futbolun ilk müsabakaları 1890 yılında, İzmir’ de, Lafontaine ailesinin çevresinde toplanan İngiliz gençleri arasında Bornova Çayırı olarak adlandırılan yerde yapıldı. Türkiye’nin aynı zamanda ilk spor kulübü olan Football and Rugby Club’de aynı kişiler tarafından kuruldu.[1] Bu Osmanlıya özgü tekke örgütlenmesinden ilk kopuştu. Bu dönemde İzmir futbolda dâhil olmak üzere çeşitli spor aktivitelerinde öncü rol oynamaktaydı. Daha sonra bu rol zamanla İstanbul’u etkisi altına aldı. Osmanlı’nın başkentinde de futbol İngiliz ve Rum gençler arasında yayıldı.

1908’de 2. Meşrutiyet’in ilanına kadar futbol yabancıların tekelindeydi. Yabancıların örgütlenme açısından sorunları yok iken, o dönemde Türklerin bir araya gelmeleri kulüp, dernek kurmaları Abdülhamit istibdadı tarafından yasaklanmıştı.[2] Var olan kulüplerin kurucuları yabancılardan oluşmaktaydı. Abdülhamit’in İngiltere Hükümeti ile yaptığı anlaşma gereğince İngiltere; İstanbul’da İmparatorluklarının satvet ve şerefini göstermek için harp gemilerini bulundurmaktaydı. Bu gemilerdeki İngilizlere spor yapma özgürlüğü tanıyan 2.Abdülhamit’in Osmanlı vatandaşlarını ise bu hürriyetten yoksun bırakması şaşırtıcı değildi. Saray futboldan korkmaktaydı ve Türklerin kulüp kurması çok zordu. Her türlü siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel vb. toplanma, örgütlenme ve gösterinin yasak olduğu bu dönemde futbolun büyük kitleleri harekete geçiren gücünden de korkulmuştu. İngilizlerin ve Rumların kulüp kurup futbol oynamalarına ses çıkarmayan İkinci Abdülhamit futbol oynamak amacıyla kurulan Türk Kulüplerini kapattırmış, futbol oynayan Türkleri ise çeşitli cezalara çarptırmıştır. Abdülhamit döneminde kurulup kapatılamayan iki Türk Kulübü istisnadır. Ancak onlar da Abdülhamit istibdadından nasiplerini almıştır. Beşiktaş’ın kapanmaktan son anda kurtulması ve Galatasaray’ın renklerini değiştirmek zorunda kalması bu hususta verilecek en önemli örneklerdir.

BEŞİKTAŞ HASANPAŞA KARAKOLUNDA

Beşiktaş Jimnastik Kulübünü kuran gençler, Osmanlı Sarayı mensubu da olsalar, toplu bir faaliyetin içinde bulundukları için tutuklanıp ünlü Hasanpaşa karakoluna götürülmüşlerdi. Durum vahimdi. Sorgusuz sualsiz zindana atılmaları ve ya Fizan’a sürülmeleri olasıydı… Seryaver Mehmet Paşa huzura çıkıp Sultan 2. Abdülhamit’e işin doğrusunu anlattığında, padişah önemli ölçüde yumuşamış, ayrıca kulüp ve sporcuların saray mensubu ailelerin bireyleri olduklarını öğrendiklerinde, faaliyetlerine bile müsaade etmiştir. Ama bir şartla vermişti bu kararını; “Atletizm, jimnastik, boks, güreş eskrim gibi sporlara diyeceğim yok ama şu İngilizlerin oynadığı ayak topunu oynamayacaklar.”[3]

GALATASARAY'IN RENKLERİ NEDEN DEĞİŞTİ

Galatasaray Spor Kulübü kurucusu Ali Sami Yen’den dinleyelim:

“Kurduğumuz kulüp için düşündüğümüz Türkçe isim ile ecnebi isim arasında o kadar bocaladık ki, müsabaka sahasına ilk çıktığımız gün henüz ismimiz yoktu. Nihayet seyircilerin kim olduğumuzu öğrendikten sonra bize taktıkları Galatasaray ismini benimsedik. Galatasaray takımı için ilk seçtiğimiz renkleri kırmızı-beyazdı. Bu renklerin milliyetimizi apaçık belli etmesinden korktuk. Kuşdili Çayırı’nın o zamanki meşhur kırmızı fesli, palabıyık, tıknazca hafiyelerin fena gözle bakmaya başlamaları üzerine formamızın renklerini sarı-siyaha, sonra beğenmeyince sarı- kırmızıya tebdil ettik.”[4]

