TÜRK-İŞ 3. Bölge Temsilcisi Büyük Emek Mitingi’ne çağırdı: Bıçak kemiğe dayandı!
TÜRK-İŞ 20 Ekim’de Ankara’da yapacağı mitingin hazırlıklarını sürdürüyor. Hayrettin Çakmak, ‘Tandoğan’a yüz binleri yığacağız ve işçinin sesini duyuracağız.’ dedi
Türkiye Denizciler Sendikası’nın 28-29 Eylül tarihlerinde Aydın’ın Didim ilçesinde düzenlenen “İşçi Sağlığı ve Güvenliği” eğitiminde TÜRK-İŞ 3. Bölge Temsilcisi Hayrettin Çakmak ile Türkiye’nin ve TÜRK-İŞ’in emek gündemini değerlendirme fırsatı bulduk.
TÜRK-İŞ’in 20 Ekim’de Ankara’da yapacağı büyük Emek Buluşması’na ilişkin konuştuğumuz Başkan Çakmak, özetle “Bıçak kemiğe dayandı, çare örgütlü işçi sınıfı. TÜRK-İŞ kolay kolay sahaya inme kararı almaz. Aldıysa da eli boş dönmez. İşçilerin sesi ya duyulacak ya duyulacak.” dedi.
YÜZ BİNLER ANKARA’DA BULUŞACAK
- TÜRK-İŞ’in eylem planında sloganı “Gelirde de vergide de adalet” Neden bu slogan? Bugün işçilerin birinci sorunu bu mu?
- Biz birinci ayda ne maaş alıyorsak 12’nci ayda da aynı maaşı almak istiyoruz. Biz ‘devletimize vergimizi vermeyelim’ demiyoruz. Ama hem ekmeğinden suyuna aldığımız her şeyde dolaylı vergiler veriyoruz hem de bordromuzdan vergi kesiliyor. Bu nedenle ‘az kazanandan az çok kazanandan çok vergi alınsın’ diyoruz. Devlete herkes adil vergi versin istiyoruz.
Bununla ilgili üç işçi konfederasyonu bir araya geldi ve bir manifesto hazırladı. Ancak hükümetten bir yanıt gelmeyince TÜRK-İŞ sahaya inme kararı aldı. TÜRK-İŞ kolay kolay sahaya inmez ama indiğimizde de elimiz dolu dönmemiz gerektiğini biliriz ve sahaya bu bilinçle indik. Artık aldığımız zamlar eridi, enflasyon canımızdan bezdirdi.
Bunun üzerine de adil olmayan bir vergi sistemi eklendi. Şimdi bu nedenle Ankara Tandoğan’a yüz binleri yığacağız ve işçinin sesini duyuracağız. Mehmet Şimşek ya bu sesi duyacak ya da duyacak. Başka çözümü yok. Mitingden sonra ne olacağını da yine Başkanlar Kurulumuzda değerlendireceğiz.
‘DEVLET BU İŞVERENLERİN RUHSATINI İPTAL ETMELİ’
- Hem bölgenizde hem de Türkiye’nin çeşitli illerinde birçok işçi eylemi var. İzmir’de aylardır süren Lezita grevi, İstanbul’da Polonez işçilerinin direnişi… Hepsinde sendikal örgütlenme hakkının gaspını görüyoruz. Bir sendikacı olarak değerlendirmeniz nedir?
- Avrupa’da sendikacılık hukuka dayalı tamamen. Almanya’da örneğin, sendikaya saygı duymuyorsan sana kredi dahi vermiyor. Bugün Lezita grevini ele alalım, işveren Afgan çalıştırıyor! Ben işçi ve emeğin gözünden bakıyorum, konfederasyon fark etmez. Bu mücadelelere herkesin sahip çıkması gerekiyor.
