Türk-Rus ilişkilerinin siyasi tarihi ve strateji 2: Türkiye ve Rusya’nın kader birliği yılları
Atatürk’ün ölümü ile 1945’lerde Türkiye’de ve 1950’li yılları kapsayan zaman diliminde SSCB’de devrimlerin kireçlenmesi sonucunda, iki ülke karşılıklı kamplarda olmayı tercih etti ve iki taraf da bundan zararlı çıktı
Batı Avrupa’daki demokratik devrimler Rusya’da da tesirini göstermeye başladı. Liberalizm, narodnizm (Halkçılık) ve sosyalizm akımları Rus halkı üzerinde ciddi etkiler yaptı.
1904-1905 yıllarında Doğu Asya’da genişlemeye çalışan Rus İmparatorluğu, kapitalizmin hızla geliştiği Japonya’ya karşı savaşı kaybetmiş ve bu durum 1905’te Rus halkının ayaklanarak Çarlığa meşruti rejimi kabul ettirmesini sağlamıştır. 1905 devrimi bir işçi ayaklanması olarak nitelense de o dönemde Rus halkının %75’i köylerde yaşıyordu. Köylülerin çoğu toprak sahibi ağaların arazilerinde köle olarak çalışıyordu. Köylü hareketi sonraki dönemde işçi sınıfının sadık müttefiki olarak hareket edecekti.
1905 devrimi tüm dünyada yankılanmış ve Asya kıtasında birçok ülkede karşılık bulmuştu. Türkiye’de 1908 Hürriyet Devrimi, İran’da 1907-1909 devrimleri, Avusturya-Macaristan’da 1907’de seçim haklarının kabulü ve Çin’de 1911 devrimi bunlara örnek gösterilebilir. 1905 devrimi Rusya’daki Türk önderlerini de harekete geçirmiş; Yusuf Akçura ve İsmail Gaspıralı bu topraklarda faaliyetlerini yoğunlaştırmışlardır. Türk ve Müslümanları birleştirmeye çalışmışlar ve sosyalizm akımından önemli derecede etkilenmişlerdir.
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI İŞBİRLİĞİNİN TEMELLERİNİ ATTI
Kapitalizmin dış ticaret çağından emperyalist aşamaya geçtiği dönemde çeşitli tarihlerde yapılan anlaşmalarla Rus, İngiliz ve Fransız ittifakı oluşturuldu. Bu ittifakın ana hedefi ‘‘hasta adam’’ olan Osmanlı Devleti’nin topraklarını paylaşmak ve Almanya’nın ilerlemesini önlemekti.
Yaklaşan Dünya savaşını gören Sadrazam Talat Paşa ve Harbiye Nazırı Enver Paşa, harpten kaçınmak amacıyla Rusya’yla anlaşmak isteseler de Rus Çarlığı’nın yayılmacı politikalarının icabı olarak Dışişleri Bakanı Sazanov, bu teklifi reddetti. Savaşa girmenin kaçınılmaz olduğunu gören İttihatçı liderler Almanya ile anlaşarak vatan topraklarını koruma gayretine giriştiler.
1914’te başlayan 1. Dünya Savaşı’nda Mustafa Kemal önderliğinde Çanakkale’de büyük bir kahramanlık gösteren Türk Ordusu İngilizlere geçit vermeyerek Rus Çarlığı’nı zor duruma düşürdü. Bunu fırsat bilen Lenin önderliğindeki sosyalistler 1917’de Rus Çarlığı’na son vererek Sovyetler Birliği’nin kuruluşunu ilan ettiler. Bununla birlikte Rusya’da 303 yıllık Romanov sülalesinin hakimiyeti sona ermiş oldu. Lenin, emperyalistler arası bir savaş olan dünya savaşından çekildiklerini açıkladı ve Mustafa Kemal önderliğindeki milli mücadeleye önemli destekler verdi. Bu bağlamda, 1921 Moskova Antlaşması’yla Sovyetlerden askeri teçhizat ve para desteği sağladık ve Türklerle Ruslar arasındaki kadim dostluğu pekiştirmiş olduk. Anadolu’da savaşın kızıştığı dönemde Mustafa Kemal Paşa’nın ‘‘Gözüm Sakarya’da Dumlupınar’da, kulağım İnebolu’da’’ sözü Sovyetlerin gönderdiği silahların önemini anlatmaktadır. Türk Kurtuluş Savaşı’nın bir dönüm noktası olan bu gelişme neticesinde emperyalistleri ülkemizden kovduk ve cumhuriyete kavuştuk. Asya çağının habercisi olan bu devrimler tüm mazlum milletlere örnek teşkil etmiş, emperyalist Batı’ya ağır darbeler indirmiştir.
Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikası Sovyet Rusya’yla ittifak temelinde inşa edilmiştir. 1925’ten Atatürk’ün ölümüne kadar 13 yıl dışişleri bakanlığı yapan Tevfik Rüştü Aras bunu şöyle ifade ediyor; ‘‘Her iki memleketin inkılaplarında artık dünyaca bilinen müşterek vasıf, emperyalizm aleyhtarlığı ve dünyanın müşterek emniyetidir. Bu böyle olduğuna göre Sovyet Rusya’sıyla Türkiye arasında temenni ettiğimiz işbirliğinde hiçbir memleket aleyhine ve herhangi bir tahakküm lehine en zayıf bir ihtimal dahi bulunamaz. Bu işbirliği, dünya işbirliğine giden yoldur.’’(1) Aras, yine başka bir yerde şu ifadeleri kullanıyor; ‘‘Cumhuriyetimizin temelini kuran Büyük Millet Meclisi Hükümeti’ne ilk dost elçi Sovyet Rusya’sından geldi. Sovyet Rusya’sına sadece normal münasebetlerle değil, en samimi bir dostlukla bağlanan ilk devlet yeni Türkiye oldu. Türkiye-Sovyet Rusya’sı dostluğu, iki cihan muharebesi arasında (…) geçen imtihanlardan daima daha kuvvetlenmiş çıktı. Devletler arasındaki devamlı dostluklar için Türkiye-Sovyet Rusya’sı dostluğu numune olarak gösterildi.’’(2)
Yeni Türk devletinin kutup yıldızı olan 6 okun cumhuriyetçilik, milliyetçilik ve laiklik ilkelerini Fransız devriminden esinlenerek kabul ettik; halkçılık ve devletçilik ilkelerini Sovyet devriminin tecrübesinden faydalanarak Türkiye gerçeğine uyarladık. Devrimcilik ilkesi ise üç büyük devrimin en temel prensibiydi. Dolayısıyla Cumhuriyetimizin önder kadrolarının başarısını, tarihsel gelişimden edinilen dersleri Türkiye toprağına uygun biçimde analiz edip uygulamalarına borçluyuz.
Atatürk önderliğindeki yeni Türk devletinin sanayileşme atağı Sovyet Rusya ile işbirliği halinde gerçekleşti. Nazilli’de kurulan ve Türk tekstilinin temeli olan Sümerbank basma fabrikasını, Kayseri Sümerbank bez fabrikasını ve daha nice fabrikayı Sovyetlerle münasebetlerimiz vesilesiyle hayata geçirdik.
YÜKSELİŞ VE DÜŞÜŞ DÖNEMLERİ
Ancak, Atatürk’ün ölümü ile 1945’lerde Türkiye’de ve 1950’li yılları kapsayan zaman diliminde SSCB’de devrimlerin kireçlenmesi sonucunda, iki ülke karşılıklı kamplarda olmayı tercih etti ve iki taraf da bundan zararlı çıktı.
20 ve 21. yüzyıllarda Türkiye ve Rusya’da yaşanan gelişmeler birbirini doğrudan etkilemiştir. Etkileşimlerle ilerleyip sıkı işbirliğine dönüşen süreçlerle gerileme dönemleri arasında; yükselişlerle düşüşler arasında ciddi benzerlikler vardır. Örneklere baktığımızda bunu çıplak bir şekilde görüyoruz.
- Devrimler dönemi; 1905 Rus Meşrutiyet Devrimi-1908 Türk Hürriyet Devrimi, 1914 Çanakkale Zaferi-1917 Bolşevik Devrimi-1920 Türk Devrimi.
- Karma ekonomik modellerin uygulanması; 1921 Sovyetler Birliği NEP uygulaması-1923 İzmir İktisat Kongresi.
- 1930’lu yıllarda devletçilik politikaları; dünyanın en hızlı gelişen iki ekonomisi SSCB ve Türkiye.
- Kopuş ve gerileme dönemleri; 1945’li yıllarda Türkiye’nin ‘‘Küçük Amerika’’ sürecine girmesi, SSCB’nin 1950’li yıllarda kapitalizme geri dönüş sürecinin başlaması.
- Karşıdevrimler dönemi; 12 Eylül 1980 darbesiyle Türkiye’nin ABD hegemonyasına teslim olması, 1991’de SSCB’nin dağılarak kapitalizme geri dönüş sürecinin tamamlanması.
- Yeniden yükseliş dönemi; 2000’li yıllarda Putin liderliğinde merkeziyetçi devlet politikası ve savunma ve enerji sektörlerinde atak yapan Rusya. 2014’de Silivri duvarlarını yıkıp 2016’da NATO darbesini püskürterek Atlantik sisteminden kopmaya başlayan Türkiye.
Görüldüğü gibi iki ülkenin bin yıllık tarihi ile son yüzyılı sürekli etkileşim halindedir. Bu iki ülke bir anlamda kader arkadaşlığı yapmıştır. Bize düşen, tarihten ders çıkartmaktır.
YARIN: Yükselen Asya’nın Stratejisi
DİPNOTLAR:
1-) Tevfik Rüştü Aras, Atatürk’ün dış politikası, Kaynak Yayınları, 2. Basım, Mart 2010, Sayfa 46.
2-) Tevfik Rüştü Aras, Age, Sayfa 33.