Yukarıdaki olaylar ve sözlerde göstermektedir ki Abdülhamit’in futbola karşı tutumu Türk milliyetçiliğine düşmanlığıyla paralel ilerlemektedir. Türk milliyetçiliğine karşı bu denli düşman olan bir padişahın Türk milliyetçileri tarafından yıkılması kaçınılmazdı. İttihat ve Terakki’nin Hürriyet Devrimini gerçekleştirmeden önce Abdülhamit’in futbola yönelik baskısına bir örnek daha vermek gerekirse kurulan ilk Türk spor kulübün kapatılma hikâyesini aktarmak şarttır.

SİYAH ÇORAPLILAR (BLACK STOCKİNG)

Siyah Çoraplılar, Reşat Danyal ve Fuat Hüsnü tarafından 1901 yılında kurulan ilk Türk Kulübüdür. Takımın adının İngilizce olarak söylenmesi tedbir gereğidir. Hafiyelerden kurtulmak isteyen Reşat ve Fuat Bey’ler bu yolu bulmuşlardı. 26 Ekim’de bir Rum takımıyla maç ayarlayan Reşat ve Fuat beylerin takımı tamamen Türklerden oluşuyordu. Takımımız maçı 5-1 kaybederken şeref sayısını Fuat Hüsnü Bey atmıştı. Ne yazık ki bu maç Siyah Çoraplılar’ın ilk ve son maçıydı. Çünkü ilk Türk takımının oyuncuları maçın ardından Kadıköy ve ahalisini kasıp kavuran II. Abdülhamit’in baş jurnalcisi Hafiye Şamil’in adamları tarafından gözaltına alındılar ve çeşitli ağır cezalara çarpıtıldılar. O sırada askeri okulda okuyan Fuat Hüsnü, “...Karşılıklı kaleler kurup, Rumlarla aynı kıyafeti labis olduğu halde, top endahtı ile talim icra etmekte olduklarından..” askeri mahkemede yargılandı. Fuat Hüsnü Bey “Boby” takma adıyla futbola devam etti ve Abdülhamit’in hafiyelerinden ancak böyle kurtulabildi.[5]

JÖNTÜRKLER FUTBOLU ÖZGÜRLEŞTİRİYOR

Abdülhamit döneminde yasaklanan her şey gibi futbol da 24 Temmuz 1908’de ilan edilen hürriyetle özgürleşti. Türk ve Müslümanların kulüp kurmasını baskı ve zorbalıkla engel olan padişahın yıkılmasıyla yeni Türk kulüpleri oluşmaya başladı. Ayrıca futbolun politik yönünü kavrayan İttihatçıların yakın ilgisiyle de Türk futbolunun önündeki engeller yavaş yavaş kalktı. 3 Ağustos 1909 tarihli Cemiyetler Kanunu spor kulüplerine “önceden izin gerektirmeyen serbest kuruluşlu özel hukuk tüzel kişiliği” hakkını kazandırdı.[6] futbolun kurumsallaşmasının önündeki en büyük engelleri kaldıran ittihatçıların futbol ile ilgisi bu kadarla kalmayacaktı.

Osmanlı Devleti’ni milli demokratik devrimlerle çağdaş uygarlıklar seviyesine çıkarmak için birçok eyleme imza atan İttihat ve Terakki Cemiyeti, Türk milliyetçiliğinin kendini var etmesini ve bir programa kavuşmasının ilk adımlarını atmıştı. Cemiyet Türk milletinin sıhhatli bir beden sağlığına sahip olması için ilk başlarda jimnastik ve izcilikle daha yakından ilgilendi. Ancak bu aktiviteler her ne kadar modernizmin insan vücuduna dönük taleplerini karşılasa da futbolun yarattığı kitlesel coşkuyu yaratamıyordu. Türkiye’de futbolun Müslümanlara Abdülhamit İstibdadı tarafından yasaklanması ve yabancı takımlara serbest bırakılması Türk Milliyetçilerinin futbola ilgisini artırdı. Zira kurulan ilk Türk takımları her alanda yabancılardan geri kalmış bir ulusun içinde bulunduğu elim vaziyete spor aracılığıyla isyan ediyordu. Futbolu Türkiye’de popülerleştiren en önemli etken de Türk kulüplerinin Osmanlıyı bölmeye çalışan yabancı takımlara karşı aldıkları başarılardı.[7] Futbolun sınıfsal ve siyasi yönünü çok iyi analiz eden İttihatçılar Osmanlı toplumundan bir millet yaratmak için futbola yakından ilgi gösterdiler.

