Türkçenin matematiği
Tarihsel süreç içerisinde, Türkçenin gelişimi, yapısal özellikleri, matematiği, Türkçenin kültür, felsefe, bilim dili olma özellikleri neler?
Nâzım Hikmet, Ulusal Bağımsızlık Savaşına katılmak için Ankara’da Karaoğlan Çarşısında Kuyulu Kahvede şu dizeleri kaleme alır.
“Kardeşim” diye başlar.
“Sana bu mektubu Ankara’da Kuyulu kahvede yazıyorum
Hep aynı Anadolu havalarını çalıyor gramofon
Kocaman bir boru çiçeğine benzeyen ağzıyla
Dışarıda yağmur…
Mektepten istifa ettim.
Cepheye gidiyorum ihtiyat zabitiyle
Çocuklarımıza Türkçe okutmak
Öğretmek, sevdirmek onlara
Dünyanın en diri, en taze dillerinden birini
kendi dillerini
güzel şey
büyük şey…”
TÜRKÇE DÜNYANIN EN DİRİ DİLİ
Nâzım Hikmet bu dizeleri 1920’li yıllarda yazıyor. Daha o zaman Türkçenin güzel, büyük “dünyanın en diri”, “en taze” dillerinden biri olduğuna yürekten inanıyor.
Türkçe yaklaşık on bin yıllık süreçte gelişerek bugüne geldi. Anadolu coğrafyasında gelişen Türkiye Türkçesi de Türkçenin doğurduğu lehçelerden biri, Ural Altay dil öbeğinden geliyor.
Türkay Korkmaz dil üzerine yazdığı Öğrencemiz Türkçe kitabında 1730’da İsveçli subay Strahlenberg’in Asya adlı yapıtında Doğu Asya’dan Kuzey Avrupa’ya uzanan dilleri altı öbekte topladığını belirtir; Fin-Uygur, Türk-Tatar, Samoyed, Moğol/Mançu, Tunguz ve Karadeniz-Hazar.
Türkçenin Oğuz kolundan olan Türkiye Türkçesi, başlangıçta çoğunlukla Arapça ve Farsçanın etkisi altında, Tanzimat döneminde Batılılaşma girişimiyle Fransa’yla ilişkilerin artınca Fransızcanın etkisi altında kaldı.
Günümüzde aynı Batılılaşmanın uzantısı olarak bu etki yerini İngilizce eksenindeki Batı dillerinin etkisi altında kalmış, büyük kentlerde de Arapça tabelalar görünmeye başlanılmıştır.
‘TÜRKÇE GİDERSE, TÜRKİYE GİDER’
Türkçe bugün de kendi varlığını sürdürürken, başka dillerin “tahakkümü” altındadır. Bu “tahakküm” Türk yazınına da sızmış durumdadır. Korkmaz gibi öğretmen kökenli yazarlar yeni yapıtlar vererek Türkçeye sahip çıkma uğraşı veriyor.
Oktay Sinanoğlu’nun da “Türkçe giderse, Türkiye gider” gerçeğini Hedef Türkiye yapıtında ileri sürer. Mehmet Başaran, Çağdaş Türk Dili dergisindeki bir yazısında “Türkçe: düşüncemizin, duyarlılığımızın, dünyayı algılama, yorumlama gücümüzün toprağıdır. Kendi diliyle yaşama bakmayan toplumun özgür olması, bağımsız olması düşünülemez” diye yazmaktadır.
Dilin iletişim nesnesi olmanın ötesinde ontolojik olarak bağımsızlık ve özgürlükle de ilişkisi önemlidir.
DİLİ TARİHSEL SÜRECİ
Türkay Korkmaz, kitaba da adını veren yazısında “Her kişi kendi diliyle düşünür” der, “olayları, sorunları yine kendi diliyle açıklayabilir. Bu gerçek, insan doğasının bir zorunluluğudur. Bunun için Türkçenin başarıyla kullanıldığı, kişinin dil yeteneğini geliştirdiği Türkçe metinler seçilmeli. Metinden yola çıkıldığında birey ‘anlama’ yeteneğini geliştirirken ‘anlatma’ becerisini de kazanmış olur.”
