Yandex
25 Ocak 2025 Cumartesi
İstanbul 11°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Türkiye’de bilimin emperyalist sömürü döngüsü-2

Bilimsel çalışmalar üretimi esas almalı

Türkiye’de bilimin emperyalist sömürü döngüsü-2
A+ A-
UĞUR ADNAN SEVİL / KİMYAGER

5- BİLİMSEL ÜRÜN YAYIN/MAKALE

“Altın çekiçle taş kırmaya” devam edelim. Türkiye’nin ihtiyacı olan ileri düzeyli bilim ve teknolojiyi üretmesi amacıyla kurulan bunca üniversite ve araştırma merkezlerinde ortaya konan bilimsel ürünler nedir? Üniversitelerimiz ve araştırma merkezlerinde üretilen, sadece ve yalnızca, adına bilimsel yayın denilen makalelerdir. Oysa bilimsel çalışmalardan üretilmek istenen yeni bilgiler, yeni teknolojiler ve onun ürünleridir; makale ya da yayın değil. Ayrıca bunlar tam anlamıyla birer bilimsel makale değiller; gerçekte bunlar veri raporlarıdır; işlenmemiş, ham verilerin makale formatında raporlaştırılmış halleridir.

Dünyada herkes, açık kapalı bilgi toplarken, saklarken, hatta bilgi çalarken; biz niteliği/niceliği az olsa bile, bunca emekle elde ettiğimiz bilgileri ülkemize, sanayimize, üreticimize, tüketicimize niye sunmayız, niye paylaşmayız? Kendi paydaşlarımızla paylaşmadığımız gibi, hiçbir fayda sağlamadan, bedavaya hatta üzerine para vererek yayınlatma peşinde koşuyoruz, neden? Emeğimiz, paramız, bilgimiz bu kadar mı değersiz; yoksa paylaşılmayacak kadar değerli mi? Varsa yoksa doçent /profesör olmak ya da para kazanmak için makale yazmak (YÖK kuralı, çok acıdır). Adına yayın denilen; ama aslında bir fikir, kavram ve kuram içermeyen veri raporları.

Şimdi en önemli hususa geldik; kırık dökük İngilizce ile hazırlanan bu makale/rapor ne yapılır peki?

Dikkat! Yine o emperyalist ülke ve şirketlerin sahibi oldukları yayın evlerine gönderilir, basılsın, yayımlansın diye. Ve çok acıdır ki yayımlatmak için ayrıca da para ödenir. Neden biliyor musunuz? Sömürü sistemi böyle kurulmuştur da ondan. Sömürü döngüsü yukarıda anlatılan biçimiyle tamamlanmıştır. Sorarım size: “Hangi köle, sahibine para vererek hizmet eder?

6-YAYIN/MAKALE BOYUNDURUĞU BU BOYUNDURUKTAN NASIL KURTULUNUR?

Tüm Türkiye’de yapılan bilimsel çalışmalarda ana amaç yayın yapmak olmuştur, maalesef. Evrensel bir bilgi şudur ki; bilimsel çalışmada amaç bilgi, fikir, kuram, ürün, patent üretmektir; üretilen fikir, teori üzerine bilimsel ve teknolojik tasarımlar, atılımlar, gelişmeler yaratmaktır. Kısaca, insanlığın sürekli gelişimini ve hareketini yeni buluş ve ürünlerle beslemektir.

Biz ne yapıyoruz? Yukarıda açıklamaya çalıştığım meşakkatli yollardan deney yapma imkânı elde ediyoruz; ardından sadece bir yayın/makale yazıyoruz ve bilimsel çalışmayı tamamlamış, bitirmiş olduğumuzu varsayıyoruz. Sadece yayın yaparak bilim yaptığımızı zannediyoruz. Bu düşünce tarzı maalesef çok kabul görmüş durumda, Türk bilim insanları arasında. Yayın yapmak, esasen bilimsel çalışmanın amacı değil; tam aksine en son bir sonucudur; yapılan bilimsel çalışmanın faydalı ürün ve sonuçlarını bilim camiasına duyurma, ilan etmedir.

Makaleciliğin bir başka sorunu da şudur; çok pahalıya mal olması. Ülkemizde bilimsel diye yazılan makalelerin maliyeti maalesef pek yüksektir. Bu pahalılık, yapılan araştırmaların yüksek özgünlüğünden değildir; tam aksine niteliğin düşük ama laboratuvar altyapısının çok pahalı olmasındandır. Faizlidir. Ama emperyalist sömürücüler, sömürü döngüsünün devam etmesi adına bu makaleleri, bile bile, yayınlamaya devam etmektedirler.