Yalnızca sendikacıların mücadelesiyle olmaz. Lezita ürünlerini kimsenin almaması lazım. Örneğin, ben şu an evime Polonez ürünlerini sokmuyorum, önceden alıyordum. Çünkü bunlar işçi düşmanı ve devlet onların ruhsatını iptal etmeli, bu ülkede üretim yapmalarına izin vermemeli. Bir işvereninin işçiye faydası yoksa devlete ne faydası olacak?
İşçi üretmeye devam ediyor, bırak da sen milyon dolarlar kazanırken bizim payımızı da ver. Kazandığının yarısını ver demiyor ki sendikalar. Polonez’de emniyet müdürünü geçtim, müftü bile devreye sokuldu! Bu kadar da olmaz.
‘HER ALANDA ÖRGTÜLENMEK ZORUNDAYIZ YOKSA…’
- Yerel seçimlerin ardından Türkiye’nin her yerinde belediyelerde işçi kıyımlarına şahit oluyoruz. İzmir’de de Çiğli’den Karşıyaka’ya birçok kıyım yaşandı. Bu böyle sürecek mi?
- Bunun bedelini ödeyecekler. Suyu oradan alıp buraya döküyorlar. Her gelen siyasetçi kendine sendika seçiyor. Türkiye işçi sınıfına büyük bir ihanettir bu. İnsanların psikolojisini bozdular artık. Her gün bir sendika kavgası olur mu? Ben muhafazakarım şununla çalışırım, devrimciyim bununla çalışırım. Bırakın işçiyi artık, rahat bırakın.
CHP’den CHP’ye geçen belediyede de bunlar yaşanıyor. İzmir’de artık siyaset değil ekipler çarpışıyor. Ayıptır bu artık. İnsanların ekmekleriyle oynamak kadar ayıp bir şey yok. Orada sendika var, işten çıkarırken sendikaya sorulmuş mu? Toplu işten çıkarırken Çalışma Genel Müdürlüğü’ne bildirilmiş mi? Disiplin kurulunu topladın mı?
İşte örgütlenmedeki temel sorunumuz bu. İşveren işten çıkarıyor, sonra ‘Git hakkını yargıda ara.’ diyor. İki sene sürüyor dava, iki sene bana kim bakacak? Aç mı kalacağız. Bugün özel sektörde de bunu görüyoruz. Belediyeyi görünce özel sektör de kafasına göre iş yapıyor. İşte bu yüzden her alanda örgütlenmemiz lazım. Örgütlenmezsek bizi inim inim dağıtırlar.
MAVİ VATAN’DA EMEĞİ KORUYACAĞIZ: HER GEMİ BİR KALEDİR
TÜRK-İŞ 3. Bölge Temsilcisi Hayrettin Çakmak, Türkiye Denizciler Sendikası’nın eğitimine katılmaktan çok faydalandığını söyledi. Bu eğitimle Mavi Vatanımızdaki emeğin korunması için de hem sendikalar hem de devletin çok daha büyük görevleri olduğunu görme fırsatı bulduğunu paylaşan Çakmak, şunları söyledi:
“Mavi vatanda çalışanların sıkıntılarını gördük burada. Ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrili ancak denizcilerimizin hala çok büyük sorunları var. Bu ne kadar üzücü! Müfredatlarımızı değiştirmemiz gerekiyor, Milli Eğitim Bakanlığı ilkokuldan başlayarak Mavi Vatanın önemini öğretmeli. Bu bilinçle bir kuşak yetiştirmeliyiz.
“Artık devletler arası savaşlar yalnızca karada olmuyor. Lojistik savaş dönemindeyiz ve bu da denizden yürüyor. İşte bu nedenle bizim Mavi Vatanımızdaki çalışma hayatını da korumamız gerek. Burada kaptanları, çarkçıbaşlarını, denizcilerimizi dinledik. Çalışma Bakanlığına, Milli Eğitim Bakanlığına bunları tekrar tekrar anlatmamız gerekiyor. En önemlisi de nasıl ‘karada her fabrika bir kaledir’ diyorsak ‘mavi vatanda da her gemimiz bir kaledir.’ dememiz gerekiyor.