Yandex
16 Ocak 2025 Perşembe
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Türkiye’nin Çin politikası

Asya, Batı’ya ve müttefiklerine kızdığınızda yüzünüzü döndüğünüz bir coğrafya olmamalı. Zira yirmi birinci yüzyılda jeopolitikanın geleceği Asya’da yazılacak

Türkiye’nin Çin politikası
A+ A-
DR. BARIŞ ADIBELLİ - DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ

Sanıldığının aksine Türk-Çin ilişkileri yeni bir süreç değil. Türklerin dünya siyasetine çıkmalarından beri iki ülke ve halkları ilişkilerini sürdürmüştür. Türklerin eski komşusu olan Çin, 21.yüzyıla damgasını vuracak müstakbel süper güç olarak görülmektedir. Çin, ekonomik ve politik olarak bugün dünyada adından söz ettirmektedir.

Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte dünya politikasının geleceğinin Asya’da şekilleneceğinin belli olmasının ardından Batılı güçler, Asya’da mevzi kazanma adına büyük bir yarışa girdiler. Yirminci yüzyılın ideolojik kamplaşması Asya’ya da hâkim olması nedeniyle Türkiye’nin Osmanlı’dan miras kalma Japonya, Milli Mücadele döneminden miras kalma Hindistan ve nihayetinde Kore Savaşı’ndan da miras kalma Güney Kore ile olan ilişkileri bulunmaktaydı. Çin’e bakıldığında ise, 1971 yılında kadar Mareşal Çan Kay-şek’in liderliğindeki Çin Cumhuriyeti, ya da bilindik ismi ile Tayvan adasını Çin’in meşru temsilcilisi olarak tanımıştır. Hindistan’ın dışındaki diğer Asya devletleriyle olan ilişkilerin ortak paydası komünizm karşıtlığı ve Amerikan müttefikliğiydi. Soğuk Savaş sonrası ise Türkiye, özellikle Uzak Asya’ya oldukça yabancı kaldı. Türkiye’nin Asya politikası daha çok Orta Asya’da bağımsızlığını kazanan Türk cumhuriyetleriyle sınırlı kaldı. 1990’lar boyunca Türkiye’nin Çin’e bakışı da daha çok söylemsel bir boyutta ve Orta Asya üzerinden şekillenmiştir. Sonuç olarak, Öteki Asya ülkeleriyle rutin diplomatik ilişkileri olsa da Türkiye’nin ana ağırlık merkezini Batı oluşturmaya devam etti.

Türkiye’nin bir Çin politikası oluşturabilmesi için istikrarlı ve devamlı bir Asya politikası olması gerekmektedir. Yirmi birinci yüzyıl Asya ve Çin yüzyılı olarak değerlendirilmektedir. Asya’dan soyutlanmış bir Çin düşünülemeyeceği gibi Çin’den soyutlanmış bir Asya da düşünülemez.

Asya, Batı’ya ve müttefiklerine kızdığınızda yüzünüzü döndüğünüz bir coğrafya olmamalı. Zira yirmi birinci yüzyılda jeopolitikanın geleceği Asya’da yazılacak

ÇİN POLİTİKASI

Türkiye’nin Çin politikası dört stratejik alan üzerinde şekillenmesi gerekmektedir: Birincisi kültür, ikincisi ticaret, üçüncüsü politika ve dördüncüsü küresel jeopolitik gelişmeler.

Kültürel işbirliği: Türk-Çin ilişkilerinin geliştirilmesinde en önemli unsurdur. Zira iki ülke arasındaki en önemli sorun diyalog eksikliğidir. Özellikle iki ülke halkı arasındaki diyalog geliştirildiğinde ön yargılar üzerine şekillenmiş olan temel algı da ortadan kalkmış olacaktır. Türk ve Çin halkı arasındaki ön yargıları kaldırarak diyalog tesis edecek yegâne araç da kültürdür. İki halk arasında diyalog ve olumlu ilişkiler tesis edildiğinde bu kendisini politik ilişkilerde de gösterecektir. Kuşkusuz kültürel ilişkilerin alt grupları mevcuttur. Burada en önemli kültür araçlarının başında turizm gelmektedir. Bu bağlamda turizm sektörünün Çin’in kendine özgü koşulları ve özellikle Çin halkının seyahat ve konaklama tercihleri ve alışkanlıkları da dikkate alınarak bir yol haritası ortaya koyması gerekir. Yine bunun yanında iki ülkenin yazılı ve görsel medya kuruluşları işbirliği içerisinde hareket etmelidir. Özellikle iki ülkenin yayınevlerine önemli görevler düşmektedir. İki ülkenin temel kültürel ve tarihsel değerleri iki ülkenin diline çevrilmeli ve bu eserler eğitim alanında da kullanılmalıdır. Diğer bir işbirliği noktası da eğitim faaliyetleridir. Özellikle, Türk-Çin Üniversitesi’nin kuruluşunun hızlandırılması ve tamamlanması, Türkiye’de Konfüçyüs enstitülerine Türkiye’nin toplumsal özellikleri de göz önünde tutularak işlerlik kazandırmalı, karşılığında da Yunus Emre enstitülerinin Çin’de faaliyet göstermesine izin verilmelidir. Bu enstitülerin Çin’de faaliyet gösterecek olanlar da Çin’in kendi koşullarına uygun olmalıdır.