İTTİHATÇILAR İÇİN FUTBOLUN ANLAMI

Toplumsal olan hiçbir şeyin siyasetten bağımsız olamayacağı önemli bir gerçektir. Bu yüzden futbol da hem dünyadaki doğuşu hem de Türkiye’de yayılması esnasında mevcut siyasi süreçlerden nasibi almış, onlardan etkilenmiş hatta onlara göre şekillenmiştir. Futbolun rekabetçi yapısı paylaşım savaşına gebe olan dünyanın yapısıyla örtüşmüş, ezen ve ezilen ulusların birbirleri arasındaki mücadelenin bir benzeşimi kendini futbolda bulmuştur. Bu yüzden futbol bizim topraklarımızda yeni yeni oluşan Türk milliyetçiliğinin yayılması ve güçlenmesi için önemli bir kitlesel araç halini almıştır.[8] Ulus öncesi Osmanlı toplumundan bir ulus yaratmak isteyen ve yaklaşan paylaşım savaşında vatan savunmasına hazırlanan İttihatçılar ise çeşitli futbol kulüpleri kurarak ya da çeşitli kulüplerin yönetim kurullarına girerek futbolun bu gücünden yararlanmak istemişlerdir. Şüphesiz bu hususta en önemli örnekler Fenerbahçe ve Altınordu spor kulüpleridir.

FENERBAHÇE'Yİ YOK OLMAKTAN KİM KURTARDI?

1909’da Lige katılan Fenerbahçe, 1907’de kurulmuştu ancak Abdülhamit istibdadı sebebiyle 1908 Meşrutiyet Devrimine kadar pek bir faaliyet gösteremedi. Bir okul takımı olan Galatasaray’a kıyasla çok daha kitlesel ve dışa açık bir kulüp olan Fenerbahçe, İttihatçıların dikkatini hemen çekmişti. Ancak ligdeki ilk sezonunda hiç maç kazanamayan Fenerbahçe, attığı 4 gole karşılık 11 gol yemişti. Sezonu şampiyon olarak bitiren Galatasaray’ın attığı 25 gole karşılık 2 gol yiyerek sezonu kapattığı düşünülürse Fenerbahçe’nin Galatasay ile rekabet etmesi mümkün gözükmüyordu. 1910 Yılına geldiğimizde Fenerbahçe o kadar zor durumdaydı ki, az kalsın Üsküdar Anadolu Kulübü ile birleşip kurumsal hayatına son verecekti. [9]

Fenerbahçe’nin bu kötü gidişi Mustafa Elkatipzade’nin başkanlığı döneminde değişti. Ondan önce neredeyse yok olan Fenerbahçe yönetiminde Abdülhamit’i tahtından eden İttihatçılar bir bir boy göstermeye başladı. İleri de kabine de dahi yer alacak olan Hulusi Bey’in ve diğer İttihatçı önderlerin kulüp yönetimine girmesiyle Fenerbahçe 1911-1915 arasında İstanbul Ligini üç kez kazandı. Birinci Dünya Savaşı sırasında şehirdeki yabancılardan müsadere edilen bazı mallar da kulübün malı yapıldı.[10] Ayrıca savaş yıllarında Fenerbahçe’nin başkanlığını yapan üç isim de Cemiyetin üst düzey yöneticileriydi. Bayındırlık bakanı Hulusi Bey, Cemiyetin genel sekreteri Mehmet Sabri Toprak ve Eğitim Bakanı Dr. Nazım Bey bu dönemde Fenerbahçe başkanlığı yapmıştı. [11]

İttihat ve Terakki’nin önde gelenlerinden oluşan kulüp yönetimine rağmen Fenerbahçe örgütün resmi kulübü değildi. İttihat ve Terakki’nin resmi kulübü ismiyle anlı şanlı Altınordu Spor Kulübüdür.