Buradan devam edersek, bizim bu sistemimizde, doçent ya da profesör olmak da bu nedenle çok pahalıdır; ancak, basittir. Makalelerimiz çok pahalıdır şundan dolayı; diyelim ki A üniversitesi 30 milyon TL’ye bir merkezi laboratuvar kuruldu. Ya da A hocası bir iki milyon TL’ye bir laboratuvar kurdu. Bu laboratuvarın ve cihazlarının ortalama güvenli ömrü 7-10 senedir. Çünkü eskir, bozulur. 30 milyon TL’lik laboratuvarda, A üniversitesi yılda 100 yayın üretirse, her yayın kaç TL’ye mal olmuş olur? 10 yılda o üniversite 1000 yayın üretse, her yayının bedeli kaç TL olur? Maliyeti korkunç pahalı yayınlar; ama, bilimsel değeri düşük ve yeni bir buluşa/ürüne dair değildir. “Altın çekiçle taş kırmak” deyimi bu durumu açıklamaktadır Bu yüzden bilimsel araştırmalar yayın odaklı değil; ülkenin temel ihtiyaçlarını karşılamak gayesi ile tamamen ürün odaklı olmalıdır.

7-SONUÇ/BİLANÇO: ELDE NE VAR?

Türk milletinin vergileri ile yukarıda anlatıldığı şekliyle tesis edilmiş bu laboratuvarlarda ne üretilir? Yine yukarıda kısmen bahsi geçen yönlendirilmiş bilim insanı tipinin projelerinden Türk milletinin nasibine düşen maddi, manevi ve bilimsel bereket nedir? Ürün nedir? Soru budur. Türk milletinin elde ettiği şey: Hiç’tir. Koskocaman bir hiçtir.

Toparlarsak; ürünü sadece yayın, makale olan bu zehirli döngünün amacı: Sen bilme, sen üretme, ben üretirim hepimizin yerine. Sen, bilim yapma mutluluğunu uyduruk yayınlar yaparak tat. Ben hem bilim yapayım, hem üretip sana satayım, bir de senin baş tacın olayım. Sen sadece benim sana vermiş olduğum faizli para ile yine benden al, tüket ve mutlu ol.

Son söz: Hangi köle, sahibine para vererek çalışır?

8-ÇÖZÜM

İlk olarak YÖK, TÜBİTAK, üniversiteler; Bilim ve Teknoloji Bakanlığı’nın rehberliğinde bir araya gelerek, Türkiye’nin bilim-teknoloji alanında acil taleplerini “alan başlıkları” olarak belirleyip, proje havuzları (obaları) oluşturması; ardından bu projelerin üniversitelerce ve mevcut Ar-Ge kurumlarınca yapılabilirliğinin belirlenmesi gerekmektedir. İkinci aşamada ise üniversitelerde araştırma yapan tüm bilim insanlarının (araştırma görevlisinden profesörlere kadar) proje havuzlarından proje almaları sağlanmalıdır. Alınan projeler kesinlikle ihtiyaç duyulan ürünün (ya da bilginin, fikrin, kavramın) üretimi esasına dayanmalıdır; binaenaleyh amaç hasıl olana kadar asla makaleye ve yayıncılığa izin verilmemelidir.

Akademik yükseltmelerde makale/yayın ölçütüne dayalı sistemi kesinlikle terk edilip; proje havuzundan alınacak projelerden üretilecek tez-ürün (deneysel ya da teorik ürün: Fiziki nesne, bilgi, fikir, kavram), ilgili bilim insanının yüksek lisans, doktora, doçentlik ve profesörlük yükseltmelerine esas teşkil etmelidir. Bilim insanı, akademik yükseltme talebinde bulunurken, bilimsel iddiasını ispat edecek bir ürün üreterek tezini hazırlamalı ve hak edişinde bu çalışması ile sınanmalıdır. Bu sayede, yüksek lisans çalışmasından profesörlüğüne kadar, daima yenilik ve sürekli üretim içinde kalması sağlanmış olur.

Bütün bu öneriler birlikte çalışmayı zorunlu kılacaktır, kişiselliklerin, bencilliklerin ve verimsizliğin önüne geçecektir. İyi bir orkestra düzeni içinde, Türk bilimi özgün bilim sesini üretebilecektir. Ağrı Dağlarının önüne geçilip; ama çok sayıda Toros Sıradağları yaratılmış olacaktır. Ve önemlisi sömürünün önüne geçilmiş olacaktır.

Son Dakika Haberleri