Ticari işbirliği: Bu alan Türk-Çin ilişkilerinin en iyi işleyen alanıdır. Ancak iki ülke arasında ticaret hacminin daha da artırılması ve özellikle Türkiye’nin aleyhine oluşmuş olan dış ticaret açığının da kapanmasına yardımcı olacak yeni politikalar geliştirilmelidir. Özellikle Kuşak ve Yol İnsiyatifi’nin bu yönde daha da işler hale getirilmesi gerekir. Orta koridor hattının önemi konusunda Türkiye-Çin nezdinde sıkı bir lobi faaliyetinde bulunmalıdır. Gerekirse Gürcistan ve Azerbaycan ile birlikte ortak bir lobi faaliyet gerçekleştirmelidir. Çin’in Kuşak ve Yok Girişimi kapsamında Karadeniz’i taşımacılık açısından kullanmak için Gürcistan’da inşa ettiği liman önemlidir. Karadeniz’de doğudan batıya uzun bir kıyısı olan ve boğazlara hakim olan Türkiye, Çin ve Rusya ile birlikte Karadeniz bölgesini hem bir barış denizi hem de refah bölgesi haline getirebilir. Bu bağlamda derhal bu yönde bir proje hazırlanmalı ve ilgili ülkelerle birlikte bir çalıştay düzenlenerek hayata geçirilmelidir. Ayrıca Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında Türkiye’nin stratejik konumu itibariyle Çin için bir lojistik, dağıtım ve üretim üssü haline gelmesi jeostratejik olarak önemlidir.

Politik işbirliği: Yukarıdaki işbirliği alanlarında geliştirilen ilişkiler beraberinde politik işbirliğini de geliştirecektir. İki ülkenin çeşitli sorunlar üzerinden ilişkilerinde yaşanan gerginlikler iki ülke arasındaki işbirliğini de tıkamaktadır. Bu nedenle sorunlara mevcut ilişkilerden ayrı tutularak farklı bir kulvarda değerlendirilmesi gerekmektedir. Böylece, iki ülke arasındaki ilişkiler normal seyrinde hızla ilerleyecektir. İki ülkenin farklı politik geçmişleri ve kimlikleri nedeniyle ister istemez uluslararası politikaya bakışları farklıdır. Zaten aksi düşünülemez. Uluslararası İlişkilerin bugünkü doğasına aykırıdır.

Uygurlar, iki ülke arasında bir türlü aşılamayan tek sorun olarak ortada durmaktadır. Bu meselenin çözülmesi için iki ülkenin işbirliği içerisinde hareket etmesi gerekmektedir. Birlikte hareket etmedikleri sürece bu mesele üçüncü ülkelerin suiistimal aracı olarak kullanılacaktır. Uygurlar, Türkiye ve Çin için büyük bir fırsattır. Zira Çin ile en önemli kültürel bağımızı oluşturmaktadırlar. Bu bağı daha güçlendirmeli ve pozitif yönde kullanmalıyız. Zaman zaman iki ülke arasında köprü olarak adlandırılsalar da “bağ” kavramının köprü kavramı yerine kullanılması daha uygun olacaktır.

Küresel jeopolitik gelişmeler: Türkiye ile Çin’in küresel gelişmelere bakışı doğal olarak farklı olacaktır. Ancak asgari müştereklerin belirlenmesi ve bunun üzerinden gidilmesi faydalı olacaktır. Bu farklı bakış iki ülkenin ulusal güvenliğini ve ya ulusal çıkarlarını doğrudan tehdit etmediği sürece normal olarak görülebilir. Uluslararası barış ve istikrarın muhafazası için iki ülke birlikte daha fazla mesai harcayabilir. Özellikle Çin’in birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi olduğu düşünüldüğünde bu işbirliği daha da anlamlı olmaktadır. Özellikle bölgesel işbirliği örgütlerinde Türkiye ve Çin’in artan önemi dikkat çekicidir. Dolayısıyla Türkiye’nin Yeniden Asya politikası bağlamında Şanghay İşbirliği Örgütü’nün ayrı bir yeri vardır. Hali hazırda diyalog ortağı olan Türkiye’nin, yakın geçmişte üye olmadığı halde ŞİÖ enerji kulübünün başkanlığına seçilmesi aslında başta Çin olmak üzere Rusya ve öteki ŞİÖ ülkelerinin önemli bir jesti olmuştur. Bu açıdan ŞİÖ, Türkiye’nin sadece Avrupa Birliği’ne kızdığı zaman Avrupalı devletlere gösterdiği bir sopa olmaktan öte farklı bir açıdan görülmesi gereken önemli bir örgüttür.

NATO’nun, kasım ayında düzenlenen Londra zirvesinde Çin’i tehdit olarak görmesi ve hedef tahtasına oturtmasının, Türkiye’nin de Çin politikasına etkisi olacaktır. Zira NATO’nun tek Asyalı üyesi Türkiye’dir. Londra Zirvesi’nden sonra Türkiye’nin NATO için önemi daha da artmıştır. Türkiye NATO’yu Asya’ya taşıyacak yegâne ülke olarak görülmektedir. Bu bağlamda, umarız ki Asya Çalıştayı Londra zirvesi sonrası NATO’nun Asya ve Çin’e odaklanması nedeniyle ortaya çıkan yeni duruma Türkiye’nin bir uyum hazırlığı olmaz!

Toparlamak gerekirse Türkiye, Çin için politik veya ekonomik bir tercih değil aksine jeopolitik bir zorunluluktur.

Son Dakika Haberleri