İTTİHATÇILARIN FUTBOL KULÜBÜ: ALTINORDU

Tevfik Fikret ile anlaşamayan Aydınoğlu Raşit Bey liderliğindeki kimi eski Galatasaraylılar Progress (Terakki) isminde bir kulüp kurup 1910-1911 sezonunda lige katıldılar.[12] Türkiye futboluna ilk kez profesyonelliği sokan Progres (Terraki) kulübünün bu başarısının sırrı, kuruluşuna öncülük eden İttihat ve Terakki Fırkası’nın, 1913 yılında gerçekleştirdiği Bab-ı Ali Baskınıyla iktidara geçmesi ve kendisini spor alanında da temsil edecek bir “devlet kulübü” olarak ona sahip çıkmasıdır.[13] Amaçlardan bir diğeri ise futbol üzerindeki azınlık hâkimiyetini kırmaktır. Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi bu oluşumu hızlandırmış, Osmanlı’nın savaşı Osmanlıcılığa dayanarak kazanamayacağı anlaşılınca Türk milliyetçiliği İttihat ve Terakki içinde daha da ön plana çıkmıştır. Bu dönemde Türk milliyetçiliğinin en önemli ideologlarından Ziya Gökalp’in önerisiyle kulübün adı “Altınordu” olarak değiştirilmiş ve başkanlığına o dönem Dahiliye Nazırı olan İttihat ve Terakki’nin efsaneleşen lideri Talat Paşa ve yönetim kurulu üyeliklerine de İttihat ve Terakki’nin Merkezi Umumi üyeleri getirilmiştir.[14][15] Bu sayede Fenerbahçe’nin karşısına güçlü bir rakip olarak çıkan Altınordu 1916-1917 ve 1917-1918 sezonlarında Fenerbahçe’den aldığı aralarında otomobil Nuri’nin de olduğu 7 futbolcu sayesinde Cuma ligini üst üste iki kez şampiyon olarak bitirmiştir. Şampiyon kadro şu şekildedir: Nedim, Balıkçı Tevfik, Fitil Nuri, Cafer, Sadık, Refik Osman Top, Otomobil Nuri, Bekir, Dalaklı Hüseyin, Haydar, Cemil, Mümin. Ayrıca Nedim Kaleci Türkiye Milli Takımının ilk kalecisidir.

Türkiye’de futbolun kurumsallaşması ve profesyonelleşmesinde büyük paya sahip olan Altınordu Kulübü savaş sonrasında Talat Paşa’nın kabineden çekilmesiyle ve taraftar kaybetmesiyle çok kısa bir sürede güçten düşmüştür.[16] Ancak yine Altınordu’dan ayrılan bir grubun kurduğu İttihatspor 1920-1921 sezonunda şampiyon olmuştur. Türk futbolunun kuruluşu ve gelişimi aşamasında çok önemli role sahip olan Altınordu spor kulübü futbolun yanında çim hokeyi, kürek gibi branşlarda da faaliyet göstermiş ve çok önemli başarılara imza atmıştır. Ayrıca Türkiye’nin en önemli kürekçilerinden ve TKF’nin kurucu başkanı Eftal Nogan bu kulüpte yetişmiştir.[17]

1923 Yılında aynı ad ve aynı renkle İzmir’de kurulan Altınordu Futbol Kulübü hem Kuvay-i Milliyeci kırmızısı hem de çelik mavisiyle İttihat ve Terakki’nin anısını hafızalarda canlandırmaktadır.

İstanbul’un meşhur Altınordu takımı. Kan ve çelik renklerini simgeleyen Kırmızı-Mavi formayla Altınordu’nun, Hamdi Emin Çap’lı, Abdullah Güz’lü Cafer Çağatay’lı, Balıkçı Tevfik’li kadrosu, Union Club sahasında bir maçtan önce taraftarları arasında.

İLK BAŞKANLARIN SİYASİ TAVIRLARI

Ülkemizin bir bütün olarak geri kalmışlığına savaş açan Hürriyet kahramanları spora alanında da ülkemizi geliştirmeye ve kalkındırmaya azami gayret göstermişlerdir. Karşıyaka, Altay, Fenerbahçe, Altınordu… gibi birçok kulübü kurmuş, geliştirmiş veya onların yolları önündeki engelleri kaldırmışlardır. Karşıyaka Spor Kulübü’nün Kurucu Başkanı Zühtü Işıl’ın şu sözleri Türk futbolunun ilk başkanlarının genel tavrını yansıtmaktadır:

“...1908 Meşrutiyet İnklabı olduğu zamanda bizim nesil 10-15 yaşında idi. Hürriyet, Adalet, Musavat, Uhuvvet, diye dört inanç doğmuştu… İttihat ve Terakki Fırkası Hürriyeti ilan ettiği o gün bizler de ‘’ YAŞASIN HÜRRİYET’’ diye bu heyecanlı günleri alkışlamıştık.”[18]