Korkmaz’ın Öğrencemiz Türkçe’de yapmak istediği de bu, Türkçenin ontolojik yapısı üzerinde durmakla kendine özgü ve dilin kendini gerçekleştirmesini sağlayan metinlerden yola çıkıyor Korkmaz.
Korkmaz, Türk dilini Ana Hun dilinin Doğu diyaleğine kadar uzatır. On üçüncü yüzyıldaki göç dalgasıyla Göktürk, Uygur, Karahanlı dili Kıpçak ve Çağatayca’ya ayrılır. Korkmaz Türkiye Türkçesi’ni üç dönem altında değerlendirir; 13-15. yüzyıllardaki Eski Anadolu Türkçesi, 15-20 yüzyıllar arasındaki Osmanlıca ve 20. yüzyıldan bugüne günümüzün yeni Türkçesi. Kırılmalarla bunlara Azeri Türkçesi’ni, Türkmence ve Gagauzca’yı da ekler.
Korkmaz, Öğrencemiz Türkçe’de, tarihsel süreç içerisinde Türkçenin gelişimi, Türkçenin yapısal özellikleri, Türkçenin matematiği, Türkçenin kültür, felsefe, bilim dili olma nitelikleri üzerinde ayrıntılı biçimde durur.
Her dilbilimci gibi Türkay Korkmaz da Türkçe üzerine verdiği yapıtlarda Türkçeyi savunma görevini üstlenir. Atatürk’ün dediği gibi: “Dilin milli ve zengin olması, millî duygunun gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil bilinçle işlensin. Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.”
İKİNCİ YENİ ÇİZGİ ŞİİRLER
Korkmaz dile değer yükleyen üretken bir yazar, Klaros Yayınları etiketiyle çıkan Öğrencemiz Türkçe’nin yanı sıra aynı yayınevinden çıkan iki kitabı da var: Şiir Ülkesi ve Şemsiye.
Şiir Ülkesi, Korkmaz’ın şiirlerinin yanı sıra Türkçenin ontolojik yapısını içeren Öğrencemiz Türkçe’deki gibi “şiirbilim”, “şiir eleştirisi”, “şiir gerçeği”, “şiir dili” gibi başlıklarla şiir üzerine düşüncelerini aktarıyor. Metin içeriklerine uygun başka şairlerin şiir örneklerine yer veriyor. Şiir Ülkesi’nde Korkmaz’ın İkinci Yeni çizgisindeki şiirleri de yer alıyor.
Korkmaz Şemsiye’e bu kez öyküye uzanıyor, Kurmaca Yazınsal Tür, Kısa Öykü ve Ötesi gibi öykü üzerine incelemelerini aktarıyor ve kendi öykücülüğünü belirleyen kısa durum öyküleriyle okur karşısına çıkıyor. Kurmaca yazınsal tür olarak kısa öyküyü değerlendirirken, bu nitelikli öykülerle ilgili olarak kısa öykülerin sanatsal nitelikteki metinler olduğunu belirtiyor. Kısa öykünün başarısının yazılmamış olanların, okuyucuya “metnin derin yapısında bulunan simgesel altyapılarla aktarılması” olduğunu söylüyor. “Şemsiye” yazarın kısa durum öykülerinin de yer aldığı yarı bilimsel metinlerle, kurgusal öykülerinin yer aldığı kısa oylumlu bir yapıt.
Şiir, öykü ya da diğer yazınsal yapıtlar yazmak kadar, onları oluşturan dil üzerinde de aynı yaratıcılığa değer vermek dile olduğu kadar emeğe de değer vermektir.
Marks’ın Feuerbach Üzerine Tezler’de yer verdiği, bugün de Londra’daki mezar taşında yer alan sözünü dil için de dönüştürerek yazabiliriz: “Dilbilimciler şimdiye kadar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumladılar, oysa aslolan dünyayı değiştirmektir.” Bilim insanları ve sanatçılar, bunu dili kullanarak ve onu geliştirerek gerçekleştirebilirler.