KÖKLERİMİZE SARILALIM

Bugün Türk futbolunun içinde bulunduğu kısır çekişmelerin bir kenara bırakılması için bu alkışların stadyumlarda yankılanmaya devam etmesi gerekiyor. Futbolumuz ancak bu hassasiyetlere sarılarak gelişebilir. Herkesin bilmesi gerekir ki bütün spor dalları toplumsal olanın benzeşimi ile oluşmuştur. Dolayısıyla toplumsal ve siyasi olana içkindir. Kulüplerimizi FETÖ’cülerin bir iktidar aracı haline getirme gayelerini hiç unutmayalım. Spor politikalarıyla da ulusal birliği ve varlığı güçlendirecek bir hükümet politikasına ihtiyaç vardır. Korona günlerinden sonra futbolun ülkemizdeki bu mücadele dolu köklerine sarılarak yepyeni bir gelişim çizgisi izleyeceği ümidiyle…

KAYNAKÇA:

1- Prof. Dr. Kurthan Fişek, TÜRKİYE SPOR TARİHİ, İstanbul,1985, Gerçek Yayınevi,47.

2- Ali Rıza Ertuğ, TÜRKİYE FUTBOL TARİHİ(1890-1923), Ankara,1977, T. C. Gençlik ve Spor Bakanlığı, 20.

3- Vala Somalı, ‘’Şeref Bey’in Anısına’’, Beşiktaş JK resmi web sitesi, http://www.bjk.com.tr/tr/mobil/haber?news_id=49160

4- Prof. Dr. Kurthan Fişek, TÜRKİYE SPOR TARİHİ, İstanbul,1985, Gerçek Yayınevi,60.

5- Tevfik Ünsi Artun vd. TÜRK FUTBOL TARİHİ(1904-1991) Cilt 1, Ankara, 1992,Türkiye Futbol Fedarasyonu Yayınları, 12.

6- Prof. Dr. Kurthan Fişek, TÜRKİYE SPOR TARİHİ, İstanbul,1985, Gerçek Yayınevi,59.

7- Dağhan Irak, HÜKMEN YENİK!( Türkiye’de ve İngiltere’de Futbol’u Sosyo-Politiği),İstanbul,2013,Evrensel Yayınevi, 19.

8- Tanıl Bora, TÜRKİYE’DE FUTBOL ve MİLLİYETÇİLİK’’, Yay.Haz:Stefanos Yerasimos, İstanbul, 2001, İletişim Yayınları,559-566.

9- Fenerbahçe Spor Kulübü resmi web sitesi, ‘’ Tarihçe- Sayfa 4’’, http://www.fenerbahce.org/kurumsal/detay.asp?ContentID=7

10- Mehmet Ali Gökaçtı, ‘’BİZİM İÇİN OYNA’’(Türkiye’de Futbol ve Siyaset),İstanbul,2008, İletişim Yayınları,48-49.

11- Fenerbahçe Spor Kulübü resmi web sitesi,‘’Başkanlarımız’’,http://www.fenerbahce.org/kurumsal/detay.asp?ContentID=18

12- Dağhan Irak, HÜKMEN YENİK!( Türkiye’de ve İngiltere’de Futbol’u Sosyo-Politiği),İstanbul,2013,Evrensel Yayınevi, 39.

13- Prof. Dr. Kurthan Fişek, TÜRKİYE SPOR TARİHİ, İstanbul,1985, Gerçek Yayınevi,66.

14- Tevfik Ünsi Artun vd. TÜRK FUTBOL TARİHİ(1904-1991) Cilt 1, Ankara, 1992,Türkiye Futbol Fedarasyonu Yayınları, 25.

15- Mehmet Ali Gökaçtı, ‘’BİZİM İÇİN OYNA’’(Türkiye’de Futbol ve Siyaset),İstanbul,2008, İletişim Yayınları,48-56.

16- Tevfik Ünsi Artun vd. ,TÜRK FUTBOL TARİHİ(1904-1991) Cilt 1, Ankara, 1992,Türkiye Futbol Fedarasyonu Yayınları, 25.

17- Türkiye Kürek Fedarasyonu resmi sitesi, ‘’Tarihçe’’, http://tkf.gov.tr/1/federasyontarihcesi-377.aspx

18- Karşıyaka Spor Kulübü resmi sayfası, ‘’Tarihçe’’, http://www.ksk.org.tr/sayfalar/tarihce

Türkiye Futbol Galatasaray Fenerbahçe Altınordu ittihat ve terakki